Pazar‘Hastalıklarla beynimiz yıkanıyor’

‘Hastalıklarla beynimiz yıkanıyor’

11.11.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Bu hafta Ahmet Rasim Küçükusta’yla buluştum. Neden hastalıklara yaklaşımı bu kadar farklı, onu sordum. Ona göre hasta olmaya zorlanıyoruz. Küçükusta “Hastalıklarla beynimiz yıkanıyor. Senenin her günü bir hastalık günü oldu, televizyonlarda sürekli olarak hastalıklar anlatılıyor” diyor.

‘Hastalıklarla beynimiz yıkanıyor’

‘Hastalıklarla beynimiz yıkanıyor’
O tıp dünyasının aykırı adamı. Tıp literatürünün kabul ettiği birçok şeye karşı çıkıyor; bilimsel çalışmalarla iddialarını destekliyor. Göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ahmet RasimKüçükusta’yla aşılardan tutun gripten korunmaya, gündemde olan veganlık konusundan hastanelerin hastaya yaklaşımına kadar her şeyi konuştuk. Küçükusta diyor ki: “Kadın programlarının hepsinde doktorlar, haberlerde korkutma kampanyaları, gazetelerde çarşaf çarşaf hastalık haberleri, doktor öğütleri, ikazları… Hastalıkları bu kadar kafaya takmak ve durduk yere hastalık aramak doğru değil. Hasta olmamayı öğrenmemiz gerek”.

-“Bilime güvenmeyin” manasına gelebilecek şeyler diyorsunuz. Bilime, doktorlara güvenemeyeceksek neye, kime güveneceğiz?

Haberin Devamı

Bilim deyince iki farklı türü var, biri gerçek bilim diğeri ise endüstri denetimi altında olan, ticari amaçlarla yapılan bilim ki, işte buna sadece ben değil, kimsenin hemen güvenmemesi gerekir. Tıp benim nazarımda bir bilim olmaktan ziyade bir sanattır, tıbbın malzemesi de insandır. İnsan makine değildir, ruhu vardır ve insanlar rakamlarla tanımlanamaz, rakamlara sığmaz. Oysa modern tıp insanı değil, onun laboratuvar sonuçlarını değerlendirir. İnsanlar üzerinde yapılan tıbbi araştırmaların sonuçlarını hemen doğru kabul etmemek gerekir. Ben tıbbi bir uygulamayı önce akıl ve mantığa, sonra bilimin ve tıbbın temel kurallarına, sonra gözlem ve tecrübeme ve en sonunda da kanıta dayalı tıbba göre değerlendiririm. Modern tıp ise adeta sadece kanıta ve kılavuzlara dayalı tıptır. Gel gelelim her tıbbi olaya kanıt bulunamaz; kanıtlar kesin değildir, değişebilir; kanıtların kuvvetliden zayıfa çeşitli kademeleri vardır. Kanıta dayalı tıbba göre bugün doğru olan bir uygulama yarın zararlı ilan edilebilir. Kılavuzlara da aynı şekilde asla güvenilmez çünkü bunların tamamı endüstri ile menfaat münasebetleri olan uzmanlar tarafından yazılmıştır.

Haberin Devamı

“Aşı karşıtlığı 100 yıldır var”

-Dünyada ve Türkiye’de aşı karşıtlığı başladı. Bazı doktorlar çocuklarınıza aşı yaptırmayın diyor. Bazı anne babalar da aşıyı reddediyor? Siz de pek aşı destekçisi değilsiniz. Bu durum ilerleyen zamanları düşündüğümüzde toplum sağlığını etkilemez mi?

