Pazarİstanbulun romanını yazan seyyah

İstanbulun romanını yazan seyyah

10.04.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

ABDde yankı yapan ilk romanında bir Kırgız köyü ile bir Apaçi kampına uzanıp her ikisinden karakterleri İstanbul depreminde buluşturan Robert Rosenberg, Üsküdar Amerikan Lisesinde öğretmenlik de yapmıştı

İstanbulun romanını yazan seyyah

"This Is Not Civilization / Uygarlık Değil Bu" ilk romanı. Yolu, Arizonadaki "Red Cliff" Apaçi yerleşiminden geçen, Kırgızistanda hem dağların hem de Kırgızca ve Rusça isimlerin arasına sıkışmış Kyzyl Adyr-Kirovka köyüne uğrayan ve sonunda İstanbula çıkan bir roman. 2004te ilk basıldığında ABDde büyük övgü toplayan, kağıt kapaklı (paperback) baskısı da yakında piyasaya sürülecek olan "This Is Not Civilization"ı okur okumaz Rosenbergin peşine düştüm. Türkçeye henüz çevrilmeyen ama "Gurbette geçen ömür ömür değildir" epigrafıyla Türkçe başlayan bu romanı anlatmadan anlatabilmek derdim. Anlatmak istemiyorum, çünkü er geç okuyacağınızı umuyorum.Anlatmak isteyişim ise İstanbulluluk damarımdan değil. Romanın hiçbir yerli olamayan, gitse mi kalsa mı bilemeyen, ülkeler ve kültürler arasında akışkan karakterleri beni çeken. Aradalıkta deredelikte Rosenbergle buluşuyoruz. Robert Rosenberg ile tanışın. Çölün ortasındaki bir Apaçi yerleşiminde İstanbulun romanını yazan bu seyyahla selamlaşın. Yerliler arasında bir "beyaz adam" o; New Jersey doğumlu bir Amerikan Musevisi. 34 yaşında. Seyyahlık, onun hayat biçimi.Tam da oradan başlıyor Arizona-Washington telefon hattındaki konuşmamız. "Hep başka yerlere gitmek istedim ben" diyor Rosenberg, "hep Ben en çok nereye aitim diye sordum kendime." Bu arayış, 1990ların başında daha yeni bağımsızlaşmış Kırgızistanın bir köyünde, iki yıl Barış Gönüllüsü olarak İngilizce öğretmeye, daha sonra Apaçi yerleşiminde hocalığa ve nihayet Üsküdar Amerikan Lisesinde hazırlık öğretmenliğine taşımış onu. Her konduğu dalda kendisi gibi kanatlı ruhlar bulmuş. Amerikaya gelme sevdasındaki Kırgız ve Türk gençlerini, İsraile, Vatikana giden ya da Güney Korede tekvando kursu gören Apaçileri tanımış. "Bir yandan mesafeler küçülürken, her yeni tanış, her yeni varış aslında yepyeni ve daha büyük meseleleri koyuyor önümüze. Nereye ait olduğunu bilmesi daha da zorlaşıyor insanın."Bu sözlerin bir ucu yaşadıkça kabaran hayat iştahında, bir ucu "yeni"nin doğum sancısında. Rosenbergin romanında bu iştahın ve sancının izini sürmek mümkün. Hem de Anglosakson Amerikalıların, Apaçilerin, Kırgızların, Türklerin hatta bir Rusun, bir Romenin kah örtüşen kah çatışan bakışlarıyla. "Ben nereye aitim?" İlk cümlesinde, pencere açtığı diyarın ömre bedel bir özetini yapıyor roman: "Süt ineklerini çiftleşmeye teşvik etmek için porno filmlerini kullanmak kötü bir fikirdi."Kırgız köyünde artık peynir üretmeyen ama Bişkekten maaşlar gelsin diye üretirmiş gibi yapan peynir fabrikasının müdürü, "porno ile peynir