17.09.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Özge Tabak / ozge.tabak@milliyet.com.tr
Sertab Erener’in “Sertab’ın Oda Müziğinden Müzikale” turnesi devam ederken, İstanbul’da olduğu bir zamanın kıymetini bilip Erener’in evine konuk olduk. Yeni projelerini anlatırken gözleri parlıyor. Beyonce’nin “Lemonade”te yaptığı gibi “Kırık Kalpler Albümü” için albümün hikayesini bir film yapmak istiyor. Bu kış ya da yaza yurtdışından müzisyenleri de getirerek sokak müziği festivali yapma hayali var. Eşi Emre Kula ile beraber yer aldıkları müzik grupları için ise hedefleri büyük...
“Oda Müziğinden Müzikale” fikri nereden çıktı?
Bol led ekranlı ışığın göz boyadığı pop konser anlayışından kopup daha çok öykü anlatan bir müzikal konsepti nasıl yaparım diye yola çıktım. Son 2 yılda bu fikir gelişti ve finalde üç saatlik, üç farklı sahnenin iç içe geçtiği bir müzikal gösteri ortaya çıktı. Çok yakın zamanda İstanbul’da bu gösteriyi ayda 2-3 defa, bir müzikalmiş gibi sahnelemeye başlayacağız.
Şimdi bir “Best Of “ albümü hazırlığındasınız.
150-200 arası şarkı söylemişim zaman içinde, hitleri bir araya getirelim deyince 35 şarkı etti. Belki 10-10-10 ya da 12-12 gidip iki-üç CD’de ya da plakta toplayacağım. İlkini bu yılı bitirirken yapacağım, aralık gibi, çünkü bu yıl benim 25’nci yılım. Beni dinleyenlere en sevdikleri 10 şarkımı sorduk, birçok mail geldi. Şimdi onları değerlendireceğim, “Vur Yüreğim” kesinlikle olacak. “Rüya” girsin çok istiyorum. “Lal” zaten olmazsa olmazlardan.
“Gerçek yaşlılık çağın gerisinde kalmak”
Son dönemde Youtube kanalınıza da çok ağırlık verdiniz. İnternet yeni nesli yakalamak için şart artık, değil mi?
Bence hayatı sadece telefondan yakalıyoruz, internet dediğin kocaman laptoplar falan değil artık, elinde tuttuğun telefon. Ve orada hayatımızı seyrediyoruz. Videolar bu yüzden çok daha önemli. Seyredilebilir, ilginç şeyler üretmek zorundasın yoksa unutuluyorsun. Ben çağın gerisinde kalmaktan son derece korkuyorum. Gerçek yaşlılık bence bu.
Bir de kitap yazıyorsunuz.
Bu şovu tamamlayıp kasım itibarıyla kapanıp yazmaya devam edeceğim. Önümüzdeki yıl sonuna doğru sanırım bitirmiş olurum. Bana yıllardır çok şoru soruluyor, “Cildin neden böyle”, “Nasıl bu kadar iyi, genç görünüyorsun?” gibi. Ben de dedimki, insanlarla paylaşayım. Niye bu kadar kendime iyi baktım? Çünkü 11 yaşında çok hastalandım. Bunun gerekçelerini nasıl buldum? Oturdum yıllarca meditasyon yaptım, içe döndüm. Nasıl ayağa kalktım? Derken müzik bunun içine nasıl girdi? Hem hayat felsefemi anlattığım, hem o soruları cevapladığım bir kitap.
Yazmak nasıl hissettiriyor?
Aslında terapi gibi bir şey. Düşünmeye, hatırlamadığın bir çok şeyi hatırlamaya başlıyorsun. Onlar sende bazı duygusal travmalar, mutluluklar falan çıkarıyor. Terapistle konuşur gibi oluyorsun yazdıktan sonra. Mümkün olduğunca süslemeden, edebiyat yapmadan, gerçekten o an ne hissettiğimi ifade etmeye uğraşıyorum. Çok gerçek olsun istiyorum.
Peki bu geçmişe dönmeler nasıl yansıdı size?
Bugüne kadar duyduklarımdan yola çıkarak savaşçı, inatçı biri olduğumu biliyorum. Bu dönüşler beni buna gerçekten ikna etti. Çok hayalperestim, hayal kurmayı çok seviyorum. Dört kelime söyleyeyim kendimle ilgili: Yeni, hayal kuran, inatçı ve savaşçı biriyim.
“İngilizce müzik yapana kapımız açık”
Kala Müzik şirketinizle prodüksiyon çalışmaları nasıl gidiyor?
Şirketin şimdiki artistleri Oceans of Noise, Emre Kula ve Kes. Özellikle bu coğrafyada İngilizce sözlü müzik üretip dünyaya sesini duyurma hayali olan herkese bu şirketin kapıları açık. Yurtdışından ithal ettiğimiz müziklerin, artistlerin dinlendiği, bu tür bir alışkanlığın olduğu bir markette biz şirket olarak tam tersini yapmak istiyoruz. Burada üretip müziğimizi dünyaya satalım istiyoruz. Artık bence bunun zamanı. Böyle bir yapı için ben en azından bizim ürettiklerimizle başlayayım dedim. Bunu Eurovision’dan beri kurguluyordum, umarım başka müzisyenlerin de hayallerine ortak olabiliriz. Emre’yle hedefimiz bu.
“Hedefimiz Türkiye değil, dünya”
Eşiniz Emre Kula, Ozan Yılmaz, Eser Ünsalan ve Alper Lu ile olan grubunuz Oceans of Noise’un projeleri neler?
Bir grubun üyesi olmak benim yıllardır, konservatuardan beri en büyük hayalimdi. Sonra tek başıma bir kariyer yaptım. Ama bu hep içimde kaldı. Onca yıldır ilk kez bir şeyin parçası olduğumu hissettiğim bir iş yapıyor olmak beni çok mutlu ediyor. Yaptığımız müzik Türkçe değil. Bu, burası için, yüzde 98 kendi müziğini, Türkçe müziği dinlemek isteyen bir coğrafya için zorlu bir sınav. Ama yaptığımız işe çok güveniyoruz. Bütün yerleşik gruplara baktığında ilk beş yıl çok önemlidir. O süreçte insanların gönlünü alan, sevdikleri şarkılar üretmişlerse beş yıl sonra kalıcı olurlar. O yüzden beş yılımız çok önemli. Açıkçası hedefimiz Türkiye marketi değil, hedefimiz dünya. Dünya grupları gibi bir başka grubu bu topraklardan çıkarıp yaratmak. Hazırladığımız dört şarkılık EP’yi de aralıkta dünyaya çıkarmak...