24.10.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal
Bugün herkes Fenerbahçe-Galatasaray maçına kilitlenmiş durumda. Cim bom yeni hocası Hagi’yle zafer yaşar mı, Fener Kadıköy’de 10 yıldır yendiği Galatasaray karşısında bu kez takılır mı? 19.00’dan itibaren göreceğiz. Konu futbol olunca, soracak sorularınız varsa bu memlekette ilk çalınacak kapılardan biri Şansal Büyüka.
Lig TV’nin Ayazağa’daki yeni binasında buluştuk. Ekranda daha sert, daha ciddi görünüyor. Halbuki çok yumuşak, neşeli, muhabbetli biri... Milliyet’teyken ne kadar sert bir yönetici olduğu anlatılırdı da inanmazdım, kendisi de doğruladı. Ama şimdi çok daha yumuşak belli ki...
Ailesindeki tek Fenerbahçeli. Kardeşleri, eşi, çocukları ezeli rakibin, Gakatasaray’ın taraftarları. Evde bu akşam kızılca kıyamet kopacağını sanabilirsiniz ama şaşırtıcı bir şekilde Büyüka’ların evinde futbol revaçta bir konu değil.
Hagi’nin Galatasaray’ın başına gelişi sizce doğru bir karar mı?
Hagi futbol olarak Galatasaray’a olağanüstü şeyler verdi ama hocalığında çok başarılı olduğu söylenemez. İyi futbolcudan iyi hoca olacak diye bir kural yok. Ama şu da unutulmasın. Fenerbahçe’ye son 25-30 yılda beş gol atabilen tek kişi de o.
Bu maçta sonuç ne olur sizce?
Ben Galatasaray’ın Rijkaard’la Kadıköy’e gitmesini başka buluyorum, Hagi’yle gitmesini başka. Galatasaray Rijkaard’la gitseydi, banko Fenerbahçe derdim. Şimdi banko lafını kaldırıyorum, gene Fenerbahçe diyorum ama...
Banko neden kalktı, Hagi bu kadar kısa sürede ne yapabilir?
Hangi takım olursa olsun, bir hoca değişikliğinde en azından birkaç maçlığına canlanır. Kaldı ki Galatasaray yenilirse bana göre sıradan bir olay. Ama Fenerbahçe Kadıköy’de 10 yıldır kazanıyor, beraberliği bile yok. “Ya takılırsam” anlayışı gelirse, bu işin gerilimi Fener’i daha olumsuz etkiler.
Galatasaray’ın başına gelen teknik direktörün ilk maçı Kadıköy’de Fenerbahçe’yle. Bir teknik direktörün başına gelecek en kötü şey.
Kesin doğru. Bu sürede teknik, taktik hiçbir şey yapamazsınız. Yapacağınız motivasyondur, belki birkaç ufak rötuştur. Ama bu kadar zor şartlarda bir de Kadıköy’den iyi bir sonuçla çıkarsanız olağanüstü bir prim alacağınız kesin.
Sizce Aykut Kocaman şu anda ne anlatıyordur futbolcularına?
Aykut Kocaman futbolcu olarak çok yaşadı bu derbileri, ama hoca olarak ilk defa sahaya çıkacak. Sanıyorum Aykut Hoca futbolcularını “Galatasaray’ı mutlaka ciddiye almamız gerekir” diye uyarıyordur.
Skor tahmininiz var mı?
Son 37 maçın hiçbiri golsüz bitmemiş, gollü bir maç olacak. Fenerbahçe’nin 2-1, 1-0 ya da 2-0 kazanabileceğini düşünüyorum.
Bir 6-0 daha gelmez mi?
Bana göre gelmez. Hangi Fenerliye sorsanız “1-0 olsun, bizim olsun” der.
“Oğlum Özhan Canaydın’ı öyle bir eleştirdi ki ben odadan kaçtım”
Siz Fenerbahçeli, aile Galatasaraylı. Derbiler nasıl yaşanıyor sizin evde?
Eşim pek ilgili değil, kızım da oğlum da işlerinin başında. Bizim evde zaten oğlumun dışında pek fanatizm yoktur. Bizim evde sanılanın aksine pek futbol konuşulmaz.
