PazarThe Newsroom gazeteciliği kurtarabilecek mi?

The Newsroom gazeteciliği kurtarabilecek mi?

16.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Amerika’da tartışma yaratan “The Newsroom” dizisi bu akşam Türk televizyonlarında yayınlanmaya başlıyor. Bir akşam haberleri programını ve onun iddialı sunucusu Will McAvoy’u konu alan dizi gazeteciliğe kafa yoruyor

The Newsroom gazeteciliği kurtarabilecek mi

Sırısıklam kıyafetlerin içerisindeki yaşlıca bir adam sandalyesinde oturuyor. Fakat sıradan bir sandalyede değil. Amerika’nın önde gelen televizyon kanallarından birinin stüdyosunda kameraların önünde oturuyor. Kızgınlıktan sıkılmış dişlerinin arasından kesik kesik dökülen cümlelerinin tonu giderek sertleşiyor. Sonunda ayağa kalkıp haykırıyor: ”Ben sizin öfkelenmenizi istiyorum. Pencereyi açın, kafanızı çıkartın. ‘Deli gibi öfkeliyim ve artık buna katlanmayacağım’ diye bağırmanızı istiyorum”.
Kitle medyasına getirdiği eleştiriyle hatırlanan 1976 tarihli “Network” filminde ana haber sunucusu Howard Beale’in cinnet anına televizyonları başındaki milyonlarca Amerikalı tanık oluyordu. “The Newsroom” dizisinin kahramanı ünlü haber sunucusu Will McAvoy’un ‘cinnet anı’ ise akıllı telefonlarla kaydedilip kısa sürede Youtube üzerinden dünyaya yayılıyor.

Haberin Devamı

‘Medya eliti’ yeniden televizyona dönüyor
Amerika’nın en çok izlenen ikinci ana haber bültenin sunucusu, etliye sütlüye karışmamasıyla tanınan McAvoy’un öfke krizi Northwestern Üniversitesi’ndeki bir konferans sırasında bir öğrencinin “Sizce neden Amerika dünyanın en muhteşem ülkesi?” sorusuyla patlak veriyor. “West Wing” diziyle Beyaz Saray kulislerini, “The Social Network” (“Sosyal Ağ”) filmiyle Facebook’un kuruluş aşamalarını anlatan senarist Aaron Sorkin, yapımcılığını da üstlendiği “The Newsroom”la bu sefer habercilik kulislerine dalıyor. Jeff Daniels’in canlandırdığı McAvoy’un öfke içinde attığı ‘Amerika mükemmel değil ama olabilirdi’ temalı tiradı dizinin gazetecilik konusundaki ana fikrini oluşturuyor. McAvoy, yapımcısı MacKenzie McHale ile programı Newsnight’ı (“Haber Gecesi”) araştırmacı gazeteciliği temel alan yeni bir anlayışla baştan aşağı değiştirirken bir zamanlar iktidarın çekindiği Amerikan medyasını saygıyla anarak “Dördüncü gücü tekrar yaratmak istiyorum” diyor. Kamuoyunu aydınlatmak adına tarafsızlığı bir kenara bırakan McAvoy, ‘medya eliti’nin bir üyesi olarak haberciliğini topluma ahlaki bir pusula olarak sunuyor; hatta kimi zaman konuklarına karşı tavrında ‘başöğretmen’ edası bile sezilebiliyor. Televizyonu halkın bilgilendirilmesi için araç olarak gören, Amerikan gazeteciliğinin efsanevi isimleri Edward R. Murrow (“Good Night, And Good Luck” filmini seyredenler hatırlayacaktır) ve Walter Cronkite dizide bol bol zikrediliyor. Eğer idealizm konusunda dizinin tavrı yeterince anlaşılmadıysa yel değirmenlerine karşı savaş veren Don Kişot referansları da mevcut.

