Pazar“Sanatçının görevi ruhlara dokunmak”

“Sanatçının görevi ruhlara dokunmak”

16.06.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Opera Twins (Opera İkizleri): “İnsanların bir tane ruhu var ve biz onlara dokunuyoruz. Kral ya da halktan biri olmuş esasında o kadar da fark etmiyor. Sanatçının görevi ruhlara dokunmak”

“Sanatçının görevi ruhlara dokunmak”

“Sanatçının görevi ruhlara dokunmak”
Kanal D’de yayınlanan şarkı yarışması “Benimle Söyle”de taçları ve kostümleriyle dikkat çeken Opera Twins namı diğer Operacı Kardeşler Sinem ve Didem Balık dünya çapında tanınmış ve Türkiye’ye hatırı sayılır öğrenci kitlesi yetiştiren iki sanatçı. Aynı zamanda programdaki yorumları da kendileri gibi şen şakrak ve çok renkli. Viyana’da maddi zorluklara rağmen konservatuar eğitimlerini tamamlamış ve hayallerinin peşini asla bırakmamış bu iki kadın krallara, prenslere, parlamenterlere şarkılar, aryalar da söylemiş. Onları araştırırken en büyük hayallerinin Placido Domingo’yla çalışmak olduğunu ve bu hayallerini de gerçekleştirdiklerini gurur duyarak öğrendim. Artık Türkiye’de yaşamaya başlayan, 8 dilde konser verebilen Didem ve Sinem Balık’ın arşiv niteliğinde bir tango albümleri de var. Türkiye’de verdikleri konserleri izleyince en kısa zamanda kendilerinden yeni bir albüm beklentisine girdim bile diyebilirim. Çünkü izlediğim kadarıyla konserlerinde seyirci onları dinlerken çok mutlu görünüyor. Bakalım Balık Kardeşler ilerleyen zamanda nasıl sürprizlerle karşımızda olacaklar. İyi pazarlar.

Haberin Devamı

“Benimle Söyle”de en çok dikkat çeken ve ses getiren jüri üyelerinden biri de siz oldunuz. Ne gibi tepkiler alıyorsunuz? Sırrınız ne?

Sinem B.: Biz müzik adına bildiklerimizi paylaşıyoruz. Çok öğrenci yetiştirdiğimiz için de neye dikkat etmemiz gerektiğini öğrendik. Yarışmacılara o gözle bakıyoruz. Sanatçılığın dışında bir bakış açısıdır bu çünkü. Onun dışında da eğlenceli insanlarız. Çok eğleniyoruz yarışmada.

Didem B.: Çok keyifli bir ekip olduğumuz için bu da ekrana yansıyor.

Ayta Sözeri zaman zaman size takılıyor yarışma esnasında. Hiç kızmıyor musunuz gerçekten?

Didem B.: Ayta evvela “Kafalarından dolayı ağırlık yapıyor, ondan kalkamadılar” dedi. Ben kahkaha attım, çok güzel bir espriydi.

Sinem B.: Ayta’ya tabii ki kızmadık. İnanılmaz heyecanlı bir bölümdü o. Gerçekten jüri birbirine girdi. Konsept icabı değildi, herkes birdenbire fikrini söylemek istedi. Tabii bu Enis Arıkan’ın da çok hoşuna gitti. Biz öpücük attık birbirimize.

Haberin Devamı

Enis Arıkan’ı da herkes çok seviyor değil mi?

Didem B.: Enis Arıkan’a gerçekten bayılsınlar, çünkü çok kaliteli, çok düzgün biri. Herkesi anlayabilecek zekâsı ve yapısı var Enis’in, o yüzden de bence program çok başarılı oldu.

“Sanatçının görevi ruhlara dokunmak”

“Benimle Söyle” müzikte yeni bir dönem başlatacak”

Yarışmada taçlarınız çok ilgi çekiyor. Bu fikir kimden geldi? Normalde sizin sahne kostümleriniz de böyle mi? Çünkü operada da böyledir ya kostümler çok şatafatlıdır.

