07.04.2024 - 06:50 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
SEYHAN AKINCI- Onlarca yıldır, milyonlarca insan evlerine giren televizyon sayesinde sayısız hikâyeye ortak oluyor. Bugün neredeyse her birimizin kendi ekranı olmasına rağmen televizyonla bağımız ilk günkü kadar kuvvetli. Televizyon izleme alışkanlıkları üzerine yapılan araştırmalar onunla olan bağımızı ortaya koyuyor. 152 ülkede, 750 milyon kişiye ulaşan Türk dizilerinin etkisini, tartışılan dizi sürelerini ve sektör adına atılması gereken adımları “Yayıncılıkta dönemin ruhunu yakalamak çok önemli” diyen Demirören Medya TV Grup Başkanı Murat Yancı ile konuştuk.
*Yıl genelinde 39 bin 295 saat yerli dizi yayınlandı. Dizilerin televizyonların prototipinde bu kadar çok yer almasının sebepleri neler?
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından hazırlanan “Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması”na göre televizyon programlarının izlenme sıklığına bakıldığında yaklaşık yüzde 80 ile yerli diziler ilk sırada yer alıyor. Yerli dizilerin ardından haberler, Türk filmleri ve yarışma programları ile sıralama devam ediyor. Araştırmalar da gösteriyor ki; diziler, TV kanallarının olmazsa olmazı ve en büyük ekonomik değeri. Bir yanda reklamlar, bir yanda dijital mecralar ve tabii ki bu ekosistemin en önemli parametresi olan ihracaat kalemi yani yurt dışı satışları. Türkiye’de reytingi yüksek olan ve yurt dışı satışı da iyi olan bir dizi, tüm finansal tabloyu / bakış açısını değiştiriyor. Dolayısıyla ekranda dizilere verilen önem de artıyor.
*Kanal D, son yıllarda dizilerin içeriğindeki değişiklikler ile dikkat çekiyor. “Yargı”, “Arka Sokaklar”, “Taş Kâğıt Makas” gibi odağına adalet arayışını, koyan diziler daha ön planda. Bu dönüşümün nedenleri nedir?
Yaşadığımız toplumun dinamik bir yapısı var. Zaman içerisinde algılar, beğeniler değişebiliyor. Yayıncılıkta dönemin ruhunu yakalamak çok önemli. Biz de buradan hareketle farklı bir soluk getirmek ve izleyicimize en iyi yapımları sunmayı hedefliyoruz. Kaliteyi ön planda tutan kriterlerimiz var. Projelerimizi büyük bir titizlikle seçiyoruz. Ayrıca izleyicimizin kendi hayatından da bir şeyler bulabileceği hikâyeleri ekrana yansıtıyoruz. Bu ülkeyi, bu toprakları ve bizim insanımızı doğru anlatan yapımları ekrana getirmek için özen gösteriyoruz. Örneğin, yakın dönemde ekrana gelen BKM imzalı Yılmaz Erdoğan’dan “İnci Taneleri”. Dizideki çarpıcı diyaloglar günlerce konuşuldu, sosyal medyada viral oldu. İzleyici, hikâyedeki samimiyeti hemen satın alıyor. “İnci Taneleri”nin ilk fragmanını yayınladığımızda, ‘demode’ olduğu yönünde eleştiriler geldi. Ardından Dilber’in olduğu fragmanı yayınlayınca eleştirilerin dozu çok daha fazla arttı. Eleştirenlere, diziyi önyargısız izlemelerini tavsiye ettik. O eleştirilerin aksine “İnci Taneleri” yayınlandığı ilk bölümden itibaren çok ses getirdi. Seyircinin ilgi ve sevgisi şunu açıkça gösterdi ki; bir iş kaliteliyse seyirci mutlaka onu bulup izliyor. Bir projenin çok izlenmesi için sıra dışı ilişkiler veya aşırı şiddet görüntülerine ihtiyaç yok. Kaliteli yapım her zaman karşılığını buluyor.
