Pazar'Pembe dizi satmakla uluslararası olunmaz'

'Pembe dizi satmakla uluslararası olunmaz'

06.01.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

Adeta Türkiye’nin Los Angeles’daki fahri sinema elçisi gibi olan Barbaros Tapan’ın Türk film sektörüne eleştirisi şu: “Yıllardır pazara belli pembe dizileri satıyoruz diye övünüp duruyoruz ama hala hiçbir oyuncumuz uluslararası bir projede iş alamadı, dünyaya açılamadı. Instagram`da milyonlarca takipçiye sahip olmakla olmuyor bu işler, çalışmakla oluyor”

Pembe dizi satmakla uluslararası olunmaz

Bu hafta Hollywood Foreign Press Association ve aynı zamanda Golden Globe’da jüri üyesi Barbaros Tapan’la Los Angeles’da buluştum. Aslında buraya Barbaros Tapan ile buluşmaya değil onun davetlisi olarak Golden Globe’a katılmak için geldim. Tapan’ Hollywood’a çok hakim bir isim ve ben de ona neden Amerika’da adımızı duyuramadığımızdan tutun da son dönemde Türkiye’de yaşanan yapımcılar ve sinema işletmecileri arasındaki gerginliğine kadar her şeyi sordum. Barbaros’un yanıtları çok çarpıcı ve aynı zamanda ders niteliğinde. Anlıyorum ki Amerika’da film sektöründe biz de varız dememiz için vizyonumuzu değiştirmemiz gerek. Siz bu satırları okurken ben de Golden Globe ödül törenine hazırlanmanın heyecanını yaşıyor olacağım. Haftaya Golden Globe izlenimlerimle buradayım.

- 25 yıldır Amerika’dasın. Macera dolu Amerika denir ya... Gerçekten macera dolu mu? Senin hikayen nedir? Başarı kolay geldi mi?

Haberin Devamı

Macera dolu Amerika algısı buraya gelme isteğimin en önemli sebebiydi ama geldikten sonra “Macera dolu Amerika’nın” sadece şarkı sözü ya da film senaryolarından ibaret olduğunu, hayatın hiç de kolay olmadığını anladım. 21 yaşında Los Angeles`a geldim. İlk 3-4 senem buraya adapte olmakla geçti. Tabii bu arada okula da gidiyordum. Televizyon yayıncılığı ve sinema okudum. Los Angeles ve çevresindeki Türkleri bir araya toplamak için 2000 yılında “Turkish Music in LA”i kurdum. Ayda bir Türkçe müzik çaldığımız büyük Türk partileri düzenliyordum. “Turkish Music in Los Angeles” kısa sürede oldukça büyük bir başarıya ulaştı. Aylık partilerin yanı sıra Türkiye`den sanatçı getirip, konserler düzenlemeye başladım.

Haberin Devamı

Spor ve sinema da kendimi bildim bileli en büyük iki tutkumdu. Yine 2000 yılında Türk basketbolcularımızın NBA`e gelmesiyle sporcularımızın haberlerini servis etmeye başladım. Spor haberlerinin yanı sıra bir diğer tutkum olan sinema, eğlence dünyasına ait haberleri de geçmeye başladım. Sonrası da zaten artarak geldi...

- Bir de Hollywood Türk Filmleri Festivali düzenliyorsunuz. Bu festivalin mimarları kimler ve bu festivalle neyi amaçlıyorsunuz?

