Pazar"Türkiyenin ne kadar değiştiğini gördüm..."

"Türkiyenin ne kadar değiştiğini gördüm..."

02.03.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Nişantaşında Rumeli Caddesine bakan evinin salonunda söyleştik Nebahat Erkal ile. Yeşil koltuk takımlarından eski yemek masasına, büyük konsolun üzerindeki eski fotoğraflardan duvardaki yağlıboya portresine kadar, tek başına yaşadığı bu evde, değişen İstanbulu, modayı, kömür ütülerinin dumanı altındaki terzihaneleri konuştuk...

Türkiyenin ne kadar değiştiğini gördüm...

Bindokuzyüzonbir yılında İstinyede doğar Nebahat Erkal Şerbetçi... Birinci Dünya Savaşının sıkıntılı günlerinde, sokaklarında İngiliz ve İtalyan askerlerinin kol gezdiği işgal İstanbulunda büyür. Savaş yıllarının ekonomik sıkıntılarından uzak, refah içinde geçer çocukluğu. Üç ağabeyinin ardından okula gitmesi gündeme gelince işler biraz karışır ve babası Nebahati okula göndermek istemez. "Annem okuttu beni..." O akşam babası Ferit beye hiçbir şey söyleyemez Nebahat, böylece şimdiki Kandilli Kız Lisesinde ilkokula başlar. "Annem o kadar kararlıydı ki beni okutmaya, sen adam olacaksın diyordu, başka bir şey demiyordu... Allah razı olsun diyorum iyi ki böyle bir anam vardı. Beni okuttu. Adam etti. Sonra sekiz sene orada leyli (yatılı) okudum, 1927de mezun oldum." Eğitimine devam etmeye kararlı olan Nebahat Erkal koleje, ardından da Beyoğlundaki High Schoola gider. Liseyi okumadan, bakalorya sınavlarına girip 7 dersten 5inde başarılı olur. "Okulun ilk günüydü hiç unutmuyorum. Annem okul çıkışında beni Eminönü İskelesinden almaya geldi. Sordu, Nasıl, memnun musun mektepten? Ağlar gibi sesler çıkartarak, Anneciğim ben artık mektebe gitmem dedim. Başladım ağlamaya. Tuttu beni, şöyle bir döndürdü, Bana bak, eğer eve gittiğimiz zaman babana bir şey dersen, seni öyle bir döverim ki, kalırsan alem beğensin, ölürsen yer beğensin, öldürürüm seni anladın mı? dedi." "Terzi olacağım" Uzun tartışmalar sonunda 1934 yılında; üzerinde tüvit paltosu, kahverengi beresiyle Haydarpaşadan yola çıkar. Önce Fransaya, ardından da İngiltereye gider. İngilterede bir yıl devam ettiği akademide terziliğin tüm sırlarını öğrenir. Nebahat hanım 1935te yurtdışından döner ve atölyesini açar. 25 liraya kiralar Beyoğlundaki atölyesini. Artık bir terzi olarak , zamanın Jorjet, Fegara, Kalorosi, Katina gibi ünlü terzileriyle rekabet etmek zorundadır."Terzilerden bir Caliba hanım vardı. Caliba hanım hatta benim neonu görmüş de, Kim bu Nebahat demiş. Canım, demişler, yeni terzi çıktı. Aman! Zengin bir adamın kızı. Çabuk söner. Caliba hanım geldi, dikiş diktik ona. Sonra bana, Ben dünyanın her tarafında en büyük terzilerde dikiş diktirdim, her türlü provacıyı gördüm ama senin gibi prova yapanı görmedim dedi hiç unutmam... Hakikaten kumaşın esasını bulur, oturturdum. Benim dikişim katiyen oynamazdı... Zayıfı şişman, sişmanı zayıf gösterirdim. Kumaşı keserken bile iplik çekerdim. Sonra kesimi kimseye bırakmazdım." Bir an önce meslek sahibi olmayı aklına koyan Nebahat hanım bu kez babasının karşısına yepyeni bir istekle çıkar: "Sana iki şık söylüyorum, ya üniversiteye göndereceksin beni ya da ben terzi olmak istiyorum. Ama öyle toplama terzilerden olmak istemiyorum, teknik öğrenmeliyim. Beni Avrupaya yollayacaksın, orada bir okuldan mezun olacağım." Paris modası "Senede iki defa Parise, Romaya, daha çok da Milanoya giderdim. Model çıkarmak yasaktı Fransadan. Yakalanırsan hapse girerdin. Milanodan alırdım ben de modelleri."Kolay geçmez o yıllar Nebahat hanım için: "Ellerim nasır oluncaya kadar her şeyi kendim yaptım; nasıl yaptım şimdi şaşırıyorum