‘‘Dizi ihracatında 1 numarayız’’
Türk dizileri dünyanın her yerinde izleyicilere ulaşıyor. Dizilerin çekildiği mekânlardan oyuncuların üzerindeki aksesuarlara her biri ayrı bir sektör oluşturdu...
Türkiye’de üretilen içerikler ile 152 ülkede, 750 milyon kişiye ulaşıyoruz. Bunun adı dizi ya da içerik ihracatı değil aslında. Dizi diplomasisi… Türkiye, son yıllarda savunma sanayinde çok stratejik ürünler geliştirdi ve dünyaya satıyor. Türk dizileri de en az savunma sanayi ürünleri kadar stratejik bir yapıya sahip oldu. Çünkü dizilerimiz sayesinde ülkemizi ve kültürümüzü tüm dünyaya tanıtıyoruz. Yaklaşık 700 milyon dolarlık bir ihracat hacminden bahsediyoruz. Bu rakamı, bir milyar doların üzerine de taşımak mümkün. Dizilerimizin ekonomiye katkısı sadece ihracat ile sınırlı değil, insanlar dizilerin çekildiği yerleri görmek için Türkiye’ye geliyor. Ayrıca dizilerde kullanılan kıyafetler, aksesuarlar ve mobilyalar internet üzerinden satılıyor. Kısacası Türk dizilerinin ülke ekonomisine katkısı görünenin çok daha üzerinde. Çünkü bu içerikler sayesinde ekonomik bir değer oluşturmanın yanı sıra kültür aktarımı da gerçekleştiriyoruz. “Dizi Diplomasisi” ile Türk kültürünü tüm dünyaya yayıyoruz. Türkiye’nin dizi ihracatında bir numara olması sektörün geldiği başarıyı da gösteriyor.
Dizilerimizin, ülkemiz için ne kadar önemli olduğunun çok iyi anlaşılmadığı kanaatindeyim. Sosyal medya mecralarında Türk dizilerini itibarsızlaştırmayı kendine iş edinenler var. Tek işleri Türk dizilerine saldırmak. Ve ne gariptir ki; ülkemizde Amerikan dizileri Türk dizileri kadar saldırıya uğramıyor. Dilerim ki geç kalınmadan ülkemizde bir farkındalık oluşur. Sektörün geldiği durumu ele alacak olursak Türkiye, ciddi anlamda içerik fabrikasına dönüştü. Bu nedenle devletimizin Türk dizileriyle ilgili bir strateji oluşturması gerekiyor. ‘Yaratıcı Endüstriler’ ya da ‘İçerik Endüstrisi’ gibi kavramların oluşturulması ve bu kavramlar üzerine teşvik ve yatırım mekanizmalarının harekete geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Üretimin ve ihracatın artırılması için bir yol haritasının hazırlanması ve üretim gücünü artırmak adına katkı sağlanmasının hem sektör hem de ülkemiz için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü diziler sadece bir sanat faaliyetinden ibaret olmadığı gibi; sektörümüz de kanalların ve yapımcıların sezonluk planlamalarına, üretkenliğine ve azmine terk edilecek bir sektör değil. Üretimin artması için ne gerekiyorsa yapılmalı. Bunun için de çok daha büyük ve uzun vadeli bir plana ihtiyaç var.
“İnci Taneleri’nin diyalogları insanların içine işledi”
Peki,“İnci Taneleri”nin seyirciyi yakalamasındaki ana unsurlar neler?
Öncelikle Yılmaz Erdoğan toplumu çok iyi tanıyan ve nabzını tutan usta bir isim. “İnci Taneleri” çok farklı bir dizi. Kimi zaman ironiyle dolu, kimi zaman şiirsel bir dil yakalayan ve insanın içine işleyen diyalogları ile seyircide büyük karşılık buldu. Türk halkı, belki de ilk kez pavyonlarda yaşanan dramın farkına bu diziyle vardı. Pavyonlar daha önce “Yalan Dünya”, “Vesikalı Yarim” gibi birçok dizi ve filmde de yer aldı. Ancak bu şekilde gündem olmadı. “İnci Taneleri” yayınlandığı andan itibaren bu konuya parmak bastı. Diziyi izleyenler eleştirilerin aksine dizide pavyona bir öykünme olmadığını, aksine oradaki dramın anlatıldığını gördü. “İnci Taneleri”, pavyonlar konusunda toplumsal bir farkındalık yarattı. Toplumsal farkındalığın artmasından korkmak yerine sevinmek lazım.