Bir kere aşı karşıtlığı kavramı yeni değil, ilk aşılar çıktığından beri yani yüz seneden beri var ama ben Türkiye’ de ABD seviyesinde bir aşı karşıtlığı olduğu kanaatinde değilim. Aşı karşıtı tabiri sadece dini inanışları sebebiyle hiçbir aşıyı yaptırmayanlar için kullanılabilir ama bizde de tüm dünyada da aşılar hakkında en küçük bir menfi söz söyleyene “Aşı karşıtı” diye bilinçli bir saldırı var. "Dikkat, bu domateste tarım ilacı var, sağlığınız için risk yaratabilir" sözünden toptan bir meyve karşıtlığı çıkarmak nasıl yanlışsa, aşıların bilimsel araştırmaları kaynak göstererek risklerini dile getiren sözlerden "Aşı karşıtlığı" icat etmek de o kadar yanlış, yakışıksız ve maksatlıdır. Kimsenin hiç itiraz etmediği aşıları örnek göstermek ve tüm aşıları aynı kaba koymak kurnaz tüccarların işidir. Ne demek aşılar, hangi aşı, kızamık mı, kızamıkçık mı, çiçek mi, suçiçeği mi, verem mi, kuduz mu, tetanos mu, rota mı, zatürre mi, HPV mi, HIV mı, difteri mi, çocuk felci mi, boğmaca mı, hangisi? Onlarca aşı var ve yakın gelecekte bunların sayısı 100’e çıkacak. Nitekim bugün dünyanın en büyük aşı şirketlerinden birinin (GSK) Türkiye temsilcisi halen portföylerinde 41 aşı olduğunu ve 14 yeni aşı üzerinde çalıştıklarını söyledi. Aşıları kategorik olarak desteklemeyi de karşı çıkmayı da aynı şekilde doğru bulmuyorum: Her aşı, ticari bir ürün oldukları hakikati unutulmadan ayrı ayrı değerlendirilmeli ve tartışılmalıdır.

Haberin Devamı

- Sizin karşı olduğunuz aşılar hangileri? Yeni doğan bebeklere yapılan aşılara da karşı mısınız?

İlaçlara da aşılara da karşı değilim. Aşılar tartışılamaz sözüne, aşı karşıtı ifadesinin maksatlı olarak anlamından saptırılmasına, her çıkan yeni aşının mutlaka yapılması gereken, tartışılmaz aşılar olarak sunulmasına karşıyım. Aşıların sıradan bir ticari ürün gibi reklâmlarının yapılmasına, hiç yan etkileri yok ve yüzde 100 de etkiliymiş gibi tanıtılmalarına karşıyım. 2 yaşından küçük çocukların çok sayıda ve sistematik olarak aşılanması, bağışıklık sistemi henüz tam gelişmemiş olan çocuklara yapılan aşıların her geçen sene artması bana doğru gelmiyor. Ben aşılarla ilgili olarak halktan saklanan ve maalesef doktorların da bilmedikleri gerçekleri bilimsel delilleriyle beraber anlatıyor ve yazıyorum. Bana göre mesela grip, suçiçeği, pnömokok, hepatit A, hemofilus B aşıları gerekli aşılar değil. Çocukların bağışıklık sistemleri bu masum enfeksiyonlar sayesinde güçleniyor, çocukluk çağı enfeksiyonlarını özellikle de erken yaşta geçiren çocuklarda ileride kanser ve birçok kronik hastalığın daha az görüldüğünü gösteren birçok çalışma var. Karma aşılar yerine ‘tekli’ aşıların tercih edilmesinin de daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Haberin Devamı

‘Hastalıklarla beynimiz yıkanıyor’

“Dünyanın en kuvvetli grip aşısı grip geçirmektir”

Haberin Devamı

- "Hastaneye giderseniz sizi zorla hasta ederler" diyorsunuz. Neden böyle bir şey söylüyorsunuz? Hasta olan insan nereye gitsin?

Çünkü teknoloji çok ilerledi, bugün sapasağlam bir insan bir check-up’tan, taramadan geçirilse mutlaka birkaç hastalık bulunur. Birçok sağlıklı insanın böbreğinde kist, karaciğerinde hemanjiom, akciğer ve tiroitlerinde nodül çıkar, hatta erken kanser teşhisi de mümkündür ama asıl önemli olan herhangi bir hastalığı tespit etmek değil, erken tedavinin işe yarayacağı bir hastalığı teşhis etmektir. Bu kanserler için de geçerli. Meme ve prostat kanseri için yapılan taramaların kanser teşhisini artırdığı ama kanserden ölümleri azaltmadığı artık net olarak anlaşıldı.

Genetik veya çevresel özel bir riskleri yoksa hasta olmadıkları sürece doktora gitmeyi, check- up yaptırmayı, taramalara girmeyi doğru bulmuyorum. Sigara içen bir insanın “Acaba bende kanser var mı?” diye korkular içinde taramaya girmesinin ne manası var, kanserden korkuyorsan sigara içme, be adam! Bugünkü tomografin normal diye kanser olmayacağını mı sanıyorsun, ey tiryaki!

