21.08.2022 - 02:55 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya - ceyda.ulukaya@milliyet.com.tr / 70 yıl önce İtalya’dan çıkıp gelen bir vapur Paşabahçe. 58 yılını İstanbullulara hizmetle geçirmiş. Adalar ve Yalova hattında yaptığı ekspres seferlerle kent halkının gözdesi olmakla kalmamış, hatıralarına da ev sahipliği yapmış. Bu vapurun güvertesinde evlilik teklifi eden de var, kaptan köşkünde dünyaya gelen bebek de. Orhan Pamuk’un “Benim gemim” dediği, Adalıların düdük sesinden tanıdığı, adına beste yapılan bu vapur, “Korunmaya değer kent dokusu” tesciline rağmen 10 yıl kaderine terk edilmiş halde bekledikten sonra adeta bir kurtarma operasyonuyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata döndürüldü. Şimdi Şehir Hatları filosunun en yaşlı ama en yeni gemisi olarak maviliklere açılmaya gün sayıyor.
“Ben Büyükada doğumluyum, gençliğim başta Paşabahçe ve ikiz kardeşleri Dolmabahçe ile Fenerbahçe’de geçti” diye anlatıyor “Vapurlarıyla İstanbul” kitabının yazarı Adil Bali. Paşabahçe’nin kurtarılması için 2017’de başlattığı kampanyayla yaklaşık 10 bin imza toplaması biraz da bu yüzden. Geçtiğimiz hafta açılışı yapılan Paşabahçe’yi gezerken, hem bu sürece katkı sunmaktan gururlu hem de eski bir dosta kavuşmuş gibi mutlu: “50’lerde toplu taşımada deniz ulaşımının payı yüzde 70’lere varıyordu. Bu yüzden vapurlar çok önemliydi. Bahçe tipi dediğimiz bu vapurlar oldukça süratli ve lüks gemilerdi. Uzun yolculukta insanlar rahat etsin diye tasarlanmıştı. İstanbulluların günde birkaç saati bu vapurlarda geçiyordu. Vapur sadece yolcu değil, bir kültür taşıyordu. Bir kere herkesin belli bir yeri vardı, birbirinin yerine oturmazdın. Kitabını, gazeteni açıp okur, yolcularla sohbet eder, dostluklar kurardın. Barı, vestiyeri, lüküs kamarada hasır iskemleleri, özel perdeleriyle lüks bir otelin lobisinde hissettirirdi. Vapurların içinde müthiş bir kültürel yaşam vardı, hayatın aktığı, yaşayan alanlardı.”
Bali, İstanbul’un vapurla olan hikayesinin yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi olduğunu anlatıyor: “1851’de Osmanlı’nın ilk anonim şirketi Şirket-i Hayriye kurulup sipariş edilen altı vapurla sefere başlanan 1854 yılına gelinceye dek Boğaz’da ulaşım pazar kayıklarıyla sağlanıyordu, yaklaşık 6-7 bin civarında kayık çalıştığı biliniyor. Ardından Boğaz’ın ilk vapurları olan ve İstanbul halkının da çok sevdiği yandan çarklılar sefere başlayınca kayıkçı esnafıyla kavgalar yaşanıyor tabii. Ama sanayi geliştikçe 77 tane yandan çarklı Boğaz’da görev alıyor. Vapurların Balkan Harbi’nden itibaren savaşlarda, asker ve yaralıların taşınmasında da önemli rolü oluyor elbette. Ardından Cumhuriyet’le birlikte İstanbullular yeni gemilerle tanışıyor.”
Bali, vapurla “kendini evinde hissedecek kadar güçlü” bağ kuranlardan. Çoğu İstanbullunun da böyle hissettiğinden emin: “Paşabahçe’yle hem İstanbul’un simgesini hem de anılarımızı geri kazandık” diyor ve ekliyor: “Nasıl ki İngiltere’de taksiler, çift katlı otobüsler, telefon kulübeleri birer simge ve itinayla korunuyor, bir deniz kenti olan İstanbul’da da vapurlar öyle olmalı.”
