03.11.2024 - 02:01 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Kasım ayı beyazperdede bir döneme damga vurmuş filmlerin devamıyla karşılıyor seyirciyi. Önce Russel Crowe ile özdeşleşen “Gladyatör” ardından 2007’de gösterime girdiğinde ses getiren “Barda” filminin devam hikâyeleri izleyiciyle buluşacak. Dünya sinemasında “Before” serisinden “Godfather”a birçok başarılı örnek var. Ülkemizde ise bir Yeşilçam klasiği olan “Hababam” serisi ayrı bir yerde. Güncel örneklere baktığımızda ise devam filmlerinde korku ve komedi türleri öne çıkıyor. Biz de İstanbul Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Radyo TV Sinema Böl. Bşk. Prof. Bülent Vardar, sinema eleştirmenleri Ali Kavas, Burçin S. Yalçın, Fırat Sayıcı ve Hasan Nadir Derin’le sinemamızın devam filmleri karnesini çıkardık.
Bülent Vardar: “Korku ve komedideki ağırlığın toplumsal bağlantıları var”
Soruşturmaya konu olan türlerden özellikle komedi, ülkemiz sinemasında öne çıkıyor. Bu bağlamda ilk akla gelenler klasik bir örnek olan “Hababam Sınıfı” ve güncel sinemamız açısından ise “Recep İvedik”. Korku türü bizde çok gelişmiş bir tür değil. Bu yüzden de türler arasında bir geçişliğe neden olup, korku iddiasıyla yapılan bir film müsamereye dönüşerek komedinin sınırlarını zorlayabiliyor, içerdiği zaaflar nedeniyle. Gene de örnek verilecek filmler arasında “Siccin” serisi ilk aklıma gelenlerden. Devam filmlerinin komedi ve korku türünde yoğunlaşmasını, yapımcı açısından boxoffice rakamları belirliyor. Devam filmleri dünya sinemasında da bu bağlamda varlıklarını sürdürebiliyor. Ayrıca tema ve belli bir karakter; “Hababam Sınıfı”nın ‘İnek Şaban’ı gibi devam filmlerinin çekilmesinde etkili. Ülkemizde komedi ve korku türlerinin devam filmlerinde daha belirleyici olmasının toplumsal ve sosyolojik bağlantıları olduğunu düşünüyorum. Çocukluktan itibaren korkunun egemenliğinde büyütülen bir toplumun, korku türüne karşı doğal bir yatkınlığı olmalı. Geniş kitleler günlük yaşamın çileleri ve günümüzde öne çıkan ekonomik sıkıntılar nedeniyle, sinema salonlarında ya da evlerinde film izlerken deşarj olmak maksadıyla komedi filmlerine yöneliyor. Sinemamızda “Recep İvedik” serisini, salt kaba güldürü olarak değil aynı zamanda bir çeşit toplumsal ayna olarak da örneklendirebiliriz. Geçmişin nezih aile güldürüsü “Hababam Sınıfı”nın, özellikle Münir Özkul ve Adile Naşit’li filmleri, naivite, ahlak, sevgi, dostluk ve arkadaşlık gibi günümüzde yitirilen değerlerle ilgili mesajlar da içeriyordu. Günümüz sinemasında ekseriyeti temsil eden komedi filmlerinin çoğunlukla grotesk örnekler olduğu ve belden aşağı esprileri içerdiği de dikkati çekmekte.