gemisinin yürümeyeceğini" deneyerek öğreniyor. Kırgızların değişim zorunluluğu ile değişememek arasındaki bocalamasına tanıklığınız da başlıyor böylece.Koyun gözlerini lopur lopur yiyen, votkayı sanki güneş bir daha doğmayacakmışçasına içen, kız kaçırmayı şeref bellemiş, günün teknolojisinden uzak, en temel hizmetlerin bile lüks kaldığı bir hayatı öğrenirken karşınıza dikilenin bir uygarlık ironisi olduğunu anlıyorsunuz."Uygarlık nedir? Romanın karakterleri farklı cevaplar verecektir. Uygarlıktan en uzak yerde, kendi uygar ülkesinde bulamadığı kadar güçlü bir şefkat bulan Amerikalı ne düşünür? Amacım, okurun da kendisine sorması."Rosenberg amacına ulaşıyor; kültür ve gelişmişlik farklarının ötesinde bir ortak çekirdeğe dokunuyor. Çekirdeğin çimlenmek için -ister Kırgız köyünde, ister Apaçi kampında olsun- insanca bir hayat umuduna mecbur olduğunu da unutturmadan. Porno ile peynir gemisi Rosenbergin Üsküdar Amerikan Lisesindeki görevi için İstanbula varış tarihi 12 Ağustos 1999muş. Depremden beş gün önce.Romanın tıpkı Rosenberg gibi bir Apaçi kampında çalışıp bir Kırgız köyünde Barış Gönüllüsü olduktan sonra İstanbula yerleşen kahramanı Jeff Hartig de yaşıyor depremi. (Hartig Rosenbergden çizgiler taşıyan ama Rosenbergin kopyası olması romanın ayak oyunlarıyla adeta imkansız kılınmış biri.)Hartigin Üsküdardan Boğaza bakan apartman dairesi, Arizonadan, Kaliforniyadan, Konyadan, Kırgız mezrasından gelenleri buluşturuyor. Yani yedi tepeli şehir, yedi düveli buluşturuyor."İstanbul, romanın baş karakterlerinden. Her karakteri farklı etkiliyor. (Apaçi) Adam için dünyanın sonu. (Kırgız) Anarbek için Batı ama tam değil. İstanbulun siyasi, kültürel kavşaklığından tabii ki etkilendim. Romanda ise, hem birleştiren hem de o sarsıntılı yüzyılın adeta son noktasını koyan depremiyle bütün karakterleri sarsan, kimini geldiği yere geri savuran bir şehir." "Birleştirirken sarsan şehir" Kalem keskinleştirmenin baş adreslerinden sayılan Iowa Üniversitesinin Yazarlık Workshopuna katılabilmek için 2001de İstanbuldan ayrılmış Rosenberg. "Yaşayarak da, yazarak da tüketmediğim bir şehir İstanbul. Onun için de ikinci romanım sadece İstanbulda, adalarda geçiyor.""Hangi ada?" diye sorunca, içinden Aya Yorgi Kilisesine tırmanılan bir romanın piştiğini anlatıyor bana: "İstanbullu iki Musevi kardeşi yazıyorum; Büyükadada geçen bir tür çağdaş Habil ile Kabil hikayesi."İkinci romanının bitmesine daha epey var. Bu arada "This Is Not Civilization" Türkçede doğar belki.Doğarsa, Melodiyi Beyoğlunda bir barda Tarkan şarkılarına ayak uydururken, Verdenayı ergenliğini Apaçi tanrılarıyla kutladığı gün doğumu dansında, Baktigülü Kırgızların Manas Destanı törenlerinde hora teperken görebilirsiniz. Bir Kırgız ile bir Apaçinin Anadolu Kavağında kıvılcımlanan aşkını seyredebilir, depremin içimizde yıktıklarını yeniden düşünebilirsiniz. Rosenbergle tanışabilirsiniz. ycongar@erols.com Aya Yorgiye tırmanan roman