Bindokuzyüzonbir yılında İstinye’de doğar Nebahat Erkal Şerbetçi... Birinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı günlerinde, sokaklarında İngiliz ve İtalyan askerlerinin kol gezdiği işgal İstanbul’unda büyür. Savaş yıllarının ekonomik sıkıntılarından uzak, refah içinde geçer çocukluğu. Üç ağabeyinin ardından okula gitmesi gündeme gelince işler biraz karışır ve babası Nebahat’i okula göndermek istemez.
"Annem okuttu beni...""Okulun ilk günüydü hiç unutmuyorum. Annem
okul çıkışında beni Eminönü İskelesi’nden almaya geldi. Sordu, ‘Nasıl, memnun musun mektepten?’ Ağlar gibi sesler çıkartarak, ‘Anneciğim ben artık mektebe gitmem’ dedim. Başladım ağlamaya. Tuttu beni, şöyle bir döndürdü, ‘Bana bak, eğer eve gittiğimiz zaman babana bir şey dersen, seni öyle bir döverim ki, kalırsan alem beğensin, ölürsen yer beğensin, öldürürüm seni anladın mı?’ dedi."
O akşam babası Ferit beye hiçbir şey söyleyemez Nebahat, böylece şimdiki Kandilli Kız Lisesi’nde ilkokula başlar.
"Annem o kadar kararlıydı ki beni okutmaya, sen adam olacaksın diyordu, başka bir şey demiyordu... Allah razı olsun diyorum iyi ki böyle bir anam vardı. Beni okuttu. Adam etti. Sonra sekiz sene orada leyli (yatılı) okudum, 1927’de mezun oldum."
Eğitimine devam etmeye kararlı olan Nebahat Erkal koleje, ardından da Beyoğlu’ndaki High School’a gider. Liseyi okumadan, bakalorya sınavlarına girip 7 dersten 5’inde başarılı olur.
"Terzi olacağım"Bir an önce meslek sahibi olmayı aklına koyan Nebahat hanım bu kez babasının karşısına yepyeni bir istekle çıkar: "Sana iki şık söylüyorum, ya üniversiteye göndereceksin beni ya da ben terzi olmak istiyorum. Ama öyle toplama terzilerden olmak istemiyorum, teknik öğrenmeliyim. Beni Avrupa’ya yollayacaksın, orada bir okuldan mezun olacağım."
Uzun tartışmalar sonunda 1934 yılında; üzerinde tüvit paltosu, kahverengi beresiyle Haydarpaşa’dan yola çıkar. Önce Fransa’ya, ardından da İngiltere’ye gider. İngiltere’de bir yıl devam ettiği akademide terziliğin tüm sırlarını öğrenir.
Nebahat hanım 1935’te yurtdışından döner ve atölyesini açar. 25 liraya kiralar Beyoğlu’ndaki atölyesini. Artık bir terzi olarak , zamanın Jorjet, Fegara, Kalorosi, Katina gibi ünlü terzileriyle rekabet etmek zorundadır.
"Terzilerden bir Caliba hanım vardı. Caliba hanım hatta benim neonu görmüş de, ‘Kim bu Nebahat’ demiş. ‘Canım,’ demişler, ‘yeni terzi çıktı. Aman! Zengin bir adamın kızı. Çabuk söner.’ Caliba hanım geldi, dikiş diktik ona. Sonra bana, ‘Ben dünyanın her tarafında en büyük terzilerde dikiş diktirdim, her türlü provacıyı gördüm ama senin gibi prova yapanı görmedim‘ dedi hiç unutmam... Hakikaten kumaşın esasını bulur, oturturdum. Benim dikişim katiyen oynamazdı... Zayıfı şişman, sişmanı zayıf gösterirdim. Kumaşı keserken bile iplik çekerdim. Sonra kesimi kimseye bırakmazdım."
Paris modasıNebahat hanım 1930’lu yılların modasını yakalamak için sık sık yurtdışına çıkar:
"Senede iki defa Paris’e, Roma’ya, daha çok da Milano’ya giderdim. Model çıkarmak yasaktı Fransa’dan. Yakalanırsan hapse girerdin. Milano’dan alırdım ben de modelleri."
Kolay geçmez o yıllar Nebahat hanım için: "Ellerim nasır oluncaya kadar her şeyi kendim yaptım; nasıl yaptım şimdi şaşırıyorum hakikaten. Ne gecem ne gündüzüm vardı. Çocuklar bir taraftan... Ha bu arada da evlendim."
Bahriyeli Reşat beyNebahat hanım evleniyor...
