28.04.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
Hasan Nadir Derin
HASAN NADİR DERİN- Bir süredir sinemalarımızda vizyona giren yerli korku filmlerinin sayısında ciddi bir artış olduğunu, bu filmleri izlemeyenler bile fark ediyordur. Özellikle belli bölgelerdeki sinemalarda, her hafta isimleri tuhaf, afişlerinde bir takım korkunç imgeler bulunan filmlerden bir yenisini bulmak mümkün. Nisanda “Üç Harfliler: Nazar”, “Küffar”, “Nûfer”, “Zan-Har/Cin Ahalisi”, “Katala-Oyun Gecesi” gibi filmler vizyona çıkarken mayıs ayında; “Sobe: Sakallı Bebek”, “Sitare Cin Kraliçesi”, “MAKKA: Cinn-i Azap”, “Alem-i Cin 5” ve “Gizlenen” sırasıyla izleyicilerle buluşacak. Peki, bu filmlerin sayısı neden bu kadar arttı, bu filmleri kimler yapıyor, kimler izliyor?
Aslında korku türü bir takım tekil örneklerin dışında, ne Yeşilçam döneminde, ne de 90’lardaki yeniden yükseliş döneminde, sinemacıların pek ilgisini çekmedi. Oysa bu dönem, korku hayranları, kültürümüzdeki söylencelerden, korku filmleri için çok iyi bir malzeme çıkacağını söyler dururdu. 2004’te Orhan Oğuz’un “Büyü” filmi bu konuda bir öncü sayılabilir. Tanınan bir yönetmen ve oyuncularla yola çıkan film, başarılı bir tanıtım kampanyasıyla da desteklenince, seyircide bir karşılık da buldu. Korku filmlerinin tüm dünyadaki ortak özelliklerinden biri, görece düşük bütçeleri nedeniyle, seyircinin sevdiği örneklerde, çok fazla kâr edebilmesidir. “Büyü” filminin çok izlendiğini fark eden yapımcılar bu türe şans vermeye başladılar.
Bu dönemde arka arkaya, Taylan Biraderler, Hasan Karacadağ, Alper Mestçi gibi isimlerin filmlerini görmeye başladık. 2010’ların başında Özgür Bakar ve Can Evrenol da filmleri ile sektöre dahil oldular. Bu yönetmenlerin filmleri için kusursuz demek mümkün olmasa da korku türüne hâkim ve türü seven yönetmenler oldukları ve filmlerine özen gösterdikleri hissediliyordu. Bu dönemde çekilen; “Musallat”, “Dabbe”, “Deccal” ve “Siccin” gibi filmler seyircide karşılığını buldu. Türün meraklıları da genellikle bu filmleri iyi bir başlangıç olarak niteleyip, daha iyi örneklerin zamanla gelişeceğini düşündüler.
Özenli yapımlardan bugüne nasıl gelindi?
Ancak sonuç öyle olmadı. 2015 sonrası yerli korku filmlerinin sayısı giderek artmasına rağmen, kalitelerinde gözle görülür bir düşüş yaşandı. Yerli korku filmlerinin, belli bir seyircisi olduğunu gören yapımcılar, filmlere ayrılan bütçeleri iyice düşürerek, kâr oranlarını artırmaya çalıştılar. Böyle olunca, bu tip filmlerin çoğunun gerektirdiği özel efektler çok zayıf kalmaya, giderek çok basit makyajlardan ibaret olmaya başladı. Yine bütçeyi düşürmek niyetiyle, hiç bilinmeyen genç yönetmen ve oyuncularla çalışılmaya başlandı. Aslında kariyerlerine korku filmleri ile başlayan genç yönetmen olgusu, yurt dışında da sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Genç yönetmenler, zihinlerindeki farklı fikirleri bu tip filmlerde ortaya koymayı başarabiliyorlar ve sektörün dikkatini çekebiliyorlar. Ne yazık ki, yukarıda bahsettiğimiz isimler sonrasında, bu tarz bir örnek göremedik.
Kötülük çoğunlukla kadın karakterlerden
Son dönem yerli korku filmlerinin çoğunda gördüğümüz ortak bir diğer nokta da özensizlik ne yazık ki. Filminiz düşük bütçeli olabilir, istediğiniz bazı şeyleri, teknik yetersizlikler nedeniyle gerçekleştiremiyor da olabilirsiniz. Ancak yaptığı işe asgari ölçüde saygı gösteren bir yönetmenin, yapımcının filminde görülmemesi gereken hatalara rastlamaya başladık. Karanlıkta çekilen sahnelerde görüntünün piksellenmesi, ses miksajındaki sorunlar nedeniyle, konuşmaların duyulamaması, giysilere sürtünen mikrofonların çıkardığı hışırtı seslerine dayanmaya çalışırken, kamera arkasından gelen “kestik” seslerinin duyulması ya da filmin kurgusunu yaparken kullanılan programın verdiği hata ekranını sinema perdesinde görmek işin seviyesini daha da düşürdü.
Bu tarz filmlerin çoğunun ortak noktalarından biri de kadınlara bakış açısı. Çoğunun afişinde, yüzü ya da vücudu deforme olmuş bir kadın imgesi görünürken (ki bunların bazılarının, yabancı afişlerden (ç)alıntı olduğunu da söylemeli), filmlerin hikâyesinde asıl kötülük de çoğunlukla kadınlardan geliyor. Özellikle son birkaç yılda, kadın bedeni istismarı da daha sık karşımıza çıkmaya başladı.
Korku meraklıları ayağını çekti
Peki teknik olarak bu kadar kötü örnekler olmasına rağmen, hâlen bu filmler neden çekiliyor? Çünkü, 2010’lardaki kadar olmasa da yine de belli bir seyirciye ulaşıyor, hatta pek çok ödüllü filmden daha fazla izleniyor. Sıfıra yakın bütçe ile çekilmiş bu filmler de, bu sayede hâlen belli bir para kazanıyor. Bu filmleri kimlerinin izlediği sorusuna da gözlemlerimize dayanarak cevap verebiliriz. Has korku filmi meraklılarının bu filmlerden ayağını çektiğini söylemek mümkün. Fragmanından belli bir seviyenin üzerinde gibi görünenlere ya da tanınan isimlerin filmlerine hâlen gidiyorlar elbette ama bu da yerli korkuların çok az bir kısmı.
Elbette hâlen iyi korku filmleri de karşımıza çıkabiliyor. Ancak sayının çoğalıp, genel ortalamanın düşmüş olması, iyilerin de arada kaybolmasına yol açıyor. Yine de işine özen gösteren sinemacıların filmlerinin, daha fazla seyirciye ulaştığını görebiliyoruz.