10.09.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fırat Karadeniz / firat.karadeniz@milliyet.com.tr
Ülkemizin yetiştirdiği en önemli akademisyenlerden; sosyolog ve siyaset bilimci Prof. Dr. Şerif Mardin’i bu hafta kaybettik. Mardin, özellikle Türk modernleşmesi ve Jön Türkler üzerine yaptığı çalışmalarla tüm dünyada tanınıyordu. Mardin’in cenazesi perşembe günü Yeniköy Çarşı Merkez Camisi’nde kılınan namazın ardından Kilyos Mezarlığı’nda toprağa verdildi.
Cenazede en önde saf tutanlardan eski başbakan ve Mardin’in doktora hocalığını yaptığı öğrencisi Ahmet Davutoğlu’nun “Tarihimizle sahici bir ilişki kurmamıza büyük katkılarda bulundu. Türk modernleşmesi, batıcılık, laiklik, din-devlet ve din-toplum ilişkileri gibi alanlarda getirdiği özgün perspektifle, tarihimizi ve bugünümüzü doğru anlamamıza yardımcı olacak pek çok kavram üretti. Aileden gelen ilim geleneğini hakkıyla yaşatıp daha ilerilere taşıyan son derece değerli bir aydın” tanımı Mardin’i anlamak için çok önemli. Öncelikle “aileden gelen bilim geleneği” sözlerine ve Mardin ailesine odaklanalım...
Hz. Muhammed’e uzanan soy
Tarihçi Murat Bardakçı’nın 9 Temmuz 2006 tarihli yazısından da bir alıntı: “Mardin ailesinin soyu Hz. Muhammed’e kadar uzanıyordu, yani ‘Seyyid’ idiler. Hazreti Muhammed’in Kerbela’da şehit edilen torunu Hazreti Hüseyin’in soyundan gelen Seyyid Hüseyin el Azrak’tan geliyorlardı.” Şerif Mardin’in baba tarafından kuzeni olan, Türkiye’ye halkla ilişkiler kavramını getiren isim olarak anılan Betûl Mardin de beş yıl kadar önce verdiği bir söyleşide ailesinin Mekke’den Mardin’e uzanan hikayesini anlatmıştı: “Hz. Hüseyin ile yakınlığı varmış ailenin. Kerbela olayından sonra çok üzgün olarak dönüyorlar Mekke’ye. Bir süre Şam’da kaldıktan sonra Mardin’e doğru yola çıkıyorlar. Her şeyleri mavi. Develerin üstü mavi atlas, katırların üstü mavi…İsimleri de zaten Azrakizade yani Mavioğulları. Mardin’de Selçuklular bunları çok iyi karşılıyor. 1040 yılı filan. Selçuklular bizimkilere 29 alan hediye etmiş. Ev, konak gibi şeyler... Hemen çöküyor bizimkiler oraya. İlk iş siyaset yapmamak üzere Kuran’a el basıp yemin ediyorlar.”
Betûl Mardin’in anlattıklarına göre aile içinde “Siyaset yapmazsak nasıl para kazanacağız?” diye düşünenler olmuş. Aile büyüklerinden biri de “Hakka, hukuka riayet edeceğiz” diyerek son noktayı koymuş. Bu da ailenin bilime özellikle de hukuka yönelmesinin nedenlerinden biri. Bir aile geleneği yani... Betûl Mardin de “Bu yüzden ailede çok avukat vardır” diyor zaten. Mardin ailesi 1800’lü yılların ortasına kadar Mardin’de yaşamaya devam etti. Ta ki Hazreti Hüseyin’in 26’ncı göbekten torunu Yusuf Sıdkı Efendi’ye kadar. Yusuf Sıdkı Efendi, Mardin’den İstanbul’a göçettikten sonra şeyhülislamdan sonra gelen en yüksek dini görev olan Anadolu Kazaskerliği’ne getirildi. Böylece “El Azrak” olan aile ismi ilk önce “Mardini”ye daha sonra da “Mardin”e evrildi.
Avukat, müzisyen, akademisyen...
Söz hukuka gelmişken ailenin bir önemli üyesi Ebül’ula Mardin’i de anmak gerekir. Ebül’ula Mardin, Osmanlı Devleti’nin son, Türkiye’nin ise ilk hukuk alimlerinden biri olarak anılıyor. Mezun olduğu İstanbul Üniversitesi’nde yaşamı boyunca eğitim veren Ebül’ula Mardin, özellikle Medeni Hukuk alanında uzmanlaşmış ve 1957’de hayatını kaybetmişti. Betûl Mardin’in kardeşi Arif Mardin’in de ismini duymuşsunuzdur. Arif Mardin, modern müziğin en önemli isimlerinden biri. Onun hikayesi de 1932’de İstanbul’da başlıyor. İngiltere’de, London School of Economics’te gördüğü işletme eğitimini, Berklee Koleji’nde gördüğü müzik eğitimi takip ediyor. Kariyeri 1963’te Atlantic Records’da Nasuhi Ertegün ile çalışarak başlıyor. Sonrasında ise sayısız altın ve platin albüm ödülü ve 12 Grammy... Üstelik Aretha Franklin, Norah Jones, Bee Gees, Diana Ross gibi önemli isimlerle geçen bir ömür...
Şerif Mardin, kuzeni Arif Mardin’den beş yaş büyüktü. Üniversite eğitimini Stanford Üniversitesi’nde siyasal bilimler üzerine aldı. Lisansüstü öğrenimini Johns Hopkins Üniversitesi’nde, doktorasını da yine Stanford Üniversitesi’nde tamamladı. Tezlerine konu olan Jön Türkler daha sonra Türk modernleşmesi üzerine yapacağı araştırmalara öncü olacaktı. Böylece aile geleneğini de devam ettirmiş oldu.
Huber Köşkü’ne sahiplerdi
Yine Betûl Mardin’in anlattıklarına göre, Mardin ailesi şu an Cumhurbaşkanlığı’nın Tarabya Yerleşkesi olan Huber Köşkü’nün de sahibiydi. Mardin şöyle anlatıyor: “Büyükbabam Necmeddin Molla önemli bir avukat. Osmanlı Sarayı’nda Huber (Editörün notu: August Huber, Alman silah şirketi Mauser’in Osmanlı temsilcisi) adlı büyük bir Alman iş adamı var. Bunun Sultan’la arası mı bozuluyor. Türkiye’den ayrılacak ama dünya kadar malı var. Dedeme ‘Bu işi çözersen sana Tarabya’da bir yalı...’ diyor. Sözünü tutuyor. O yalı, Huber Köşkü. Dedem oraya ilk gittiğinde bakmış ki kötü bir koku var. Karşı yakada Beykoz’da tabakhane varmış, deri kokusu geliyor. ‘Ben burada oturmam’ demiş.“