Didem B.: Biz Viyana’da 500 yayın organı tarafından 50 ülkede yayınlanan “Life Ball” adı altında dünyanın en ünlü balosunun açılışını yaptık. Orada da devasa taçlar takmıştık. Ve bizim çok hoşumuza gitmişti. Dünyada da çok ilgi çekti bu kostüm. Hatta Roberto Cavalli bizi tebrik etmişti hiç unutmuyorum. Sonra Medyapım “Benimle Söyle” konseptine taşımak istedi bu kostümü. Ve @netacsam ile Tuba Yüce’yle yollarımız kesişti ve o bu muhteşem taçlarını bizim için özel tasarladı

Müzik yarışmalarının müziğe ne gibi katkısı var sizce?

Didem B.: Ben bunu yarışmada da söyledim. Özellikle “Benimle Söyle” yarışmasıyla beraber 1 oktavlık ses dediğimiz, çok basit, gelişmemiş sesler artık Türk popunda şarkı söyleyemeyecekler. O kadar kaliteli sesler geliyor ki, seyircinin de kulağı yarışmayla beraber bir nevi eğitildi. Çok kaliteli 2-2,5 oktavlık sesler dinleyince insanlar artık güzel sesin ayırdına varacaklar. Bu beni çok mutlu ediyor. Ve bence “Benimle Söyle” ile beraber yeni bir dönem başlıyor.

Haberin Devamı

Sinem B.: Bu yarışmaya çok farklı müzik türlerinden arkadaşlarımız katıldı ve biz opera sanatçısı olarak müzik türünü ayırt etmeden, gerçekten çok iyi olan seslere oyumuzu kullandık. Diğer jüri arkadaşlarım da aynı; kimse kendi tarzını düşünmeden farklı tarzlara rahatlıkla oy veriyor. Jüride farklı alanlarda kendini ispat etmiş çok fazla sanatçı var. Biz onlarla birlikte aynı organizasyonda yer almaktan çok büyük keyif aldık.

Her telden insan var jüride. Anlaşabiliyor musunuz peki?

Sinem B.: 20 saat çekimlerimiz oluyor. Şu ana kadar bir anlaşmazlık olmadı.

“Güçlü sesin yanında güçlü bir karakter arıyoruz”

Yarışmada çok aktifsiniz ama güçlü sesten öte bir arayışınız var gibi. Bir yarışmacıyı sizin gözünüzde iyi yapan kıstaslar nedir?

Haberin Devamı

Sinem B.: Biz iki tane konservatuara gittik, biri Türkiye’de diğeri de yurt dışında Viyana’da. Almış olduğumuz eğitim ve Türkiye’de kendimize kattığımız eğitmenliğimizle de çok farklı kimliklere bürünmüş iki sanatçıyız. Ve hakikaten güçlü sesin yanında güçlü bir karakter arıyoruz. İyi insan olmak, iyi yorumcu olmak ve kalbinde taşıdığın duyguları sesine yansıtabilmek bizim için en önemli kriterler.

Şimdi bir yarışmacıya biriniz kalktı, biriniz oturuyor. İyi tek değil midir hele ki ikizseniz?

Didem B.: Zevk başka şey. Biz ikiziz ama karakterlerimiz tabii ki farklı. Demokrasi de özgür iradeyi kullanabilmeyi getirir beraberinde. Yarışmada onu çok güzel yapabiliyoruz. “Benimle Söyle”nin bence en güzel özelliği bu. Ben bir şeyi beğenmezsem, Sinem beğenirse o kalkıyor.

İçinizden birbirinize kızdığınız, benim beğendimi beğenmedi, onun yüzünden kaybedecek diye söylendiğiniz oluyor mu?

Haberin Devamı

Sinem B.: Onu o anda düşünmüyoruz. Çünkü gerçekten enteresan bir konsept. Tek bir oyumuz olmadığına göre… İki ayrı oyumuz var ve Didem’le de kendi beğendiğimiz kişilere kalkacağız diye anlaştık. “A sen kalkmadın mı?” dediğimiz oluyor ama…

Didem B.: Ya da “Kalk! Kalk! Kalk! Buna kalk!” diye birbirimizi dürttüğümüz de oluyor tabii… (kahkahalar)

Peki, etkili oluyor mu bu dürtmeler?

Sinem B.: Hayır kaldıramaz! (Gülüyor)

Didem B.: Yok ben seni kaldırdım bence. (gülüyor)

Sinem B.: Hayır kalkmadım! (Kahkahalar)

“8 ayrı dilde konsept konserler yapıyoruz”

Popüler kültür ve opera nasıl aynı potada buluşuyor? Operayı popüler kültüre nasıl uyarlayabiliyorsunuz da ve her kesime sevdiriyorsunuz?

