17.01.2021 - 03:04 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı
Türkiye jokey tarihinin en özel jokeylerinden biri o. Atla varolan bir ailenin masalsı hikayesinin dört nala koşan kahramanlarından. Atçılığa göbekten bağlı. Hem de öyle lafta değil, annesi göbek bağını aileyi ayağa kaldıran Fındık adlı atlarının ahırına gömmüş. Binlerce yarış, sayısız birincilik, Gazi Koşusu zaferi Selim Kaya’yı anlatmak için yetersiz kalıyor. Bu efsanevi kariyerin en uzun koşusunuysa Can Yücel’in dediği gibi devrim için koşuyor Selim Kaya. Pandemi sonrası yarışseverlerin hipodroma geldiği ilk yarışta jübile yapmaya hazırlanan Kaya, “en güzel yüz metreyi” kırbaçsız koşmaya kararlı. İlk adımı 5 Ocak’ta Kocaeli’nde koşulan ve Benim Zaferim adlı atıyla koştuğu yarışta attı. Hem de birinci olarak. Yarış tarihi boyunca tartışılan kırbaç kullanımı, 4 Nisan 2019 tarihli hükümle yarış boyunca 7 ile sınırlandırıldı. Daha fazla kırbaç vurduğunuzda ceza alıyorsunuz. Bu konuda görüşlerini almak istediğimiz jokeylerse sessiz kalmayı tercih etti. Biz de kırbaçsız yarış deneyimini ve jübile kararını Sakarya’da çiftliğine konuk olduğumuz Selim Kaya’dan dinledik.
Jokeyliğe uzanan hikayeniz nasıl başladı?
Kendimi bildim bileli atla büyüdüm. Annemi, babamı tanıdım bir de üçüncü olarak atı. Abim jokeylik lisansını yeni almıştı. Ben de hep hayal ederdim, abim gibi jokey olacağım diye. Abim sonrasında attan düşüp rahmetli oldu. Bende at tutkusu devam etti. Babamın da atları vardı. Anadolu’da bir gelenek vardır göbek bağını kimisi cami avlusuna gömer çocuğu hoca olsun diye, kimisi okul bahçesine çocuğu öğretmen olsun diye. Benim göbek bağımı annem, Fındık adlı bir atımız vardı onun ahırına atmış. Yani göbekten bağlıyım ata. Kendimi bildim bileli ata bineceğim, jokey olacağım derdim. Rahmetli abimin jokey kıyafetleri vardı, onları giyerdim. Böyle bir tutkuyla atçılığımız başladı.
Profesyonelliğe giden yol...
Babam cezaevine girdi, biz iki anneden olan kardeşler perişan bir şekilde kaldık. Alacaklılar gelip atlarımızı götürdüler. Tüm kardeşler başka köylere, şehirlere dağıldık, çobanlık yapmaya gittik. Babam çıktıktan sonra hepimizi topladı. Küçük Tunca adlı bir atımız vardı, çok cılız kalmış bir attı. Babam onu mahalli yarışlara götürürdü. Küçük Tunca koştu biz ayağa kalktık. Kaya ailesi bugün varsa, o atın sayesinde. Bölgenin en fakir ailesi en popüler aile haline geldi at yarışı sayesinde. Babam hapse girdikten sonra çobanlık yapmaya başlamıştım. Öncesinde okula ancak iki ay gidebiliyorduk. Okul uzaktı, kar yağar, yağmur yağar gidemezdik. Yılda ancak 2 ay okula gidebilirdik. Böyle olunca da ilkokulu bitiremedim. Jokey olmak için sınava gireceğim, 15 günlük bir kurs vardı. Gece okulu denirdi. Oradan diplomayı aldım. 1992’de üç kardeş sınava girdik, üçümüz de kazandık. 1993 Ocak ayında Fındık 7 adlı atımızla ilk yarışımı koştum ve kazandım.
Fındık 7 ile başlayan ilk yarış ilk zafer sonrası serüveniniz bambaşka boyutlara geldi...
Daha iyi bir jokey olabilmek için mücadele ederken 1994’te yarışta çok ağır bir kaza geçirdim. Üç gün yoğun bakımda kaldım. Herkes öldü demişti. O yıl, Türkiye Jokey Kulübü tarafından yılın jokeyi seçildim. Ondan sonraki dönemde de hep başa yarıştım. Tabii bunun içerisinde kimliğimden dolayı önüme çok engeller çıktı. Ama yılmadım, mücadelemi verdim. Bunun yanında hem kardeşim, hem arkadaşım hem de meslektaşım Ömer Kaya, yarışta attan düşüp hayatını kaybetti 2016’da. Aradan 18 gün geçtikten sonra en büyük ağabeyim Ramazan beyin kanaması geçirdi. Hastanede 4 ay bitkisel hayatta kaldıktan sonra onu da kaybettik. Bu dört aylık zaman zarfında çok şey yaşadım. Birçok şeyi idrak ettim. Bilmek ile idrak etmek arasında çok büyük bir fark var.
