14.04.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Vedat Türkali’nin hepimizin zihnine Edip Akbayram’ın sesiyle kazınan “İstanbul” şiiri, mavi patiskaları yırtan gemileriyle bu kadim kentin en güzel yerlerinde dolaştırır bizi. Binbir direkli Halicinde akşam, Adalarında bahar, Süleymaniyesinde güneşiyle İstanbul hep bekler. Ve insanlar hep gider. Çünkü ona gitmek için güzel bir neden hep bulunur. Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacı kadar yeni açılan kültür sanat mekânları da Tarihi Yarımada’yı yine ‘trend’ yapan unsurlardan. İstanbul Sanat’tan Bulgur Palas’a, Haliç Sanat’tan Süleymaniye’deki İstanbul Tasarım Müzesi’ne Tarihi Yarımada yepyeni keşif alanları sunuyor. Biz de sanat tarihçisi Sedat Bornovalı’ya Tarihi Yarımada’yı her daim ilgi odağı yapan unsurları sorduk ve gezintiye çıkacaklar için rota çizmesini istedik.
- Tarih boyunca ilgi odağı olan Tarihi Yarımada bugün İstanbullular, yerli ya da yabancı turistler için hangi açılardan cazibe uyandırıyor?
Görkemli yapılar her coğrafyada ilgi çeker ancak İstanbul’un Tarihi Yarımada olarak adlandırılan ve imparatorluklara başkentlik yapmış suriçi kesimi mutlaka bu yapıtların yüklendiği anlamlar açısından da benzersiz bir zenginlik oluşturuyor. Kentin katmanlı dokusu Roma’ya başkent seçilmesinin nedeni olan benzersiz coğrafyasıyla da simge özelliğini tamamlıyor. Roma dünyasının son büyük eseri sayılabilecek ve dünyanın en büyük kilisesi olarak inşa edilen bin yıla yakın süre bu unvanını muhafaza etmiş Ayasofya, Batı dünyasından gelen her ziyaretçinin daha okul kitaplarından başlayarak tanıdığı ve hayran olduğu bir eser. Topkapı Sarayı gibi asırlarca bir dünya imparatorluğunun yönetildiği görkemli bir yapının gündelik ziyaretin parçası olabilmesi Tarihi Yarımada’ya benzersiz bir değer katıyor. Burası aynı zamanda Kapalıçarşı gibi ikonik bir tarihi ticaret alanıyla da hem kültür hem de boş zaman gezintileri için çekim merkezi. Sahilinden Boğaz, Anadolu Yakası, Adalar gibi gezi noktalarına kalkan vapurların bulunması da daha geniş ufukların bir başlangıcı olmasını sağlıyor.
- Tarihi Yarımada’da gezintiye çıkacak olanlar için bir rota çizmenizi istesem...
İlk defa gelenler için Marmara Üniversitesi’nin tarihi rektörlük binasının önünden başlayan bir Antik Hipodrom gezisi olmazsa olmazlar arasındadır. Burada bir yanda At Meydanı’nın merkez aksındaki tarihi dikilitaşlar ve Alman Çeşmesi görülürken diğer yandan da iki tarafını görkemle kuşatan Sultanahmet Camisi ve İbrahim Paşa Sarayı (Türk ve İslam Eserleri Müzesi) izlenebilir.
Ayasofya’ya doğru yürürken, Sultan Ahmet’in türbesinin ardından arada kesintilerle de olsa 500 yıla yakındır hâlâ işlevini sürdüren Haseki Hürrem Hamamı görülür. Ayasofya kesinlikle kendi başına saatleri hak ediyor. Artık üst katının da ziyarete açılmasıyla büyük bir kültür şöleni sunuyor. Ayasofya’nın bir köşesinde Yerebatan Sarnıcı diğer köşesinde ise belki de bir tam günü gerektiren Topkapı Sarayı bulunuyor. Aradaki güzergahı ise zaten çok sık geçilen meydan yerine Soğukçeşme sokağının tarihi evlerinin arasından takip etmek en keyiflisi.
- Sizin Tarihi Yarımada’daki olmazsa olmazlarınız nerelerdir?
Şu ana değin önerdiklerimiz zaten olmazsa olmazlarımız. Ancak Mimar Sinan eserleri olmadan Tarihi Yarımada hep eksik kalıyor. Şehzade Camii, Süleymaniye Camii daha az hatırlanan Mısır Çarşısı’nın yanı başında biraz gizli kalmış Rüstempaşa Camii Osmanlı İstanbulu için en iyi başlangıç noktaları. Eğer bu şekilde deniz kenarına indiysek yeni hizmete giren tramvaydan da faydalanarak Haliç sahilinde ilerlemek ve Fener, Balat, Ayvansaray güzergahının tadını çıkarmak en başta belirttiğimiz Sultanahmet Meydanı’nı görmüş her ziyaretçi için keyifli olacaktır. Bu güzergâh kendini biraz daha gizemli tutmasıyla da farklı. İstanbul’un çok kültürlü yapısını en iyi fark ettirenler arasında. Rum, Yahudi ve Ermeni kültürlerinin Osmanlı içindeki huzurlu varlığını bir kitap gibi okuma fırsatı veriyor. Bir yandan da bunu tarih kitabı gibi değil de hâlâ cıvıl cıvıl süren bir yaşamla görselleştiriyor. Diğer birçok yerin aksine bu güzergahta yapıların insan ölçeğini yitirmemiş olması deneyimin doğrudan yaşanmasına büyük katkı sağlıyor.
“30 yıl önce hayal bile edemezdik”
- Bölge pek çok yer gibi dönüşüm içerisinde. Zamanın ruhu karşısında nerede sizce?
Eski dönemlerin hızla yükselen binaları, artan katları, motorlu taşıt odaklı olumsuzluklar son zamanlarda; yaya öncelikli, eski yapıların bilinçli restorasyonu, artan sayıda tarihi mekânın ziyaret edilebilmesiyle özlediğimiz tarihi alanlara doğru bir dönüşüm geçiriyor. Bu yaklaşımın artık geri dönüşü olmadığı düşüncesindeyim. Örneğin 30 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz Fener Balat’ta yürüyüş, alışveriş, yemek, fotoğraf, keyif bileşimi bugün gündelik yaşamın bir parçası. Bunun Tarihi Yarımada’dan bir örnek olarak genişleyebileceğini İstanbul’u hak ettiği yere taşımakta etkili olacağını düşünüyorum. Zamana yenik düşmek değil tarihini zamana tat katar şekilde eklemleyebilen bir Tarihi Yarımada görüyorum.