Sinem Balık: Biz sokakta halk konserleri de çok verdik. Bilinen opera aryaları söylediğimiz gibi türküler de seslendiriyoruz çift ses olarak kardeşimle. Aynı zamanda Türk ve Arjantin tangoları da seslendiriyoruz.

Didem Balık: Nostaljik parçalar söylüyoruz. Türk insanının çok beğendiği Ajda Pekkanların İtalyan bestecilerden aldığı şarkılar vardır ya, onların hem İtalyancasını hem de Türkçesini söylüyoruz. O zaman insanlar çok keyif alıyor. Mesela Rusçadan Türkçeye “Bir Günah Gibi” olarak çevrilen “Oçi Çiornie” şarkısına seyircinin kulağı zaten çok alışık ve çok da seviyorlar. Biz o parçaları söylüyoruz. Repertuarımızı ona göre seçtiğimiz zaman Türk seyircisi de bizi kucaklıyor.

İzlediğim kadarıyla insanlar konserlerinizde sizi dinlerken aşırı mutlu. Yüzleri gülüyor.

Didem B.: Ağlayan da oluyor. En son Cemal Reşit Rey konserimiz ağzına kadar doldu, kapıdan dönen dinleyicilerimiz oldu. O yüzden Cemal Reşit Rey’de konserlerimize devam edeceğiz.

Opera sanatçısısınız aslında, sizin konserlerinizin farkı ne ki insanlar bu kadar duygu yoğunluğu yaşıyor?

Sinem B.: Biz konsept konserler yapıyoruz. Aşk ve Tango, Aşk ve Müzikaller, Aşk ve Nostalji adı altında konseptlerimiz var. Biz zaten 8 ayrı dilde söylüyoruz. Ama Türkçelere daha çok ağırlık veriyoruz. Zevk aldığımız ama bize hitap eden, kalbimize dokunan şarkıları seslendirdiğimizde seyircinin de hoşuna gidiyor. Tepkileri de kalpten oluyor.

“Krallara, prenslere, konteslere şarkı söyledik”

Dünya çapında Türkiye’den daha fazla bir ününüz var bildiğim kadarıyla. Bu başarıya nasıl ulaştınız?

Sinem B.: Çok çalışarak ulaştık.

Didem B.: 9 Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun olduktan sonra Kültür Bakanlığı’nın bursuyla Viyana’da konservatuara gittik. İlk 20 gün Viyana’nın dünyaca ünlü solistleriyle sahneye çıkma şansını elde ettik. Bu bir Türk sanatçısı olarak gurur verici bir şeydi. Viyana’daki Life Ball’un 21. yılında ilk defa Türk sanatçı olarak biz çıktık. 2 milyar kişi canlı yayında seyretti bizi Viyana’daki baloda. 2 milyar abartı gibi geliyor ama gerçek, 50 ülkede canlı yayınlandı balo çünkü.

Sinem B.: Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda parlamenterlere konserler de verdik, kont, kontes, krala da … Bizim enteresan bir kariyerimiz oldu

Didem B.: Opera Twins (Opera İkizleri) Türk opera sanatçıları ismini elimizden geldiğince, çok iyi bir şekilde taşımaya çalıştık.

Sinem B.: Bir de bizim dünyada ikinci, Türkiye’de tek olmak gibi bir özelliğimiz var. Ses renklerimiz farklı. Fakat tek yumurta ikiziyiz.

Didem B.: Ben mezzosopranoyum, Sinem soprano. Ses renklerimiz birbirine yakın ve tınılarımız harmonik olduğu için düetlerimiz çok keyifli oluyor.

“Sanatçının görevi ruhlara dokunmak”

“Zorluk çektik ama bu sesimize yansıdı”

Bu kadar çok ülkede konser veriyorsunuz. Unutamadığınız anılarınız var mı? Nasıl tepkiler aldınız yurt dışındaki konserlerinizde?

