26.11.2023 - 02:00 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
SEYHAN AKINCI- “Neşeli Günler”de Adile Naşit’in “Küçük Ev bu akşam çok acıklı” diye gözyaşlarını tutamadığı ya da herkesin haberlerden önce Rosalinda ile Fernando Jose’nin aşkını izlemek için ekran başına geçtiği günler geride kaldı. Dünya artık Türk dizilerinin kahramanları için gözyaşı dökmekle kalmıyor, kimi Türkçe öğreniyor kimi Türk mutfağına merak sarmış durumda. Ülkemizin en önemli ihracat kalemleri arasına girmeyi başaran dizilerin bu etkisi sayısız tez çalışmasına da konu oluyor. 2017’de Uluslararası Emmy Ödülleri’nde “En İyi Dizi” (Telenovela) ödülüne layık görülen “Kara Sevda”nın ardından 2019’da “Şahsiyet”teki rolüyle Haluk Bilginer Uluslararası Emmy Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne uzanmıştı. Şimdi de Kanal D’de her pazar akşamı izleyicileri ekrana kitleyen Ay Yapım imzalı “Yargı” dizisi Telenovela’yı ülkemize getirdi. Peki, 173 ülkede 750 milyondan fazla seyirciyle buluşan Türk dizilerinin bu başarısının altında neler var. “Yargı” ekibi, İstanbul Bilgi Üni. Medya Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Aylin Dağsalgüler ve Üsküdar Üni. İletişim Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Pınar Aslan ile konuştuk.
*80’ler ve 90’larda pembe dizilerle büyüdük, 2000’lerin başında Amerikan dizileri izledik. Şimdi Türk dizilerine büyük ilgi var.. Türk dizilerinin dünya pazarında fark edilmesi, o ilk adım nasıl oldu?
*“Kara Sevda”nın ardından Kanal D’de yayınlanan “Yargı” dizisi Uluslararası Emmy Ödülü alan ikinci Türk dizisi oldu. Bu başarıyı nasıl yorumlarsınız?
Sektör ve ülkemiz için önemli bir başarı. Tüm ekibi hatta tüm sektörü tebrik etmek gerekiyor. Tek sorun, Türk dizilerinin Telenovela kategorisinde yarışıyor olması. Latin Amerika’nın dizi kültürüne ait bir kategori olan Telenovela aslında Türk dizilerini tam olarak yansıtmıyor. Akademide artık Türk dizilerine dair İngilizce literatürde “Turkish dizi” sözcüğünü kullanıyoruz çünkü dizilerimiz ne Series ne Drama ne de Telenovela kategorisine uyuyor. Telenovela yani bizim pembe dizi olarak adlandırdığımız dizilerden çekim kalitesi, dış mekân kullanımı, dizi müziği gibi birçok etken sayesinde ayrılan Türk dizilerinin en azından drama kategorisinde yarışıyor olması çok daha doğru olurdu.
*Farklı coğrafyalarda ve kültürlerde Türk dizileri izleniyor. Nasıl etki ediyor bu diziler?
Türk dizilerinin Arap dünyası ve Balkanlar’da gösterdiği başarı “çok doğal” şeklinde yorumlandı. Kültürel benzerlik, yakınlık gibi durumlarla açıklandı. Bu nedenle Latin Amerika’da yakalanan olağanüstü başarı hem anlaşılamıyor, hem de durumun abartıldığı düşünülüyor ancak alan araştırmasını 2017’de başta Şili olmak üzere Peru, Arjantin, Uruguay gibi Latin Amerika ülkelerinde yapmış biri olarak bana inanabilirsiniz: Duyduklarınızdan çok daha fazlası söz konusu. Latin Amerika ülkeleri Türkiye’yi eğitim sistemi hakkında yorum yapabilecek kadar tanıyor, bizim New York veya Paris gibi marka şehirlere dair tanıdıklık ve hayranlık hislerimizi İstanbul için besliyor, çocuklarına Türk isimleri veriyor, dizilerden sahne sahne izleyerek Türk yemekleri yapmaya çalışıyorlar. 2017’den beri araştırma yaptığım bu coğrafya sayesinde Türk dizilerinin bir sonraki durağının İspanya ve sonrasında İtalya olacağını öngörebilmiştim. Aynı şekilde, ABD’nin Hispanik kısmı da Türk dizilerini benimseyecekti. Son zamanlarda beni şaşırtan ABD’nin genel olarak Türk dizileri izlemeye başlaması oldu. Bu da dünyanın geri kalanıyla pek ilgilenmeyen Amerikan izleyicisi açısından ilginç bir gelişme.
*Bu alanda yaptığınız araştırmalarda, size en çarpıcı gelen şeyler nelerdi?
