Pazar“Yerin en dibi yeniden yükselmenin başlangıç noktasıdır”

“Yerin en dibi yeniden yükselmenin başlangıç noktasıdır”

25.08.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Uzman klinik psikolog ve yazar Gökhan Çınar: “İnsan bir kara delikten tekrar doğabilir. Yerin en dibi, yeniden yükselebilmenin başlangıç noktası olabilir”

“Yerin en dibi yeniden yükselmenin başlangıç noktasıdır”

Son dönemin en çok parlayan internet yapımlarından biri “Katarsis”. Bu kuramı hayatımıza sokan Aristoteles. Arınma demek; günümüz psikolojisinde de kötü duyguları boşaltma anlamına geliyor dersem açıklamış sayılırım “Katarsis”i. Uzman klinik psikolog Gökhan Çınar aynı zamanda senelerdir medya sektöründe başarılı işler yapmış bir isim; konuklarına sorduğu sorularla “Fi”de “Can Manay”ın yaptığı işi anımsatıyor. Ama izleyene geçirdiği duygu çok başka. Azra Kohen’in kalemiyle can bulan Can Manay karakteri daha sert sorgulayıcı ve eleştirel bir tarzı benimsiyordu. Gökhan Çınar ise çok daha farklı. Yaptığı işin bu kadar basite indirgenmesinden de çok rahatsız. Garip bir şekilde karşısına geçince ona her şeyi anlatmak istiyorsunuz. Ben bir ara baktım röportaj esnasında tüm hayatımı anlatıyorum; çantamı kapıp, teşekkür edip kaçtım. Bu işin şakası tabii; birbirinden farklı hikayeleri olan konuklarıyla empati yapmanızı sağlıyor Gökhan Çınar ve “Katarsis” parçalarımı bütünleştirebildiğim bir program olsun istedim. 10 yıldır bu formatı hayata geçirmeyi hayal ediyordum. Evet, toplumsal farkındalık için de bu programı yapıyorum” diyor. İyi pazarlar.

Haberin Devamı

Son dönemde sosyal medyada çok dikkat çeken “Katarsis” ve “Katarsis X-TRA” programını yapıyorsunuz. Bu kadar ses getirmesini bekliyor muydunuz?

Bu kadarını hayal etmiş ama tahmin etmemiştim. Bu programların amacı tanışmak. Hem kendimizle daha çok tanışalım hem de bildiğimiz, bilmediğimiz, bildiğimizi sandığımız, bilmeden yargıladığımız hayatları daha çok tanıyalım istiyorum. Gözümüzün önünde sahne ışıkları altında olan veya gitmeye çekindiğimiz arka mahallede yaşayan biri “Katarsis”in konuğu olabilir. Varoluş olarak hepimiz biriciğiz. Diğer yandan, duygularımızı yaşarken birbirimizden farkımız yok. Bir süper star da zaman zaman üzülüp hayata yeniliyor, bir hayat kadını da. Kendisini ve duygusunu açmaya hazır olan, bunu isteyen herkes bu programın konuğu olabilir.

Haberin Devamı

Neden “Katarsis” ve “Katarsis X-TRA”?

Program ilk olarak sanatçıların konuk olacağı bir format olarak planlandı. Formata “Katarsis” adını verdik. Sonra bu bana yetmedi. Seanslardan bildiğim, etrafımda gördüğüm paylaşılacak bu kadar insan hikayesi varken bunu bilinen isimlerle sınırlandırmak içime sinmedi. Bu ülkede bir engellinin, bir mahkûmun, bir evsizin, bir hayat kadının, bir trans bireyin anlatacak gerçek hikayeleri var. Yası, göçü, depresyonu, işsizliği, terörü, travmayı yaşayan biri de istiyorsa anlatsın kendini istedim. Bana Göre Tv ekibi, bu programlara da “Katarsis X-TRA” adını verdi.

“İyi hisset sloganlarının karşısındayım”

Toplumun toplu terapi seanslarına ihtiyacı var mı sizce? Birebirde öyle değillermiş gibi görünseler de insanların psikolojik çıkarımlara çok ihtiyacı var bence. Bunu yazdıklarınıza ve programınıza ilgiden de anlayabiliriz belki.  Öncelikle şunu belirteyim; bu program tabii ki bir psikoterapi görüşmesi değil. Olamaz. Ne yaptığımı ve etik sınırlarımı biliyorum. Bir psikoterapist tarafından hazırlanıp sunulan bir sohbet programı “Katarsis”. Seansta yeri geldiğinde bir duygunun içinde kalınır, danışanın o duyguyu olabildiğince yaşamasına olanak sağlanır. Programda ise kim neye, ne kadar, ne zaman hazırsa onu anlatmasını ve hissini paylaşmasını bekliyorum. Genellemelerin, klişeleşen psikolojik çıkarımların, her insan aynı hikayelere sahipmiş gibi verilen “iyi hisset” sloganlarının karşısındayım. Bana iyi gelen sana iyi gelmez. Benim yolumu açan yöntem, senin yolunu kapayabilir. Başarının beş anahtarı, iyi ilişkinin yedi formülü, mutluluğun kapıları, özgüvenin reçeteleri hep yanıltıcı. Katarsis’te de yazılarımda da hep bir hikaye üzerinden eşlik cümleleri kuruyorum. Herkes için hep geçerli olması mümkün değil. Diğer yandan doğru söylüyorsunuz. Okuyarak, izleyerek, şahit olarak, başka hayatları gözlemleyerek kendine ulaşmak dolaylı bir yol olsa da daha kolay gelebiliyor. Bireysel terapiye karşı önyargının altında korkular yatabiliyor.

