12.11.2023 - 02:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - "Mai ve Siyah”ın yazarı Halit Ziya Beyefendi’nin yeni romanının tefrikasının başlayacağı duyurusu 1899’da büyük bir heyecan uyandırır. Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmeye başlanan “Aşk-ı Memnu” sadece döneminin değil bugünün bile en etkileyici ve ilham verici metinlerinden biri olmayı sürdürüyor. 1975’te Halit Refiğ’in yönetmenliğinde TRT’de ekrana taşınan “Aşk-ı Memnu” dizisinde Bihter karakteri Müjde Ar ile okurlar için artık somutlaşır. Nihal’e Itır Esen, Adnan’a Şükran Güngör, Behlül’e ise Salih Güney hayat verir. Romanın altı bölümlük bu unutulmaz yolculuğu yayım tarihinin 100. yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu ile sahneye taşınır. Ardından peş peşe operalarla seyircilerle buluşur. 2008’e gelindiğinde ise Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ’un hayat verdikleri Bihter ve Behlül karakterleri ile Kanal D’de yayınlanmaya başlanan “Aşk-ı Memnu” dizisi kelimenin tam manasıyla fırtınalar estirir. Dizinin final bölümünün yayınlandığı her 24 Haziran Bihter Yöreoğlu’nu anma günlerine dönüşür. Ve Halit Ziya’nın yarattığı “Aşk-ı Memnu” evreni bu defa Farah Zeynep Abdullah’ı izleyeceğimiz “Bihter” ile Prime Video’da 16 Kasım’da yepyeni ve çok sevdiğimiz o hikâyeyle bizleri bir kez daha buluşturmaya hazırlanıyor. Tiyatrodan sinemaya, TV’dan operaya kadar farklı disiplinlere ilham veren “Aşk-ı Memnu” modadan kadın direnişine, aşktan sınıf farkına katmanlı anlatısı ile insanları etkilemeyi sürdürüyor. Biz de her anlamda bir fenomene dönüşen “Aşk-ı Memnu” etkisini sahne Sanatları Eleştirmeni Zeynep Aksoy, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Doç. Dr. Zeynep Uysal ve “Bihter” filminin Sanat Yönetmeni Atilla Çelik ile konuştuk.
Halit Ziya Uşaklıgil’in 1800’lerin sonunda yazdığı romanını döneme çok yakın bir yerden ele alıyorsunuz. “Bihter”in kadının gücünü merkezine alan bir yanı var. 1920’lerde kadınlarla ilgili böyle bir uyanış söz konusu mu? Atmosfer oluştururken dönemin gerçekleri ne kadar yol gösterdi?
“Bihter” filminin kadının gücünü merkeze alan bir yanı kesinlikle bulunuyor. 1920’lerde de kadınlarla ilgili bir uyanış dönemi yaşandı elbette. Ancak biz 2023’te, kendi projemizde bu gücü ön plana çıkarmaktan ayrıca mutluluk duyduk. Bihter’in gücünü o dönemde de taşıdığını düşünüyorum, ancak şimdi biz kendi anlayışımızı yansıtarak izleyiciye sunuyoruz. Bu, kadın gücünün evrensel ve zaman üstü bir teması olduğunu gösteriyor. Dönemin gerçeklerinin atmosfer oluşturmada ne kadar önemli olduğunu kabul ediyorum biz de oldukça titiz çalıştık dönem için. Ancak aynı zamanda, yönetmenlerimiz Caner Alper ve Mehmet Binay’la beraber, kendi sanat anlayışımızı ve vizyonumuzu da ekleyerek bir denge oluşturduk. Dönemin dinamiklerini dikkate alarak 1925’e günümüzden ve bizim hikâyemizden bakan bir dünya kurarak, projemizi daha özgün ve ilgi çekici kılmaya çalıştık.
Bihter operadan beyaz perdeye, sahneden TV’ye kadar her alanda ve neredeyse her dönem görünür oldu. Bihter’i bu kadar etkili yapan etmenler neler? Siz “Bihter”i inşa ederken neleri dikkate aldınız?
