09.03.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
Bu yıl Eurovision’da Türkiye’yi temsil edecek olan Mor ve Ötesi yoğun bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Grubun fotoğraflarını Okan Bayülgen, “Deli” parçasının klibini Ezel Akay çekti. Koreografide Beyhan Murphy’nin imzası var, kostümleri Ümit Ünal hazırladı.
Klip çekimi iki gün sürdü. İkinci gün Ayazağa’daki film platosundaki çekimin setinde grup elemanları, Okan Bayülgen ve Ezel Akay’la konuşma fırsatı buldum. Ezel Akay’ın mı, yoksa grup elemanlarının ustalığından mıdır bilmiyorum ama plan değişiklikleri nedeniyle uzun saatler sürmesine rağmen çekim su gibi aktı.
Eurovision üzerlerinde bir stres yaratıyor mu diye dikkatle gözlemlememe rağmen pek renk vermediler. Fakat onlarla geçirdiği vakitten ve birebir çalışma fırsatı bulduğundan dolayı ortamı daha iyi kokladığını düşündüğüm Okan Bayülgen’in sözleri durumu biraz açık ediyor: “Her ne kadar çok cool davranıp çaktırmıyorlarsa da bizim entelektüel ve serseri oğlanlara belki hayatlarında akıllarına getirmedikleri bir görev verilmiş durumda. ‘Biz böyle yaparız. Bizim kitlemiz bizi tutar, sever. Biz ne yaparsak olur’ gibi düşünülemiyor. Genele yayılmış bir işin üzerindeler. Yani ne kadar umursamıyor gibi görünseler de bu bir baskı yaratıyor.”
Bu da gayet doğal sanırım.
“Hiçbir şey üzerimizde yama gibi durmayacak”
Nasıl geçiyor bu hazırlık süreci?
Harun Tekin: Her gün bir işle uğraşıyoruz. Fotoğraf çekimi, klip çekimi, devamlı toplantılar, röportajlar, provalar...
Ne kadar prova yapıyorsunuz?
Harun T: Şu sıra daha çok ofisteyiz. Yoğun provalar mart sonunda başlayacak. 10 Mayıs’ta Belgrad’a gidene kadar Türkiye’deki zamanlarımızı provayla geçireceğiz. Türkiye dışındaki zamanlarda da Eurovision’la ilgili bir turneye çıkacağız.
Nasıl bir turne bu? Eurovision’a daha önce katılan Türkler bu tip turnelere çıkmış mıydı?
Harun T: Herkes deniyor. Bakalım biz ne kadar farklı bir şey yapabileceğiz...
Farklı derken...
Harun T: Daha geniş kapsamlı. En fazla beş-altı ülkeye gidenler oldu. Bizim daha büyük bir hedefimiz var.
Kaç ülkeye gitmeyi planlıyorsunuz?
Kerem Özyeğen: 5-15 arasında bir sayıdan bahsedebiliriz.
Harun T: Bize bıraksanız, 22 ülke belirledik aslında.
Zaman yok herhalde.
Harun T: Zaman problem değil. Her ülkede bir gün geçirilen bir turne şeklinde düşünsek, olmayacak şey değil ama...
Normalde Türkiye’ye çok oy vermeyen ülkeleri mi ziyaret edeceksiniz?
Harun T: Bize çok oy veren veya vermeyen gibi değil de, yarı final grubundaki ülkelerle başlayan bir turne olacak bu. Almanya’ya mutlaka gideriz mesela.
Ne yapacaksınız oralarda?
Kerem Ö: Röportajlar... Televizyon ve radyo programlarına çıkacağız. Aslında klasik bir promo tur şeklinde olacak.
Gitmişken, Türklerin de yoğunlukta olduğu yerlerde konser vermeyi düşünüyor musunuz?
Harun T: Onu yapabileceğimiz yerler de olur belki ama o işleri biraz daha erken planlamak gerekiyordu. Mesela, Almanya’da kasım ayındaki konser için şimdiden ayarlamalara başlamak gerekiyor. Öyle olduğu için de konser ağırlıklı bir turne mi olur, ondan emin değilim.
“Ekiptekilerin kafa dengi insanlar olmaları çok önemli bizim için”
Ezel Akay, Okan Bayülgen, Beyhan Murphy, Ümit Ünal... Neden bu isimleri seçtiniz?
Harun T: Okan’ı ve Beyhan’ı tanıyorduk. Okan’la daha önce bir fotoğraf çekimi yapmış ve çok beğenmiştik.
