05.04.2020 - 03:06 | Son Güncellenme:
BUKET AYDIN
Prof. Dr. Ateş Kara yeni koronavirüs salgınının başlamasıyla birlikte hepimizin tanıdığı bir isim haline geldi. Sağlık Bakanlığı’nın Covid19 nedeniyle oluşturduğu bilim kurulunun en aktif üyesi. Neredeyse hiç uyumadan gecesini gündüzüne katıp çalışıyor. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi olan Ateş Hoca bir taraftan bilim kuruluna katkı sunuyor diğer taraftansa hastalıkla ilgili televizyon yayınlarına katılıyor röportajlar veriyor, halkı bilgilendirmeye çalışıyor. Prof. Dr. Kara aynı zamanda Enfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin genel sekreteri. Bu dönemde çok güvenilen bir isim de oldu. O nedenle ben de Ankara’da Sağlık Bakanlığı’nda Ateş Hoca’yla bir araya geldim ve kendisine koronavirüsle ilgili merak edilen her şeyi sordum.
- Salgın hastalıklar neden yeniden ortaya çıktı. Neden sık aralıklarla bulaşıcı ve öldürücü virüslere maruz kalıyoruz?
Son yıllarda nüfus arttıkça diğer canlıların yaşam alanlarına müdahale etmeye başladık. Bunun hemen öncesinde hatırlarsanız ebola salgını oldu. Ebola salgınının ortaya çıkış nedeni insanların normalde yaşamadıkları alan içerisinde karayolu açmak için yarasaların yaşam alanına müdahale etmesi. Ve otoyol açtıkları alandaki şempanzelerin de yer değiştirmeleri sonucu yarasalarla daha yakın temas etmeleri. Diğer canlı türleriyle karşılaşınca yeni mikroplarla karşılaştılar. Ve o mikroplar da bir şekilde oraya gelen insanlara atlayıverdi.
Bazen bana 1990’larda yazılan, “Wuhan’da bir enfeksiyon çıkacak” diyen kitap soruluyor. Ama bugün de şöyle bir değerlendirmede bulunabiliriz. Siz bana sorsanız “Ateş Hoca bir sonraki salgın nereden çıkacak?” diye, bir sonraki salgın yine Uzakdoğu’dan ya da Amazon bölgesinden çıkacak derim. Üçüncü ama zayıf bir ihtimal Afrika da olabilir.
- Bu virüsün 1990’larda çıkacağının bilinmesinin nedeni de bu anlattıklarınız o zaman…
Bugünkü koronavirüse bakarsak temel olarak yarasalarda yaşayan bir virüs. Alışkın olmadığımız canlılarla karşılaşma onların vücudunda bulunan mikroorganizmaların bize geçmesine neden oluyor.
- Artık yeni bulaşıcı hastalıklarla yaşamaya alışmamız gereken bir döneme mi girdik?
Alışmayalım da hazırlıklı olalım.
- Yine böyle bir salgın olabilir mi?
Olabilir değil, mutlaka olacak. Ama ne kadar ağır olacak ne kadar hafif olacak bilmiyoruz. İnsan ne zamanki kanatlı hayvanları evcilleştirdi, onlarla iç içe yaşamaya başladı grip de ilk defa öyle başladı. Mesela hiç düşündünüz mü insanoğlu ilk defa ne zaman tüberküloz oldu diye?
- Ne zaman?
Ne zaman biz sığırları, ineği evcilleştirdik ve sütten faydalanmaya başladık, o zaman tüberküloz olmaya başladık. Çünkü tüberküloz normalde onların meme dokularında ve ağızlarında bulunabilen bir mikroorganizma. Biz onu bilmiyorduk. Ve tam olarak vücudumuz öğrenebilmiş, cevap verebiliyor değil. Ne zamanki atı evcilleştirdik, nezle olmaya başladık. Bunun gibi böyle pek çok mikroorganizma var, onları biliyoruz. Bunlarsa bizim yeni öğrendiklerimiz. Ve bu süreç böyle de devam edecek.