Didem B.: Viyana’daki Birleşmiş Milletler binasında bütün dünya ülkelerinin bayraklarının altında bir konser verdik. Her ülkeden diplomatlar vardı. Konser bitti, bir Türk bizim boynumuza atladı, akrabamız gibi sarıldı. Dedi ki: “Siz İtalyanca şarkı söylemeye başladınız, İtalyan arkadaşlarımız ‘İtalyanlarmış, ne güzel’ dedi, İspanyolca söylemeye başladınız ‘Gördünüz mü bizim ülkemizdenmiş’ dediler, en son kaftanları giyip çıktığınızda beni gelip tebrik ettiler, tüylerim diken diken oldu beni ağlattınız” dedi. Bu mesela bizim için çok büyük bir anıdır.

Sinem B.: Ben de Konya’nın Çavuşbaşı kasabasında…

Didem B.: Köyünde!

Sinem B.: Kasaba diyorum, o da bozuluyor. Didem’le tartışmamız bu (gülüşmeler) Çavuşbaşı’nda söylediğimizde acapella bir türküye girdik. O anda bütün köylülerde inanılmaz bir şekilde alkış, kıyamet koptu. Bizim de gözlerimizden yaşlar aktı. Onların o duyarlılığı çok etkileyiciydi. Her zaman iddia ettiğimiz bir şey var ki, biz çok sevdiğimiz bir mesleği yapıyoruz, yurt dışında çok zor şartlar altında konservatuara gittik, burslu yaşadık. Hatta bursumuz bitmişti mantı satıp, para kazanmaya çalıştık ama arkadaşlarımız ‘Siz en iyisi mantı satmayın, çok kötü” dediler (kahkahalar)

Didem B.: “Şarkı söylemeye devam edin” dediler bize. Yurt dışında konserler yapmak zorunda kaldık (kahkahalar)

Sinem B.: Çok zorluk çektik ama bu bizim sesimize de yansıdı. Yaşamış olduğumuz şeyler; mutluluğumuz, acımız, sevgimiz bunların hepsi sesimize yansıdı. O yüzden biz bunu seyirciye aktarabiliyorsak ne mutlu bize. Onlar da bunu kalpten hissediyorlar, önemli olan da bu zaten.

Didem B.: Ruhun dili yoktur, gözünü kapattığında Fransızca bir parçadan hiçbir şey anlamasan da olur. Ruh o parçadan mutlu olabiliyorsa ya da duygulanabiliyorsa yeter. Budur zaten ruhun istediği. Müzik böyle bir şey. “Sadece Türkçe dinlerim ben” demesinler özellikle de gençler. Yabancı parçalar da dinlesinler ki; geniş açıdan olaylara bakabilsinler.

Peki, krala şarkı söylemek nasıl bir şey?

Sinem B.: Avusturya’da Benin Kralı onuruna verilen davette konser vermek enteresandı ama insanların bir tane ruhu var ve biz ona dokunuyoruz. Kral ya da halktan biri olmuş esasında o kadar da fark etmiyor.

Didem B.: Sanatçının görevi ruhlara dokunmak

Nerelerde konserler verdiniz?

Didem B.: Rusya’da Avrupa’da, Amerika’da. Amerika’da da ve Washington DC, New York’ta şarkı söylemek muhteşem bir duyguydu. Dünyanın en güzel yerlerinde şarkı söyledik. O yüzden mutluyuz.

“Ahmet Ertegün bize single yapmak istedi ama ömrü yetmedi”

Ünlü müzik yapımcısı Ahmet Ertegün'ün sahibi olduğu Atlantic Records'la bir görüşmeniz de olmuş diye biliyorum. Ahmet Ertegün sizinle çok ilgilenmiş.

Sinem B.: Amerika’da verdiğimiz konserlerin birinde Ahmet Ertegün’le tanıştık. Daha sonra bizi Atlantic Records’a çağırdı. Biz de gittik. Ofisin girişinde kocaman kuyruklu bir piyano vardı. Sesimizi açmak için piyanonun başına oturduk. Sesimizi açarken dünya müziği yapan herkes birdenbire kapılardan çıktı. Rockçılar, rapçiler hepsi bize bakmaya başladı. Ahmet Ertegün’le görüşeceğimizi söyleyince; alkış kıyamet koptu. Sonra odasına girdik. Asistanı “Siz pratik yapın Ahmet Ertegün gelecek birazdan” dedi.