Dolmabahçe
1952 İskoçya yapımı Dolmabahçe, kent içi deniz ulaşımında yeni bir anlayışın temsilcisiydi. Bahçe tipi diye anılmasını, bacanın bulunduğu açık güverte ve kaptan köşkünün arkasındaki açık bölümlere borçluydu. Orta ve arka kısmı, açık ve kapalı olmak üzere lüks mevki olarak ayrılmıştı. Burada oturanlar, bu bölümde dolaşan biletçiye ayrıca bir bilet daha kestirirdi. Sezen Aksu’nun şarkısında da geçen, Melih Cevdet Anday’ın “Lüküs kamarada kimler oturur?” dizesi bu salonlardan gelir. Dolmabahçe 40 yıl hizmet verdi, maalesef hurdaya çıktı.
Fenerbahçe
Dolmabahçe’yle aynı tezgahlarda inşa edildiği için ikizi kabul edilen Fenerbahçe, 14 Mayıs 1953’te hizmete girdi. Paşabahçe’den sonra İstanbul sularında çalışan en eski vapur olan Fenerbahçe, Sirkeci-Adalar-Yalova-Çınarcık ve Kabataş-Heybeliada-Büyükada-Yalova arasında sefer yaptı, 1960-61 döneminde Dolmabahçe’yle birlikte Yassıada Mahkemesi’ne görevli ve izleyicileri taşıdı. 2008’de yaptığı veda turunun ardından süreli olarak verildiği Rahmi M. Koç Müzesi’nde müze vapur olarak ziyaret edilebiliyor.
Elektrikli vapurlar geliyor
Şehir Hatları Genel Müdürü Sinem Dedetaş, Paşabahçe’nin restore edilmekten çok yerinde sökülüp yeniden inşa edildiğini anlatıyor, “Bir replikasını yapsak daha maliyetli ama çok daha kolay olurdu” diyor: “Gemiyi en ekonomik şekilde aslına uygun inşa edebilmek için koruyabileceğimiz her şeyi koruduk. Sac donanımı, dümeni, yardımcı dümeni dışında koruyabileceğimiz pek bir donanımı yoktu. Bu yatırımı uzun soluklu bir hizmete dönüştürmek için makine dairesini de değiştirdik; şu an devir ve kuvvet anlamında eskisinden çok daha güçlü. İlk etapta Adalar hattında olmak üzere eylülde seferlere başlamasını planlıyoruz. Sonrası şimdilik sürpriz.”
Dedetaş’a Şehir Hatları’nın toplu ulaşımda deniz taşımacılığının payını artırmak adına gelecekte neler planladıklarını soruyorum. Deniz taksilerle başlattıkları yenilikçi anlayışı, deniz dolmuş modeliyle sürdüreceklerini anlatıyor: “Deniz taksiyle aynı gövdede ancak daha farklı bir üst bina ve iç tasarımla 30 kişiye kadar yolcu kapasitesine sahip dolmuş modeli sunmak üzere küçük taşıtlar üretiyoruz. Deniz taksinin paylaşımlı modeli de gelecek. Vapur seferleri için üzerinde çalıştığımız 12 kadar yeni hat var, onların da en kısa sürede hayata geçmesi için çalışıyoruz.”
Daha uzun soluklu planlar arasında ise Dünya Bankası’yla birlikte yürütülen denizin karbonsuzlaştırılması projesi var. Buna göre, üç yıl içinde Boğaz’da elektrikli vapurlarla yolculuk dönemi başlayacak: “İstanbul halkının çok sevdiği nostaljik vapurlarımız filodan gönderilmeyecek elbette. Ancak sık sefer yapma anlamında verimli değiller, bakım maliyetleri artıyor. Onları çok daha verimli kullanmanın yollarını planlayacağız.”
Paşabahçe’ye has parçalardan biri de Artemis kabartması. Başta alçı zannedilen eserin kazınınca ahşap olduğu ortaya çıkmış. Vapurun yenilenmesi sırasında Artemis de temizlenip ahşap görüntüsüne uygun olarak renklendirilmiş.
Hastane gemisi oldu
Gazi Vapurlar olarak anılan vapurlardan Rağbet vapuru, 1915’te ordu hizmetine alınarak I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar hastane gemisi olarak kullanıldı.
