23.02.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
Özlem AKARSU ÇELİK - Diğerkâm - ozlemakarsucelik@gmail.com
"Yetmez ama evetçiler” nasıl savunuyordu 12 Eylül Referandumu’nu: “İşçiler artık bir değil iki sendikaya bile üye olabilecekler!” Ve ne diyordu Hükümet, Gezi olaylarında: “En çevreci biziz!” Şimdi de yargı “Hukuk devleti” diye bağırıyor... Buyurun, Savranoğlu işçilerinin davasını okuyun ve yargıyı, mış gibi yapmakta gelinen noktayı anlamaya çalışın...
Savranoğlu Deri için çalışan bir grup işçi, sendikalı oldukları için işten atıldıkları iddiasıyla 2011 yılında Savranoğlu’na dava açtılar, bir yıl boyunca fabrika önünde eylem yaptılar. İddialarını mahkeme kararıyla ispatlayıp işe iade davalarını da sendikal tazminatlarını da kazandılar. Önce bu konuyu yıllar sonra yeniden gündeme getiren gelişmeyle başlayalım... O işçiler, sendika ve çevre örgütleri ile birlikte fabrikanın “çevreyi kasten kirlettiği” iddiasıyla 2012 yılında suç duyurusunda bulunmuş, ayrı bir
dava açılmıştı. Menemen Sulh Ceza Mahkemesi sanıkları beraat ettirince 20 Şubat Perşembe günü dosya temyiz için Yargıtay’a taşındı.
İşçisin sen işçi kal!
Savranoğlu deri işçilerinin sesini 2011 yılı sonunda duymuştuk. Sorunlarını Meclis’e kadar taşıdılar. İşçilerin ve eski adıyla Deri-İş yeni adıyla Deriteks Sendikası’nın iddiası şöyleydi: Firma, sendikalı işçilerden kurtulmak için fabrikasını İstanbul’a taşıdı. İstanbul’a giden işçiler kalacak yeri olmadığı için ilk gece fabrikada yatınca işveren bu durumu fırsat bilerek onlar hakkında “fabrikayı işgalden” suç duyurusunda bulundu ve 36 sendikalı işçiyi işten attı. İşsiz kalan işçiler Menemen’e döndüklerinde, Savranoğlu Deri Fabrikası’nın yerinde üretimin Rodeo Deri adına devam ettiğini gördüler ve bunun paravan şirket olduğunu söyleyerek fabrika önünde eylemlere devam ettiler.
Bu iddiaları reddeden Savranoğlu’nun avukatı Şule Güçlüoğlu “Rodeo, Savranoğlu’nun kiracısıdır. Aralarında başka türlü bir ilişki olmadığı iş müfettişlerinin raporlarıyla da belgelenmiştir” diyor. “İşçilere fabrikanın taşınacağı aylar önceden söylenmişti. Çünkü müvekkil şirketin İstanbul’daki kardeş şirketi, kanun dışı grev yapan işçiler nedeniyle üretim yapamaz hale gelmişti. Bunun üzerine İzmir’deki rantabl olmayan üretimi sonlandırıp üretime İstanbul’da devam etme kararı alındı. İstanbul’a giderken işçilerin yol paralarını da işveren ödedi ama kalacak yer konusunda taahhütte bulunmamıştı. Bu süre zarfında kalacak yer ayarlayabilirlerdi ama yapmadılar. Fabrikanın çevreyi kasten kirlettiği iddiaları da gerçek dışı. Zaten Mahkeme beraat kararı verdi.”