Didem B.: Ben ama orada biraz uyanıklık yaptım, Sinem’e; “Kesin bir yerden dinliyor Ertegün o yüzden çok iyi söyle” dedim. Biz de bir kapı vardı, kapıya doğru şarkı söylemeye başladık (Kahkahalar)

Sinem B.: Sonra Ahmet Ertegün çat diye içeri girdi “Bravo” diyerek. Bizim için çok büyük bir şanstır Ahmet Ertegün’e şarkı söylemek. Ahmet Ertegün bize Atlantic Records’tan bir single çıkartmak istedi. Fakat ömrü yetmedi. Vefat etti.

“Biz star yetiştiriyoruz”

Çok fazla zorluğun üstesinden geldiğinizi ama bir şekilde hayallerinizi gerçekleştirdiğinizi anlıyorum.

Didem B.: Biz çok parasız kaldık. Opera sanatını zengin işi zannederler oysaki... Biz gerçekten kendi kendimize ve zorluk çekerek hallettik bir şeyleri.

Sinem B.: Zaman zaman sukutu hayale uğradığımız oluyor. Fakat hep inandığımız şeyi yaptığımız için sonunda gerçek sanatçılar, pozitif düşünen insanlar bizim o hayalimizde buluşuyorlar ve bir şekilde hayallerimiz gerçekten gerçekleşmiş oluyor. Bu yüzden çok şükrediyoruz.

Şimdi ne hayal ediyorsunuz?

Didem B.: Türkiye’de daha geniş kitlelere ulaşabilmek. Gençlerin ilgisini çekmek çok hoşumuza gidiyor, aynı zamanda eğitimciyiz. Güzel seslerle çalışmanın keyfine varıyoruz.

Sinem B.: “Starların sizinle çalışması lazım yazmış Instagram’da biri; ben de ona dedim ki: “Biz star yetiştiriyoruz”. Çok güzel sesler yetiştirdiğimiz oldu; zaten Avrupa’da konservatuara girdiler. Ama Türkçe pop söyleyenleri de çalıştırıyoruz onlar da gümbür gümbür gelecekler.

Sizin bir de albümünüz var sanırım.

Sinem B.: Evet, “Aşk ve Tango” adında bir tanecik albümümüz var. Türk ve Arjantin tangolarından oluşuyor. Bunun çalışması çok uzun sürdü, biz çünkü Türkiye’de taş plaklarda olan tangoları da koymak istedik albüme. Bir nevi arşiv niteliğinde bir albüm yaptık. 45 kişilik Cemal Reşit Rey orkestrası çaldı. Aranjelerimizin çoğu Avrupa’da yapıldı.

“Ruhsal anlamda Kızılderililer bizi evlat edindi”

Sizin şifacı yönünüz de varmış. Ne demek bu? Neye şifa oluyorsunuz?

Didem B.: Yıllar önce çok hastalanmaya başladım. Aşil tendonlarım zedelendi, iç dış bağlarım koptu, astım ve reflü hastasıydım. Devamlı ilaç içiyordum, devamlı hastalanıyordum. En son ses tellerimde kist oluştu. Bana ameliyat dediler. Ben de o zaman alternatif yöntemler aramaya başladım. Kist ameliyatı bir opera sanatçısının ses tellerinde çok hayati bir şey demek. Bütün sanat hayatım bitebilirdi. Ve kozmik (cosmo) enerjiyle tanıştım. Bu enerji sayesinde kendimi iyileştirmeyi öğrendim. Kardeşimle kişinin kendi gücüyle kendisini iyileştirebileceğini gözlerimizle görmüş olduk. Öğrenci de yetiştiriyoruz. İsteyenlere de cosmo enerjiyi uyguluyoruz.

Sinem B.: İkimiz de cosmo enerji uygulayıcısıyız. Aynı zamanda Kızılderili şifasına inisiye olduk. Yani bize el verildi. Cosmo enerji ve Kızılderili şifasını aynı anda yapıyoruz danışanlarımıza.

Kızılderili şifası nedir?

Didem B.: Ruhsal anlamda Kızılderililer bizi evlat ediniyorlar ve o zaman el veriliyor. Bizim ikimizin de Kızılderili isimleri var. Benim ismim “Yükselen Şarkı” Sinem’in de “Şarkı Söyleyen Kuş”.