“Elveda Güzelhisar, affet bizi”
Şirket-i Hayriye’nin en güzel vapurlarından 1911 İngiltere yapımı Güzelhisar, 1984’e kadar sefer yaptı ve iki yıl sonra filodan çıkarıldı. Sezen Aksu “Ada Vapuru Yandan Çarklı” şarkısının klibini bu vapurda çekmişti. Vapurun müze olması kararlaştırılsa da kurtarılamadı ve 2011’de hurdaya çıkarıldı. Vapurun son seferini Selim İleri, “Elveda Güzelhisar, Affet Bizi” başlıklı yazısında kaleme almıştı.
Cumhuriyet’in ilk yolcu vapurları
Uzun yıllar vapurların bakım ve onarımıyla meşgul Hasköy Tersanesi’nde, Cumhuriyet’in ilk yolcu vapurları olan Kocataş ve Sarıyer’in inşa edilmesi, sırasıyla 1937 ve 1938 yıllarında gerçekleşti. Türk mühendis ve işçilerin yaptığı bu vapurlar 80’li yılların ortalarına dek Boğaziçi’nde hizmet verdi.
ŞÜHEDA VAPURLARI
İstanbul’da inşa edilen, aynı tipte, aynı kapasitede ve hepsi de şehit ismi taşıyan on adet orta boy vapur, “Şehitler” anlamına gelen “Şüheda” tipi olarak adlandırılıyor. Bunlardan biri de, Kıbrıs Harekatı sırasında adaya giden Anka Ajansı muhabiri Adem Yavuz’un ismini taşıyor.
Vapurların tarihi ve yazar görüşleri, İBB Yayınları’ndan çıkan “Vapurlarıyla İstanbul” kitabından alıntılandı.
Yazarların, çizerlerin kaleminden:
Orhan Pamuk: Paşabahçe benim hayatım gibi bir şey. İstanbul’a aynı yıl geldik. Benim yaşımda. Benim gemim. Onu şehrin tüm gemilerinden bir bakışta ayırabilirim. Kardeşleri Fenerbahçe ve Dolmabahçe’den, bacasının onlara göre daha yassı olmasıyla ayrıdır. Adaya tam yol giderken çıkardığı bir makine gürültüsü vardır. Hemen onu tanırım. Denizlerin, tüm toprakların, dünyanın derinliklerinden geliyormuş gibi gelir benim kulağıma. 1957 yılında bir akşamüstü Heybeliada ile Burgaz arasında ilerlerken düdüğünü benim için derin derin çalmıştı. Ondan sonra benim gemim oldu. Onunla her karşılaştığımda uğurlu işaretiyle karşılaşmış gibi mutlu oldum. Hayat, dünya Paşabahçe ile karşılaştığım için yolundaydı, biliyordum. (Manzaradan Parçalar kitabından)
Buket Uzuner: İstanbul’un sakin ve tenha saatlerinde seyahat ettiğinizde vapurlar size şehrin birçok sırrını da açar. Yirmi dakikalık bu yolculukta iki kıta arası zaman yolculuğuna çıkar, Atatürk’ün merdivenlerinden indiği Haydarpaşa Garı’ndan Doğu Roma İmparatorluğu’nun muhteşem eseri Aysofya’ya, Osmanlı Sarayı Topkapı’dan Cenevizlilerîn armağanı Galata Kulesi’ne, efsaneleriyle Kız Kulesi’nden modern Türkiye’nin Boğaz Köprüsü’ne kadar bir panoramadan geçersiniz. Ben pek çok gazete/ dergi yazımı, bazı romanlarımın bazı bölümlerini ve öykülerimi defterlere bu vapurlarda yazdım.
Tarık Tolunay: Vapurları çizmeye başladıkça, her birinin ayrı bir kişiliği ve tarihi olduğunu fark ettim. Birinci Dünya Savaşı’na katılmışlar, gazi olmuşlar, kimisi ömrünü savaşta tamamlamış. Bu şehirde yaşayan insanlar da ister adını koysun ister koymasın ama bu nesneleri seviyorlar. Aralarında gizli bir sevgi bağı oluşuyor. (…) Ben de vapurları çizerken sembolik, isimsiz vapurlar yerine onların birebir karakteristik özelliklerini yansıtmak gibi bir dert içine düştüm. İnsanlar da o ayrıntıları görünce olumlu tepkiler verdiler.