“Gerçeğe ne kadar yakınsa o kadar karşılık buluyor”
“Taş Kâğıt Makas” reytinglerde başarıyı yakalayan yeni yapımlardan biri. Sıcak bir baba-oğul ilişkisinin konu edildiği dizide adalet arayışı hikâyenin merkezinde. Dizilerin sosyal mesajlar taşıması, günceli yakalaması ve sokaktaki insanın yaşantısını ekrana taşıması o yapımın ivmesini yukarı çekmesinde etkili mi?
Bir dizi ne kadar gerçeğe yakınsa o kadar çok karşılık buluyor. Projeyi eğer doğru bir cast, etkili bir senaryo ve güçlü bir görsel dünya ile ekrana taşıyabilirseniz başarılı oluyorsunuz. Toplumun yapısına uzak işlerin uzun soluklu olması çok zor. Bu nedenle zamanın ruhunu yakalamak ve toplumun nabzını tutmak çok önemli.
“Birçok ülkede ‘Yargı’ hayranlıkla izleniyor”
*Kanal D’de üç sezondur yayınlanan ve Uluslararası Emmy Ödülleri’nde “En İyi Telenovela” ödülüne layık görülen “Yargı”nın bu başarısı sektör adına ne ifade ediyor?
Türk dizileri dünyada kendine ciddi bir yer edindi. Türkiye, dizi ihracatında dünyada ilk 5 ülke arasında yer alırken; aynı zamanda “dizi” denilince akla gelen ilk iki ülkeden de biri oldu. Bu büyük bir prestij. “Yargı”nın başarısı da bunun bir kanıtı. Dünyanın birçok ülkesinde izleyiciler “Yargı”yı hayranlıkla seyrediyor. Bu da bize gurur veriyor. Ben Türk dizilerinin başarısının önümüzdeki yıllarda katlanarak büyüyeceğine inanıyorum. Dizilerimiz, Emmy Ödülleri dahil olmak üzere uluslararası arenada daha birçok ödülün sahibi olacaktır. Yeter ki sektörümüz aynı azim ve inançla üretmeye devam etsin.
“Arka Sokaklar’ bir Türker İnanoğlu anıtıdır”
“Arka Sokaklar” 18 yıldır büyük bir başarı ile Kanal D ekranında yayınlanıyor. Dizi sirkülasyonunun oldukça yoğun yaşandığı sektörde bu istikrarı nasıl yorumlarsınız?
“Arka Sokaklar”ın bu denli başarılı olması ile ilgili söylenecek tek bir şey var. O da “Arka Sokaklar”ın sektörün duayen isimlerinden Türker İnanoğlu’na ait olmasıdır. “Arka Sokaklar” bir Türker İnanoğlu anıtıdır. Kendisini geçtiğimiz günlerde kaybettik, bu sebeple de çok üzüntülüyüz. Türkiye, çok önemli bir sanat adamını kaybetti maalesef... Türker Bey, giderken arkasında sayısız eser bıraktı. Bu vesileyle de kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet, ailesine de sabırlar diliyorum.
“Sektör imkânsızı başardı”
*Bu pazarın daha sağlıklı büyümesi için neler yapılabilir?