Gerekçe “çalışma hürriyetini ihlal”
Deriteks Sendikası’nın ve işçilerin avukatı Erkan Göbekçin’in anlattıkları ise farklı: “36 işçinin tamamının sendikalı oldukları için işten atıldıkları farklı mahkemelerce verilen kararlar ile ortaya konuldu. İzmir 6’ncı İş Mahkemesi kararında işverenin kötü niyetine ilişkin değerlendirmede de bulundu. Rodeo Deri’nin paravan şirket olduğuna ilişkin bir mahkeme kararı olmasa da bu yönde ciddi emareler bulunduğu işçiler ve tanıklarca anlatılıyor. İstanbul dönüşü eylemler sürerken işçilerle grev kırıcı bıçaklı bir işçi arasındaki kavga sonucu her iki tarafa da dava açıldı. Mahkeme, bizim tanıklarımızın sendikal eylem içinde birlikte hareket ettiğine kanaat getirip saldırganın ve onun iki grev kırıcı tanığının ifadesini tutarlı bularak üç işçiye altışar bin lira para cezası verdi. İşçilerin kaybettiği tek dava budur. Gerekçe ise saldırganın, ‘iş ve çalışma hürriyetini ihlal etmek’. Sendikalar, AK Parti iktidarı döneminde TCK’ya giren bu gerekçenin işçilerin lehine olacağını zannederek sevinmişti. Oysa hak mücadelesi veren işçiler aleyhine çıkan tüm kararlar bu maddeye dayandırılıyor artık. İşe iade davalarını kazandık ama işveren fabrikasının İstanbul’da olduğunu söyleyerek yükümlülüğünü yerine getirmiyor. Buna karşı da dava açtık.”
Hangi bilirkişi?
Türkiye Deri-İş Sendikası, EGEÇEP Derneği, Ekoloji Kolektifi Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, İMECE Dostluk Dayanışma Derneği’nin şubat 2012’de, Savranoğlu Deri San. ve Tic. A.Ş. ile Rodeo Deri San. ve Tic. LTD. ŞTİ. hakkında “Birden fazla kez çevreyi kasten kirletmek” suçlamasıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na bulunduğu suç duyurusunu Ekoloji Kolektifi ve EGEÇEP avukatlarından Hande Atay anlatıyor:
“Menemen Sulh Ceza Mahkemesi sendika ile dört demokratik kitle örgütünün katılma talebini reddetti. Böylece bizim delillerimiz, tanıklarımız hiçe sayılmış oldu. Üretim faaliyeti sonucu ağır endüstriyel atıkları mevzuattaki yükümlülüklerine aykırı olarak doğaya, işçi ve halk sağlığına zarar verecek şekilde bırakan işletmeye dair yazılı ve görsel delilleriyle sağlam bir dosyaydı. Soruşturma aşamasından itibaren üç farklı bilirkişi raporu alındı, bunlardan sadece birinin mahallinde keşif yaptı. Bu raporda yerleşim alanı içindeki fabrikanın çevre ve insan sağlığı açısından uygun olmadığını, yasal prosedürler yerine getirilse bile çevreye verdiği olumsuzlukların yok edilemeyeceğini, işletmenin faaliyetine son verilerek ilgili organize sanayi bölgesine taşınması gerektiğini tespit etti. Bilirkişi, müdahillik talebinde bulunanların iddiaları da dinlenilmeli dedi ama mahkeme dosyayı Ankara’ya inceletti. O heyet burayı görmeden, kirliliğin gerçekleştiği ancak ‘çevresel zararın kalıcı olmadığı’ yönünde rapor yazdı. Çevresel zarar bir yılda da ortaya çıkabilir beş yılda da. Kaldı ki çevreye karşı suçlar topluma karşı işlenen tehlike suçlarıdır, çevre riski oluşturan faaliyetin varlığı bile yeter.”
Sendikalar, yasalar, davalar, çevre ve halk sağlığı... Kim takar ki bunları! İşçiler ve aileleri mi? Onlar tabii ki tarumar oldu...
49 saniyede Türkiye
Alkol yasağı, internet yasağı, ağaçların kesilmesi, çarpık kentleşme, Ali İsmail Korkmaz’ın sivil polisler ve polis ajanlarınca öldürülmesi, Gezi direnişi, polis şiddeti, palalı, basına sansür ve daha fazlası... Toplam 49 saniyede anlatmış bunları Uçman Balaban hazırladığı “Made in Turkey” adlı animasyonda. Gezi olayları sırasında yaptığı 1 dakika 13 saniyelik “Diren Türkiye-Unutma” filmiyle tanımıştım onu. Sıkı takipçisiyim. Gezi süreci herkesi silkeleyip içindeki cevheri görmemizi sağladı değil mi? Yaratmak için savaşmak gerekiyormuş meğer!