Bihter karakterinin bu kadar etkili olmasının birkaç etmeni var. Öncelikle, onun karmaşık ve çok katmanlı bir karakter olması, izleyicinin derin bir duygusal bağ kurmasını sağlıyor. Ayrıca, Bihter’in evrensel temaları ve insan doğasının çeşitli yönlerini yansıtan yanları, onu zamanla değişmez bir figür hâline getiriyor. “Bihter”in dünyasını kurarken, karakterin içsel çatışmalarını dikkate aldık. Onun sahip olduğu karizmatik ve çekici yanlarına odaklanarak, izleyicinin Bihter’in dünyasına derinlemesine girmesini amaçladık. Bu şekilde, Bihter’in zamansız etkisini en iyi şekilde aktarmayı hedefledik.
“Bihter”in taşıdığı mesajlara bakılırsa onu ilk kez feminist bir yerden göreceğiz diyebilir miyiz?
Bihter karakterinin taşıdığı mesajlara bakıldığında, onu feminist bir perspektiften değerlendirebiliriz. Bihter’in kendi isteklerini takip etme, bağımsızlık arayışı ve toplumsal cinsiyet normlarına meydan okuma gibi özellikleri, feminist bir yaklaşımı yansıtıyor. Bunun için senaryomuzun yazarı Merve Göntem’in kalemi de çok önemli. Ancak aynı zamanda, karakterin karmaşıklığı ve çelişkileri de göz önüne alındığında, onu sadece bir feminist ikon olarak değil, daha geniş bir insan deneyimini temsil eden bir karakter olarak da görmek mümkün. Bu nedenle, Bihter’i feminist bir perspektiften gördüğümüzü söyleyebiliriz, ancak onu sadece bu perspektifle değerlendirmek, karakterin zenginliğini tam olarak kavramamıza engel olabilir.
“Bihter”in kendisi ve tarzı neden daima güncel ve modası geçmiyor? Yarattığınız Bihter’in modasından söz edebilir misiniz?
Bihter’in kendisi ve tarzı, daima güncel ve modası geçmez çünkü stilinde zamanın ötesinde bir estetik var. Bihter’in giyim tarzı, klasik ve modern unsurları bir araya getirerek zamansız bir çekicilik yaratıyor. Yönetmenlerimizle beraber, ortak kararla ilerleyerek izleyiciye sunduğumuz Bihter’in modası da, orijinal karakterin estetik anlayışını yansıtarak günümüze uyarlandı. Kıyafet seçimlerimizde, Bihter’in güçlü ve sofistike kişiliğini yansıtabilmek için dönemin modasından ilham aldık, ancak bunu modern dokunuşlarla harmanlayarak stilini yeniden yorumladık. Bihter’in stili izleyicilerin ona hem estetik hem de duygusal olarak bağlanmasını sağlıyor. Bihter’in giyim tarzı zengin, gösterişli ve zarif detaylara sahip. Bordo, siyah ve altın tonları ağırlıklı. Saç modasında romantik ve feminen bir tarz öne çıkıyor. Kıyafetlerde parlak kumaşlar, dantel detaylar ve vücut hatlarını vurgulayan kesimler tercih edildi.
Dekorasyondan söz edersek...
Mobilyalarda lüks detaylar, antik tarzda eşyalar ve ihtişamlı tasarımları öne çıkardık. Genel atmosferde klasik ve zarif bir hava oluşturmaya çalıştık. Renk seçiminde, Adnan Bey’in evinde Bihter’in mutluluğunu temsil etmek için açık mavi, aşk ve tutkuyu ifade etmek için kırmızı tonları özenle seçildi. Bu renklerle Bihter’in içsel çatışmasını dramatik bir şekilde yansıtmayı amaçladık. Ayrıca, Rococo, art nouveau ve belle epoque tarzlarından ilham alarak, farklı sanat anlayışlarını bir araya getirerek projeyi zenginleştirmeye çalıştık.
Halit Refiğ’in TRT için çektiği 1975 tarihli “Aşk-ı Memnu” dizisi 6 bölüm ekranlara gelmişti.
2008’de Kanal D’de ekrana gelmeye başlayan “Aşk-ı Memnu” dizisinin bugüne kadar 10’dan fazla tekrarı yayınlandı.
“Bihter”de Farah Zeynep Abdullah’a Behlül karakterine hayat veren Boran Kuzum eşlik ediyor.
