Pazar“Koleksiyoncular güçlerini birleştirmeli”

“Koleksiyoncular güçlerini birleştirmeli”

07.05.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye’de sanat koleksiyonculuğunun tarihini ve bugününü anlatan iki ciltlik dev bir eser yayımlandı: “Özel Koleksiyonlarla Türkiye’de Sanat Koleksiyonculuğu”. 112 koleksiyoncunun yer aldığı kitabın yazarı Oğuz Erten, “Kitap bir nevi kendi kendini yarattı” diyor

“Koleksiyoncular  güçlerini birleştirmeli”

Türkiye’deki koleksiyonlar nasıl başladı, bugün kimler hangi eserleri biriktiriyor, yanıtlarının bulunması zor sorulardı. Fakat şimdi elimizde bunları yanıtlamaya niyetli, iki ciltlik dev bir eser var: “Özel Koleksiyonlarla Türkiye’de Sanat Koleksiyonculuğu”. Galeri Baraz Yayınları’ndan çıkan 360 TL satış fiyatıyla okurlara sunulan kitabı Oğuz Erten hazırlamış. Kitapta yaklaşık 112 koleksiyoncunun hikayesi, röportajları, koleksiyonlarından seçilmiş yüzlerce eserin görselleri ve Türkiye’de sanat koleksiyonculuğunun tarihi hakkında bir yazı var. 2011’den bu yana kitap için çalışan ve kimi iki yılda sonlanan söyleşiler yapan Oğuz Erten’le koleksiyonculuğu ve sanat dünyasını konuştuk.

Haberin Devamı

Bu isimleri nasıl seçtiniz?

Oluşturduğumuz ilk liste yaklaşık 40 kişilikti. Sonrasında röportaj yaptıkça konuştuğumuz koleksiyonculara hangi koleksiyonları beğendiklerini sorduk. Cevaplarla liste genişledi.

n Tüm koleksiyonculara aynı soruları sormuşsunuz...

Bu kitabın amacı bir referans kaynağı olması. Bu yüzden koleksiyonculara aynı soruları sorup çıkan sonuçları göstermek istedik. Aynı soruları sormamıza rağmen koleksiyoncular ne kadar görsel kullanılacağı ve ne kadar uzunlukta röportajlar olacağı konusunda serbestti.

“Koleksiyoncular  güçlerini birleştirmeli”
“Cumhuriyet’le birlikte destek geliyor”

Kitapta geniş biçimde Türkiye’de koleksiyonculuğun başlangıcı ve gelişim serüvenine de yer veriyorsunuz. Bizim için kısa bir özetini geçebilir misiniz?

Haberin Devamı

Fatih’in Bellini’den portre ısmarlamasıyla başlatıyorum ama yükseliş döneminde bu sipariş ve bazı paşaların ilgisi dışında pek bir kaynak yok. Batılılaşma çalışmaları sonrası askeri yenilikler, Batı tarzı yapılar ve kıyafet kanunlarıyla birlikte resim de toplumun hayatına girmeye başlıyor. O dönem Avrupa’dan İstanbul’a gelen Fausto Zonaro, Amadeo Preziosi, Leonardo de Mango’nun oryantalist eserleri çok seviliyor ve onlara siparişler verilerek 19. yüzyıl koleksiyoncuları koleksiyonlarını zenginleştiriyorlar. Sonra eserler dağılıyor.

Elbette Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, Osmanlı hanedanından on gün gibi kısa bir süre içinde Türkiye’yi terk etmeleri isteniyor. Sarayların içindeki sanat eserleri o dönem İstanbul’da yaşayan Galata bankerlerine geçiyor ve dağılıyor. Cumhuriyet’le beraber devlet sanata büyük destek veriyor. Sonrasında oluşan kültürel ortamda da ilk koleksiyoncuları doktorlar, avukatlar, mühendisler oluşturuyor. O dönemin sergilerini Ahmet Hamdi Tanpınar açarmış, Orhan Veli, Maya Sanat Galerisi’nin kuruluşunda yer almış... Yani edebiyatçılarla sanatçılar iç içe bir ortamda bulunuyormuş.

İşadamlarının koleksiyonculuğa başlaması nasıl oluyor?