-“Grip şifadır geçirmekten korkmayın” dediniz diğer doktorların aksine. Gribin şifası nedir? Hiç mi ilaç, vitamin gibi takviyeler almayalım?

Grip virüsünü alıp, grip olanlarda ömür boyu devam eden, virüs mutasyona uğrasa da gene de koruyucu olabilen tam bir bağışıklık meydana gelir. 10 sene önceki o domuz gribi salgınını en hafif atlatanlar daha önce grip hastalığı geçirmiş olanlarken, en ağır tablolar ve ölümler grip aşısı olanlarda görüldü. Bunun için grip şifadır diyorum, bunun için dünyanın en kuvvetli grip aşısı grip geçirmektir diyorum.

Gripte sadece çok yüksek ateş varsa basit ağrı kesiciler kullanılabilir, bunun dışında hiçbir ilacın, vitamin, mineral, bağışıklığı kuvvetlendirdiği iddia edilen destekler, öksürük ve balgam söktürücü şuruplar, soğuk algınlığı hapları, şurupları, hiçbirinin faydası yok aksine zararlı bile olabilirler.

-Sağlıklı olmanın olmazsa olmazları neler?

En önemlisi doğru beslenmedir ama bunun olmazsa olmaz şartı gıdaların işlenmemiş olmasıdır. Yani GDO, tarım ve böcek zehirleri, hormon, antibiyotik gibi kimyasallar, katkı maddeleri ihtiva etmemelidir, ısı ve basınç gibi fiziksel şiddete uğramamış olmalıdır. Siz sağlıklı ve kaliteli yiyecek ve içecekleri insanlara sunun ve bırakın herkes istediği şeyleri, istediği gibi, istediği kadar yesin bugünkü kronik hastalıkların hiçbiri kalmayacaktır.

Günümüz insanı çok hareketsiz ama ben spor salonlarına gidilmesini, halı sahalarda deli danalar gibi koşulmasını ağır sporları doğru bulmuyorum. En güzeli tempolu yürümek ve evde veya işte tüm kasları çalıştıran beden hareketleri (buna eskiden kültürfizik denirdi) yapmak, biri de yazın imkanı olanların yüzmesi.

Erken yatıp erken kalkmak, gece karanlıkta 7-8 saat uyku, güneşli günlerde öğle vakti 15-20 dakika güneş banyosu, sigara alkol kullanmamak, her şeyi özellikle de hastalıkları kafaya takmamak, inançlı ve kanaatkâr olmak sağlıklı kalmak için yeterli.

- Bir Canan Karatay gibi bol bol et yemek sağlıklı diyen doktorlar var, bir de çok da fazla proteine ihtiyacımız yok, et yemek, fazla hayvansal ürün tüketmek sigara kadar zararlıdır diyenler... Siz hangi taraftasınız?

Ben hiçbir şeyin aşırısını doğru bulmam, bu et için de geçerlidir, evet et mutlaka yenmelidir ama fazlası da zararlıdır fakat bunu sigara ile kıyaslamak insafsızlık olur. Ben haftada birkaç gün kırmızı et yerim, ayda birkaç defa sakatat da soframızda mutlaka bulunur. En faydalı gıdanın bile fazla yenmesi bana göre doğru değildir. Her şeyin makul bir miktarı vardır. Batı çalışmalarında kırmızı et çok suçlanır ama onların yediği kırmızı etle bizimki çok farklıdır.

- Yediklerimize, içtiklerimize dikkat ederek hastalıkları önleyebilir miyiz?

Kesinlikle önleriz. Bugün salgın dercesine erişen hastalıkların tümü yani obezite, diyabet, kalp hastalıkları, kanserler, Alzheimer, alerjiler ve diğerleri adam gibi beslenmeyle önlenebilir. Bunun için diyetlere, diyetisyenlere, beslenme uzmanlarına, gıda mühendislerine gerek yok. Sokak kedisi ve sokak köpeği içgüdüsüyle yiyeceğini seçer, yer, bunlarda hiçbir kronik hastalık görülmez. Evcil kedi -köpek ise sahibi gibi hazır mamayla beslenir ve sahibinin sahip olduğu hastalıkların tümü onlarda da görülür. İşlenmiş gıdalardan, tahıl, şeker, trans yağlardan uzak durmak, zerresinin bile yememek şart.