“Hollywood Türk Film Festivali” eski Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı`nın desteği ile yapılmaya başlandı. Bu sene ikincisini yapmak için hazırlanıyoruz. Türk sinemasını, yabancı dilde aday adayı olarak Academy Awards`a ülkemiz adına gönderilen filmi en iyi platforma yabancı izleyiciye özellikle Akademi ve Altın Küre üyelerine tanıtmayı hedefliyoruz. Bunun yanı sıra genç filmcileri Los Angeles`a getirip bu işin başkentinde ağırlamayı ve vizyonlarını geliştirmeyi istiyoruz. Festivalin ilk yılında “Ayla” filmini açılış galasında Hollywood’un önde gelen yapımcıları, Academy ve HFPA üyelerine seyrettirdik. “Ayla” filmi festival süresince büyük ses getirdi ve bir anda ilgi odağı oldu. Festivalden sonra filmin Türkiye’de süreci de büyük ses getirdi ve gişede büyük bir başarıya imza attı. Kısmetse diğer filmlerimizde de “Ayla”nın yakaladığı bu basariyi yakalarız.

Haberin Devamı

Pembe dizi satmakla uluslararası olunmaz

- Birçok ünlü oyuncuyla röportajlar yapıyorsunuz, birçoğunu tanıyorsunuz. Hikayesinden, karakterinden çok etkilendiğiniz ünlüler hangisi?

Yıllardır yaptığım röportajlardan öğrendiğim en önemli şey hiçbir dünya starının tesadüfen başarılı olmadığı. Her biri çok çalışmakla bir yerlere gelmiş. Sektör öylesine rekabetçi ki kariyerlerinin başlarında yaşadıkları hayal kırıklıklarını, yüzlerine kapatılan kapıları ama ne olursa olsun vazgeçmeden minik bir rol için gittikleri oyuncu seçmelerini dinlerken etkilenmemek mümkün değil. Hikayesinden, çalışma etiğinden etkilendiğim çok fazla oyuncu var. İsim vermem gerekirse Al Pacino, Robert De Niro, Anthony Hopkins, Merly Streep, yönetmenlerden de Martin Scorsese ve Steven Speilberg ilk aklıma gelen isimler diyebilirim...

“Fatih Akın doğru adımlar attı, Amerika’daki yarışa dahil oldu”

- Türkiye sinema sektörü açısından neden dünyaya açılamıyor?

Nuri Bilge Ceylan`ın Cannes`daki başarıları gurur verici. Avrupa`da artık filmlerimiz ses getiriyor. Bunun yanı sıra diğer festivallerden de filmlerimiz ödüllerle dönüyor. Dünya`ya açılmak derken Amerika`da başarı neden gelmiyor anlamını çıkarıyorum. Amerika`da çok daha farklı ve zorlu bir yarış var. Bu yarışa dahil olmak için doğru adımlar atmak lazım. Festivaller filminizi tanıtmanın en önemli adımı. Fatih Akın bunu başarabilen bir isim mesela. Doğru filmle, doğru adımlarla, doğru tanıtımla yolunu Hollywood`a taşıdı. Kendisiyle çok önemli, çok büyük isimlerin birlikte çalışmak istediğini biliyorum. Hatta Salma Hayek birebir bana Fatih`i çok başarılı bulduğunu ve doğru bir projede Fatih`in filminde yer almak istediğini söyledi. Eğer dünyaya açılmak dış yapımları Türkiye’ye çekmek istiyorsak Teşvik yasasının bir an evvel meclisden geçip yürürlüğe girmesi lazım. Bu yasa hem ülke turizmini hem de büyük stüdyoların Türkiye’de film çekmeleri sayesinde ekonomiyi büyütecektir. Bu sistemi yapan birçok ülke var. Yani basımızdaki Arnavutluk son yıllarda Hollywood’un en gözde diş yapım mekanı oldu. Çünkü çok cazip hibe yasaları var yapımcılar için.

Haberin Devamı

“Oscar kazanmak için uzun metraj takıntımızı bir kenara bırakmalıyız”

Haberin Devamı

- Oscar’da hiçbir Türk filmi görmememizin sebebi bizim filmlerimizin kötü olması mı? Yanlış seçim mi?