Sektör şu ana kadar kendi çabasıyla bu noktaya geldi ve “imkânsızı başardı” diyebiliriz. Bu başarı nedeniyle dizilerimiz bazı ülkelerin orantısız rekabetiyle karşı karşıya kaldı. Özellikle bazı global dijital platformlar, sektörün dinamiklerini olumsuz yönde etkiledi. Bu sebeple artık çok daha büyük bir plana ihtiyaç var. ABD ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülke kendi dizi sektörünü çeşitli teşviklerle destekliyor, imkânlar tanıyor. Çünkü dizilerin stratejik bir ürün olduğunun farkındalar. Eskiden bir ülkenin pazarına hepimizin çok iyi bildiği bir fast food markası girerdi. Onun ardından da kültür ihracatı başlardı. Ama şimdi o fast food markalarının yerini içerikler, yani diziler aldı. Artık bizim de bu farkındalıkta olma zamanımız geldi ve geçiyor diye düşünüyorum. Bence, bir an önce dizi sektörünün daha da büyütülmesi için acil eylem planı oluşturulmalı ve hayata geçirilmeli.
‘‘Bu topraklarda her kültürden izler var''
*Türk dizileri Balkanlardan, Latin Amerika’ya çok geniş bir coğrafyada yayınlanıyor. Yurt dışındaki izleyicilerin hikâyelerimize ve oyuncularımıza yakınlık hissetme nedenleri neler?
Anadolu, kültürler yumağıdır. Farklı kültürlerin geçiş noktası. Dolayısıyla bu topraklarda her kültürden izler var, hikâyelerimiz de evrensel. Dolayısıyla tüm dünyada ilgi çekiyor. Fiziki bir avantajımızdan da sözetmek gerekiyor. Türkiye’de her renk ve tipten insan var. Oyuncularımız bu nedenle dünyanın dört bir tarafında karşılık buluyor. Dizilerimiz dünyanın her tarafında yadırganmadan rahatlıkla izlenebiliyor. Kore dizileri bu konuda daha dezevantajlı. Çünkü dünyanın çeşitli ülkelerindeki izleyiciler oyuncuların fiziksel özellikleri nedeniyle dizilerle arasına mesafe koyabiliyor.
‘‘Seçim yapılırken çok titiz davranılıyor''
*Birçok dijital platformun ve sosyal medyanın olduğu bir dönemde her gün 3 saat 44 dakikamız TV başında geçiyor. Bu alternatiflere karşı seyircilerin ana akım medya kanallarını tercih etmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Televizyon kanallarımız dijital platformlardan çok daha iyi ve kaliteli işler yayınlıyor. Çünkü reyting baskısı var. Dolayısıyla da izleyicide karşılık bulmayan işler hemen eleniyor. Zaten seçim yapılırken çok titiz davranılıyor. Oysa dijital platformlarda bazen sadece dolgu olsun diye alınan işler görüyoruz. Bu yapımların reyting kaygısı da bulunmuyor. Dolayısıyla bir noktadan sonra dijital bir çöplüğe dönüşme riski artıyor. Üstüne üstlük bu platformlar ücretli. Bu sebeple izleyici ana akım medyadan kopamıyor. İyi ki de kopmuyor.
“Dizilerimiz Türkiye’nin eğitim merkezi gibi’’
*Bu şüphesiz kültür aktarımını da beraberinde getiriyor. Dizileri sahne sahne izleyip Türk yemekleri yapanlardan, Türkçe öğrenenlere kadar bir kültür aktarımı söz konusu. Bunun önemi hakkında ne söylemek istersiniz?
Bundan yaklaşık iki yıl önce Cezayir’de gazeteci arkadaşlarımızla sokakta yürürken çok şaşırdığım bir olay yaşadık. Kendi aramızda sohbet ederken etrafımızı bir anda yaşları 10 ila 15 arasındaki birkaç çocuk sardı. Çok düzgün bir Türkçe konuştuklarını duyunca şaşırdık. “Türk müsünüz?” diye sorduğumuzda “hayır” cevabı verdiklerinde şaşkınlığımız daha da arttı. Bize Türkçeyi Türk dizilerinden öğrendiklerini söylediler. Seyrettikleri dizilerin isimlerini söyleyip, oyuncularıyla ve senaryolarıyla ilgili sorular sordular. Anlayacağınız şu anda birçok ülkede tıpkı bu Cezayirli çocuklar gibi dizilerimizden Türkçe konuşmayı öğrenenler var. Türk dizileri yayınlandığı ülkelerde Türkiye’nin eğitim merkezi gibi bir etki bırakıyor. Kültürümüzle ilgili birçok şeyi bir de üstüne para kazanarak ihraç edebiliyoruz.