Haberin Devamı

Ne gibi korkular?

İnsanın kendiyle yüzleşmesi bir yolculuk. Terapi insanın kendi içine, geçmiş, şimdi ve geleceğine yaptığı gerçek bir yolculuk. Yüzleşmek, sorgulamak, görünenin ardını keşfetmek korkutabiliyor. Bu noktada terapiye gelen kişinin hazır oluşunu da kolladığımızı, korkusunun dilinden de konuşabildiğimizi, direncine de saygı duyduğumuzu söylemek isterim. Terapide de zor anlarımızı tekrar yaşayıp kendi “kara delik”lerimizle tekrar yüzleşebiliyoruz. Ama şunu biliyoruz, insan bir kara delikten tekrar doğabilir. Yerin en dibi, yeniden yükselebilmenin başlangıç noktası olabilir.

Haberin Devamı

“Bu program böyle isterseniz gelin”

Sanatçıları kendisiyle yüzleştirmeye nasıl ikna ediyorsunuz?

“Bu program böyle. İsterseniz gelin” diyorum. Yıllardır medyada, buluştuğumuz programlarda onlarla birbirimizi tanıyoruz. Kimisiyle daha yakın, kimisiyle daha mesafeli ilişkilerimiz var. İlişki kurarken, sohbet ederken onların alanlarına özenli davranmak için çaba gösteriyorum. Sadece sanatçılar için geçerli değil bu. Nezaketin ve samimiyetin her yerde iletişimin kilitlerini açacağına inanıyorum. Bu bilgiye güvenerek davet ediyorum. Paylaşmak isteyen geliyor. Paylaşmayı tercih etmeyen gelmiyor programa.

Hem medyacı hem psikolog nasıl olunuyor?

İkisinin de hayatımın merkezinde olması beni çok mutlu ediyor. Medyada çalışmaya çok küçük yaşta başladım. 12 yaşında radyoda çocuk programı sunuyordum. Radyo stüdyosunda büyüdüm diyebilirim. Yıllar geçti, psikoloji bölümünü seçtiğim dönemde televizyonda program yapıyordum. İki meslekte de kendimi tanımladığım, yaşam enerjimi aktardığım, tamamlandığım şeyler var. Ortak noktaları iletişim. Ama ikisinin mesleki kurallarına baktığımızda çok ciddi ayrımlar var. Seans odasının mahremiyetinin de ekranda olmanın sorumluluğunun da bilincindeyim.

Haberin Devamı

Rubato’nun akustik programlarının yapımcılığını da üstlenmişsiniz. Siz tek bir iş yaparak tatmin olabilecek biri değilsiniz anladığım kadarıyla. Bu işler hangi duygularınızı besliyor?

Rubato öncesinde de birçok akustik programın yapımcılığını üstlendim. Akustik müzik programları söz konusu olduğunda motivasyonum yüksek oluyor. Müzisyenlerin yanında olmak, onların müziğini paylaşmak bana iyi geliyor. Rubato şahane müzisyenlerden oluşan bir ekip. Onlarla yan yana olmayı seviyorum. Önümüzdeki dönemde yine çok heyecanlandığım, usta müzisyenlerden oluşan Taksim Trio ile de bir ortak projemiz olacak. Bu işlerden keyif alıyorum, niye yapmayayım ki? Bana iyi geleni iyi geldiği kadar yapmaktan yanayım. Bu işlerin hiçbirine “Bunun da tadına bakayım” diye dokunup geçmedim. Hepsiyle gerçekten temas ettim. Yaptığım her iş için yıllarca emek verdiğimi, eğitim aldığımı, deneyim kazandığımı biliyorum. Psikoloji ve medya varoluşumun iki ayrı kanadı. Evet, bir meslekle, bir alanla, bir kalıpla, bir deneyimle kalmak beni tatmin etmiyor. İçim çok kalabalık, zihnim yoğun. Zaman zaman çok zorlayıcı olsa da doyum eşiğimi yüksek buluyorum. Bundan rahatsız olup şikayetçi olduğum da bununla mutlu olduğum da oluyor. Bunları zaman zaman kendi terapimde çalışıyorum. Biliyorsunuz, biz terapistlerin de terapi süreci ömür boyu devam ediyor.

“Geçecek mi?” isimli kitabınız çok başarılı gitti. İkinci kitap gelecek mi?