Oğlunuz ne oranda fanatik?
Bozuluyor takımı kaybedince. Çok sert eleştirir. Rahmetli başkan Özhan Canaydın benim çok yakın dostumdu. Bir aradaydık, oğlum bir eleştirdi, ben odadan kaçtım.
Sizin Fenerli olma hikayeniz ne?
Babamın futbolla en ufak bir ilgisi yoktu. Ağabeylerim, ablam Galatasaraylı. Kimin etkisinde kaldım da Fenerli oldum bilemiyorum şimdi. Eskiden daha sıkı bir taraftardım. Ama meslekte 37 yılı geride bıraktım, taraftarlık duyguları pek kalmadı.
Bir maçı zevkiniz için seyretme duygunuz kaldı mı?
Bazen iki maçı aynı anda seyrederim ve keyif alırım. Kötü bir maçı mecburiyetten seyrettiğim, canımın sıkıldığı oluyor tabii.
Bir pazar günü ayağımı uzatıp maçı seyredeyim, sonra televizyonu kapatıp unutayım yok.
Yok. Ama zaman zaman arzuluyorum. Mesela gazetede çalışırken cuma akşamları arkadaşlar “İyi hafta sonları” deyip giderdi, kıskanırdım. İyi tatiller dedikleri cumartesi-pazar, biz ölümüne çalışırdık. Bir de kaç yıldır bu işi yaparsanız yapın, canlı yayının insana verdiği bir gerilim, sıkıntı oluyor ister istemez. Futbol dünyası fanatik. Bir takıma en ufak bir şey söyleseniz ters tepebiliyor.
“Sanatçıların takma ismi vardır ya, benimki de Şansav’dan Şansal’a döndü”
İsminiz nüfusta Şansav’mış. Nasıl oldu da Şansal’a dönüştü?
Bizim kökenimiz Kafkasya, Çerkeziz. Orada bize Beygua derlermiş, buna ses olarak en yakın soyadı olarak Büyüka’yı seçmiş babam. Adımı da “şanlar gelsin savılsın” anlamında Şansav koymuş.
ama Milliyet’te işe başladığımda ismimi çok zor telaffuz ediyorlardı. Biri dedi ki “Ya Şansal koyalım, öyle gitsin imzan” dedi. Milliyet’te imzalarım Şansal diye çıkmaya başladı, o gün bugün Şansal’ım. Böyle sanatçıların takma ismi vardır ya, bende V L’ye döndü.
Ama ailem, eşim Şansav derler.
“Erman hoca ile ekrana çıkınca ne olacağını kestiremezsiniz”
Eski program partneriniz Erman Toroğlu’nun Arda’yı kızdıran sözlerinden sonra “Ayrılmamış olsak telefonlarım çalacaktı şimdi” diye düşündünüz mü?
Benzer şeyler beraber çalışırken de başımıza geldi. Erman dünyanın en iyi insanlarından biridir. Ekrandan belden aşağı, öfkeli konuşmalarıyla tanınır ama Erman’ı özel hayatında sesi yükselmez. Türkiye’de erotik fıkra yarışması olsa, uzak ara birinci olur. Bir gün yayında “Bir fıkra anlatayım” dedi. “Aman hocam” falan dedim her zamanki gibi. Reklama girince anlattırdım. Anlattı, dedim ki “Sen bunu hakikaten yayında mı anlatacaktın? RTÜK olduğu gibi, aileler kapıya dayanır”.
Bir “Aman hocam” vakası daha...
Tabii. “Aman hocam” doğaçlamaydı bende artık, çünkü ikide bir gidip RTÜK’e ifade veriyordum.
Siz ayrıldıktan sonra gördük ki siz Toroğlu’nu epey frenliyormuşsunuz.
Evet, frenlemeye çalışıyordum. Başımızdan geçen Ümit Karan olayı vardı. Çok tartıştık bunu, “Ne var bunda?” diyor. Arda meselesine de çok üzüldüm. Kız arkadaşının hassasiyetinden çok etkilendi. Genç bir çocuk, genç bir sevgili, utanılacak sıkılacak bir şey yapmıyorlar. İnsanların bu ilişkilere karışmaya hakkı yok.