“Vatandaşın kendi izolasyonu sağlamalı”
- Çin gerçekten bu virüsü durdurdu mu?
Görüntü olarak bakarsak virüsü durdurdu, yeni vaka sayısı yok. Wuhan’dan dışarıya çıkışları, normal seyahati de 8 Nisan’da başlatıyor. Ana karantina bölgesinden tüm yaşamın normale dönmesini sağlıyor. Bu başarılacak bir şey ama disiplinle ve kişisel olarak bizim kendi izolasyonumuzla. Vatandaşın kendi izolasyonunu, kendi tek kalışını sağlaması lazım.
- Koronavirüs test sayısı gerçekten az mı?
Testi kime yaptığınız ve test yapmaya gerek duyduğunuz kişiye bu testi yapabilmeniz önemli. Bugünkü rakamlar da yapabildiğimizi gösteriyor. O zaman sayısal problemimiz yok. Ama bu artış başarı diye değerlendirilmesin.
- Başarı nedir?
Testi kime yapmak istiyoruz ne kadarına yapabiliyoruz kısmında başarılıyız. İkinci kısım da şu; testi istediğim zaman yapıp, istediğim zaman sonucunu alabiliyor muyum? Bakarken sayı diye bakmayalım. Mühim olan istediğim kişiye istediğim anda test yapabilmem ve sonucu 4- 6 saat içerisinde alabilmem. Bugün bu 6 saati 3 saate ya da 1 saate indirebilir miyim kısmında çalışılıyor. Onu yapabilirsek de diyebiliriz ki Türkiye başarılı. Diğerlerini herkes yapıyor zaten.
“Uçak arabadan daha güvenli”
- Biz Ankara’ya arabayla geldik, güvenli olur diye doğru bir şey mi yaptık?
Birincisi uçaklar her bakımdan daha güvenli. İçlerindeki havalandırma HEPA filtre. Yani her türlü mikroorganizmayı ve tozu tutan bir havalandırma sistemi. O nedenle de yanınızda oturan direkt hasta değilse sizin uçakta hastalık alma ihtimaliniz neredeyse yok. Araba yolculuklarında da yanınızdaki kişinin temaslarını biliyorsanız o zaman orada da ekstra risk olmadığını söyleyebilirim. Ama aralıklarla cam açıp, araç içindeki havanın değişmesi çok önemli.
- C vitamini kullanmak, takviyeler almak işe yarar mı?
Çok zor bir soru. Normal dengeli besleniyorsanız, vücudunuzun ekstra C vitaminine ihtiyacı var mıdır derseniz hayır. Biz toplum olarak D vitamini yönünden biraz geride kalabiliyoruz. Bilimsel araştırmalar enfeksiyonu önlemede bir miktar etkisi olduğunu, enfeksiyon geliştiğinde de vücudun ona vereceği cevabın daha etkili olmasını sağladığını gösteriyor. Önemli olan dengeli beslenme. Böyle bir salgın döneminde diyet yapmamış birisinin yeni diyete başlaması vücut için strestir. Böyle bir stresi biraz ertelemekte fayda.
- Aralıklı oruç gibi yöntemler de buna dâhil mi?
Vücudu alıştırmadıysanız bu dönemde yeni bir diyet uygulamasına başlamayın. Vücut onu tehdit olarak algılayacak. Yaşadığı o tehdide cevap vermeye çalışacak. Bu da enfeksiyona vereceğimiz cevap üzerinde bir miktar olumsuz etki gösterebilir. Bu dönemde ona gerek yok.
- Bu virüsle ilgili kesin olarak şöyledir, şu nedenle olur diyebileceğiniz bir veri var mı?