Fırat Sayıcı: “Seyirci sevdiği karakterle bir araya geliyor”
2000 öncesi Türk sinemasında “Gırgıriye”, “Ayşecik”, “Hababam Sınıfı”, “Malkoçoğlu”, “Kara Murat”, “Turist Ömer” gibi çoktan klasikleşmiş seriler mevcut. Yeşilçam’ın en parlak dönemlerinde sinema salonlarını dolduran bu önemli yapımlar ülkemiz seyircisinin devam filmlerini ne kadar sevdiğini de kanıtlar nitelikte. Ancak 2000 sonrası Türk sinemasında, Hollywood’daki gişe filmlerine özenerek çekilen komedi filmlerine baktığımızda oturmuş kalıplarla karşılaşırız. Çoğunda saf ama şanslı ana karakterler karşısında kötü ama komik ve karikatürize mafyatik karakterler vardır. Bel altı komediden ve tesadüfi olaylardan güçlerini alan bu tarz filmlerin serileri de halkımız tarafından beğenildi. Bu sonuçta bir nevi arz talep meselesi. Tabii bir de devam filmlerinin bir takım avantajları mevcut. Seyirci sevdiği karakterlerle yeniden bir araya gelmekten keyif alıyor. Kafası çok karışmasın, kimin kim olduğunu anlamakla vakit kaybetmesin istiyor. Üstelik filmin yaratıcıları bir önceki filmdeki çıtayı aşmak için daha da çabalıyor. “Çakallarla Dans”, “Çılgın Dersane”, “Recep İvedik”, “Geniş Aile”, “Eyvah Eyvah”, “Sağ Salim”, “Hep Yek”, “Kutsal Damacana”, “Kolpaçino”, “Düğün Dernek” gibi seri filmleri bu tarza örnek gösterebilirim. Öte yandan korku tarzında da belli kalıplara sıkışmış durumdayız. Bunlarda da ağırlıklı olarak cin filmleri karşımıza çıkmakta. Düşük bütçeli ve hızlı çekilebilir olmaları yapımcıların da iştahını kabartıyor. Bu tarz filmlerin kemikleşmiş bir seyirci kitlesi olması da cabası. Bunlarda ise seyirci, karakterlerin devamlılığından ziyade filmin isminin tanınırlığına ya da filmi icra edenlerin yeteneklerine güvenerek seçimlerini yapıyor. “Siccin”, “Dabbe”, “Üç Harfliler”, “Hüddam”, “Alem-i Cin” gibi seriler bu tarzın en çok tercih edilenleri ve gişe yapanları. Kendi adıma bunların arasında, Yeşilçam klasiklerini bir kenara koyarak, “Eyvah Eyvah”, “Çakallarla Dans” ve “Siccin” serilerini ilk üçe koyarım.
Burçin S. Yalçın: “Cem Yılmaz’ın devam filmlerini öne çıkartabilirim”
Dünya sinemasında güzel örnekler var; “The Godfather II”, “Terminatör II”, “Aliens” gibi ama bunlar da istisna. Dünya sinemasında da çok vasat devam filmleri var genelde. Türk sinemasında da vaziyet farklı değil. Genelde iyi iş yapan filmlerin devamı yapılıyor ticari amaçlarla. Dünyadaki genel trendlerden aykırı bir tablo görmüyorum bizim devam filmlerimizde. Korku ve komedi türünde devam filmlerinin yoğunlaşmasının sebebi bence gişelerinin iyi olması. Rakamlar güzel gelince devamı da çekiliyor. Maliyetli bir film de çekmediyseniz belirli bir seyirci sayısı sizi tatmin ediyor. Komedide devam filmlerinin çekilmesi şaşırtıcı gelmiyor. En başarılı bulduğum devam filmlerinde Cem Yılmaz’ın filmlerini öne çıkartabilirim. Arif karakteri üzerinden “G.O.R.A.”dan sonra “A.R.O.G”u çekti bunu iyi bir devam filmine örnek gösterebiliriz. Son dönemden yine bir komedi filmi öne çıkıyor, “Yol Arkadaşım 2”, örneğin Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet” ve “Kader”filmleri geliyor aklıma. “Kader”, “Masumiyet”in öncesini anlatan bir hikâye.