“Maliyetler konusunda anlaşılırsa süreler kısalabilir”
*Dizi sürelerinin uzun olması sürekli gündemde. Bu sürelerle ilgili yeni bir planlamaya ihtiyaç var mı?
Televizyon kanallarımız ve yapımcılarımız aslında yıllardır bir mucizeye imza atıyor. Bir bölümü milyonlarca liraya çekilen diziler hiçbir ücret alınmadan izleyiciyle buluşturuluyor. Bu işin devamlılığı için dizi maliyetlerinin karşılanması ve dolayısıyla reklam alınması gerekiyor.
Bu maliyetleri karşılayabilmek için şu an itibarıyla bir bölümde en az dört kuşak reklam girilmesi gerekiyor. Bu bile kimi zaman yeterli olmuyor. Dizi sürelerinin kısalması gerektiğini savunanların birçoğu maliyetler söz konusu olduğunda elini taşın altına sokmuyor.
Sektörün sağlıklı bir yapıyı sürdürmesi için öncelikle kanalların ayakta çok sağlam durması ve daha çok dizinin yayınlanabilmesi gerekiyor.
Sektördeki tüm bileşenler maliyetler konusunda fedakarlık yaparsa sürelerin kısalması konuşulabilir. Ancak bir yandan astronomik ücretler talep edip öbür yandan dizi sürelerinin uzun olmasından şikayet etmek çok da samimi bir algı oluşturmuyor. Maliyetler düşer ve makul seviyelere inerse kimsenin diziler uzun olsun diye bir dayatma içinde olacağını düşünmüyorum. Oyuncusundan senaristine, yönetmenine, menajerine, yapımcısına ve televizyon kanallarına kadar herkes taşın altına elini koyarsa ve fedakarlık yaparsa sürelerin kısalması konuşulabilir.
Bu nedenle de sektörün bileşenlerinin zamanın ekonomik koşullarına uygun taleplerde bulunması sektörün geleceği açısından önemli. Hayata geçirilmesi mümkün olmayan talepler sektöre zarar vermekten ve boş tartışmalarla zaman kaybetmekten başka bir işe yaramıyor.
*TİAK raporunda çocuklarla ilgili çarpıcı bir araştırma sonucu var. 5-11 yaş arası çocuklar günde 3 saat 4 dakika TV izliyor. Bu rakamlar içeriklerin oluşturulmasında ne kadar belirleyici?
Televizyon kanalları her şeyi hesaba katarak yayın planlaması yapıyor. Olabildiğince çok izleyici gruplarını ekrana çekmek önemli. Veriler çok önemseniyor. İçerik oluşturulurken bunlar göz önüne alınıyor.
“CNN TÜRK ekranına çok sayıda yenilik getirdik”
Haber kanallarında yapılan programlarda konsept genelde masa başında oturmak ve durağan şekildeydi. CNN TÜRK’le birlikte konukların daha aktif olduğu, dijital ekranlarla, akıllı tahtalarla izleyiciyi daha çok yakaladığı bir forma dönüştü. Bu dönüşüm diğer haber kanallarına nasıl yansıdı?
CNN TÜRK özgün yayın yapan bir haber kanalı. Biliyorsunuz “İlk bilen siz olun!” şeklinde bir sloganımız var. Bir haberi, bir konuyu insanlara doğru ve anlaşılır bir biçimde anlatabilmek çok kıymetli. Bizim yayınımızı Ayşe Teyze de, Bakkal Ali Amca da, bir profesör de kolayca anlayabilmeli. Yani anlaşılır şekilde anlatabilmek bir sanat. CNN TÜRK’te bunu en doğru şekilde yapmaya gayret ediyoruz. Olabildiğince anlaşılır ve basit anlatabilmek için inanılmaz çaba harcıyoruz. Haberi daha iyi aktarabilmek için özgün grafikler, haritalar ve görseller tasarlıyoruz. Ekrana taşıdığınız konu anlaşılmıyorsa, anlattığınız şeyler seyirci için bir bulmacaya dönüşüyorsa başarılı olmanız mümkün değil. Haber kanalının asli görevi izleyiciye bulmaca çözdürmek değil, olanı en basit ve en anlaşılabilir şekliyle anlatmaktır. Bunun için çok çabalıyoruz.