Dediğim gibi çok daha zorlu bir pazar ve izleyiciden bahsediyoruz. Yabancı film kategorisi en çekişmeli kategorilerden bir tanesi...Yabancı film kategorisinde herhangi bir kriter yok ama genellikle anlatılmayanı anlatan, tepkilerden korkmayan cesur hikayeler dikkat çekiyor. Neden Oscar`a aday olamıyor kısmı filmi yollayıp, “Filmim güzel inşallah seçilir” ile olmaz. Aylar öncesinden çalışmalar başlıyor. Film Oscar adaylığına ulaşana kadar birçok festivale gidiyor, bu festivallerde filme ait güçlü bir algı yaratılıyor hele bir de festivallerde ödül aldıysa Oscar yarışına 1-0 önde başlıyor ... Sonra filmi Oscar`a yollayınca Akademi üyelerinin aklında zaten festivallerden kalan bir farkındalık oluyor.

Sonrasında filmin Amerika tanıtımına geliyor. Filmin gösterimleri, pazarlanması, paneller, soru-cevaplar...Yani Oscar`a uzanan zorlu ve uzun bir süreç var.

İyi filmle, iyi hikayeyle olması zor bir şey değil lütfen inatçı ve azimli olsunlar, vazgeçmesinler. Film yaparken uluslararası mesajları olsun ama aynı zamanda da kendilerine özgün kalsınlar. Bu balansı sağlamalarını tavsiye ederim.

Bir de Oscar`ı neden sadece yabancı film olarak almayı kafaya taktığımızı anlamıyorum. Kısa film olur, belgesel olur. The White Helmet 2016`da 89`uncu Akademi Ödüllerinde en iyi kısa belgesel ödülü aldı. Suriye`deki gönüllü kurtarma ekibinin günlük operasyonlarından kesitler sunuyor. Burnumuzun dibindeki 40 dakikalık gerçek hikaye... Ödül almaları oldukça büyük ses de getirmişti. Bu yüzden uzun metraj film takıntımızı bir kenara bırakıp, vizyonumuzu biraz daha genişletsek çok daha iyi olur.

Pembe dizi satmakla uluslararası olunmaz

- İran filmleri ödüllere doyamıyor. Türkiye’nin eksiği ne? İyi oyuncular mı, yönetmen mi, senaryo mu?

Asghar Farhadi benim de hayranlıkla izlediğim cesur bir yönetmen. En son Penelope Cruz ve Javier Bardem ile ´Everybody Knows`u çekti... İki kere Oscar kazandı...Hikayelerini bağımsız bir şekilde ustalıkla anlatıyor. Rejime karşı çok ince mesajlar veriyor. Bizim eksikliğimiz şu: Her şeyi kısa yoldan elde etmek istiyoruz. Pembe dizi satıyoruz diye kendimizi çok iyi zannediyoruz ama durum ortada...

- Nuri Bilge Ceylan var yurt dışında bizi temsil eden Avrupa’da özellikle. Onun filmleri de Amerikalılara hitap mı etmiyor acaba? Nuri Bilge Oscar kazanabilir mi aday adayı olsa?

Nuri Bey sektörde çok saygı duyulan ve sevilen bir isim. Kendim de Nuri Bilge Ceylan`a yönelik övgü dolu sözlere birçok kere şahit oldum... Ama dediğim gibi Avrupa pazarıyla Amerikan pazarı aynı değil. Amerika`da başarı için filmimi yaparım, yollarım mantığı işlemiyor. Filminin arkasında durup, tanıtmak da filmi yapmak kadar önemli...

- Türk oyuncular Amerika’da neden başarılı olamıyor? Hollywood’da oynayabilmek için neye ihtiyacı var bizimkilerin?