Erman Toroğlu’nun olmadığı yayına daha mı rahat giriyorsunuz?
Daha rahat girdiğim kesin. Erman hocayla stüdyoya girerken o gün ne olacağını kestiremezsiniz. Mustafa Denizli de Markus Merk de kontrollüler; ne olacağını üç aşağı beş yukarı biliyorum.
Denizli Galatasaray’a gitmek istese ne olurdu? Kanalla sözleşmesi var mı?
Sözleşmesi var ama bugüne kadar giden hocalara izin verdik. Denizli Beşiktaş’a gittiğinde de bizde yorumcuydu. Zaten çalışacak olsaydı Beşiktaş’ı bırakmazdı.
Lig TV, o esnada takım çalıştırmayan hocaların sıçrama tahtası gibi oldu.
Böyle bir gerçek var. Çünkü gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor. Ekranda göz önünde olmak sizi hatırlatabiliyor. Ama Lig TV hocaları pazarlıyormuş gibi bir yorumu kabul etmem. Kanaldan önce hocalara hakaret olur.
“Kadın spikerler spora hakim değil”
Sizin “futbolun babası” konumunuz var. Herkesin derdine koşan biri misinizdir?
Kimseyi kırmayıp üzmemeye özen gösteririm. Gazetecilik yıllarımda ve televizyon kariyerimin ilk döneminde çok kavgalar ettim. Dönüp bakınca yüzde 100 haklı olduğum işlerde bile doğru yapmadığımı düşünüyorum. Tavırlı olmak başka, kavga etmek başka. Şimdi hoşgörülü olduğumu düşünüyorum, dost elini uzatmayı hep severim.
Gece yarısı telefonları çalanlardan mısınız?
Tabii. 24 saat açıktır telefonum.
Aileniz nasıl alıştı bu duruma?
Gazetecilikte başarılı olmak istiyorsanız önce iş sonra eş gelir.
“Önce iş sonra eş” düsturuyla ailenizin hangi anlarınızı kaçırdınız?
Milliyet’te toy muhabirdim. O zamanın vazgeçilmez bir alışkanlığı vardı: Yılbaşında şöhretler nasıl eğlendi? Habere beni gönderdiler. Ben de o gece eşimle nişanlanacağım. Yüzüğü taktık, “Bana bir saat izin” dedim, habere gittim. Sonra kızım doğduğunda eşimin yanında yoktum. Hanım hakikaten ciddi fedakarlıklar yaptı.
Sonradan pişman oldunuz mu?
Vicdan azabı mı desem, pişmanlık mı desem, böyle duyguları yaşıyorum. Kızımın küçüklüğünü doya doya yaşayamadım. O fırsatları çok kaçırdım.
Değdi mi?
Bugün çocuklarım büyümüş olmasına rağmen bazı şeyleri paylaşmaya halen devam ediyoruz. O açıkları belki de böyle kapatıyorum, belki de böyle teselli buluyorum.
Onlar da sizin mesleğinize paralel meslekler seçtiklerine göre mesleğinize kızgın değiller.
Doğru. Şimdi kızım Sine benim muhalefetime rağmen NTV Spor’da spiker.
Niye muhalefet ettiniz?
Türkiye’de futbol dünyasındaki kadın spikerler futbola ya da spora çok hakim değiller diye düşünüyorum. Kızım daha önce NTV’de kültür sanatta çalışıyordu, o konuda çok donanımlıdır. Ben bildiği işte yürüsün istedim. Spor müdürü Fuat Akdağ ısrar etti. Ama şimdi karşı çıkışımın boş olduğunu anlıyorum, memnunum.
Torpil yapmadınız yani?
Hiçbir şey yapmadım. Bakın, kalp ameliyatı oldum, dört damarım değişti. O gün kızım NTV Spor’da haber okuyordu. Çark döndü, benim annesine yaptıklarımı kızım bana yaptı. Bundan şikayetçi değilim. Bu böyle bir meslek.
Seyrediyor musunuz Sine’yi?