Başta CNN INT olmak üzere uluslararası kanalların ne yaptığını yakından takip etmeye çalışıyoruz. Haberciliği çok daha iyi yapabilmek için dünyadaki örneklere de bakarak, sürekli kendimizi daha da yenileme gayreti içindeyiz. Bu çabanın büyük katkısını gördük. Yaptığımız haberler ve yayınlar global alanda birçok kuruluş tarafından referans alınıyor. Bu bize gurur veriyor.
Geride bıraktığımız süreçte CNN TÜRK ekranına çok sayıda yenilik getirdik. Bu konuda çok takdir aldık. Taklit edildiğimiz çok sayıda alan oldu. Bu da bizi mutlu ediyor. Ancak çalışma arkadaşlarıma sürekli söylediğim bir şeyin altını özellikle çizmek istiyorum. CNN TÜRK’ün tek bir rakibi var o da CNN TÜRK’ün kendisi. Biz bir gün önceki performansımızı geçersek başarılıyız demektir. Eğer performansımız düşüyorsa, o zaman ya yeni bir yol bulmalı ya da yeni bir yol yapmalıyız.
Bu noktada biz diğer kanalların ne yaptığıyla ilgilenmiyoruz, herkesin yaptığı işe saygı duyuyoruz. Son yıllarda bir alışkanlık gelişti. Bazı gazeteciler veya kanallar kendilerine yeni bir iş edindi. Başka gazetecileri veya televizyon kanallarını sürekli takip ederek, eleştiri sınırlarını aşan yorum ve sözüm ona haberler yapıyorlar. Hatta gazeteciliğin nasıl yapılacağını öğretme çabası içine giriyorlar. Bu yaklaşımda bulunanların kullanmayı en sevdikleri kelime ise “skandal.”
Özellikle CNN TÜRK devamlı olarak hedefte. Belki garip gelecek ama bu bizi mutlu ediyor. Hakkımızda yapılan olumlu veya olumsuz her eleştirinin bizi güçlendirdiğini düşünüyoruz. Nietzsche’nin bir sözü var; “Öldürmeyen darbe güçlendirir” İşte buna çok inanıyoruz. Çünkü kimse değer vermediği bir şeyi zaten sürekli takip etmez, onu gündemde tutmaz. Gündemde kalmak bize daha fazla güç veriyor.
“Haber sahada yapılır”
*CNN TÜRK 2024’e en çok izlenen haber kanalı olarak girdi. Böylelikle günümüzde bilgi kirliliğinin yaşandığı sosyal medyada teyitli haberin önemini ortaya koydu. Bu durum reytinglerde kendini nasıl gösteriyor?
Yeni bir sloganımız var. “Haber masa başında değil, sahada yapılır!” Bu sloganın içini doldurmaya gayret ediyoruz. Kaynağı belli olmayan, bire bir teyit edemediğimiz haberlere ekranımızda asla yer vermiyoruz. Son yıllarda şöyle bir anlayış gelişti. Diyorlar ki; “Neden sadece siyah veya neden sadece beyaz değilsiniz?” Biz ‘gri’ yayıncılık yapıyoruz. Yayınlarımızda her sese yer veriyoruz.
Bu yayın çizgimiz izleyicide büyük karşılık buluyor. Hem reytingler, hem de yapılan saha araştırmaları CNN TÜRK’ün güvenilirliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Bizi izleyen, destekleyen herkese yürekten teşekkür ediyoruz.