İşadamlarının bu alana girmesi 1960’lı, 1970’li yıllardan sonra oluyor. 1950’lerde kurulan ilk özel galerilerin etkileri 1970’lerde ortaya çıkmaya başlıyor. İlk sanat eseri alanlardan biri Sakıp Sabancı. Onun sanat eseri alması birçok kişiyi etkiliyor. Aynı dönemde Vitali Hakko da sanat eseri alımına başlıyor, hatta Vakko Sanat Galerisi’ni kuruyor. Ali Koçman uzun süre sanat alanının en büyük alıcılarından biriydi. Bankalar büyük koleksiyonlar yapıyor... 1980’lerle beraber ayakları yere basan, koleksiyoncuları olan bir piyasa oluyor.

Haberin Devamı

Nasıl bir tablo çıkıyor koleksiyoncuların tümüne bakınca?

Aslında her insan bir koleksiyon, herkes kendi beğenileri üzerinden ilerliyor. O kişinin dünyasını görüyorsunuz koleksiyondan. Bir karmaşa varsa o da aslında koleksiyoncuyu anlatıyor. Türkiye’de spesifik konusal veya kavram birlikteliği olan koleksiyon yapan kişi sayısı çok az. Çoğunun sanat danışmanı yok.

“Aşkla koleksiyon yapanlar eser satmaz”

Peki, daha çok Türkiye’den mi eser alıyorlar?

1990’lara kadar Türk koleksiyoncusu Türk sanatçıların yapıtlarından oluşan koleksiyonlar yaparken son zamanlarda yurt dışından eser alanlar da çoğaldı. Yurt dışından ilk çağdaş eser alan koleksiyoncu ise Can Elgiz’dir.

Haberin Devamı

Bu koleksiyonların bir de geleceğe aktarımı meselesi var. Siz nasıl bir gelecek görüyorsunuz; sizce müzeye mi dönüşürler, aileler mi sürdürür?

Bazı koleksiyoncular aşkla alıyor. Onlar asla eser satmaz. Bazıları bu dönem, şu isimler öne çıkıyor diyerek alabiliyor. Ama bazıları da müze kurma amacıyla eser satın alıyor. Bence olması gereken şey koleksiyoncuların koleksiyonlarını tek tek müze yapmaya çalışmak yerine bir araya gelip büyük bir müze kurmaları. Neden MoMA’nın kuruluşundaki gibi Türkiye’de de koleksiyoncular güçlerini birleştirip büyük bir müze kurmasınlar? Şuna eminim ki kitapta yer alan tüm koleksiyoncular böyle bir müze fikrine sonuna kadar destek verir.

“Koleksiyoncular  güçlerini birleştirmeli”

“Yüzde 90’ı ailesinde ilk kez koleksiyon başlatmış”

Konuştuğunuz isimlerden kaçının ailesi kuşaklardır koleksiyon yapıyor, kaçı ilk kez ailesinde kendisi eser alarak koleksiyon başlatmış?

Söyleşi yaptığım koleksiyoncuların yüzde 90’ı ilk defa kendileri eser satın alıp koleksiyon yapan kişilerden oluşuyor. Üç veya dördü de önceki kuşaklardan koleksiyon mirası devralmış.

Haberin Devamı

Yahşi Baraz: “Herkese ulaşmaya çalıştık”

Bu kitabın hazırlık sürecinde şimdiye kadar tanıştığım koleksiyoncuların bir listesini yaptık. Konuya daha objektif yaklaşabilmek ve yalnızca resim sattığım kişilerin ön plana çıkmaması için şahsen tanımadığım; fakat bir koleksiyoncu olarak oluşturduğu sanat koleksiyonunun içeriğine güvendiğim herkese ulaşmaya çalıştık. Öncelikle yaklaşık beş yılda hazırlanan bu kitap çalışmasında yer almayı kabul ederek, evlerini, koleksiyonlarını ve özel yaşamlarını bize açan isimlere desteklerini esirgemedikleri için sonsuz teşekkürler. Gerçekleştirmeye çalıştığımız projenin anlamını ve önemini kavrayarak en başından beri bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan ve kitabın sponsorluğunu üslenen Murat Araz’a geniş vizyonu için ayrıca teşekkürler, o olmasaydı bu projenin hayata geçmesi mümkün olmayacaktı.