Pazar“Önce senin inanman lazım”

“Önce senin inanman lazım”

28.02.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Ceza Külliyesi”nde infaz subayını canlandıran Tansel Öngel: “Bir şey oynama peşine düşersek rezil rüsva oluruz. Biz hiçbir şey oynayamayız, bir şey olmaya uğraşırız. İnandırmak için önce senin inanman lazım”

“Önce senin inanman lazım”

Tansel Öngel’i “Benim için Üzülme”, “Yaz’ın Öyküsü” gibi dizileriyle tanıyoruz ama o aynı zamanda yıllardır Devlet Tiyatroları oyuncusu. Şimdi de Tatbikat Sahnesi’nin “Ceza Külliyesi” oyunuyla sahnede. Bahadır Tecimen ile birlikte rol aldıkları oyunda Öngel bir infaz subayını canlandırıyor; konuşmayan bir partnerle bir saatten fazla süre sahnede kalıp sizi kendine hayran bırakmayı başarıyor. Öngel’le “Ceza Külliyesi”ni, karakterini ve oyunculuğu konuştuk.

Haberin Devamı

- “Ceza Külliyesi”ne dahil olma sürecinizi anlatır mısınız?

Cem Emüler konservatuvardan hocamdı, yıllardır bir Kafka yapmak istiyordu, bu yaz Erdal Beşikçioğlu’yla konuşmuş. Kafka’nın “Ceza Kolonisi”ni oyunlaştıracağını, hukuk öykülerinden de pasajlar olduğunu söyledi, öykülerini okumamı istedi. Okudum, okur okumaz âşık oldum. Tatbikat Sahnesi’nde böyle bir şey yapmak heyecan verdi, kabul ettim.

- Canlandırdığınız karakteri sizden dinleyebilir miyiz?

Bir infaz subayı aynı zamanda öyküdeki yargıç. Sonsuz bir inançla ve sorgulamadan bir şeye bağlanan herkesi simgeliyor bir anlamda. Çok derin bir karakter, her kelimesinin altında başka bir şey var. Özel çalışmalar yaptım. Her oyuncu bir işçidir, bizim kullandığımız şey duygularımızdır. Bir şey oynama peşine düşersek rezil rüsva oluruz. Biz hiçbir şey oynayamayız, bir şey olmaya uğraşırız. Her oyun bu “olma” için bir şans, her prova bu olma yoluna gittiğin bir akıştır. Gerçeklik duygusunun peşindeyiz. Birini inandırmak için önce senin inanman ve o hal içinde olman lazım.

Haberin Devamı

“Âşık olmadığımız hiçbir karakter olamayız”

- Empati de kurdunuz, sevdiniz yani karakteri...

O adamın haklı olduğuna inanmazsam o adam olamam. Onu yargılamak seyircinin işi, ben yargılayamam, ona acıyamam. Sevmek ne demek, âşık olmadığımız hiçbir karakter olamayız. 24 saat o halin içindesin, rüyalarda bile... Ne kabuslar gördüm. Kolay bir şey mi, 100 kişinin önüne çıkıyorsun ve hiçbir şeyin yok, çırılçıplaksın yani...

- Karakterinizin bir olguya bu derece inanmasına ne diyorsunuz?

İnsanı belirleyen koşullarıdır. Karakteri bu kadar kör inançlı olduğu için yargılamıyorum, anlamaya çalışıyorum. Onun koşullarında olsaydık, belki öyle olurduk. Koşullarını ortadan kaldırmadan birini suçlamak vicdansızlık olur.

- Seyirci ne bulacak sizce “Ceza Külliyesi”nde?

Çok az gördükleri bir tiyatro atmosferinde oyun izleyecekler. Gündelik politikaya alet olmayacak kadar üst düzey bir bakış açısıyla karşılaşacaklar yargı ve hukuk işlerine ilişkin. Sanat gündelik politikaya alet edilirse değer kaybeder ama gündelik politika sanatla ilişkilenirse kendi kıymetini artırır. Müthiş bir sanatçının mekan oluşturmasıyla karşılaşacak, çok iyi bir yönetmeninin kurduğu dünyayı görecekler. Oyuncu olarak da eğer becerebiliyorsam o samimi halle karşılaşacaklar.

Haberin Devamı

- Dekordaki makine de etkileyici.

Makineyi Türkiye’nin gerçek sanatçılarından biri, Barış Dinçel yaptı. O sahne alanı betondu. Çok şanslıyım. Buraya gelirken de, o dekorun üzerine çıkarken de, seyirciyi gördüğümde de şükrediyorum.

“Defalarca mesleği bırakmayı düşündüm”

- Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Çok cesaretlendirici, onur verici. Çok riskli bir şey yapıyoruz. Çok korktum, tamamen o adam olmam lazım. Seyircinin herhangi bir tepkisiyle sözler değişmeden oyunda her şey değişebilir. Seyircinin oyuncu tarafından gerçek bir jüri olarak görüldüğü bir oyun bu.

- Riskli ve zor bir oyun, ya seyirci sıkılırsa gibi ikilemleriniz oldu mu?

Bu oyunu çalışırken defalarca mesleği bırakmayı düşündüm. Yeterli olmadığımı, bu hali gerçek kılamayacağımı düşünüp çok umutsuzluğa kapıldım. Haftalardır uyku uyumuyorum mesela, canlandırdığım karakterin vücut formuna girebilmek için hâlâ kambur yürüyorum. 100 tane insan sana bakıyor, manyak bir subayı oynuyorsun; anlattığı deli saçmalarına inanıyor ve herkesi inandırmaya uğraşıyorsun. Nasıl onaylayabilirim bir adamın işkenceyle öldürülmesini Tansel Öngel olarak? Bununla baş edemedim bir süre tabii ki. Oynadığım roller bellidir, başarısız bir kariyerim yoktur ama bu çok zordu.

Haberin Devamı

- Nasıl ikna ettiniz kendinizi peki sonra devam etmek için?

Cem Emüler bu işe başlarken “Kafka bunları 100 yıl önce söylemiş, madem ses kaybolmuyor diye bir teori var. 100 yıl sonra senin ağzından bu lafların söylenmesi gerekmez mi? Sence bu kadar kıymetli değil mi bu laflar?” dedi. Ucunda rezalet de varsa çıkmak gerekiyordu. Böyle oldu, insanlar beğendi, mutlu olduk...

“Seyirci senaryoyu kabul etmezse dizi tutmaz”

- Son olarak “Yaz’ın Öyküsü” dizisinde yer aldınız. Diziler kalkabiliyor bir anda; kaygan bir zemin televizyon.

Haberin Devamı

Dizinin tanrısı senaryodur, sinemanın tanrısı yönetmendir, tiyatronun tanrısı oyuncudur. Senaryo seyirci tarafından kabul edilmemişse dizi tutmaz, aslolan senaryodur. 120 dakika, her hafta bir sinema filmi nasıl yazsın bu adamlar? Bir yerde patlayacak bu.

- Müzikle de ilgileniyorsunuz...

Altı, yedi enstrümanı amatör olarak çalarım. Ankara Devlet Konservatuvarı’nda öğrenciyken okulda Hikmet Şimşek’in açık orkestra dersleri vardı. Ezberimi yaparken ilk notalardan sonuna kadar hepsini dinlerdim. Herkes “Orkestradan kime âşıksın da sürekli geliyorsun?” derdi. Yok, ben müziğe âşığım.