Kerem Ö: Beş dakikalık bir fotoğraf çekimi yaptık. Sonra o fotoğrafı iki sene boyunca kullandık.
Harun T: Ezel’in işlerini biliyorduk ve “Bir ara onunla bir şeyler yapmalıyız” diye düşünüyorduk. Görsel yönetmenimiz Aziz Soner’in önerisi üzerine Ümit’le bir araya geldik. Kafa dengi insanlar olmaları çok önemli bizim için.
Bu işlerde bir bütünlük var mı?
Harun T: İçinde bizim yer alıyor olmamız bir bütünlük zaten. Hem bir bütünlük var hem de ayrı ayrı o yapılan işlerin yapan kişinin iradesine göre şekillenmesine öncelik verdik.
Onları özgür bırakıp kendinizi onlara teslim mi ettiniz, yoksa onları siz mi yönlendirdiniz?
Burak Güven: Hiçbirine “Böyle bir şey yapalım” diye gitmedik ama baştan beri tüm toplantıları birlikte yaptık, kendi fikrimizi işin içine bir parça katarak oradan toplu bir şey çıksın istedik.
“Asla bunu giymem”, “Böyle durmam” dediğiniz yerler oldu mu?
Harun T: “Abi şunu da yapmayalım” dediğimiz zaman Okan “Hayır yapacağız” demiyor zaten. Bu Ümit’in de çok duyarlı olduğu bir konu. “Üzerinize yakışmadığını düşündüğünüz, kendinizi içinde rahat hissetmediğiniz bir şeyi size giydirmek gibi bir arzum yok” dedi.
Sahnede nasıl bir şov yapacaksınız, belli mi?
Harun T: Belli olan bir şey var. Bu şarkıyı seçerken nasıl davrandıysak şovda da öyle davranacağız. Bizim üzerimizde yama gibi duran bir şey görmeyeceksiniz.
Kerem Ö: Kendi dinleyicilerimize yakın olan bir tarzda olacak şov.
Eurovision son yıllarda şova iyice yüklendi. Orada sönük kalabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Harun T: Dünyada birilerini etkileyebiliyorsak, bunun tek nedeni hakiki olmamız. Benden daha iyi şarkı söyleyen milyonlarca insan var. Hepimizden iyi müzisyenler var. Bizim yaptığımız şey bir araya gelip hakiki olmak. Eurovision’da bunu başaramazsak hata yapmış veya başarısız olmuş olacağız.
“Deli” zaten elinizde hazır olan bir parçaymış. Eurovision’a özel bir parça yapmayı düşünmediniz mi?
Kerem Ö: Eurovision şarkısı nasıl yapılır, hakikaten bilmiyoruz. O başka bir kafa herhalde. Biz bir Mor ve Ötesi şarkısıyla Eurovision’a katılmanın en doğru şey olacağını düşündük.
Eurovision’u her yıl izler misiniz?
Burak G: Küçükken izlerdik. Hatta kaçırmamaya çalışırdık. Ama son üç-beş yıldır topluca çok bir ilgimiz olmadı doğrusu. En son Athena’yı izlemiştim.
“Bu karar kolay çıktı.
Oysa bizde bazı kararlar çok kolay çıkmaz”
Teklif geldiğinde tereddütsüz kabul ettiniz mi?
Burak G: Çok başarılı geçen bir Almanya turnesinin hemen üzerine bu teklif geldi. Oralarda bize ilgi duyan insanlar olduğunu biliyorduk ama ilk defa bu turnede anladık ki yabancılara ulaşmak mümkün. Biraz bunun tatlı motivasyonunu taşıyorduk. Üzerine teklif gelince de karar kolay çıktı. Çünkü bizde bazı kararlar kolay çıkmaz.
Bana Avrupa’ya bu şekilde açılmanız biraz zor gibi geliyor ama Türkiye’de köydeki adam da tanıyacak sizi belki bu vesileyle. Daha çok bunu düşünerek kabul ettiniz galiba.
Harun T: Her türlü düşünüyoruz ama önden belirlemek kolay değil. Öyle düşünürsün, sonra yol üzerinde saçma sapan bir şey oluverir, tersine döner. Sezgisel olmakla stratejik olmanın dengesini kurmaya çalışıyoruz. İkisi de var.
Türkiye standartlarına göre iyi bir grupsunuz. Ancak orada sizinle yarışacak olanlar kendi ülkelerinin vasatları. “Şimdi bunlarla mı yarışacağız?” diye düşünüyor musunuz?
