Uğur Yücel ve Ahmet Ümit, "Karanlıkta Koşanlar" dizisi için bir arada... TV’de cinayetMotor! Çekimlerine bu hafta başlanacak olan "Karanlıkta Koşanlar", Uğur Yücel ve polisiye roman yazarı Ahmet Ümit’i bir araya getirdi. Başkomiser Nevzat ve yardımcısı Ali’nin maceraları, önümüzdeki günlerde TRT’de yayınlanacakSema AslanKendi alanlarında başarılı iki isim Ahmet Ümit ve Uğur Yücel, ortak bir çalışma için bir arada. Şubat ayı sonunda TRT ekranlarında izleyici ile buluşacak olan polisiye bir dizi film için çalışmalarını sürdüren Ümit ve Yücel, "Karanlıkta Koşanlarödan oldukça umutlu. Uğur Yücel’in yönettiği ve başrolünü üstlendiği dizide Başkomiser Nevzat ve yardımcısı Ali’nin serüvenlerine tanık olacağız. İzleyicileri yoğun bir zihin jimnastiği beklerken, Uğur Yücel, Başkomiser Nevzat rolüne, Haluk Bilginer de yardımcısı Ali rolüne hazırlanıyorlar.
Uğur Yücel ve Ahmet Ümit, önce "Abi, nasıl oluyor bu cinayet işleri?" diye soruyorlar birbirlerine, sonra da bizim sorularımızı yanıtlıyorlar:
Nasıl bir araya geldiniz?
Uğur Yücel: Ben sıkı bir polisiye okuru değilim ama Ahmet Ümit ilgimi çekiyordu. Bir kere afiş ismi güzeldir: Ahmet Ümit. Bir gizem var. Ahmet’in birkaç tane kitabını okuyunca neden bir polisiye dizi yok diye düşündüm. Sonra Ahmet Ümit’i aradım ve bir araya geldik. Onun da esasen dizi yapmak gibi bir düşüncesi yoktu. Ama meseleye aynı yerden yaklaştığımızı farkettik. Ahmet de ben de bir dizi prodüksiyonu içerisindeyiz hissinde değiliz. Bir hikâye anlatacağız, bu da televizyonda anlatılacak.
Polisiye ile aranız nasıl?
Yücel: Polisiye çalışmanın zihinlere çok yeni eğlenceler kattığını görüyorum burada. Ortaya sorunlar atıp yedi-sekiz kişi o sorunları çözmeye çalışıyoruz.
Dedektiflik mi yapıyorsunuz ?
Yücel: Dedektiflik yapıyoruz, Ahmet bize gazı veriyor. Şu anda biraz karmaşık bir lezzet peşindeyiz, kafamız karışık yani.
Kafanız karışık, konu karışık...
Yücel: Esasında cinayetlerde hiç karışık bir şey yoktur. Karmaşa, o çok basit işlenmişi çözmede başlar. Çünkü bin türlü çözüm yolu vardır, bin türlü de cinayet türü vardır. (Ne kadar bir cinayet romancısı gibi konuşuyorum...) Yeni girdiğim bir konu, fakat hızla mesafe kat eden bir polisiyeci olmaya doğru gidiyorum. Bu arada Ahmet’in aramızda olması herkes için ayrı bir lezzet oldu.
Ahmet Ümit: Bana, "senaryo nasıl yazılır"ı öğretiyorlar açıkçası. Ben bunları çok bilmiyorum. Yazı ekibinden öğrendiğim çok fazla şey var. Genelde tek yazıyorum, oysa burada hep beraber yazıyoruz. Adeta bir roman yazıyoruz. Bir dizi gibi değil yani.
Polisiye kültürü yok Bir yazı grubuyla birlikte çalışıyorsunuz. Nedir bunun güzel tarafları ve handikapları?
Ümit: Güzel tarafı şu ki, polisiye kurmak çok zor bir iş. Polisiyede kurgu zayıf olursa insanlar size güler, çünkü sırıtır. Bir yazı ekibiyle çalıştığınızda pek çok farklı yaklaşım söz konusu oluyor. Dolayısıyla da açık kapı kalmıyor. Bir de beyin jimnastiği yapıyorsunuz. Bizde polisiye kültürü yok. O nedenle sadece sağlam bir entrikaya, sağlam bir kurguya dayanan bir dizi çok başarılı olmayabilir. Aynı zamanda bizden olmalı bu dizi. Çünkü insanlar çok büyük bütçelerle çekilmiş Amerikan dizilerini izliyorlar. Dolayısıyla ancak bizden bir dizi çekersek insanlar bunu izler diye düşünüyoruz. Entrika kadar karakterin sağlamlığı ve yaşayan insanlar olması çok önem kazanıyor. Handikaplarına gelince, bu, piyasa için, insanların anlayış düzeyini göz önünde bulundurarak yaptığımız bir iş. Mümkün olduğu kadar düzeyi düşürmemeye çalışıyoruz. Sunmak istediğimizle alıcının beğenisini bir noktada buluşturmak durumundayız.