Bu bir sars virüsü, zarf yapısı eski sars virüsünün yüzde 98 aynısı, gen yapısını biliyoruz, vücuda nasıl girdiğini, nereye tutunduğunu biliyoruz. 3 boyutlu yapısını biliyoruz. Bu bize aşı geliştirmede açıkçası problemli bir kısmı atlattığımızı gösteriyor. Virüsü aldıktan sonra ne kadar sürede hastalığın ortaya çıktığını biliyoruz. Hastalanmak için 10 ile 50’den fazla virüs almak gerekiyor ama tam rakam 60 mı, 50 mi onu bilmiyoruz. Onu öğrenmemiz lazım. İyileşenlerin ileride ikinci defa hastalanıp hastalanmayacaklarına dair bilgimiz kısıtlı. Hastalanmayacaklar gibi görünüyor ama kısıtlı. Virüsün dalgalı bir atılımı var; bir kere test ettik negatif gördük bu virüs yoktur anlamına gelmiyor ama bu herkes için mi geçerli yoksa bir grup için mi geçerli onu daha bilmiyoruz. Gençlerde çok büyük bir problem yaratmıyor gibi görünüyor ama ileriki yaşamda bir sıkıntıya neden olacak mı onu bilmiyoruz.
- İnsanların en çok panik olduğu konu virüsün yüzeylerde yaşama süresi. Bu konuyla ilgili görüşünüz nedir?
Yüzeylerde uzun süre yaşamıyor. Normalde bir virüsün çoğalabilmesi için insan ya da bir canlının hücresine girmesi gerekiyor. Bir hapşırmayla en kaba hesapla 100 milyar virüs gelir. Çalışmalara göre boyalı ve düz bir yüzeye 100 milyar virüs gelirse kabaca 4 saat sonrasında sayı bire düşüyor. O nedenle de 2 saatten daha uzun süre bizi hasta yapacak halde kalma ihtimali yok.
- Bu virüsten dolayı yazın ya da gelecek sene de bu halde olur muyuz? Ne zaman normalleşebiliriz?
Kişisel izolasyona ne kadar dikkat edildiği çok önemli. Onlar dikkatli olurlarsa bu süre çok kısalacak. Virüs ve iklim tarafı da önemli. Sıcaklık artı nemde uygun bir ilerleme olursa Türkiye’de daha erken başarıyı elde etme şansımız da olacak diye düşünüyorum. Bu benim kişisel düşüncem. Ama virüs ailenin temel özelliklerini göstermeden bambaşka özellikler gösterip de sıcaktan ve güneşten etkilenmesini azaltırsa ki olasıdır, o zaman bu süre uzayabilir.
- Bizim İtalya kadar kötü bir duruma gelme ihtimalimiz var mı?
Sağlık altyapımız sağlam. İtalya kadar kötü olamayabiliriz ama beklediğimizden ağır gidebilir. Kişisel mesafeye dikkat etmezsek. Evde kalırsak rakamlar büyümeden küçük rakamlarla atlatırız. Vakamız olacak mı yine olacak, kaybımız olacaksa yine olacak. Ama burada iş açıkçası bize düşüyor.
“Virüs güneş ışığından etkileniyor”
- Evde ne kadar kalmalı?
Biz kuluçka dönemi olarak 14 gün alıyoruz en az yarım kuluçka dönemi daha 21 gün ya da daha da güvenli olması için 28 gün birbirimizden uzak durmamız şart. Ama çok sıkı uzak durmamız şart ki atlamayı kıralım. O zaman 5’lerden 2,5’lara indirdiğimiz bulaş rakamı 1’e iner. 1’e inerse hastalık kendi kendine sönüyor. Bugün itibariyle biz bunu Nisan’ın 3 ya 4. haftasına kadar başarırsak virüste Türkiye başarıyı elde edecek.
