12.04.2020 - 03:06 | Son Güncellenme:
Elif Key / elifkey@gmail.com
Yüzlerce film seyretmişsinizdir. Dünyanın en büyük felaketlerinin New York’u vurmasıyla başladığı, Godzilla’nın denizden çıktığı, vampirlerin, mutasyona uğramış kaplumbağaların ve hatta uzaylıların istila ettiği, daha ilk sahnede güzeller güzeli Brooklyn Köprüsü’nü dev dalgaların veya bir canavarın yıkarak başladığı filmlerden bahsediyorum. Lakin New York bu filmi hiç beklemiyordu, bugüne kadarki filmlerin hiçbiri fragman bile değildi. Bu hiçbir filmde görülmemiş, hiçbir senaristin, hiçbir yönetmenin aklına gelmemişti. Zira şu anda New York’tan fotoğraf ajanslarına, sosyal medyaya düşen görüntüler hiçbir görüntü yönetmeninin aklına hayaline gelmeyecek görüntülerdi.
BAŞTA KİMSE KONDURAMADI
Yaklaşık 30 gündür New York en çalışmadığı yerden sınav olurken, geç alınan kararlar, önlemler yüzünden binlerce New Yorklu hayatını kaybederken 9 Nisan 2020 tarihi itibarıyla New York dünyada koronavirüsten etkilenen 161 bin 504 vakayla tüm dünya ülkelerini ve şehirlerini tek başına geçmiş durumda. Ve bu rakam daha da yükselecek ve bunu herkes daha bugünden biliyor. Halbuki uzmanlar uyarıyordu, hatta ABD Başkanı’nın salgın başlamadan önce uyarıldığı haberleri ortaya yayılıyordu. Ama işte kimse konduramadı.
Wuhan Eyaleti yetkililerinin 31 Aralık’ta dünyayı koronavirüsle tanıştırmasının üzerinden 25 gün geçmişken, 25 Ocak tarihinde, New York’ta Çin Mahallesi’nde konfetiler patlıyordu. Çinliler, New Yorklular, binlerce turist, çoluk çocuk, kutlamalar kısıtlanmış olsa da Çin yeni yılına girerken Wuhan’dan gelen haberleri, görüntüleri unutmuş gibiydi. New York’a bu virüs gelmeyecekti. Ya da işte “Birkaç vaka olur ve biter” deniyordu. Halbuki Fare Yılı meraklı bir yıldı, insanları zorluklarla baş başa bırakacağı, çözümler bulmak için çabalanacağı yazılıyordu. Yenilenme yılıydı. Çinli astrologlar sıfırdan almak gerekecek diyordu. Kutlamalar bitti, Amerika’da virüs yayılmaya başladı ve hükümet 31 Ocak’ta yani virüsün tam bir ay gerisinde kalarak Çin’den gelen uçakları durdurdu. Ancak ABD’ye milyonlarca insan başka ülkelerden gelmeye devam ediyordu. Bu virüsün Çin malı olduğu kanısı yanlış çıkacak, salgının ABD’ye Avrupa’dan yayıldığı da ilerleyen günlerde kanıtlanacaktı.
Lakin şimdi virüsün yaptığı yolculuğu, kimden kime seyahat ettiğini konuşmak için çok geç. Çünkü ABD Büyük Depresyon’dan sonra en büyük ekonomik krizi beklerken, bir yandan da 11 Eylül felaketinden daha büyük kayıplarla karşı karşıya kaldığı günler geçiriyor. Ülkenin ve New York’un en büyük travması olarak tarihe geçen 11 Eylül’de 2 bin 977 kişi ölüp giderken, yaklaşık bir ayda kaybedilen New Yorkluların sayısı 7 bin 67. Siz bu satırları okurken kimbilir belki de 8 binleri, 9 binleri görecek. Birazdan elinize kalem alsanız 1’den 9 bine kadar yazmak kaç dakika sürer değil mi? Ama işte Amerikalı yetkililerin saniyeler içinde ağızlarından dökülen rakamlar günlerce yazılsa bitmeyecek rakamlar. Bir gün “Bu salgından 200 bin kişiyi kaybederek çıkarsak iyidir” deniyor, bir başka gün her akşam Başkan Trump’la basın toplantısında halkın karşısına çıkan Dr. Anthony Fauci tahmini rakamı 60 bine çektiklerini ‘iyi haber’ olarak duyuruyor.