Neden bir uyarlama değil?
Yücel: Esasında gizemlerle dolu bir ülkede yaşıyoruz. Her taşın altından bir şey çıkacak gibi. Gerek Türkiye gerekse İstanbul, gizemli hikâyelerin peşinde koşan insanların dünyası aslında. Burada yerel lezzette, başka mutfaklara özenmeden yazan bir adam var. Bir gün kendi içinde bulmuş bunları yazacağını. Antep’ten bulmuş belki, anasının öykülerinden bulmuş. Çok yerel bir adam Ahmet. Bizim kahramanlarımız da İstanbul’un arka sokaklarında, Galata, Kuledibi, Kapalı Çarşı’da vs. olacaklar. Sanki biraz zamanın dışındaymışız gibi duracağız. Artistik bir yerden bakmaya çalışıyoruz.
Dedektif değil, komiser "Karanlıkta Koşanlar" ne kadar yerel olabilir? Polisiye, bizim toplumumuzda yeni keşfedilen bir tür...
Yücel: Bizde dedektif yok. Esasında teşkilatın içerisinde, cinayet masasında herhalde dedektif ruhlu olan, öyle yaşayan insanlar var ki tanık oluyoruz bunlara. Öte yandan cinayet masası devletle çok fazla iç içe. Özel hiçbir alana giremiyorsunuz. Hep peşinizde devletle girmek zorundasınız. Bizde o nedenle sokağa taşınmamış. Bir de çok cinayet işleniyor bizim ülkemizde. Benim cinayetler şehrim vardır: İzmir.
Ümit: Biz biraz da kendi insanımızı anlatmak istiyoruz bu dizide. Günümüz toplumundan bir kesit sunabilelim, kendi resmimizi gösterebilelim. Bu nedenle yerel olmalı ve yine bu nedenle dedektif değil, Başkomiser Nevzat. Türkiye’de dedektif yok. Dedektif Murat deseydik mesela komik olurdu. Komiser Nevzat daha bizden. Suçun ağırlığı altında ezilmiş alaylı bir polis, karşısında da biraz Amerikan tarzı yaşayan ortağı. Bu ikisinin arasındaki çelişki aynı zamanda Türkiye’nin çelişkilerini gösteriyor. Yıkılmakta olan değerler Nevzat’ta yaşıyor. Nevzat, rakısını Balat’ta içiyor, ama Ali, FBI’da
eğitim görmüş.
Devlet var mı bu polisiyede?
Yücel: Hayır, hiç yok. Üstelik devleti de hiç hissetmeyecekler. Bu bizim polis teşkilatımızın hikâyesi değil, iki tane dedektifin hikâyesi.
Projede Ahmet Ümit adı da olunca bu iki kere ilginç değil mi?
Ümit: Polisiye toplumun kendisini yansıtır. İşlenen bir suça baktığınızda o toplumun sosyolojisini, ekonomisini, psikolojisini vs. görürsünüz. Türkiye’de işlenen suçlara bakın: Banka hortumlanması Türkiye ekonomisi hakkında ipucu verir; çeteler Türkiye’deki demokratikleşme konusunda fikir verir... Dolayısıyla suç, böyle bir olanak sağlar sanatçıya. Bizim yapmaya çalıştığımız polisiye de sadece cinayeti kim işledi sorusundan oluşmuyor. Suçla uğraşan insanların suçun ağırlığı altında nasıl ezildiklerini anlatmak ve günümüz toplumundan bir kesit sunabilmek istiyoruz. Öte yandan, Susurluk örneğini verirsek, gazeteciler, Susurluk olayı konusunda çok iyi bir sınav verdiler ve üzerlerine düşeni yaptılar. Susurluk’u kamu vicdanında mahkûm ettiler. Ancak, sanatın görevi bu değil.
"Karanlıkta Koşanlar" neyi anlatıyor peki?
Ümit: Biz burada insanlardan oluşan gizemli bir problem yarattık. İnsanlardan ve olaylardan oluşan ve on üç bölüm boyunca sürecek gizemli bir problemimiz var. Bu problemi izleyici çözmeye çalışsın ve bunu çözerken zevkli bir yolculuk yapsın istedik. İstanbul’un eski mekânlarında ve kaosu andıran canlı mekânlarının içerisinde güzel bir yolculuk yapsın istiyoruz.
