28.08.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Elif İpek Türer - ipek.turer@milliyet.com.tr
Türkiye’nin en önemli kadın caz piyanistlerinden Nilüfer Verdi’nin yolu, geçtiğimiz yaz iş için gittikleri küçük bir köyde vokalist Ülkü Aybala Sunat ve kontrbas sanatçısı Apostolos Sideris ile kesişmiş. Böylece üçlünün birlikte hazırladığı “Knidost” albümü projesi doğmuş. Herkesin sevdiği “Allı Turnam”, “Kara Toprak”, “Yüksek Yüksek Tepelere”, “Neredesin Sen”, “Uzun İnce Bir Yoldayım” ve “Üsküdar’a Gider İken”in caz aranjmanlarından oluşan albümü, Verdi ile çekimleri yaptığımız CVK Park Bosphorus Hotel’de konuştuk.
- 10 yıllık uzun bir aradan sonraki ilk albümünüz. Nasıl oldu bu kadar süre sonra tekrar albüm yapmak?
Müziğe ara vermek demek olmuyor bizim için aslında. Biz yine nerede çalma imkanımız olursa çalmaya devam ediyoruz. Sadece kayıt yapmamış oluyoruz. Albüm olarak da bu tarz denemeleri bir yerlerde tek tük çalarken arkadaşların “Bu yaptığınız albüm olur” teşvikleriyle ortaya çıktı. Bugüne kadar bir şarkıcıyla hiç kayıt yapmamıştım. Farklı bir deneyim oldu. Yarım günde de bitirdik çalışmaları hücum kayıt yaparak.
- “Knidost” türkülerin caz versiyonuyla çalındığı bir albüm. Daha önce de çalıyor muydunuz hiç bu şekilde?
Hayır. Ben çok çekinerek yaklaşıyordum türkülere ve Türk müziğine. Duyma açısından aşinayım ama çalma anlamında aşina olmadığım bir alan. Ruhuna dokunulmaması gereken bir alan diye düşündüğüm için de çok dikkatli ve özenli yaklaştım. Umarım becerebilmişimdir.
- Bir türküyü caz altyapısında yapma süreci nasıl işliyor?
Bir parçayı alıyorum, çeşitli versiyonlarını dinliyorum. Sonra hepsini kafamdan silmeye çalışıyorum ve melodisi üzerine değişik harmonileri deniyorum. Üzerine söylüyorlar, bakıyoruz, sağını solunu değiştiriyoruz. Şurası kalsın, burası gitsin şeklinde karar veriyoruz. Üzerinde hep çalıştım yani parçaların. Hatta Ülkü ve Apostolos ile bir-iki defa tek tek parçalar halinde, denemek için caz repertuvarımızın içinde kulüplerde çaldık.
“İyi genç müzisyenler geliyor”
- Albümün yapım süresinde neler hissettiniz?
Hakikaten bir şekilde kenetlendiğimizi ve ortak bir ruh yakalamış olduğumuzu hissettim.
- Caz nasıl bir yerde sizce Türkiye’de? Eskiye oranla caz yapanlar arttı gibi sanki...
Kesinlikle doğru. Çok güzel gençler geliyor ve güldür güldür geliyor. Çok iyi müzisyenler, çok iyi piyanistler var. Şarkı söylemek isteyenler çok fazla. Eğitmenler var ders veren. Hepsi çok üretken, kendi bestelerini yapan büyük bir müzisyen kitlesi var. Ne kadar kriz var desek de faal olmak isteyen ve olan bir nüfus var, gittikçe de artıyor.
- Cazın en popüler olduğu dönemler ne zamandı?
Aslında 1960’larda çok popüler bir müzikmiş. Dans müziği olarak da caz orkestraları varmış. Yani ilk caz varmış sonradan Türkçe sözlü yabancı müzik, daha sonra da Ajda Pekkan’ların olduğu popüler müzik çıktı.
“Eskiden caz piyanisti fazla yoktu”
- Caza nasıl yöneldiniz? Sizin döneminizde çok fazla caz piyanisti yoktu değil mi?
Evet, fazla değildi. Şimdi konservatuvardan mezun olup caza yönelenlerin sayısı arttı. Eskiden tabuydu, olmaması gerekiyordu.
- Neden?
Daha katıydı eğitim. Her dalın kendini korumak adına sıkı kuralları vardır. Caz da esnekliğiyle var olmuş bir müzik türü. O yüzden klasik eğitimde caz, pop çalmak sıkı kurallara tabiydi. Yine de çok sıcak bakmıyorlar ama klasik müzik eğitimi alıp pop, caz çalan çok fazla insan var. Bence klasikçiler de artık yumuşamaya başladı.
- Klasik ve caz müzik arasında rekabet var gibi...
Caz müzik yerel müzik, Kızılderili ve göçe zorlanmış Afrikalıların müziği ile klasik müziğin harmanlanmasıyla ortaya çıkmış bir müzik türü. Günümüzde içine etnik müzik, klasik Batı müziği, Hint ve Doğu müziği de girdi. Kalıplarının çok daha dışına çıktı. Şimdi Batı da değişik ritimlere yönelmeye başladı. Klasik müzik kurallara ve sıkı bir disipline bağlıyken caz bu durumu farklı, aslında tezat bir disipline yönlendiriyor. O yüzden karşıt gibi de olsa hep duyarız aslında klasikçiler bir caz denemesi de yapmak isterler hayatlarında.