"Zaten tanışıyordum, High School yıllarından. Arnavutköy’de oturuyorduk o zamanlar. Bahriyeli Reşat bey bana göz koymuş... Ben İngiltere’den dönünce bu sefer başladı
telefon etmeye. İlle çık. Yok çıkamam ben, öyle dolaşamam filan dedim ama ikna olmadı... Bir kere dışarıya çağırdı beni. Arabayla, Taksim’de Divan Oteli’nin önünden seni alacağım, dedi."
Bu görüşmenin olduğu gün eski Sadrazam Rüştü Paşa’nın torunu Bahriyeli Reşat beyin evlenme teklifine ‘evet’ der Nebahat hanım…
Ancak bu evliliğe babasını ikna etmesi tam üç yılını alır. Sonunda Harbiye Nikah Salonu’nda 21 Nisan 1937’de evlenirler: "Fransa’dan getirmiştim. Saman rengi bir tayyör giydim. Ondan sonra, başımda bir kahverengi şapka... Kahverengi çanta, eldiven. Kahverengi pabuç. Böyle giyindim."
1938’de ilk oğlu, hepimizin yakından tanıdığı ünlü tiyatro oyuncusu Genco Erkal doğar.
Genco’nun adı nasıl kondu?"Taksim’deki apartmandaydık. Tam böyle doğum üzerine kayınbiraderim geldi. Rengi mengi uçmuş. Hayrola ne oldu sana, dedik. Aman, Küçükpazar’daki kahveye, Deli Genco diye biri geldi. Bıçkın, elinde bıçak herkese saldırdı, ödüm patladı, dedi. Herkes a vah vah filan diyeceğimi zannetti. Ama ben ismi çok beğendiğimi ve oğluma Genco adını koymaya karar verdiğimi söyledim. Çok şaşırdılar. Hatırlıyorum, o zamanlar doğuda Memo, Zeyno, Genco gibi isimler çoktu ama İstanbul’da yoktu. Şimdi çok Genco ismi var."
Eşinin tayini nedeniyle 1941’de Ankara’ya gelen Nebahat hanım başkentte de terziliğe devam eder. İstanbul’a dönüşünde bu kez ünlü terzi Madam Stangali’yle ortak olur: "Stangali öyle bir palto ve tayyör dikerdi ki… Saat beşte Beyoğlu’ndaki LeBon ve Markiz’e çaya gelen güzel giyinmiş beyler ve hanımların üzerinde görebilirdiniz bu giysileri." Bu arada Paris‘e gidip bir elbise diktirmeyi ve konfeksiyonu keşfetmeyi aklına koyar Nebahat hanım. Fransızlar, onun üç dört provada diktiği elbiseyi tek provada teslim edince sistemini değiştirmeye karar verir. Daha az provayla daha çok elbise hazırlamaya başlar. "Beş misli kazandım o zaman. Aynı elektrik, ütü ve kızlarla 3 yerine 12 parça çıkarıyordum."
Bir süre sonra bu ortağından ayrılır. 1942’de babasını kaybeder. Aynı yıl ikinci oğlu Ferit doğar.
60 lira maaş Frigidare marka buzdolaplarının, Hoover çamaşır makinelerinin yeni yeni evlere girdiği bu yıllarda bir yandan çocuklarını büyütürken, bir yandan da evinin geçimini temin eder.
"Valla eşim altmış lira maaş alırdı, ben işe başladığım zaman. Eski askerler çok az maaş alırdı. Dedim ki ‘Sen, bu parayı al, sigara parası yap, kendi gezmene yol parası yap, ne yaparsan yap.’ Evin işini ben döndürüyorum zaten. Ve nitekim de öyle oldu."
40’lı yılların sonuna doğru, Burgaz Adası’na taşınırlar ailece. Bir süre de adadan işe gelip gider Nebahat hanım. 1956’da terziliği bırakır ve Beyoğlu’ndan ayrılır. Oysa Beyoğlu yakın gelecekte önemli olaylara sahne olacaktır.
"Ben atölyeyi bıraktıktan sonra dükkanları da, Beyoğlu’nu da bıraktım. Yalnız vizon bir paltom vardı. 6-7 Eylül günü benim Beyoğlu’ndaki kürkçümün her şeyini aldılar, yaktılar, yıktılar. Sonra gittim ona. ‘Gitti senin palton’ diyecek sandım. ‘Ah Nebahat hanım kurtuldu senin palton’ dedi."
Alyans evler 1960’tan çok önce eşi askerlikten ayrılır. Ancak 1960 darbesinde birçokları gibi o da ordu için seferberliğe katılanlar arasındadır: "İhtilalden sonra işte alyansları topladık, para topladık. Bir çavuşu bize muhtar geldi, o da çalışıyordu, biz de yardım ediyorduk ona. Onlara faydası olur diye alyanslar topluyorduk. Zincirlikuyu’ya evler yapıldı. Güya onlar alyans evleriymiş. Ama doğru mu, değil mi bilmem."
