Pazar“Kaybedenler Kulübü gayet feminist bir film”

“Kaybedenler Kulübü gayet feminist bir film”

04.03.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

“Kaybedenler Kulübü” yedi yıl aradan sonra devam filmiyle “yolda”. Nejat İşler ve Yiğit Özşener’e göre ikinci film daha çok karakterlerin iç dünyasına yöneliyor.

“Kaybedenler Kulübü gayet feminist bir film”

‘90’lara damgasını vuran bir radyo programıydı “Kaybedenler Kulübü”, 2010 yılında çekilen filmi de kendisi kadar ses getirmişti. Kahramanlarımız Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk’un Kadıköy sokaklarındaki maceralarından yalnızca bir “kuple” izlemiştik ama bu ikilide hikâye bitmezdi. Nitekim yedi yıl sonra, iki kafadar bir kez daha beyazperdede arzı endam ediyor.

Haberin Devamı

16 Mart’ta gösterime girecek olan filmin adı “Kaybedenler Kulübü Yolda”, yönetmen koltuğunda Mehmet Ada Öztekin var. Bu kez mekânımız Olimpos ve motorlarına atlayan ikilinin canı nereyi çekerse orası. Kaan ve Mete’ye can veren Nejat İşler ve Yiğit Özşener ile filmle beraber hayatı, erkekleri ve anlayamadan sevdikleri kadınları konuştuk.

- İlk filmin üzerinden yedi yıl geçti. İkincisinin çekileceği aklınızda var mıydı?

Nejat İşler.: Şakasını yapıyorduk biz, bunun dizisi olur falan diye. Çok hikâye var çünkü.

Yiğit Özşener: Bu ikiliyle ilgili zaten bir sürü senaryo yazılabilir, birbirinden bağımsız.

- Özlemiş misiniz Kaan ile Mete’yi?

Y. Ö.: O kadar sene sonra ziyaret etmek tabii değişik oldu. Bizde uzunca bir süre hayatımızdan yok oldu, sonra geri geldi.

Haberin Devamı

“Kaybedenler Kulübü gayet feminist bir film”

- Siz nasıl hatırlıyorsunuz o günleri, o ‘90’lar ortamını?

Y.Ö.: ‘91 senesinde İstanbul’a geldim, benim için hâlâ özel bir yerdir İstanbul. Kadıköy de öyle, oranın kültürünü hâlâ çok seviyorum. Değişmeyen yer yok, zamana direnen yer yok. Şunu söyleyebilirim: Tam da şu andan baktığımda, gittikçe daha fazla sıkılıyorum.

N. İ.: Ben Beyoğlu, Ortaköy, Teşvikiye üçgeninde yaşadım ‘90’ları. Yazları da işte, filmde motorla yaptıkları rotayı otostopla yapıyordum arkadaşlarımla.

- Arkadaşlarla mı otostop yapıyordunuz, tek başınıza mı?

N. İ.: Maksimum iki. İkiden fazlası otostopta olmaz, çok fazla ilerleyemezsin. İki iyidir. Hem güvenlik açısından iyidir hem de daha rahat seyahat edersin. Bir de kocaman çantalar var sırtında. Zor iş.

- “Sadece sırt çantası,” diyor filmde Kaan.

N. İ.: Sadece sırt çantası ama yatağın da içinde, her şeyin içinde. Bir de orada otellerde kalıyorlar. Biz uyku tulumunda, Allah nereyi verdiyse orada kalıyorduk. Neresi gölge olur güneş doğduğunda, orayı kollayıp kumlarda yatıyorduk işte.

- İlk filmden sonra aranızda bir dostluk oluştu mu?

Y. Ö.: Ben seviyorum bu denklemi.

N. İ.: Ben de boş değilim.

- Hiç birlikte tatil yapmış mıydınız mesela?

N. İ.: Hayır. Filmde yaptık.

Y. Ö.: Film bize o imkânı verdi, dertleşme imkânını verdi, tatil yapma imkânını verdi, susma imkânını verdi beraber.

Haberin Devamı

“HAYATTA VURULMAK DA VAR”

- Bu filmde de bir tane hikâye var, Mustafa Nusa’nın hikâyesi. Onun ana fikri hakkında ne düşünüyorsunuz, hani “Ancak en masum olduğu anda vurabilirsiniz bir erkeği”?

Y. Ö.: Öyle, gardını indirdiğinde işte. Ama bu da deneyim. Olabilir, vurulabilirsin ne olacak ki? Hayatta vurulmak da var.

