12.07.2020 - 03:04 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı
2000’li yılların başında “Bir” adını verdikleri ilk albümlerini çıkaran Hepsi grubu kısa sürede çocukların ve gençlerin favorisi oldu. Bir süre sonra Gülçin’in ayrılmasıyla grup dağıldı... Fakat Hepsi efsanesi daim oldu. Öyle ki grup üyelerinin 11 yıl sonra barıştığı haberi sosyal medyada epey ses getirdi. Grubun eski üyelerinden Eren Bakıcı, “Suya taşı temiz niyetle attım gerisi güzel geldi” diye anlatıyor barışmalarını. “İstanbul’dan kalben kopmuştum” diyen Eren, uzun yıllardır Bursa’da yaşıyor. 2011’deki Bozcaada tatilinde kapısından girdiği seramik atölyesi ise onu adeta ait olduğu yere götürmüş. Kendi seramik markası eren ceramics’i kuran Eren Bakıcı’yla bu dönüşümü konuştuk.
2000’li yılların çocukları ve gençleri için Eren bambaşka biri... Hepsi kızı olmaktan vazgeçmeye, müziği ardınızda bırakmaya nasıl karar verdiniz?
Hep aynı Eren aslında. Gruptayken beni seven kişiler şuan ki yolculuğumda hâlâ bana çok yakın hissettiklerini söylüyor. Yeşili sevmeyi ve korumayı benden öğrendiklerini söylediklerinde çok duygulanıyorum. Benzer ruhlar buluşmuşuz Hepsi zamanında da. 15 sene sonra karşılaştığımızda ayaküstü çok keyifli sohbetler yapıyoruz. Kalbimde grup olmaya dair hisler gücünü kaybettiğinde inancım da bitti. Yolum ayrılmaya başladı bu sektörden. İnanmadığım ve arkasında duramayacağım popüler kültür dünyasında aşırı bunalmaya ve kendimi oraya ait hissetmemeye başlamıştım.
Geçtiğimiz günlerde Hepsi kızlarının barışma haberleri çok yankı uyandırdı...
Bu kadar ses getirmesine çok şaşırdım. Bizimkisi pozitif hareket dalgası gibi oldu. Suya taşı temiz niyetle attım gerisi güzel geldi. Özümüze dönünce biz 9 yaşından beri her günü, hayatı birlikte keşfetmiş arkadaşlarız. Eski işimizin yolunda gitmeyen bölümleri bu gerçekliğin yıkılmasına izin vermemeli.
Hepsi’nin sırrı neydi neden insanlar hâlâ anımsıyor ve özlüyor?
İşini son derece profesyonel şekilde yapan, hakiki kızlar vardı. Cidden dans ediyorlardı, şovlar hazırlıyorlardı. Her zaman kendilerini bir adım ileri götürmeye çabalıyorlardı. Seyirciyi hiç kandırmadılar. Seyirciyle bir oldular. Ve bu gerçekliği takipçileriyle birlikte yaşadılar. Hakikiydik kısacası. Hayalin gerçek olabileceğinin kanıtıydık. İyi ki yapmışız.
Yolunuz seramikle nasıl kesişti?
2011 yılında Bozcaada’da balık ağı ören bir adam gördüm ve yanına gidip onu izlemeye başladım. O sırada arkamı bir döndüm eski taş bir binanın açık kapısı resmen gel içeri gir dedi ve girdim. Orası herkese açık bir seramik atölyesiydi. O günden itibaren tatilimin tamamını gündüz denize gitmek yerine o atölyeye gidip çamurla oynayarak geçirmiştim.
Bu hikâyenin markaya,”eren ceramics”e evrilişini anlatabilir misiniz?
Sanatçı arkadaşım Sena’nın beni yüreklendirmesi ve İstanbul’da kendi atölyesinin anahtarını bana vermesiyle çamurla ilişkim ilerlemeye başladı ve tanıdıklarımdan gelen istekler üzerine üretimlerim başladı.
Daha çok neler üzerinde çalışıyorsunuz? Ürünlerinize ulaşmak isteyenler hangi yollarla ulaşabilir?
Yaptığım her şeyin kullanılabilir olmasını çok önemsiyorum. Süs eşyası olarak kenarda kalmasınlar. Toprağı ve parçaların içindeki mutlu enerjiyi hissetsin kullanan kişiler. Özel siparişlerle çalışıyorum. E-mail veya Instagram üzerinden haberleşebiliyorum. Bazen de festival alanlarında tezgah açıyorum. Tezgah başında kanlı canlı satış yapmayı çok seviyorum. Ürünlere dokunarak, hissederek alan insanlara bayılıyorum.
Atölye ya da kurs düzenliyor musunuz?
Atölye veya kurs düzenlemiyorum. Çalışırken kendi başıma olmayı, kafama göre müzikler dinlemeyi seviyorum. Bazen türküler dinliyorum, bazen caz. Her hali yaşıyorum atölyemde.
Seramikle ilgili hedefleriniz neler?
Çok eve girsin tabaklarım, bardaklarım. Bol sohbetli, kahkahalı masalarda olsunlar. Ve eline aldıklarında bardakları “Ah bu ne güzelmiş” dediklerinde altını çevirip “Aaa Eren’miş” desinler.
“Çok fazla sessizlik istedim uzun süre”
Pandemi nasıl geçti? Neler yaptınız karantinada?
Son dokuz senedir kendimi ruhsal olarak çok başka yerlere taşımışım ve bu pandemi sürecine çok kolay adapte oldum. İlk ay sabah, akşam meditasyon çok destekleyici oldu. Evde hayat çok yoğun geçti, özellikle bahçenin çok aktif zamanıydı. Kışlık sebzelerin sökülüp, yeni fidelerin hazırlanması ve toprağa alınması dönemiydi.
Bursa’da neler yapıyorsunuz? İstanbul’a dönme fikri size ne kadar yakın?
İstanbul’dan 2010 yılında kalben kopmuştum zaten. Ve o sene Ege’de bir köyden ufak bir yer alıp, gittikçe zorlaşan ve yozlaşan şehir hayatından kaçış planı yapmaya başlamıştım. Turist olarak gelmek çok güzel İstanbul’a. Bursa’daki hayatım da kendi sınırları içinde çok izole bir yaşam. Atölyem ve bahçedeki işler zaten bütün zamanı dolduruyor. Bahçeden çıkanlarla mutfakta çok vakit geçiriyorum. Lezzet seven bir çiftiz.
Müziği ardınızda bıraktınız dedim ama müzik hayatınızın neresinde?
Müzik hayatımızın film müziği gibi çalıyor. Ama çok fazla sessizlik istedim uzun süre. İç sesi duymak için sessizlik de gerekiyor.