“Geçecek mi?” insan üzerine denemelerin yer aldığı bir kitap. Utanç, ölüm, pişmanlık, mutluluk, hayal kırıklığı, kaygı, depresyon, umut gibi duygu ve durumların yer aldığı 38 denemeden oluşuyor. Varoluşsal olarak onaylanmak, sevilmek, değerli hissetmek ve kabul görmek gibi temel ihtiyaçlarımız var. Bu ihtiyaçlarla daha fazla temas edelim istedim. Yayın eviyle birlikte daha önce Kafa Dergisi’ne yazdığım yazılara yeni yazılar ekleyerek kitaplaştırdık. İkinci kitapta kısa öykülerimin olmasını istiyorum. Üstüne çalışıyorum. Bu temponun içinde biraz daha zamana ihtiyacım var.

“Yerin en dibi yeniden yükselmenin başlangıç noktasıdır”

“Sumru’nun hikayesinin parçası olduğum için mutluyum”

Sumru Yavrucuk'un koruyucu aile olması hikayesi de herkesi inceden inceye etkileyen bir hikayeydi. Sumru hanım yayına gelmeden önce bu hikayenin ne kadarına vakıftınız?

O hikayenin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Ben ve eşim Sumru ile komşuyuz. Eşim de klinik psikolog, psikoterapist. Komşuluğumuz yıllar içinde dostluğa dönüştü. Sumru ve oğluyla geniş bir aile olduk zamanla. Onların gerçek bir kalp bağı var. Bizim de onlarla kalpten bir bağımız var. Seçilmiş bir aile olarak hayatımızdalar. Hep de olsunlar isterim.

İnsanların duygularını bu derece açık ve kamera karşısında ifade etmelerini nasıl sağlıyorsunuz?

Yayınladığımız her programda her aşamada konuğum ve ekibiyle iletişim halinde oluyorum. Ben bir soru sorduğumda karşımdaki kişi buna cevap vermek istemediğinde diğer sorulara geçiyoruz. Kendini açmak ve ifade etmek istediği kadar anlatmalarını programdan önce özellikle söylüyorum. Programda, her programda olabileceği gibi bir anı bir duyguyu tetiklediyse ve konuğum bu duygusunu paylaşmaktan rahatsız olduysa bu anları yayınlamıyoruz. Kişinin alanına saygı önceliğim oluyor.

“Ayıpladığımız hayatların içinde kendi utancımız var”

Ayşe Tükrükçü bölümü en son baktığımda 3,6 milyon izlenmişti. Ünlü biri değildi konuk, hatta insanların görmezden geldiği bir kesimden, topluma uzak bile sayılabilir görece… Neden o kadar çok izlendi sizce o bölüm?

Çünkü Ayşe o karşımdaki koltukta samimiydi. “Katarsis”e geldiğinde içini açmakla, kendini anlatmakla bir derdi yoktu. Defalarca da anlatmıştı. Ama orada onunla iletişimimizde özel bir şey oldu. “Zihin”den anlatmayı bırakıp “duygu”dan anlatmaya başladı. Kızdı, üzüldü, sevindi ve acısını da umudunu da tekrar yaşadı. Acı dolu hikayesinden bir umut yaratmış, o umutla hayata sarılmış ve kendine yeni bir hayat kurmayı başarmıştı. Başardığını paylaşmak istedi. Oraya geldiğinde rol oynamayacağını, “mış gibi” yapmayacağını, kendisi olacağını seziyordum. Hepimize tokat gibi “ikiyüzlüsünüz” dedi programda. Benim bu hayatımdan siz de sorumlusunuz dedi. Hepimiz dönüp kendimize baktık. Ayıpladığımız hayatların içinde kendi utancımız var. Kendi utancımızla yüzleşirsek kimseyi utandırmakla uğraşmayız.

Amacınız toplumsal bir farkındalık yaratmak mı?

Evet, tam olarak böyle diyebilirim. Kişisel bir amacım da var. Çok uzun yıllar ana akım medyada çalıştım. Beklenileni yaptığım, elime tutuşturulan formatları hayata geçirdiğim oldu. Bundan keyif aldığım da oldu. Ama zamanla sıkıldım. Dijital mecrada bir programcı olarak özgürlüğümü yaşamak istiyorum. 13 yıldır psikoterapist olarak çalışıyorum. Lisans, yüksek lisans, yıllarca süren terapi eğitimleri, hocalarım olan süpervizörlerimden aldığım süpervizyonlarımla kendimi en güvende hissettiğim yer seans odam. “Katarsis” parçalarımı bütünleştirebildiğim bir program olsun istedim. 10 yıldır bu formatı hayata geçirmeyi hayal ediyordum. Evet, toplumsal farkındalık için de bu programı yapıyorum. Bir hatayla, bir davranışla, bir siyasi görüşün kutbuyla, bir inançla, bir tercihle beraber insanları yargılayabiliyoruz. İnsanlara bütün olarak bakabilirsek; daha kolay barışır, daha iyi uzlaşırız diye düşünüyorum. Çünkü en sevmediğimiz, en karanlık tarafta gördüğümüz insanlarla ortak noktalarımız var. Tabii herkes kendi bildiği kadar, sınırları izin verdiği kadar yapabilir bunu.