Bir merak hikâyesi yani.
Frekanslar tuttu İlk senaryo çalışmanız değil yanılmıyorsam...
Ümit: Hayır, daha önce 1993 yılında "Çakalların İzinde" isimli film için Ali Taygun ve Ayfer Tunç ile çalışmıştım. Türker İnanoğlu ile de hep böyle bir dizi çalışması yapmayı istedik, olmadı. Ama bir dizi teklifi aldığımda korkarım. Çünkü dizi çalışmaları sırasında romanlarıma ara veriyorum. Ayrıca bir dizi 70 milyona seslenebilecek düzeyde olmalı. Kalite de bu durumda aşağıya doğru iniyor. Oysa ben romanımı yazarken kendi anlayışıma göre yazıyorum. Mesela "Patasana"yı belki 30 bin kişi okumuştur. Fakat diziyi milyonlar izleyecek. Bundan önceki dizi çalışmalarımda bu kaygılarım hep vardı. Ama Uğur beni aradığında korkmadım. Çünkü onun iyi işler yaptığını düşünüyorum; yaptığı işler de bunun kanıtı.
Sinema ve edebiyatın buluşması yeni değil, ama diğer yandan disiplinlerarası çalışmalar Türkiye’de yeni sayılır.
Ümit: Türkiye’de yıllardır film piyasasının birincil problemi senaryo yokluğudur. Senaryo olmadığı için iyi filmler çekilmiyor deniyor, doğrudur.
Böyle bir noktada biz aslında iyi bir metin ve bu metin üzerinden çıkacak iyi bir dizi yaratmayı düşündük. Bizde de edebiyat uyarlamaları olmalı. Benim daha önce "Sis ve Gece" ile ilgili böyle bir deneyimim vardı. Sinan Çetin çekecekti. Fakat, roman ile ilgisi olmayan bambaşka bir film çekti. Benim romanımın filmi olmadı. Ama bu tümüyle onun tasarrufunda.
Polisiye romandaki merak duygusunu polisiye filmde aksiyon mu karşılıyor?
Ümit: Bizim filmimizde aksiyon yok, merak var. Bu, vurdulu kırdılı bir dizi değil. Seri cinayetleri çözmeye çalışan iki kişi var.
Birlikte çalışmak nasıl?
Ümit: Tuhaf şeyler oluyor. Bir gelişme olduğunda farkediyoruz ki, aynı şeyleri düşünmüşüz. O frenkansı yakaladık.
Yönetmenlikte ikinci deneyim "Karanlıkta Koşanlar" sanırım sizin ikinci yönetmenlik denemeniz. Bize projeden söz edebilir misiniz?
"İkinci Bahar" dizisiyle başlamıştım yönetmenliğe. Bu, ikinci dizi çalışması olacak. Burada sürpriz gelişmeler var. Ben yönetecekken oynayacağım da aynı zamanda. Kimi kabul etmedi, kimi istediğimiz gibi olmadı. Baş oyuncuları bulamadık. İş başa düştü. Yine fırtınalı günler bekliyor bizi. Dizi, entrikaların olduğu bir dizi. Ama mafyayı, polisi çağrıştırmaktan çok eski romanları çağrıştıracak. Hikâyemiz on üç bölüm boyunca devam edecek. Bir ikili var, bu ikili serüvenlerine devam eder mi, bilmiyoruz. İşin doğrusu, ticareti çok da düşünüyor değiliz. Fakat bu adamlar iyi oldu, güzel bir film yaptık dersek sonrasını da düşünebiliriz. Yoksa, sektörde böyle bir alan var ve biz bu alana polisiyeyle girelim demedik.
"Sanatın işi politikayı tekrar sunmak değil" "Karanlıkta Koşanlaröda politik bir gönderme yok, fakat romanlarınızda var bu... Üzerinde çalıştığınız roman Susurluk üzerine değil mi?
Evet, ama ben Susurluk bağlantılarını yazmıyorum. Yapmaya çalıştığım şey, Susurluk kahramanlarının nasıl oldu da -faşist de olsalar- bir ideale bağlı insanlarken katil, kumarhane işletmecisi, uyuşturucu kaçakçısı oluşlarını anlatmak. Bu insanların trajik yazgısı ilgilendiriyor beni yazar olarak. Yoksa Susurluk’un kahramanlarına ilişkin her şey herkes tarafından biliniyor. Bunu gazeteciler anlattı; gerek gazetelerde gerekse yazdıkları kitaplarda. Ben romanımda bunu anlatırsam ya da filmimizi böyle ele alırsak gazetecileri taklit etmiş oluruz.
PAZAR