Yine aynı noktaya dönüyoruz. Kusura bakmayın...Yıllardır pazara belli pembe dizileri satıyoruz diye övünüp duruyoruz ama hala hiçbir oyuncumuz uluslararası bir projede iş alamadı, dünyaya açılamadı. Instagram`da milyonlarca takipçiye sahip olmakla olmuyor bu işler, çalışmakla oluyor. Pembe dizi satmakla uluslararası olunmaz. Alicia Vikander İsveçli bir oyuncu ve Oscar aldı, Louis Vuitton`un yüzü oldu. Sosyal medya hesabı bile yok! Hala en büyük yapımlarda başrolde yer alıyor. Londra`ya yerleşip tek kelime İngilizce bilmezken oyuncu seçmelerine gidip, saatlerce ayna önünde İngilizce çalışma hikayesini dinledim. Keza Sofia Boutella da Hollywood`a girmeyi başaran, büyük işlerde yer alan, hikayesinden çok etkilendiğim bir oyuncu.

- Netflix’teki ilk Türk dizisi “Muhafız” ve oyuncuları hakkında ne düşünüyorsun. Bu dizi Türk oyuncularına Türk sinemasına dünyanın kapılarını açar mı?

“Muhafız”ı izledim. Benim de fikrim genel olarak söylenenlerden farklı değil. İstanbul görüntüleri çok güzel. Ama hikaye, diyaloglar, efektler, kurgu, aksiyon sahneleri çok daha iyi olabilirdi. Okan Yalabık ve Mehmet Kurtuluş `un performanslarını beğendim. Gözüme çarpan isimler onlar oldu.

- Hollywood’da sinema sektöründe çalışan birçok Türk var. Orçun Tan, Kaan Kalyoncu ve Emre Şahin gibi isimler var mesela. Biz neden bu insanları tanımıyoruz?

Hollywood`da kamera arkasında, pre ve post prodüksiyonda çalışan çok başarılı Türkler var... Tanımıyoruz, çünkü tanınmak gibi bir dertleri yok. Pınar Toprak ve Esin Aydıngöz de film müzikleri yapan başarılı arkadaşlarımız. Pınar, Captain Marvel`de çalıştı. Refik Anadol zaten hayranlıkla takip ettiğim bir isim. Alper Nakri Emmy adaylığı aldı mesela. Ama hiçbiri bilinmiyor çünkü ülkemiz magazinsel kişilikleri seviyor ve takip ediyor. Her şey Instagram takipçi sayısına göre değerlendirildiği için tanınmıyorlar...

- Bu akşam Golden Globe gecesi. Bize Golden Globe’la ilgili tüyolar verir misin? Hazırlıkları, kimlerin şansı var mesela?

Aylar süren bir hazırlık aşaması var. 2-3 saatlik bir şov için 5000`e yakın kişi çalışıyor. O kadar çok ayrıntı var ki, anlatmaya kalksam birkaç saat harcamamız gerekir. Kazananlarla ilgili herhangi bir tüyo veremem, izleyip görelim.

- Son bir haftada Mars grup ve Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan arasında yaşanan mısır ve sinema bileti tartışmasını takip ettiniz mi?

Yapımcıların bilet fiyatlarındaki tutumunu haklı buluyorum. Bilet fiyatı yiyecek-içecekten bağımsız olmalı. Seyircinin bilet fiyatini net olarak bilme hakkina sahip olmasi gerekir. Iceriye girince yine kisinin keyfine kalir misir , cola yada ne yemek istiyorsa diye..Ne oldu da bu duruma gelindi bilemiyorum. Umarım iki tarafta ortak paydada buluşur ve emeklerinin karşılığını alır. Türkiye’de özellikle sinema sektöründe önlenmesi gereken en büyük sorun korsancılık. Bu konu benim de burada hangi stüdyo yoneticisi ile konuşsam yüzüme vurulan ve utanç duyulan bir mesele. Türkiye’de sinema kültürünün seyircisinin yıllık gişeye vurduğumuzda nüfus oranına göre kişi başına bilet 0.8 gibi. Burada hem korsan satıcılık hem de internet üzerinden yapılan kaçak indirimler kesinlikle ağır cezalara tabi tutulmalı. Bugun yapımcı ve sinema sahipleri arasında çıkan kavgada bile bunun büyük rolü var.