Burak G: İngiltere’de Eurovision biraz “Hımmm” falan gibi bir durumken İsveç’te de sadece ön finale 1500 grup ve sanatçı başvuruyor. Herkesin algılayışı, verdiği önem farklı. Ama Eurovision bizim son yıllarda alıştığımız dalga geçme modundan veya etkisinin çok çok az olduğu algısından bir parça büyük bir şeymiş. Ki ben de bunu yeni yeni anladım.
Harun T: 120 milyon kişi canlı izliyor durumu var ya... O bana çarpıcı geliyor. Sonuçta bayağı dikkat çeken uluslararası bir televizyon olayı. Bu arada biz yarışma kısmına çok kanalize olmuyoruz.
Başarısızlık sizi etkilemez mi?
Harun T: Başarısızlığı yarışma derecesi olarak yorumlamıyoruz. Yapmak istediğimiz gibi değil de, yapmak istemediğimiz gibi bir şey yaparsak, başarısızlık
o olacak.
Ama netice itibarıyla Eurovision bir yarışma.
Harun T: Öyle düşünmüyorum. Netice itibarıyla bu aynı zamanda bir televizyon programı, aynı zamanda bir yarışma, aynı zamanda da bir panayır.
Ümit Ünal: “Harun için robdöşambr hazırladım, basın toplantısında giyecek”
Tasarımcı Ümit Ünal grubun kostümlerini hazırlamadan önce müzisyenlerle ilgili filmler izlemiş. Dünyada müzisyenlerin erkek modasına etkisinin büyük olduğunu düşünen Ünal grup için 40 parçalık bir koleksiyon yarattı
Mor ve Ötesi ile nasıl bir araya geldiniz?
Grupla yolculuğumuz geçen yıl başlamıştı. Stil konusunda bir parça çözüm arayışı içindeydiler. Artık dünyada bu tarz gruplar sokağı etkiliyor. Mor ve Ötesi ekibi bunun farkında olduğu için bir birliktelik konuşuluyordu. Fakat benim ve onların ekibi o sırada hazır değildi. Eurovision konusu gündeme gelince kolları sıvadık.
Sadece sahne kostümlerini mi hazırladınız?
Şu anda klip ve fotoğraf çekimi için gardıroplarının ilk bölümünü teslim ettim. Paris’te Berlinli ayakkabı tasarımcısı Trippen ile ayakkabılarını hazırladık. Basın toplantıları için Harun’a robdöşambrlar hazırlıyorum. Pijamalarıyla da röportaj yapar gibi gidecek.
Ayakkabılar nasıl?
Ayakkabılarda gotik bir his var. Kerem Kabadayı bot giymeyi sevdiği için ona bot tasarladık. Harun için beyaz kauçuk zemini olan parlak siyah deri bir bot yaptık. Bu dönem erkeklerde çorap üzerine giyilen sandalet modası var. Biz de bunu ayakkabıyla anlatmaya karar verdik. Çoraba çok yakın değerde çok yumuşak deriler kullandık.
Grup elemanlarının kostümleri aynı değil. Kimde neyi öne çıkardınız?
Hayattaki duruşlarını anlatan mesajlı gömlekler hazırladım. Hayatlarına almadıkları insanlar o gömleklere bakıp bu adamların kim olduğuna dair fikir yürütebilir.
Harun’un duruşunda yalnızlığı ve yıldız olmayı hissediyorsun. Gömleğinin üzerinde de “Sesi bir hediye” yazıyor.
Kerem Kabadayı derin bakan, uzağı ve öteyi gören, entelektüel bir adam. İletişim kurmanız çok mümkün değil. Yörüngesi farklı. Onun gömleğinin üzerinde “Kimsenin göremediğini görür” mesajı var.
Kerem Özyeğen yaşamda da iddiası olan bir adam. Giyimde aslında en cesaretli duruşu ve farklı arayışları olan o. Kostümleriyle ikinci bir solist çıktığına inanıyorum. Kerem’in bir sessizliği olduğu için sloganı “Fırtına öncesi sessizlik”.
Burak sahnenin gerilerinde olmasına rağmen en naif duran eleman. Onu şöyle tanımladım: “Camdan kalbi olan adam”. Proporsiyonu en düzgün olanlardan biri Burak olduğu için ona biraz daha iddialı şeyler hazırlıyorum.
Nasıl renkler kullandınız?