‘Sorkin ne içmiş?’
“The Newsroom” bir haber merkezini mekan edinmesiyle yayınlandığı tarihten itibaren başta Amerika olmak üzere pek çok ülkede medya tartışmalarının merkezine oturdu. İngiltere’de yayımlanan The Guardian gazetesinin medya eleştirmeni Michael Wolff günümüzde ‘gazeteciliğin temel sorununun ahlaki değil varoluşsal olduğunu’ savunarak Sorkin’i gerçeklikten kopuk olmakla ve ‘25 yıl geriden gelmekle’ suçladı. Wolff hızını alamayarak “Sorkin ne içmiş?” sorusunu bile sordu. Büyük gazetelerin küçülmeye gittiği, dünyanın en ünlü haber kanalı CNN’in geçtiğimiz nisan ayında reytinglerinin tarihin en düşük seviyesinin gördüğü, dijital medyanın bile beklenen reklam geliri artışını sağlayamadığı bir ortamda Newsroom’un ‘iyi habercilik yapalım, gerisi yeter’ anlayışı çağdışı kalmış gibi yorumlanabiliyor. ABD’de yayımlanan The New York Times gazetesinin medya eleştirmeni David Carr ise McAvoy’un çalıştığı kanal Atlantis World Media’daki kayıp krallık Atlantis göndermesiyle ‘gazeteciliğin altın çağının’ bittiğine işaret edildiğini öne sürüyor. Carr, habere ihtiyaç olup olmadığının bile sorgulanmaya başlandığı bir dönemde Sorkin’in ‘insanlara bilmek istedikleri yerine bilmeleri gerekenin verilmesinin bir haber kanalının varlığını doğrulayan bir yol olduğuna inanmak istediği’ saptamasını yapıyor. Nitekim Carr’ın sorularına yanıt veren Sorkin de “Reytingler hakkında bir şey bilmiyorum ama CNN’in yöneticisi olsam en zeki gazetecileri bir odaya toplayıp ‘ütopik bir haber programı neye benzemeli ve bunu yapmaktan bizi alıkoyan şey nedir?’ sorusunu sorardım” diyor.

En büyük tehdit reyting ve patron
Sorkin’in hayali sorusunun cevabıyla dizideki gazeteciler sıklıkla boğuşmak zorunda kalıyor. Demokrasilerinde belli bir seviyeye ulaşmış her ülkede olduğu gibi Newsroom’un haber ekibine de doğrudan iktidar kaynaklı baskı gelmiyor. Hevesli ve işlerinin toplum yararına olduğundan emin kadronun yapmaya çalıştığı gazeteciliğin önündeki en büyük engeller; belli iktidar odaklarını rahatsız ederek büyük iş anlaşmalarını kaçırmak istemeyen, farklı sektörlerde dev yatırımlara sahip patronları ve reytinglere bağlı olarak karar veren reklamverenler olarak sahneye çıkıyor. Sorkin’in alamet-i farikası zeka dolu diyaloglar ve heyecanlı temposu sayesinde seyirciyi avucunun içine alan “The Newsroom”da Twitter ve bloglar aracılığıyla geleneksel medyanın pastasına ortak olan sosyal medya da hayal kırıcı derecede çok az yer bulabiliyor. Nisan 2010’da Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısıyla başlayan dizide bir yıl boyunca Amerika ve dünya gündemini meşgul eden olaylar envai çeşit gazetecilik etiği tartışmasıyla işlenirken İngiltere’de medya patronu Rupert Murdoch’ın gazetelerinde patlak veren
telefon dinleme skandalının ele alınmamasını şaşıranları ise bol sürprizli bir sezon finali bekliyor. Dizinin ikinci sezonu Amerika’da Haziran 2013’te yayınlanmaya başlayacak.

Haberin Devamı

The Newsroom’da kim kimdir?

Haberin Devamı

Will McAvoy: Jeff Daniels’in canlandırdığı Amerika’nın en ünlü ana haber sunucusu. Kariyerinde tıkanma yaşayan McAvoy eski sevgilisi yapımcı MacKenzie McHale’le tekrar çalışmaya başlayınca gazeteciliğe dört elle sarılıyor.
MacKenzie McHale: Prestijli gazetecilik ödülü Peabody’yi Afganistan’da yaptığı haberlerle kazanmış idealist gazeteci. McAvoy’la eski ilişkisi diziyi romantik açıdan sürüklüyor. İngiliz oyuncu Emily Mortimer tarafından canlandırılıyor. Mortimer, Woody Allen’ın filmi MatchPoint’te gönlü Scarlett Johansson’a kayan Jonathan Ryhs Myers’ın eşini oynayarak şöhret kazanmıştı.
Charlie Skinner: McAvoy’un haber programı Newsnight’ın (“Haber Gecesi”) yayınlandığı Atlantis World Media (AWM) kanalının haber bölümünün şefi. Eski bir deniz piyadesi olan Skinner, yönetime karşı McAvoy’u sonuna kadar savunmasıyla seyricinin sempatisini kazanıyor. Sam Waterson’ın oynadığı Skinner, odasında yuvarladığı viskiler ve papyonuyla tanınıyor.
Jim Harper: Newsnight’ın yardımcı yapımcısı. Yaptığı haberler programın belkemiğini oluşturuyor. Gördüğü andan itibaren ekip arkadaşı Maggie’den hoşlanıyor.
Maggie Jordan: Stajyerken McAvoy’un kendisini asistanı zannetmesi sayesinde kadroda kalmış. Alison Pill tarafından canlandırılan Maggie’nin Jim’e karşı boş olup olmadığı dizinin en büyük soru işaretlerinden.