24.12.2017 - 01:30 | Son Güncellenme:
Özge Kara-ozge.kara@milliyet.com.tr
Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul’a taşralı bir üniversite öğrencisi olarak geliyor. 17-18 yaşlarında… İstanbul kafasında bir hayal gibi. İşgal yılları tabii. İstanbul için çok üzücü zamanlar… Fakat bir şansı var: Yahya Kemal hocası oluyor. Birlikte uzun yürüyüşlere çıkıyorlar. Yahya Kemal ona şehrin nasıl gezilebileceğini, onunla nasıl konuşulacağını, şehrin işaretlerinin nasıl okunacağını öğretiyor. Tanpınar, şehre dikkat etme bilincini Yahya Kemal’den alıyor.” Bu sözlerle başlıyor Tanpınar çalışmalarıyla tanıdığımız Prof. Handan İnci’yle “Huzur”un rotasındaki yolculuğumuz.
“Asıl niyet İstanbul’u anlatmak”
“Huzur”, Türk edebiyatının en değerli eserlerden biri. Roman, babası ve annesini kaybederek erken yaşta ağır acılar yaşamış
Mümtaz ile eşi tarafından aldatıldığı için ondan ayrılan Nuran’ın bir Ada vapurunda başlayan aşkı etrafında gelişiyor. Ancak Handan İnci’ye göre “Huzur” İstanbul’un romanı, aşk ona vesile edilmiş: “Tanpınar’ın roman karakterleri İstanbul’da bol bol yürürler. ‘Huzur’da da karakterler şehrin dört bir yanını o kadar bilinçli bir şekilde geziyor ki… Dolayısıyla Tanpınar’ın asıl niyetinin aşk değil, İstanbul’u anlatmak olduğunu düşünüyorum. Yaz günlerinin o ağır duygusu verilir mesela. Yazın sonuna doğru yaprakların sararması, lüfer mevsimi geldiğinde lüfere nasıl çıkıldığı anlatılır… Sanki İstanbul yaşama ritüeli bir kanaviçe gibi motif motif işlenir. ‘Huzur’ tam bir İstanbul romanıdır.”
Biz de bu hafta açılışı yapılan Tanpınar Edebiyat Araştırmaları Merkezi’nin müdürü Prof. Handan İnci’yle birlikte yola koyuluyoruz ve “Huzur”un İstanbul’unu geziyoruz. Yolda bol bol Mümtaz ve Nuran’ın ilişkisinden, romanın adının aksine okurda yarattığı huzursuzluktan ve tabii ki Tanpınar’dan konuşuyoruz. Seyahatimizin en başında dikkat çektiği bir konu var İnci’nin: “Yolu edebiyattan geçmeyen insanlar bu şehri sevmiyorlar . Çünkü onlar büyülenmemiş oluyorlar. Ben bir yere baktığımda başka bir şey görüyorum. Çünkü beni büyüledi, ‘bozdu’ edebiyat. Halihazırdaki İstanbul’u görsem ve Tanpınar’ı hiç okumamış olsam, böyle olmazdı biliyorum. Köprüden her geçişimde Sait Faik gelirse benim aklıma edebiyattır bunu yapan. Edebiyatla İstanbul’dan alınan haz artıyor.
Sözlü şehir arkeolojisi
İlk durağımız Emirgan oluyor. Mümtaz’ın Emirgan tepelerinde, Boğaz’ı çok uzaktan gören, bahçesinde güllerinin açtığı evini anımsıyoruz. Nuran’ın Mümtaz’ı ziyaret edişini, dik bir yokuşu çıkıp karşısında kendini bekleyen Mümtaz’ı görüşünü hatırlıyoruz. “Emirgan herhalde bir aşkın başlaması için seçilebilecek en güzel yer” diyor İnci. Merkezin hazırladığı Boğaz rotası gerçekten heyecan verici. Emirgan’da gezerken İnci, romanda geçen şu cümleyi hatırlatıyor: “Boğazı mı yoksa birbirimizi mi seviyoruz?”
Handan İnci, bu gezilerle birlikte en büyük amaçlarının şehre karşı bir bilinç uyandırmak olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bir amacımız da İstanbul sevgisi oluşturmak. İstanbul’u sevdiğiniz zaman korursunuz. Her şey için öyle. Sevgi oluşursa koruma artacaktır. Yani bir yandan keyif için bir yandan da İstanbul için geziyoruz. Yavan bir şehir değil İstanbul. Zengin bir şehir, lezzetli bir şehir. Evet, bazen acı bir şekilde ağzınızı yakıyor ama tadı var İstanbul’un. Bu gezilerde bu tadı almaya çalışıyoruz.”
Tanpınar romanlarında İstanbul
“‘Sahnenin Dışındakiler’ romanında da İstanbul anlatılır ama orada İstanbul’u ‘Huzur’daki yoğunlukta göremeyiz. Orada asıl amaç Kurtuluş Savaşı zamanlarını anlatmak, İstanbul sahnenin dışında kalır. Fakat “Aydaki Kadın” yine İstanbul açısından muazzam bir romandır. Bu defa Boğaz kenarında verilen büyük bir yemek vesilesiyle uzun uzun Boğaz, Boğaz’ın renkleri, ışıkları, güzelliği anlatılır. “Beş Şehir” elbette Tanpınar ve İstanbul deyince akla gelen ilk kitap. Ayrıca denemeleri var Tanpınar’ın şehir üzerine. Bir tanesi “İstanbul’un Mevsimleri ve Sanatlarımız”, mevsim mevsim İstanbul’un nasıl tadına varılacağını anlatır. Bir başka çok önemli denemesi de “Lodosa, Sise ve Lüfere Dair”. Bu iki deneme İstanbul’un şiirleridir adeta.”
5 rotada yürüyüş
Tanpınar Edebiyat Araştırmaları Merkezi “Huzur”dan yola çıkarak beş ayrı rotada yürüyüş etkinlikleri düzenleniyor. Birinci rota Beyazıt Meydanı’ndan başlıyor, Yeni Cami’ye uzanıyor. Küllük, Sahaflar Çarşısı, Çadırcılar, Kapalı Çarşı, Nuriosmaniye aradaki duraklardan bazıları. İkinci rota Üsküdar’da yapılıyor ve III. Ahmet Çeşmesi’nden Küçük Çamlıca’ya uzanan bir güzergahı var. Aradaki duraklardan bazıları şöyle: Mihrimah Sultan Camii, Ayazma Camii, Selimiye, Çinili Camii, Çamlıca... Üçüncü rota, romanın en tutkulu anlarının yaşandığı Beylerbeyi’nden Sarıyer’e uzanan Boğaz hattında geçiyor. Bu rotanın en önemli iki durağı Nuran’ın evinin bulunduğu Kandilli ve Mümtaz’ın yaşadığı Emirgan. Dördüncü rota ise Suriçi’ni kapsıyor. Bir zamanlar Tanpınar’ın yaşadığı evin olduğu bölgeyi de kapsayan bu rotada görebileceğiniz yapılar arasında Şehzade Camii, Yavuzselim Camii, Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi, Kocamustafapaşa Camii bulunuyor. Merkezin belirlediği bir diğer rota Ada’da düzenleniyor. Bu rotanın esin kaynağıysa Mümtaz’la Nuran’ın bir Ada vapurunda tanışmaları. Her rota bir günlük bir yürüyüş etkinliğine dönüşmüş. Etkinliklere merkezin websitesinden kayıt yaptırarak katılabilirsiniz.