10.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
muratbeser@muratbeser.com Lifeline kuzey cazıyla kirli sokak funk'ını, yetmişlerin elektrikli cazı ile rock enerjisini amatör ruhla ilmikleyen özgün bir dost müzisyenler projesi. Ev sahibi ise 31 yaşındaki gitarcı Şevket Akıncı. Çocukluğunu babasının diplomat oluşu yüzünden yurtdışında geçiren Şevket, "Burada kalmaya devam edersem sonum Dunkin' Donuts'ta çalışmak" diyerek, tamamladığı Berkeley öğreniminin ardından yurda dönen; çeşitli isimlerle çalışan ve üç yıl kadar Bilgi Üniversitesi'nde öğretmenlik yapmış biri. Lifeline'ın tohumlarını 2001 yazında Oğuz Büyükberber'in "Canlı" albümünden tanıdığımız saksofoncu Mike Wilkens ile atmış. Ona bu fikirlerden heyecanlanan Mümtaz Solmaz ve Emre Tukur katılınca çekirdek kadro tamamlanmış. 30 yaşındaki basçı Mümtaz, İstanbul Üniversitesi yerli sazlar, Marmara Üniversitesi müzik bölümü, daha sonra da Manhattan Müzik Okulu'nda okumuş. 40 yaşındaki klavyeci Emre'nin, sosyoloji ve reklamcılık geçmişi var. En son katılan saksofoncu Yahya Dai ile davulcu Cem Aksel ise yıllardır albümlerden ve sahnelerden iyi tanıdığımız isimler. Başta sadece eğlenmek için çalarken, işler ilginç hale gelmeye başlamış ve ürünü dış dünya ile paylaşmaya karar vermişler. Dinleyicinin teşviki, birkaç dostun somut desteği ile buluşunca projeyi albüme dönüştürme niyeti doğmuş. Geçtiğimiz günlerde tıpkı ilk albümü "Nova Express"i olduğu gibi ikinci albümü "New Frontier"ı da sessiz sedasız çıkararak bir avuç meraklının önüne atan ve yaklaşık üç yıldır İstanbul'un çeşitli kulüplerinde çalan bir caz-fusion topluluğu var; adı Lifeline. İlk albüm "Nova Express"teki besteler, hem sokak kültüründen hem de William S. Burroughs ve Stanislaw Lem gibi yazarların ağır etkisi altındaydı. Topluluğun santrifüjlenmiş şehir tınılarından oluşan ses rengi dokusu, günümüzün kaotik dünyasının izdüşümüydü. Bu parçalar, yaşamı bütünsel olarak algılayıp karşıtlıkları birleştirme çabasının belki de bizim topraklarımızda üretilmiş en iyi örneklerindendi. Bu güzel albümün tek sorunu, piyasada ve medyada ilgi göremeyecek kadar iyi olmasıydı. Ancak albümün görmediği ilgi onları küstürmedi; inat etmek kazanmanın yarısıydı. Üyelerinin delikanlılık yaşlarını geride bırakmış olmalarına karşın, son derece genç ve enerjik bir müziği var Lifeline'ın. Bunu biraz müziği, kişinin dokusunun canlı kalmasını sağlayan bir şey olarak görmelerine, biraz da sürekli merak eden ve yeni şeyler keşfeden insanlar olmalarına borçlular.Yeni albüm "New Frontier" akılda kalıcı melodik yapısı, güçlü ses örgüsü ve sarıp sarmalayan atmosferi ile adeta yarı kozmik bir müzikal uzay filmi. Müzisyenler sanki "Uzay Yolu" dizisindeki Atılgan'ın üyeleriymişçesine yabancı gezegendeki düşmana karşı kilitlenmiş yoldaşlar. Albüm boyunca profesyonelliği süsleyen bir dostluk havası sinmiş bestelere. Herkes hem birbirine yaslanarak hem de kişisel bir özgürlük alanı içinde çalmayı iyi biliyor. Sadece Şevket'in 2003'te büyük bir bankanın önünde meydana gelen patlamada yaşadıklarından sonra yazdığı "Garip Bir Anı", albüme katkısı olmayan bir fantezi. Ancak diğer bestelerde doğru yaklaşımla gitarcıdan ziyade yapımcı zekası ile pozisyon alan Şevket, bunu özellikle ses örgüsü konusunda büyük bir avantaja çeviriyor. İlk albümün sonuçları toplanıyor; sound'da kişilik bulma sorunu masaya yatırılıyor. Edebiyat ve sinema gibi müzik dışı kaynakları kullanan, kavramlar arası ilişkiler üzerine oturan müzikal denklemleri, yöntemsel olarak da soyut olanı somutlaştırma çabasına dayanıyor.Caz kavramını sınıflandırmaktan öte, sınıflar arasındaki çizgiyi eritmeyi önemsediklerini parçalarının her bir cümlesinden haykıran Lifeline, müzikal gıdasını Black Sabbath'tan Neyzen Teyfik'e, Miles Davis'ten Terje Rypdal'a, Bill Frisell'dan John Zorn'a kadar uzanan geniş bir skaladan aldığını hissettiriyor. Peki bu kadar etkiye karşın, kendine has İstanbul caz sound'undan söz etmek ne kadar mümkün? Geçmişte çıkardıkları, ancak hak ettikleri ilgiyi göremedikleri çalışmalarıyla Asia Minor, Habbecik, Oğuz Büyükberber, Ayşe Tütüncü, Audio Fact, Acid Trippin gibi isimleri düşünecek olursak, böyle bir şeyin varlığı inkar edilemez. Lifeline bu mecrada insanı aynı anda aşırı mutlu ya da depresif yapan kaotik şehir İstanbul'un karanlık yüzüne ayak basıyor. O da diğerleri gibi şehirli ama farklı olarak gelecekçi bir damardan besleniyor. Gelecekçi bir damardan besleniyor Bu doğrusal ilişkide gelecekçilikten beslenenlerin karanlık düşüncelere sahip olmaya belki diğerlerinden daha fazla hakları var. Öyle ya; ya bir gün insanın insanı sömürmediği sınıfsız toplum kurulamazsa, ya eşitsiz gelişme yasasının kalbine bir hançer saplanamazsa veya dünya bir gün tropik bitkilerin yok olduğu, içme suyunun tükendiği bir gezegen haline gelirse? Hepsi ihtimalen doğru ve haklı ama tersi de yanlış değil. Ya gelecekten umutluysak? Lifeline'ın tek eksiği umudun azlığı. Onu da Lifeline'a biz verelim. Grubun tek eksiği "umudun azlığı"