‘Hastalıklarla beynimiz yıkanıyor’

“Vegan beslenmeyi yanlış buluyorum”

-Siz, vegan ya da vejetaryen beslenmeyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

İsteyen istediği gibi beslenir kimseye karışma hakkım yok, kendileri bilirler. Ben her ikisini de ama özellikle de vegan beslenmeyi yanlış buluyorum. İnsanlar hem etobur hem ot oburdur yani hem hayvansal hem tarımsal besinleri makul miktarlarda yemeleri gerekir. Vejetaryenler belki besin destekleriyle durumu idare edebilirler ama vegan beslenme hastalıklara davetiyedir, hele de çocuk ve gençler için. Vejetaryen ve veganların bir kısmı canlılara olan sevgilerinden böyle davranıyor olabilirler ama aynı sevgiyi akrebe, çıyana, sivrisineğe, eşek arısına neden göstermezler merak ederim. Ayrıca, bir ağacın elmasını koparmak, maydanozu topraktan ayırmak… Bunlar da canlı değil mi?

“Biraz fazla kilolu olmak aksine daha iyidir”

-Şişmanlık hastalık mıdır?

Adam gibi beslenmek ve yeteri kadar hareketli olmak kaydıyla fazla kilonun bir önemi yoktur. Bütün insanların aynı kiloda olması akıl ve mantık dışıdır. Hele de vücut kitle endeksi tamamen yanlış bir değerdir. Sağlıklı yaşamanın tüm icaplarını yerine getirdikten sonra biraz fazla kilolu olmak da aksine daha iyidir, biz buna tıpta obezite paradoksu diyoruz. Şişmanlık bir hastalık olarak değil, hayat tarzındaki yanlışların faturası olarak değerlendirilmelidir. Adam gibi yaşayın, adam gibi beslenin, kafayı kiloya takmayın derim. Evinizde terazi varsa atın diyorum.

“Tıptan uzak sağlıklı hayat, oooooh ne rahat!

-Neden herkes sürekli kendini hasta hissediyor? Bu durumdan kurtulmak mümkün mü?

İnsanların kendilerini sürekli olarak hasta hissetmeleri gayet tabii bir şey çünkü sürekli olarak hastalıklarla beynimiz yıkanıyor. Senenin her günü bir hastalık günü oldu, mesele sizinle bu sohbeti yaptığımız 8 Kasım Dünya Radyoloji Günü. Televizyonlarda sürekli olarak hastalıklar anlatılıyor. “Başınız mı ağrıyor aman beyin tümörü olmasın, yorgun musunuz tiroidiniz çalışmıyor olabilir, öksürüyorsanız dikkat, altından akciğer kanseri çıkabilir!” Sokağa çıkıyorsunuz, “Şu hastanede kampanya, bu hastanede indirimli check- up, meme taramanızı yaptırdınız mı?” soruları. Televizyonu açıyorsunuz kadın programlarının hepsinde doktorlar, haberlerde korkutma kampanyaları, gazetelerde çarşaf çarşaf hastalık haberleri, doktor öğütleri, ikazları… İnsanlarda adeta “Sizde mutlaka bir hastalık var” algısı yaratıldı. Neredeyse, hiçbir hastalığı olmayanlar “acaba bende neden bir hastalık yok?” diye doktor doktor gezmeye başlayacak. Hastalıkları bu kadar kafaya takmak ve durduk yere hastalık aramak doğru değil. Her gün öleceğimize bir defa ölürüz adam gibi ölürüz. Hadi hep beraber tekrarlayalım, “Tıptan uzak sağlıklı hayat, oooooh ne rahat!

-Sizin süper gıda diye son zamanlarda pompalanan yiyecek ya da vitaminlere bakışınız nedir? Süper gıda olsa olsa budur dediğiniz bir yiyecek var mı?

Hepsine pis pis bakıyorum, ne demek süper gıda, ne demek mucize karışım, ne demek harika kür! Bunların hepsi palavra, hepsi algı operasyonu... Süper gıda lafı bir pazarlama sloganıdır, maksat süper gıdayı pahalı satmaktır. Bizim memleketimizin ürünü binlerce süper gıdamız var. Endüstrinin elinin değmemiş olması şartıyla her gıda süperdir.