hakikaten. Ne gecem ne gündüzüm vardı. Çocuklar bir taraftan... Ha bu arada da evlendim." Nebahat hanım 1930lu yılların modasını yakalamak için sık sık yurtdışına çıkar: Bahriyeli Reşat bey "Zaten tanışıyordum, High School yıllarından. Arnavutköyde oturuyorduk o zamanlar. Bahriyeli Reşat bey bana göz koymuş... Ben İngiltereden dönünce bu sefer başladı telefon etmeye. İlle çık. Yok çıkamam ben, öyle dolaşamam filan dedim ama ikna olmadı... Bir kere dışarıya çağırdı beni. Arabayla, Taksimde Divan Otelinin önünden seni alacağım, dedi."Bu görüşmenin olduğu gün eski Sadrazam Rüştü Paşanın torunu Bahriyeli Reşat beyin evlenme teklifine evet der Nebahat hanım…Ancak bu evliliğe babasını ikna etmesi tam üç yılını alır. Sonunda Harbiye Nikah Salonunda 21 Nisan 1937de evlenirler: "Fransadan getirmiştim. Saman rengi bir tayyör giydim. Ondan sonra, başımda bir kahverengi şapka... Kahverengi çanta, eldiven. Kahverengi pabuç. Böyle giyindim."1938de ilk oğlu, hepimizin yakından tanıdığı ünlü tiyatro oyuncusu Genco Erkal doğar. Nebahat hanım evleniyor... Genconun adı nasıl kondu? Eşinin tayini nedeniyle 1941de Ankaraya gelen Nebahat hanım başkentte de terziliğe devam eder. İstanbula dönüşünde bu kez ünlü terzi Madam Stangaliyle ortak olur: "Stangali öyle bir palto ve tayyör dikerdi ki… Saat beşte Beyoğlundaki LeBon ve Markize çaya gelen güzel giyinmiş beyler ve hanımların üzerinde görebilirdiniz bu giysileri." Bu arada Parise gidip bir elbise diktirmeyi ve konfeksiyonu keşfetmeyi aklına koyar Nebahat hanım. Fransızlar, onun üç dört provada diktiği elbiseyi tek provada teslim edince sistemini değiştirmeye karar verir. Daha az provayla daha çok elbise hazırlamaya başlar. "Beş misli kazandım o zaman. Aynı elektrik, ütü ve kızlarla 3 yerine 12 parça çıkarıyordum." Bir süre sonra bu ortağından ayrılır. 1942de babasını kaybeder. Aynı yıl ikinci oğlu Ferit doğar. "Taksimdeki apartmandaydık. Tam böyle doğum üzerine kayınbiraderim geldi. Rengi mengi uçmuş. Hayrola ne oldu sana, dedik. Aman, Küçükpazardaki kahveye, Deli Genco diye biri geldi. Bıçkın, elinde bıçak herkese saldırdı, ödüm patladı, dedi. Herkes a vah vah filan diyeceğimi zannetti. Ama ben ismi çok beğendiğimi ve oğluma Genco adını koymaya karar verdiğimi söyledim. Çok şaşırdılar. Hatırlıyorum, o zamanlar doğuda Memo, Zeyno, Genco gibi isimler çoktu ama İstanbulda yoktu. Şimdi çok Genco ismi var." 60 lira maaş "Valla eşim altmış lira maaş alırdı, ben işe başladığım zaman. Eski askerler çok az maaş alırdı. Dedim ki Sen, bu parayı al, sigara parası yap, kendi gezmene yol parası yap, ne yaparsan yap. Evin işini ben döndürüyorum zaten. Ve nitekim de öyle oldu."40lı yılların sonuna doğru, Burgaz Adasına taşınırlar ailece. Bir süre de adadan işe gelip gider Nebahat hanım. 1956da terziliği bırakır ve Beyoğlundan ayrılır. Oysa Beyoğlu yakın gelecekte önemli olaylara sahne olacaktır."Ben atölyeyi bıraktıktan sonra dükkanları da, Beyoğlunu da bıraktım. Yalnız vizon bir paltom vardı. 6-7 Eylül günü benim Beyoğlundaki kürkçümün her şeyini aldılar, yaktılar, yıktılar. Sonra gittim ona. Gitti senin palton diyecek sandım. Ah Nebahat hanım kurtuldu senin palton dedi." Frigidare marka buzdolaplarının, Hoover çamaşır makinelerinin yeni yeni evlere girdiği bu yıllarda bir yandan çocuklarını büyütürken, bir yandan da evinin geçimini temin eder. Alyans evler Geçen yıllar içinde annesini ve babasını, 1975 yılında eşini kaybeder. Bu arada büyük oğlu Genco Erkal tiyatro sanatçısı olurken küçük oğlu Ferit Erkal ise ekonomi eğitimi görür. Nebahat hanım bugünlerde Nişantaşındaki evinde oturuyor. İki oğlu ve torunları onu sık sık ziyarete geliyor. O zamanın kadınları daha şık giyiniyor derken haksız değil, artık herkesin ne bulursa onu giydiğini söylüyor... 