İlk günlerinde hiç seyretmezdim. Takılırsa, teklerse diye çekiniyordum. Annesi hiç kaçırmadan seyrediyordu, ben de göz ucuyla bakmaya başladım. Yine de çok seyrettiğimi söyleyemem.
Eleştiriyor musunuz?
Bir veya iki defa “Şunu yapma, bunu yap” demişimdir. En çok karıştığım konu saç modeli. Ben saçlarını toplamasının daha çok yakıştığını söylüyorum, o çoğu zaman düz sarkıtıyor.
“Evlenme teklif ettim, masaya ayva geldi”
Eşinizle nasıl tanıştınız?
Milliyet beni spor servisi temsilcisi olarak Ankara’ya göndermişti. Gece gündüz matbaadaydım. Bir gece midem aşırı rahatsız; dedim ki, kendimi bir an önce eve atayım. Bir arkadaşımla kalıyordum, eve bir gittim, evdeki misafirler şimdiki eşim ve abisi. İlk görüşte etkilendim. Arkadaşıma dedim ki sen bize bir buluşma ayarla...
O buluşmada mı tavladınız?
Ben İstanbul’a döndüm, iki aylık bir kopukluk oldu. Bir akşam buluştuk. Eşim hostesti, havaalanına yakın olsun diye Gelik’te buluştuk. Param pulum çok sınırlıydı, bana servisten para topladılar. O birinci buluşmada evlenme teklif ettim. Sonra masaya bir ayva geldi. Nereden geldi diyorum, “Efendim gönderdiler”. Meğerse o dönemki müdürümüz Nezih Alkış “Yahu bu kiminle buluşacak, ne yapacak?” deyip eşini alıp Gelik’e gelmiş. Vaziyeti görmüş, ayvayı yediğime karar vermiş. Böyle bir başlangıç yaptık. n
“Dört damarım değişti, ameliyatın 42’nci gününde Maraton’a çıktım”
Kendinizi seyrediyor musunuz?
Ancak rast gelirsem... Ben bir sunucuda kravatın yana kaymasını asla kabul etmem, yönetmen arkadaşlarımı çok uyarırım. Mesela bu yıl programda olmuş, yönetmen arkadaşımla epey sertçe konuştum.
Sert bir yönetici misiniz?
Milliyet’te inanılmaz serttim. Gelmeyen bir gol resmi için odadan fırlayıp masaların üstünden sekreterya odasına gittiğimi biliyorum. Ama arkadaşlarıma hiç hakaret etmedim, yapımda yok. Yıllar insanları törpülüyor. Heyecan yine var ama öfke yok.
Lig TV’deki yöneticilik görevinden kendinize zaman ayıramadığınız için ayrıldığınızı söylediniz. Neydi size bunu düşündüren?
Çok ciddi bir sağlık sorunu atlattım, dört damarım değişti. Ameliyatın 42’nci gününde Maraton programına çıktım. Bugüne kadar hiçbir programı sezon başında oturarak açmadım. Bir gün önce prova yaptık, ayakta duramadım. Mecburen o gün oturarak açtım. Sonradan öğrendim ki, ilk iki programda kapıda ambulans bekletmişler. Artık daha dikkatli yaşamak istedim.
Şimdi size kalan o zamanlarda neler yapıyorsunuz?
Bir kere daha geç kalkıyorum. Bütün gazeteleri evde yayılarak okuyorum. Seyahatlere gidiyorum. Eşimin ayağı yere basmaz, çok gezer; ona ayak uyduracağım. Kitap okumaya başladım yeniden.
Neler okuyorsunuz?
En son Hanefi Avcı’nın kitabını okudum. İki günde bitirdim, başım döndü. Son dönemlerde ülkenin siyasi gelişmelerini anlatan kitaplara merak sardım. Romanlara eskisi kadar hevesim kalmadı.
Lise yıllarında öykü de yazarmışsınız.
Evet, yarışmalardan derecelerim de var. Okumak ve yazmak çok hoşuma giderdi.
Şiir de yazar mıydınız?
O konuda becerikli değildim. Eşim çok güzel şiir yazar ve okur. Beni biraz da öyle etkiledi zaten.