28.05.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
İyi ki doğdun Ecevit! Onun ikiz kişiliğinde, İkizlerin ruhsal med-cezirine dair bir analiz denemesi... can.dundar@e-kolay.net 28 Mayıs günü Beşiktaş Akaretler'de dünyaya gelmişti Bülent Ecevit... İkizler burcu.Benim burçlarla ilgim yoktur pek... Kendiminkini bilirim. Burcumla ilgili söylenenleri kendime benzetirim.Ecevit'e burç sayfalarından bakınca öyle çok benzerlik fark ediyorum ki... Evet, o, tam bir İkizler...Rıdvan Akar'la birlikte "Karaoğlan" belgeseli için onu bir hafta sürecek bir söyleşi maratonuna çıkardığımızda saatler boyu siyaset hayatının girdaplarını anlatmış ve sonunda kulaklarımıza inanamadığımız bir söz söylemişti:"Biliyor musunuz, Rahşan da ben de siyaset sevemedik."Rıdvan'la birbirimize bakakalmıştık. Düşleri, bir kır evinde resim yapıp şiir yazarak ömür geçirmekti.Kader onları bambaşka bir yazgıya sürükledi.Yarım asır, hiç sevmedikleri bir uğraşın baş aktörleri oldular.İki periBöyledir İkizler; madden asık suratlı bir koltukta otururken ruhen bir salıncağın oturağında semaya kahkahalar savurabilirler.Çoğunlukla birbirine taban tabana zıt ilhamlar veren iki farklı peri, iki farklı yöne kanatlandırarak seni, ruhunu bedeninden koparabilir.Bir çocuk kadar coşkuluyken aniden karabasanlara sürükleyebilir.Canın tembellik çekerken doludizgin çalıştırabilir.Aynı anda hem kendi kabuğunda yapayalnız hem kalabalıklara yön veren bir yıldız olmak istemene yol açabilir.Öfkeyle sükunet, hoşgörü ve nefret, inkar ve ibadet, karmaşık bir kişiliği dokuyan ibrişimler gibi birbirine dolanabilir.Doğum gününde ölümü düşündürebilir.Seni bile şaşırtan bu med-cezirler, yanına, ardına düşenleri öyle şaşırtır ki; bu şaşkınlıkla ancak bir başka İkizler baş edebilir.İkizler birbirinin çelişkisini anlayabilir.Tıpkı, şimdi benim yapmaya çalışacağım gibi... Bugün Karaoğlan'ın yaşgünü... 1925'in Hayatı mitinglerde, kitlelerin içinde geçti Ecevit'in... Kitlelere ses verdi; kitlelerin sesi oldu.Onların kasketini taktı, mavi gömleğiyle meydanlarda fark yarattı.Çalışma bakanlığı döneminden son hastane yolculuğuna kadar yol arkadaşları işçiler, köylüler, madencilerdi.Seçkinler arasında yer almayı hiç sevmedi.Gösterişli makam arabalarından, göz alıcı markalardan, "çok önemli kişi" ayrıcalıklarından uzak durdu.Havaalanlarında VİP çıkışını kullanmadı, birinci sınıf uçmadı; yeri, hep arkalarda halkın arasındaydı. Robert Kolej mezunu bir şair olarak solcuların köylülere önem vermemesinden, seçkinlerin köylüyü hor görmesinden yakınırdı.Ama özel hayatında yalnızlığına düşkün bir "seçkin"di o...Yanına, derinine pek az kişi sokulabildi. Her daim mesafeli bir kibarlıkla uzak tuttu yakınlaşmak isteyenleri...Öyle dokunarak iletişim kuranlardan, rakı sofralarında sabahlayanlardan, ha babam siyaset konuşanlardan değildi.Belki de onun aynı anda bu kadar "uzak" ve bu kadar "yakın" olmasının intikamıydı, kitlelerin bir dönem milyonlarla peşine düşüp hemen ardından onu derin bir yalnızlığa terk etmesi... Bir dönem umut belleyip, bir dönem "İş çıkmaz" demesi... "Kurtar Karaoğlan"la "Yetti Karaoğlan" arasında gidip gelmesi... Popüler ve seçkin En yaman siyasi rakipleri bile teslim eder ki Ecevit, sözü ciddiye alınan, dengeli, ilkeli bir liderdir.Ciddidir.Onu eğlenceli bir parti gecesinin içki sofrasında kendisine uzatılmış mikrofona türkü söylerken, bir mitingde işçilerle halay çekerken, bir televizyon mülakatında fıkra anlatırken göremezsiniz.Kravatını, ceketini pek nadiren çıkarır, zoraki gülümser, kahkahası işitilmemiştir.Meydanlarda Demirel, Erbakan tarzı bir tuluat gösterisi izletmez insanlara...