Hasan Nadir Derin: “En çok izlenenler devam filmleri”
Devam filmleri, tüm dünyada çoğunlukla gişe filmlerinde görmüş olduğumuz bir olgu. Yapımcılar, bilinen ve sevilen filmlerinin devam filmlerinin de seyirciyi sinemaya çekeceğini düşünüyorlar ve çoğunlukla haksız da değiller. Özellikle son yıllarda tüm dünyada en çok izlenen filmler, devam filmleri oluyor. Türkiye’de de devam filmleri seyirci toplamaya devam ediyor. Ülkemizdeki gişe filmleri, çoğunlukla komedi, korku ve animasyon filmleri olduğu için, devam filmleri de onların arasından çıkıyor. Ancak korku türündeki devam filmlerinin büyük bir kısmı için devam filmi denemez aslında. Önceki filmin tanınırlığından yararlanmak için aynı adı alan ama ne karakterler ne de hikâye/tema açısından bir ortaklık içermeyen filmler bunlar. Devam filmleri, sinemamız için, yeni bir kavram değil aslında. Yeşilçam döneminde, “Hababam Sınıfı”ndan, “Kara Murat” ve “Tarkan” gibi film serilerine kadar, pek çok devam filmi var. O yıllarda da yapımcılar, filmlere aynı bakış açısı ile yaklaşmışlar. Olaya ticari olarak yaklaşıldığı için, çoğu devam filminin de sinemasal açıdan pek başarılı olduğu söylenemez. Sinemamızdaki en iyi devam filmleri; “Kader” teknik olarak devam filmi değil, “Masumiyet”in öncesini anlatan bir film olsa da Demirkubuz’un en iyi filmlerinden biri olarak da sinema tarihimize yazıldı.
Ali Kavas: “Yapım şirketlerine büyük kazanç sağlıyor”
Carolyn Jess-Cooke’un “Film Sequels” isimli kitabında, devam filmlerinin kâr elde etme üzerine geliştirilmiş kan emici endüstriyel bir pratik olduğunun altı çizilir. Bu açıklama devam filmlerinin ve yeniden yapımların memleketi Hollywood için yapılmış olsa da bizim ülkemizde de benzer bir işleyiş dikkat çekmekte. “Aşk Tesadüfleri Sever 2” ve “İncir Reçeli 2” gibi ilk filmleriyle büyük hasılatlara ulaşmış dram-romans türünde yapımlar olsa da sinemamızda devam filmleri, yüksek oranda komedi ve korku türünde üretiliyor. Bunun temel sebebi ise ülke gündeminden bunalan ve sinemaya gitmeyi bir eğlence aktivitesi olarak gören genel seyircinin ihtiyaçlarıyla ilişkilendirilebilir. Hem komedi hem de korku filmlerinde izlediğimiz hikâyeler, gerçek hayatta çok sık rastlanan olaylar olmadığı için seyirciye de gerçeklikten bir kaçış fırsatı sunuyor ve yapım şirketlerine gişede büyük kazançlar sağlıyor. Bu kazanç kapısını açık tutabilmek için yeni hikâyeler yaratmak yerine güvenli alanda ‘devam’ etmek de endüstri için kaçınılmaz oluyor. “Recep İvedik”, “Kutsal Damacana”, “Çakallarla Dans”, “Dabbe”, “Siccin” ve “Üç Harfliler” serileri buna örnek verilebilir. Birbirinin karbon kopyası hikâyelerin farklı mekânlarda yeniden canlandırıldığı bu havuzda “Vizontele Tuuba”, “Ölümlü Dünya 2” ve belki “Dabbe: Cin Çarpması” filmlerini ayrı bir yere koyabiliriz. Öncüllerinin tutan formüllerini kullansalar da hem anlatısal hem de biçimsel noktalarda yenilikçi tekniklerle kendi ayakları üzerinde durmayı başaran bu üç film, korku ve komedi sinemamızda çekilen yüzlerce devam filminin arasında başarılı örnekler olarak öne çıkıyor.