- Virüs çok kolay bulaşıyor anladığımız kadarıyla…
Virüs kolay bulaşıyor ama güneş ışığından çok etkileniyor. Bunu kesin bilmiyoruz ama en azından bize öyle düşündüren veriler var. Hesaplama yaptıklarında 5 ila 11 derecede nemin de yüzde 30-50 olduğu bölgelerde hastalık çok hızlı yayıldı. Sıcaklığın yükseldiği ve nemin de 80 bandına çıkmadığı yerlerde virüs yaşayamıyor. Bulaş azalıyor. O zaman bu da bize bir mevsimsel avantaj sağlayacak gibi.
- Bu süre değişebilir mi? Nasıl değişir?
İnsan hareketiyle değişir. Kişisel sokağa çıkma yasağı yapmamız lazım bizim. Yaşamın belli döngülerinin devamı gerekiyor ama mesafemizi koruyalım. İş yerleri örneğinde de bankayı saat 12.00’den 17:00’ye kadar değil, sabah 8:00 akşam 18.00 arası çalıştırın. Araları açın ki daha seyrek gelsin gelen. Çalışanınız da farklı saatlerde işten çıkabilme esnekliği kazansın. Gün gruplara ayrılsın, böylece toplu taşımdaki yükü de azaltalım.
- Biz otobüse binecek miyiz?
Evet bineceğiz. Ama otobüsün içindeki kişi sayısını siz 14-15’le sınırlandırabilirseniz bulaş olmaz. Ama aynı otobüse 20 kişiyi bindirirseniz bu sefer sıkıntı çıkar.
“Gençler istatistiklere güvenmesinler”
- Türkiye kritik döneme girdik mi?
Ülkemize girişi geciktirdik, çok büyük başarı elde ettik. Ve pek çok şeyi öğrendik. Ülkemize geldikten sonra da vakaları iyi yakalıyoruz, rakamlarımız onu gösteriyor. O nokta da fena değiliz. Ama her vakayı yakalamamız lazım. Her vakanın da temas ettiği, potansiyel olarak virüsü bulaştırdığı kişiyi yakalamamız lazım. Şu dönemde biz bunu çok sıkı uyguluyoruz. Ama bireylerin de evde kalması ve en az kişiyle temas etmesi lazım. İyi müdahale ediyoruz, vakaları yakalamada başarılıyız ama küçük bir noktada yetersiziz o da gençlerimizin evde kalmasında. Bunu başarırsak o zaman bizim rakamlarımız ya stabil gidecektir ya da hafif hafif azalmayı görecektir.
- Neden genç ölümlerde sayılar arttı altta yatan kronik rahatsızlıklardan dolayı mı?
Sadece kronik rahatsızlığı olan değil, tamamen sağlıklı gençlerde de kayıp olabilir. Özellikle vakalar arttıkça göreceğiz ki genç nüfusta da kayıp olabiliyor. İstatiksel olarak az görünebilir ama sizin başınıza geliyorsa da bu rakam yüzde yüz olur. O nedenle gençler buna güvenmesinler. Ben gencim, yaşım küçük ama ben güvendeyim ya da bana hiçbir şey olmaz gibi düşüncelerde asla olmasınlar.
“Karşımızdaki herkeste virüs varmış gibi düşünelim”
- İşe gitmek zorunda olanlara ne önerirsiniz?
Karşımızdaki herkeste virüs varmış gibi düşünelim. Aramızdaki mesafeyi 1 metrenin üzerinde tutalım, olanak varsa 1,5 metre. Markette de eczanede de. Mesela eczacı arkadaşlarımız çok ağır şartlarda çalışıyorlar. En ufak hastalık bulgularımız varsa, virüsü taşıma ihtimalimiz varsa maske takalım. Dokunduğum eşyayı düzenli aralıklarla normal temizlik uygulamaları çerçevesinde temizlemem yeterli. Özellikle dış ortamlarda, farklı kişilerin bulunduğu ortamlarda ellerimi çok daha sık yıkamam gerekiyor su ve sabunla. Çalışmaya bu şekilde devam edebiliriz.