1960tan çok önce eşi askerlikten ayrılır. Ancak 1960 darbesinde birçokları gibi o da ordu için seferberliğe katılanlar arasındadır: "İhtilalden sonra işte alyansları topladık, para topladık. Bir çavuşu bize muhtar geldi, o da çalışıyordu, biz de yardım ediyorduk ona. Onlara faydası olur diye alyanslar topluyorduk. Zincirlikuyuya evler yapıldı. Güya onlar alyans evleriymiş. Ama doğru mu, değil mi bilmem." DÖRDÜNCÜ KADIN ŞOFÖR "Ben ehliyeti, otuzdört senesinde aldım. Dördüncü kadın şoförüyüm İstanbulun. Üç kadın daha vardı benden evvel almışlar, biri paşanın kızı, bir diğeri belediye başkanının karısı, üçüncüyü hatırlayamıyorum, dördüncü de bendim. Sokaklarda kimse yoktu ki. Şişliye kadar evler vardı, ondan sonra ev yoktu ki. Bol bol bahçeler, çay bahçeleri, sonra dut ağaçları alabildiğine gidiyor." "Tramvaylarda arada perde vardı, kırmızı perde. İki koltuk önde erkekler için, dört koltuk arkada kadınlar için. Sonra bir şey oldu perdeleri kaldırdılar. Bu sefer babam dedi ki, tramvaya binmeyeceksiniz. Şehzadebaşındaki caminin yanında da atlı arabalar dururdu. Onlara binerdik. Sonra tramvaylar vardı, ardından otobüsler de çalışmaya başladı." GENCONUN TİYATRO SEVGİSİ Kenterlerle bir süre çalışır Genco Erkal. Daha sonra onlardan ayrılıp "Ankara Sanat" ekibiyle bir araya gelir. Aslında Nebahat hanım oğlunun tiyatroya olan ilgisini yıllar önce fark etmiştir: "Valla işte o zaman Direklerarası vardı . Şehzadebaşında çok güzel etkinlikler olurdu ama biz o kadar gitmezdik. Kısıklı kahvesini hatırlıyorum. Çamlıca Tepesine çıkan yolun üzerinde ablamın evi vardı. Bahçesine İsmail Dümbüllü ve ortaoyuncuları gelirdi. Genconun tiyatro sevgisi oradan gelir. Dümbüllü olduğu geceler katiyen uyutamazdık; uyumazdı. Onu da alırdık ve yastıklar koyardık. Toprağa oturur ve oradan seyrederdik ortaoyununu." Robert Kolej yıllarında tiyatro ile ilgilenmeye başlayan Genco Erkal ve arkadaşları "Genç Oyuncular" diye bir grup kurarlar. Fakat babası oğlunun tiyatrocu olmasına karşı çıkar. Nebahat Hanım devreye girer. "Düşündüm, taşındım, sen tiyatrocu olacaksın dedim Gencoya. Buna karşılık senden üniversite okumanı istiyorum. Ama edebiyat olsun, ama psikoloji olsun. Gencoda bana bir diploma vereceğine söz verdi. Akşam babasına dedim ki Genco kararlı, tıpkı benim babama yaptığım gibi. Kabul etmezsen ve çocuk giderse, ben de giderim... Bu arada Yıldız Kenter, Reşatla konuşmaya geldi. Gencoyu tutamazsınız, harika bir tiyatrocu olacak dedi." İÇİMİZDEN BİRİ : NEBAHAT ERKAL Doğum yılı : 1911 Doğum yeri : İstanbul Anne adı ve mesleği : Nazlı Şerbetçi / Ev hanımı Baba adı ve mesleği : Ferit Şerbetçi / Maliye memuru, tüccar Eğitimi : Paris Academy of DressmakingMesleği : TerziEşi : Reşat Erkal-SubayÇocukları : Genco Erkal-1938, Ferit Erkal-1942 Adı soyadı : Nebahat Erkal Şerbetçi GELECEK HAFTA Rüştü Kazım Türker Benim şeyhim Mustafa Kemal, tarikatım Atatürkçülüktür Tarihe 1000 canlı tanık desteğinizi bekliyor... Görüşmeler ilerledikçe farklı sektörlerde faaliyet gösteren kurumların, meslek odalarının, sendikaların ve kişilerin proje destekçisi olarak katkı vermelerini önemsiyoruz... Tarihe 1000 canlı tanık projesiyle ilgili önerileriniz için Tarih Vakfı ile temasa geçebilirsiniz.... Proje ile ilgileniyorsanız Tûbâ Çameli ( tcameli@tarihvakfi.org.tr )Filiz Öğretmen ( fogretmen@tarihvakfi.org.tr ) temasa geçmeniz yeterli.Tel: 0 212 2273733 / 109Faks : 0 212 2273732 www.tarihvakfi.org.tr Ceren Lordoğlu ( clordoglu@tarihvakfi.org.tr ),