N. İ.: Kendimden düşünüyorum da, oluyor bazen. Senin en sevdiğin şeye zarar vererek bir şey anlatmaya çalışıyor karşındaki, bazen de aksine en sevmediğin şeyi yaparak. Evet, onlar biraz sarsıyor insanı. Masum olduğun yer benim için öyle bir yer yani. “Şunu yapma” diyorsun mesela, onu yapıyor. Bir şey demeye çalışıyor aslında onu yaparak.

- Biraz da “Canını kurtarmak için masum olmamak lazım, gardlı yaşamak lazım” demek olmuyor mu bu?

N. İ.: Yoo, niye ben değişeyim ki, ben öyle yaşarım, canım yanarsa orada uzarım. Öyle şey mi olur, hele iki kişinin ilişkisinde, niye gardlı yaşıyoruz? “Love is a Battlefield” değil yani. Böyle yani, çok seversin, gider, devam eder hayat. Yol işte, yol devam eder. Motorlar ayrılır, bir yere gelirsin, onunki o tarafa gitmek ister, sen bu tarafa gitmek istersin, ayrılır. Bu hafiflikte bence. Kaan da bu hafiflikte. Mete de öyle biraz.

Haberin Devamı

Y. Ö.: Ya klasik işte, hayat gibi. Deneyimlerin içinde evriliyorsun. Bazen yanıyorsun, bazen yakıyorsun.

N. İ.: İkisi de evli şu anda zaten.

- Acaba eşleri ne düşünüyorlar film hakkında? Ben çünkü açıkçası bir kadın olarak izlerken ara ara sinirleniyorum.

N. İ.: Niye sinirleniyorsun ya? O kadar feminist bir film ki.

- Yok artık.

N. İ.: Yaşadığın coğrafyada kadınlara tecavüz ediliyor, zorla evlendiriliyor, çocuklara kadar indi hikâye. Burada kadınlar istediği erkekle beraber oluyorlar, kimse tabanca dayamıyor kafalarına. Daha kıyak ne olabilir, hele böyle bir coğrafyada?

- Belki de ilişki devam etsin isteğinde olabilirler?

N. İ.: Genelde istemiyor kadınlar devam etsin o ilişki. Filmde de var, “Biz,” diyor, “Sistemin özgürlük sibobuyuz”. Kadınlar da geliyorlar, o özgürlüğü yaşıyorlar, kafalarına göre, ister kalıyorlar ister gidiyorlar. Çocukların bir şey yaptıkları yok ki, illa gel diye yakasından sarılmıyor ki kimse kimsenin. Gayet feminist buluyorum ben bu durumu.

Haberin Devamı

Y. Ö.: Ben de çok özgürce buluyorum. Şimdi tabii orada filmin kendi deneyimi var, bir de izleyenin deneyimi var. İzleyenin bakışı, kontrol edebileceğimiz bir şey değil ve binbir türlü farklılık gösterebilir.

“Kaybedenler Kulübü gayet feminist bir film”

“İKİ BABA GİBİYDİK”

- Nejat İşler nasıl bir partner beraber oynamak için?

Y. Ö.: Çok iyi, çok keyifli. Biz sahneler sırasında da konuşuruz mesela, şunu şöyle, bunu böyle yapalım diye. Müdahaleci olmak anlamında değil, o anda ben onun bakışından anlıyorum bir yerde bir problem varsa.

- Sizin için Yiğit Özşener nasıl bir partner?

N. İ.: Aynı işte, aynı. Belki biraz ikinci film olduğu için olabilir, bir de ne bileyim çok da sevdik herhalde, biraz daha titiziz biz mevzuyla ilgili. Bir sürü şey geldi aklımıza, yeni bir şeyler çıktı. Ya da aksine, orada deneyimledikten sonra “Bunu yapmasak daha iyi” dediğimiz şeyler oldu. Biraz evladımız gibi baktık açıkçası. Yani iki baba gibiydik.

“KADINLARI SEVDİM, ÖĞRENEMEDİM”

- Kaan ile Mete hayatı ve kadınları Kadıköy sokaklarından öğrenmişler. Siz nereden öğrendiniz?

N. İ.: Ben sevdim, öğrenemedim. Hiç denemedim bile öğrenmeyi.

Y. Ö.: Deneyimlemekle alakalı galiba. Birinci sınıfı bitirdim, ikinci sınıfı bitirdim, diplomayı aldım gibi bir şey yok.

N. İ.: O topa hayatta girmem yani, anladım, öğrendim falan. Kadınları anlamaya çalışsaydım TÜBİTAK’tan ödül almıştım şimdiye kadar, NASA’da bilim adamıydım, Cern’deydim.

“Kaybedenler Kulübü gayet feminist bir film”

Röportajın tamamını Milliyet Sanat’ın mart sayısında okuyabilirsiniz.