Son dönemde İspanya ve ABD üzerine çalışıyorum. Görüşme yaptığım İspanyol TV izleyicilerinden biri artık birbirlerine yemek sonrası Türkçe “Eline Sağlık” ve “Afiyet olsun” dediklerini, kendi dillerine tam olarak çeviremedikleri bu ifadelerin çok anlamlı olduğunu söyledi. Amerikalı bir Türk dizisi hayranı da izleyeceği diziyi aktör veya aktrislere göre değil de senaristlere göre seçtiğini söyledi. Bu da Türk dizilerine dair ne kadar kapsamlı bilgiye sahip olduklarını gösteriyor.
Sema Ergenekon: Başarının sırrı tutkumuz
Bence bir hikâye ne kadar yerelse o kadar evrensel olma gücüne sahip. Türk dizilerinin farklı coğrafyalarda dikkat çekmesinin en büyük nedeni işimizi tutkuyla yapıyor olmamız. Muadillerimizin aksine onlardan daha uzun içerikler üretiyoruz ve bunu bize yaptıran tek şey tutku.
Pınar Deniz: Coşkumuz işimize yansıyor
Duygularımızı şeffaf bir şekilde ifade edebiliyoruz. Coşkulu bir milletiz ve bunun da yaptığımız işe yansıdığını düşünüyorum. Seyirciyle samimi bir bağ kurabiliyoruz. Yaşadığımız kültürün ve coğrafyanın etkisiyle farklı bir dünya sunuyor oluşumuz bizi başarılı kılıyor bence.
Kaan Urgancıoğlu: Hem Doğu’ya hem Batı’ya hitap ediyoruz
Hikâyemizi başarılı kılan; üzerine çok çalışılmış, aile, dürüstlük, adalet gibi evrensel değerleri, herkesin kendi hayatından yakınlık kurabileceği sosyal meseleleri merkezine alan, kamera arkasında ve önünde işine sonuna kadar sahip çıkan, çalışkan, yaratıcı ve etik değerleri yüksek bir ekip çalışması olması. Yaşadığımız topraklar zengin tarihi dolayısıyla bir çok kültürde mana ve karşılık bulabiliyor, konumu itibarıyla hem Doğu’ya hem Batı’ya hitap ediyor. Türkiye film ve dizi sektöründeki emek, tecrübe ve bilgi başarılı projeleri ortaya çıkarıyor.
Son üç yıldır ekranda “Yargı”ya benzer bir dizi izlemedik. “Yargı” hiçbir karakteri ötekileştirmeyen, TV ekranındaki temsiliyet krizine malzeme vermeyen bir hikâye anlatıyor. Kadın cinayetlerine ses çıkaran, kadınların iş hayatına katılabildiği, illaki evli olmak zorunda olmadıkları bu senaryonun temelinde hayatla derdi olan, bunu doğal bir şekilde hikâyeleştiren Sema Ergenekon var. Ödül mutluluk verici. “Şahsiyet” dijital platformda yayınlanan bir dizi olarak IMDB’de ölmeden önce izlenmesi gereken 100 dizi listesinde yer alıyor. Son 25 yıldır çoğunlukla dizi izleyen, başkalarının hikâyelerini takip eden bir toplumuz. Bizim hikâyelerimizin farklı kültürlerde karşılık bulmasının başlangıcı Balkan ve Orta Doğu ülkeleri olsa da bugün ABD’den İskandinav ülkelerine kadar Türk dizileri izleyen bir izleyici var. Pembe diziler Latin ülkelerinden dünyaya yayılırken bugün tersi yönde bir akış var. Latin ülkeleri ve Portekiz, İspanya bizim dizilerimizi izliyor. Hikâyelerimiz hep drama türünde olunca kültürel ortak aktarımı da daha kolay. İstanbul’da veya örneğin Kapadokya’da geçen hikâyeler, turizm açısından da ilgi uyandırıyor. Yine Sema Hanım’ın yazdığı yurt dışına satılan ilk dizi “Gümüş” sonrasında Boğaz’da yalı turları başlamıştı. Orta Doğu ve komşu ülkelerdeki ilgiyi “yumuşak güç” olarak tanımlamıştı eski dışişleri bakanı. O bölge izleyicisini ülkede turist olarak yoğun bir şekilde görüyoruz. Bu ilginin arkasında seküler, modern ama muhafazakar bir çizgide ilerleyen hikâyeler var.
Dizi ve film sektörü 2025’te İstanbul’da buluşacak
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dizi ve film sektörü üzerine bizimle paylaştığı veriler de oldukça dikkat çekici. Türk dizi ve film sektöründe üretilen 200’ün üzerinde dizi; Amerika’dan Rusya’ya, Balkanlardan Ortadoğu’ya ve Uzakdoğu’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın tüm coğrafyalarına ihraç edilmekte. Türk dizilerinin 173 ülkede 750 milyondan fazla seyirciye ulaştığını belirten bakanlık, “Diziler turizm destinasyonlarımızın ve kültürel değerlerimizin tanıtılmasına, Türkçemizin yaygınlaşmasına önemli katkı sunmaktadır. Bu bağlamda çalışmalarına başladığımız uluslararası dizi ve TV içerik marketini, 2025’te sektör paydaşlarımızla beraber İstanbul’da düzenleyeceğiz” bilgisini de paylaşıyor.