Zeynep Aksoy: “Eser başarılı doğmuştu”
Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu” eseri tefrika edildiği dönemde de büyük ilgi ile karşılanmıştı. Buradan başlamak lazım, eser başarılı doğmuştur. 1975’teki Halit Refiğ dizisi de beğenilmişti. 2001’de roman olarak basımının 100. yılı dolayısıyla İBB Şehir Tiyatrosu oyun olarak sahneye koymuş, 2003’te Selman Ada’nın bestelediği bir opera olarak Mersin Operası’nda prömiyer yapmış ve yıllar içinde başka operalarımızda da sahnelenmişti. En önemli edebi klasiklerimizden olarak tiyatroya, sahneye, televizyona ve beyazperdeye uyarlanması ve beğenilmesi doğal. Eserde Doğu toplumlarının bayıldığı her şey var, tabii ki tutacak! Eserin yazıldığı günden beri beğenilmesinin sebebi işlediği muhafazakar toplumun hayal gücüne iyi gelen yasak, tutkulu aşk, ölümüne aşk ve entrika temaları bence.
Bihter’in mutluluğunu temsil etmek için açık mavi, tutkusu ve aşkını ifade etmek için dekorasyonda kırmızı renkler tercih edilmiş.
Zeynep Uysal: “Bihter mi yoksa Nihal mi romanın ana karakteridir?”
1899’da Servet-i Fünun dergisinde “Mai ve Siyah”ın yazarı Halit Ziya Beyefendi’nin yeni romanının tefrikasının başlayacağı duyurulur. “Aşk-ı Memnu” adlı bu yeni romanın “Mai ve Siyah” kadar belki daha fazla, güzel ve nefis şeylere düşkün, kanaat sahiplerinin takdirine mazhar olacağı belirtilir. Tefrikanın hemen ardından kitabın yayın haberi verilir 1901’de. Bu duyurudan kitabın sadece İstanbul’daki değil taşradaki okurlara da, küçük bir ilave posta ücreti mukabilinde, yollanacağını öğreniriz. Tıpkı Servet-i Fünun dergisi gibi “Edebiyat-ı Cedide Kütüphanesi” başlığıyla yayımladığı kitaplar da Osmanlı şehirlerine ulaşır. Okur kitlesinin taşradaki memurlar ve belki onların aileleri olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Halit Ziya’nın hayran olduğunu bildiğimiz “Madam Bovary”nin Fransa’da, İngiltere’de ahlaka uymadığı için yargılandığını düşünürsek sansürün son derece güçlü olduğu istibdat yıllarında tıpkı Avrupalı çağdaşları gibi bir yasak aşk hikâyesi anlatan yazarın bu romanı zina anlatısı olmakla öne çıkarılmaz ve herhangi bir kovuşturmaya uğramaz.
“Aşk-ı Memnu” üzerine ilk eleştiri yazılarından birini yazan Mehmet Rauf’un, romanın asıl mühim çehresinin Nihal olduğunu söylemesi dikkat çekicidir. Roman üzerine o günden bugüne dek yazılanların belki de en çok üzerinde durduğu soru budur: “Bihter mi yoksa Nihal mi romanın ana karakteridir?” Halit Ziya, esasen romanın ana karakteri Bihter’in yanına/karşısına Nihal’i koyduğunda belli ki yazarlık düsturunun hilafına, tasarladığından pek fazla rol vermiştir Nihal’e. Belki de romanın aradan geçen 100 yılı aşkın zaman boyunca sinemadan görsel medyaya etkisini sürdürmesinin nedenlerinden biri hikâyenin üzerinde yükseldiği bu ikili ilişki, bu karmaşık çatışmadır. Diğer bir deyişle bildik yasak aşk anlatısı ya da aile içi entrikalar değil Bihter ve Nihal’in ayrı ayrı ve bir arada çatışmalı varoluşlarıdır. Nihal’in ihtiraslı büyümemiş küçük kadınlığının karşısında Bihter’in arzulu kadınlığıdır. Romanın roman olarak okunmaktan daha çok dizilerle, filmlerle bugün büyük bir ilgiye mazhar olmasının diğer nedeni ise (bence ilkinden daha çok) Bihter’in 1899’da ayna karşısında soyunan, bedenini fark eden, erkek yazarının yargılamadığı, aksine cinsel uyanışını, arzularını yaşama çabasını incelikle anlattığı bir (ilk) kadın karakter olmasıdır. Bugüne uyarlandığında bile gücünü kaybetmeyen sanırım kadın karakterin bu arzularının peşinden gitme cesaretidir.