Neydi idrak ettiğiniz şeyler?
Ekim 2016’da kardeşimi, 2017 Şubat ayında da abimi kaybettim. Bundan sonra ben kendimle yüzleştim. Camianın gerçek yüzünü gördüm. Parası olduğu için at almış ama atın dişisi ile erkeğini birbirinden ayıramaz. Ama diyor ki benim atım böyle koşsun. Peki, benim 28 yıllık birikimim nerede? Yurt dışında antrenör izin vermese, at sahibi gelip atına bakamaz. Bizim burada gerçek atçı ortaya çıkamıyor, gerçek atçı ortaya çıkamadığı için de biz ne jokey, ne antrenör ne de at sahibi olarak yurt dışında başarılı olamıyoruz.
Temel sorun ne peki?
Sistem bozuk. Zamanın ruhuna uymuyor bu sistem. Biz de bunun değişmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu camianın istihdam sağladığını kabul edersek, bizim burada iyi at, iyi jokey, iyi antrenör yetiştirmemiz lazım. Ben bunları anlatıyorum yönetimindekiler bunları kaale dahi almaz. Ama kendileri günümüzün ruhuna uymayan sistemle gidiyorlar. Dünya değişti. Bana diyorlar ki Selim Kaya’nın aklı bugüne kadar neredeymiş? Son 4 yılda yaşadıklarımla kendime dönerek düşündüm ve süreç buraya geldi.
Selim Kaya 1993’ten bu yana sayısız ata bindi, idrak noktasına gelene kadar da sayısız ata kırbaç vurdu. İdrak sürecinde neler belirdi zihninizde?
Artık atların canını acıtmadan da biz bu atları koşabiliriz. Her bir at bende bir şey bıraktı. 2015’te yeniden yılın jokeyi seçildim. Tarihte örneği yok bir jokeyin 54 grup yarışı kazanması. Ben başardım. Kardeşimi kaybettikten sonra çok farklı bir hırsla döndüm sahaya. 18 gün sonra abim beyin kanaması geçirince orada çok şeyi idrak etmeye başladım. Abimin bitkisel hayatta olduğu o 4 ayda aynı zamanda yarıştım. Aynı dönem bir ata biniyorum yarış sonrası Kurtlar Vadisi gibi yanıma gelip neden daha fazla fark açmadın diye bağırarak hesap soruyorlar. Ben ne yapıyorum dedim? O günden sonra pek çok radikal karar aldım ve bir üç yıl da böyle yarıştım.
Benim Zaferim size hayal ettiğiniz zaferi getirdi bir anlamda...
Benim Zaferim’le 4 yarış koştum birinci olamadı. Kocaeli’ndeki yarışta koştuk, aynı atlar, aynı mesafe, aynı jokey değişen tek şey kırbacın olmayışı. At koştu ve gururla kazandı. Kırbaçsız koşacağını beyan edip koşan ilk jokeyim. Çünkü atın doğasında koşmak var. Kırbaçla doping arasında ne fark var? Doping neden yasak? Çünkü atı gücünden fazla koşturuyor. At zorlanmış oluyor. Doping yasaksa kırbacın da yasaklanması gerekiyor. Çünkü kırbaçla da zorlayarak performans artırıyorsun. Kırbaçla doping arasında hiçbir fark yok. Kardeşim Mehmet Kaya da yarışçı, o bile benimle aynı fikirde değil. Arkadaşlarım karşı çıkıyor, kırbaçsız olmaz diyorlar. Ben de diyorum ki oldu. Bakın gösterdim.
“Yarışseverlerin hipodrama geldiği ilk gün jübilemi yapacağım”
Sesinizi yükseltmeye, farkındalığınızı kamuoyu ile paylaşmaya karar verdiğiniz bir an var...
Yıllardır ben bir canlıyı acıtarak para kazanmışım. Zevk yapmışım. Havalara uçmuşum. Kırbaçsız da at gidiyor. Defalarca kırbaç elimden düşmüş at birinci olmuş. Atların ömrünü bu kırbaçlar yüzünden kısaltmışız. Aralıkta bir yarış izledim, Lokum Kız adlı bir at yarışın sonunda kırbacın vurulmasıyla birlikte yıkılıyor. O an dedim ki bu zulme seyirci kalırsam benden daha alçağı yoktur. Kırbacı şiddet aracı değil de yönlendirici olarak kullanabiliriz ve bu böyle olmalı. Yarışseverleri çok seviyorum. Kendimi yarışseverlerden biri olarak görüyorum. Onlar beni sahaya çekiyordu. Hipodromlara gidiyorum hayalet gibi. Yarışseversiz hipodrom benim için böyle. Yılbaşı gecesi dedim ki ben kariyerime nokta koydum. Ve yarışseverlerin hipodroma geldiği ilk gün jübilemi yapacağım.
Fotoğraflar: HÜSEYİN ÖZDEMİR