Kaptanlar anlatıyor:
Mehmet Kepçe: Şehir Hatları’nda 30 yıl kaptanlık yaptım. 11 yılı Paşabahçe’de. Ama işletmenin hemen her tip gemisinde, tüm hatlarında çalıştım. Kaptanlığımın en güzel yılları Paşabahçe’deydi. Bir kaptanın gelebileceği en son nokta orasıdır çünkü. Özel, süratli, lüks bir gemi. Çok da revaçtaydı. 17 Ağustos depremini Paşabahçe’yle Yalova’da yaşadım. Gemi bağlıydı. Tsunami etkisiyle halatlar kopmuş, tek bir halat kalmış tutan. Çarkçıbaşı fark edince gemiyi tekrar yanaştırdık. Hem insanları Paşabahçe’de muhafaza ettik, hem yaralıları taşıdık günlerce. Çok anımız var tabii. Boğaz’ın güzelliğini de en çok biz gördük bu gemilerle.
Özcan Mert: Paşabahçe gemisinde 7 kişilik bir mürettebat görev alacak. Gemiye kaptan olarak atanan isimse Şehir Hatları’nda 25 yıldır görev yapan Özcan Mert. “Benim ilk staj gemim İsmail Hakkı Durusu’ydu. Hayalim o gemide kaptan olmaktı ama daha büyük bir hayal gerçekleşti, Paşabahçe oldu” diyor: “Çok gururlandım, çok heyecanlandım tabii ki. Beklentimiz işletmenin en hızlı gemisi olacağı yönünde. Deneme sürüşlerinde de bu boydaki bir gemiye rağmen baş pervanesi sayesinde manevra kabiliyetinin çok güçlü olduğunu gördük. İstanbul halkına hayırlı olsun diyoruz.”
Dünden bugüne
Seyyar satıcılar, müzisyenler
Vapurların en eğlenceli yanlarından biri de, yasak olmasına rağmen bir yolunu bulan seyyar satıcılardı. En ünlüsü ise kuşkusuz “Burhan Pazarlama” lakabıyla tanınan Burhan Demircan’dı. 7 yaşından beri İstanbul vapurlarında satıcılık yapan Demircan, kibar ve esprili üslubu ve etkili satış yöntemiyle vapur yolculuklarının en renkli siması oldu. Maalesef iki yıl önce aramızdan ayrıldı.
Hazan Kaya:
Vapurda çok samimi bir ortam oluştuğunu gözlemliyorum. İnsanlar gerçekten müziğinizi dinliyor ve gelip teşekkür ediyor, yolculuğumuz çok güzel geçti ya da çok duygulandım diyor. O duygunun karşıya geçtiğini görmek beni de mutlu ediyor. Bazen de kadın müzisyen olarak tek başıma çalıyor olmamı destekliyorlar. Ben etkinlik veya konserlerde de sahne alıyorum ama hiçbiri vapurla kıyaslanamaz. Bazen ağlayanlar oluyor karşımızda. Özellikle “Gönül” şarkısında çok ağlayan oluyor. “Hatırla Sevgili”, “Nazende Sevgilim” gibi klasikler de çok seviliyor. Bazen istek alıyorum, flüte yakışır, çalsanız diyenler oluyor. Kısacası vapurda gerçekten dinlendiğimi hissediyorum ve çok severek çalıyorum.
Kamil Unutkan:
Yaklaşık 30 yıldır müzik yapıyorum. Sokak müzisyenliği, metro müzisyenliği ve konser tecrübem var ama vapur müzisyenliği benim için bambaşka bir yer tutuyor. Metroda veya sokakta insanlar kısa süreliğine müziğimizi dinleyebiliyor ama vapurda yirmi dakikalık mini bir konser havası yaşanıyor. İnsanlar çaylarını içerken, manzaraya dalıp giderken bir yandan da müziğimize kulak veriyor ve gerçekten konserde dahi yaratılması zor bir atmosfer oluşuyor.