Şimdi çevirelim madalyonu ve onu hastaneye sürükleyen nedene bir daha bakalım:Kan ter içinde cenazeden çıkmış ve anlaşılan o ki, çıktığında o elim beyin kanaması çoktan başlamış.Korumaları bir an önce eve götürüp dinlendirme telaşında...Yolda Ecevit, "Bir yerde duralım da dondurma yiyelim" diyor."Bir an önce eve gitsek" diyenlere çocukça boyun büküp "40 yılda bir dondurma istedim, bunu da çok mu görüyorsunuz?" diye serzenişte bulunuyor.Dondurmacıya gidiliyor ve süreç hızlanıyor."Karaoğlan" belgeselinde kullandığımız bir görüntüde, çalışma bakanlığı döneminde "işten kırdığı" bir saatte Gölbaşı'nda donmuş bir gölün buzları üzerinde taşları tekmeleyerek kaydırırken görünüyordu.Muhtemelen aynı saatlerde "ikizi", işçi sorunlarıyla cebelleşiyordu."Karaoğlan" bir kır evinde şiir yazmayı hayal ederek, kapalı bürolarda geçirdi ömrünü... Ciddi ve çocuksu Ecevit Atatürkçüdür.Laiklik konusunda da ödün vermez bir tavrı vardır.Merve Kavakçı'nın türbanla Meclis'e geldiği gün kürsüde "Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz" diye kükreyişi hâlâ hatırlardadır.Lakin o, iki laftan birinin arasına Atatürk'ü sıkıştıran "gardırop Atatürkçüleri"nden değildir.Özellikle din ve laiklik konusundaki yaklaşımı, son derece özgündür.Robert Kolej'de unvanı "Hacı"ydı.Allah'ı konu alan "Robot" şiirini daha 15 yaşındayken yazmıştı. Kaynağını Hint felsefesinden alan bir inanç yapılanmasının etkisindeydi; ama bu inancı ustaca kendine saklarken inançlı insanları her daim kollamaya özen gösterdi.1960'larda yazdığı "Atatürk ve Devrimcilik" kitabında şapka devriminin köylüye ekonomik ve sosyal bakımdan bir şey kazandırmadığını belirtmişti.1973'te, "Bir halk, sosyal adalet getirecek düşüncelere açıksa beş vakit namaz kılsa da, oruç tutsa, dinine, törelerine bağlı olsa da ilericidir" diye yazmıştı.Dinin siyasete alet edilmesi konusundaki aşırı hassasiyetine rağmen siyasi hayatı boyunca dindarların dışlanmaması, dine bağlı kesimlerin kazanılması gerektiğini ısrarla savundu.Tarih ve yurt bilgisini entelektüel birikimiyle harmanlayınca bu özgün görüşlere ulaşıyordu.Laiklik konusunda Atatürk'ü İnönü'den daha esnek bulduğunu, son sultan Vahdettin'i hain olarak değerlendirmediğini söylemesi, laik camiada tam bir şok yarattı.Fethullah Gülen'le diyaloğu ve onun laik kesimin kuşkuyla baktığı okullarını öven demeçleri, "laiklikle bağdaşan tarikatlar / bağdaşmayan tarikatlar" ayrımı yapması, bazı tüyleri diken diken ediyordu.Son dönemde, Osmanlı'nın son dönemini inceleyen, CHP'nin altı okunu tartışmaya açan ve o ilkelerin günümüzdeki geçerliliğini tartışan bir kitap üzerinde çalışıyordu. Laik ve dindar Demirel, Ecevit'i son ziyaretinde "O inatçıdır. Bunu da aşar" dedi."Ecevit'in inadı" meşhurdur.Nitekim o inat, itirazlara rağmen katıldığı cenazede kendisini yatağa düşürmüştür.Bütün dünyaya karşı tek başına kalsa bile fikrini savunacak kadar dikbaşlı ve inançlıdır.Ama aynı Ecevit, Türk siyasi tarihine uzlaşmaların adamı olarak geçecektir. Daha 1970'lerde laiklerle dindarlar arasındaki cepheleşmeyi "tarihsel bir yanılgı" olarak tanımlayıp bu yanılgıya son vermek için MSP ile koalisyona giden odur.1970'lerde canına kasteden MHP'lilerle 1990'larda koalisyon kuran da odur.Bu konuda, kendisinden daha katı davranan eşinin itirazını bile dinlemeyecek kadar "uzlaşmacılıkta inatçı" olmuştur. İnatçı ve uzlaşmacı