Geçen yıllar içinde annesini ve babasını, 1975 yılında eşini kaybeder. Bu arada büyük oğlu Genco Erkal tiyatro sanatçısı olurken küçük oğlu Ferit Erkal ise ekonomi eğitimi görür.
Nebahat hanım bugünlerde Nişantaşı’ndaki evinde oturuyor. İki oğlu ve torunları onu sık sık ziyarete geliyor.
O zamanın kadınları daha şık giyiniyor derken haksız değil, artık herkesin ne bulursa onu giydiğini söylüyor...
"Tramvaylarda arada perde vardı, kırmızı perde. İki koltuk önde erkekler için, dört koltuk arkada kadınlar için. Sonra bir şey oldu perdeleri kaldırdılar. Bu sefer babam dedi ki, tramvaya binmeyeceksiniz. Şehzadebaşı’ndaki caminin yanında da atlı arabalar dururdu. Onlara binerdik. Sonra tramvaylar vardı, ardından otobüsler de çalışmaya başladı."
"Ben ehliyeti, otuzdört senesinde aldım. Dördüncü kadın şoförüyüm İstanbul’un. Üç kadın daha vardı benden evvel almışlar, biri paşanın kızı, bir diğeri belediye başkanının karısı, üçüncüyü hatırlayamıyorum, dördüncü de bendim. Sokaklarda kimse yoktu ki. Şişli’ye kadar evler vardı, ondan sonra ev yoktu ki. Bol bol bahçeler, çay bahçeleri, sonra dut ağaçları alabildiğine gidiyor."
Robert Kolej yıllarında tiyatro ile ilgilenmeye başlayan Genco Erkal ve arkadaşları "Genç Oyuncular" diye bir grup kurarlar. Fakat babası oğlunun tiyatrocu olmasına karşı çıkar. Nebahat Hanım devreye girer. "Düşündüm, taşındım, sen tiyatrocu olacaksın dedim Genco’ya. Buna karşılık senden üniversite okumanı istiyorum. Ama edebiyat olsun, ama psikoloji olsun. Genco’da bana bir diploma vereceğine söz verdi. Akşam babasına dedim ki Genco kararlı, tıpkı benim babama yaptığım gibi. Kabul etmezsen ve çocuk giderse, ben de giderim... Bu arada Yıldız Kenter, Reşat’la konuşmaya geldi. Genco’yu tutamazsınız, harika bir tiyatrocu olacak dedi."
Kenter’lerle bir süre çalışır Genco Erkal. Daha sonra onlardan ayrılıp "Ankara Sanat" ekibiyle bir araya gelir.
Aslında Nebahat hanım oğlunun tiyatroya olan ilgisini yıllar önce fark etmiştir: "Valla işte o zaman Direklerarası vardı . Şehzadebaşı’nda çok güzel etkinlikler olurdu ama biz o kadar gitmezdik. Kısıklı kahvesini hatırlıyorum. Çamlıca Tepesi’ne çıkan yolun üzerinde ablamın evi vardı. Bahçesine İsmail Dümbüllü ve ortaoyuncuları gelirdi. Genco’nun tiyatro sevgisi oradan gelir. Dümbüllü olduğu geceler katiyen uyutamazdık; uyumazdı. Onu da alırdık ve yastıklar koyardık. Toprağa oturur ve oradan seyrederdik ortaoyununu."
İÇİMİZDEN BİRİ : NEBAHAT ERKALAdı soyadı : Nebahat Erkal Şerbetçi
Doğum yılı : 1911
Doğum yeri : İstanbul
Anne adı ve mesleği : Nazlı Şerbetçi / Ev hanımı
Baba adı ve mesleği : Ferit Şerbetçi / Maliye memuru, tüccar
Eğitimi : Paris Academy of Dressmaking
Mesleği : Terzi
Eşi : Reşat Erkal-Subay
Çocukları : Genco Erkal-1938, Ferit Erkal-1942
Rüştü Kazım Türker ‘Benim şeyhim Mustafa Kemal, tarikatım Atatürkçülüktür’
Görüşmeler ilerledikçe farklı sektörlerde faaliyet gösteren kurumların, meslek odalarının, sendikaların ve kişilerin proje destekçisi olarak katkı vermelerini önemsiyoruz... Tarihe 1000 canlı tanık projesiyle ilgili önerileriniz için Tarih Vakfı ile temasa geçebilirsiniz....
Ceren Lordoğlu (),
Tûbâ Çameli ()
Filiz Öğretmen ()
temasa geçmeniz yeterli.
Tel: 0 212 2273733 / 109
Faks : 0 212 2273732