DEV BİR YARAYA BAĞLANAN UFAK BİR GAZLI BEZ GİBİ
New York Valisi Andrew Cuomo salgının ilk günlerinde yıldızlaşırken, şimdi eleştirileri göğüslemeye çalışıyor, kriz yönetiminde elinden geleni yapmaya çalışsa da tökezlemekle suçlanıyor. ABD Başkanı Trump, işsizliğin başını alıp gideceğini açıklarken, bunun altından kalkılacağını da ekliyor. Üç hafta içinde yaklaşık 17 milyon insanın işsiz kaldığı, pandeminin ekonomide yarattığı hasar yüzünden daha milyonlarca insanın işsiz kalacağı konuşulurken hükümetin açıkladığı yardım paketi 2.2 milyar dolar ancak bu dev bir yaraya bağlanan ufak bir gazlı bez gibi ve bunun bu kan kaybını durdurmayacağını herkes biliyor.
Dünyanın en havalı, en şaşaalı şehirlerinden biri olan New York şimdi bir yas bulutunun içinde. Her akşam saat 7’de camlara çıkıp sağlık çalışanları, market çalışanları, postacılar, kuryeler alkışlansa da saat başına en fazla 12 dolar alan insanların yaşadıklarını, sağlık sigortasından yoksun, hayatlarını riske atan insanların gönlünü almak için iki-üç dakika kopan alkışın hiçbir faydasının olmadığını herkes biliyor. Karantinanın başlangıcında evlerin merdivenlerine oturup yan binalardaki komşularıyla sohbet edenler şimdi birbirine ancak camdan el sallayabiliyor. Kaldı ki büyük cümlelerin, yüksek sesli caddelerin, ışıkların hiç sönmediği, herkesin her daim ‘Harika’ olduğunu beyan ettiği şehir, şimdi endişeden başka bir şey hissetmiyor ve kimsenin birbirine ‘Geçecek bu günler’ diyecek hali kalmadı. Bu krizin en erken 2021’de son bulacağı tahmin edilirken, eleştiriler hükümetin bunun bir maraton olduğunu reddetmesi, kısa süreler için çözümler üretmesi yönünde. Her eyaletin kendi bacağından asılması, her eyaletin salgınla kendi yöntemleriyle baş etmeye çalışması, eyaletlerin birbirinden suni solunum cihazını, sağlık çalışanını esirgemesi bu kıtanın en büyük özelliği olan bireyselliğin, kendinden başka kimseyi önemsememesinin bir sonucu. ABD çalışmadığı yerlerden, bugüne kadar hiç önemsemediği konulardan gelen sorulara cevap bulmaya çalışıyor. Bugünler elbet geçecek lakin medyanın da salgın sınavını iyi verdiği söylenemez. Onca paniğe sebep olan yayından, makaleden sonra, ‘Salgın bitti’ denilse de bu güven kaybı kolay kolay geri gelmez. Dergilere, gazetelere; boşanma avukatlarının, akıl sağlığı merkezlerinin verdiği sayfa sayfa ilanlar ise travma fırsatçılarının yine ellerini ovuşturarak beklemeye geçtiğini gösteriyor.
SOKAKLAR YİNE HER ZAMANKİ SAHİPLERİNİN
Şehirde yağmacılığın başlamasından endişe edilirken, büyük marka olan dükkanlar kapılarının önüne barikatları kuralı, dükkanların içindeki her şeyi boşaltalı çok oldu. New York’un varlıklı kesimi başka eyaletlerdeki evlerine kaçtığından sokaklar yine her zamanki sahiplerinin. Ancak o insanlara biraz para, biraz yemek veren herkes evinde olduğundan aç kalan evsizlerin sokaklarda cansız yatan fotoğrafları düşüyor önümüze. Şimdi gece kamerasından haftalardır istasyonundan çıkıp başka bir noktasına yürüdüğüm Times Square meydanına bakıyorum. Caddelerden devriye geçen polis arabalarından başka hiçbir şey yok. Devasa, dijital panolarda ‘We love New York!’ yazıyor. Yazı değişiyor, ‘New York güçlüdür, bugünleri de atlatacaktır’ yazıyor. Herkesin en az bir sevdiğini kaybettiği, mezarlıklarda yer kalmadığı için ölenlerin şehir parklarına gömülmesinin konuşulduğu bir yer ne kadar güçlü kalır, ne kadar dayanır bilemiyorum. Kim yine rahatlıkla koşabilir o parklarda, kim çocuğunu alıp gönül rahatlığıyla top oynamaya gider, bunu unutmak için kaç bahar geçmesi gerekir bilemiyorum. 24 saat uyumayan şehir şimdi bambaşka bir sebepten uyuyamıyor.