Eurovision’da renklerde siyahlar, griler devam edecek ama Harun’un kıyafetlerinde saks mavisi ve siyah, diğerlerinin kostümlerinde gümüş, siyah ve griler var. Ama Eurovision gecesi klipteki şıklık biraz daha cool ve rahat bir hal alacak. Gömleklerin üzerinde bant ve şeritler var. Bunlar koyulukların içerisindeki pırıltılar gibi görünüyor. Dünyada şu an en çok Dior erkeği konuşuluyor. Ben Mor ve Ötesi’nin de duruşunun Dior erkeği olarak sağlam olmasını istiyorum.
Harun dışında herkesin pantolonu dar paça. Kerem Kabadayı ve Burak ilk defa dar paça pantolon giyiyor. Ama stil sahibi olma durumu Harun’da daha belirgin olduğu için ona geniş paça pantolonlar yaptık.
Okan Bayülgen: “Aldıkları sorumluluk fotoğraflara yansıdı”
Bu proje için nasıl oldu da Mor ve Ötesi’yle bir araya geldiniz?
Ağustosta başka bir proje kapsamında çocukların fotoğrafını çekmiştim. Bu fotoğrafta iyi göründüklerini düşünmüşler. Tabii ki amaç onları yakışıklı göstermek değil. Zaten sonradan dokunmuyoruz bu fotoğraflara. Ama Mor ve Ötesi’nin müziğindeki, kişiliklerindeki derinliğin fotoğraflarda ortaya çıkmasını istiyorum.
Önemli olan, fotoğrafın uzun yıllar sonraki etkisi. Bu adamların albümlerini alanların büyüdükleri zaman da bu albüme ya da Mor ve Ötesi’nin eski bir afişine veya bir dergide kalakalmış fotoğraflarına bakıp aynı derinliği görmeleri gerekiyor. Bunca yıl bu adamların müziklerini dinlemişler, bu adamlarla büyümüşler. Demek ki fotoğraflarda o derinliğin görünmesi gerekiyor.
Ağustosta çektiğiniz Mor ve Ötesi fotoğraflarıyla yeni çektikleriniz benziyor mu? Yeni fotoğraf çekiminde bence artık hepsi aynı yakışıklılıkta görünmüyor. Çünkü zor bir işin, stresin altındalar.
Fotoğraflara yansıdı mı bu ruh hali?Bence yansıdı. İfadelerine yansıyor. Güzel veya çirkin görünmeleri hiç önemli değil, yıllar sonra baktıklarında “O günlerde de beynimizden şu düşünceler geçiyormuş” diyebilecekleri, hatta fotoğrafa bakanların da “Evet, bunların beyinlerinde bir düşünce var” diyebilecekleri, onların bir grup gibi poz verdikleri fotoğraflarını çektim. Fotoğraflar siyah-beyaz.
Fotoğraflarla klip bütünleşiyor mu, yoksa alakasız mı?Her ne kadar klip çekimine de gelip “Biraz sahne arkası da çekeyim” diye düşündüysem de kliple bütünleşmiyor çünkü burada iki farklı adam var. Bir tanesi Ezel Akay, bir tanesi Okan Bayülgen. İki farklı adam olduğu için iki farklı durum oldu.
Grup fotoğrafı çekmek zor mu sizce?
Zorluğu şudur... Rolling Stone fotoğrafçılarında, bütün müzik dergilerinin veya grupların anlaşmalı fotoğrafçılarında bu problem vardır. Burada dört farklı adam var. Aynı karede her birinin kişiliğini aktaracak fotoğrafı bulmak gerçekten zordur.
Genelde solist önde olur ama Mor ve Ötesi fotoğraflarında pek öyle olmuyor.
Onların öyle bir problemleri yok. Onun için biraz şaşırtarak çekiyorum. Farklı adamları ön plana koyuyorum ama Burak’ı boyundan dolayı hiçbir zaman öne koyamam. Harun ve Keremleri yerlerini değiştirerek kullanıyorum. Zaten hiç kompleksleri olmayan, grup müziğine inanan, birbirlerine çok saygı duyan adamlar. İçlerinde böyle bir liderlik veya “kim ne yapıyor” problemi olmadığı için de aynı şekilde başka sanatçılarla çalıştıklarında bu barış havası öbürlerini de etkiliyor.
Ezel Akay: “Klipte birilerinin arasına girme macerası anlatılıyor”
Ezel Akay’ın “Deli” şarkısına çektiği klipte Mor ve Ötesi’ne 40 kişilik sürpriz bir grup eşlik edecek
Nasıl buluyorsunuz Mor ve Ötesi’ni?
Çok popüler sanatçılar var; onlar toplum ne istiyorsa onu yapıyor. Bir de kendi istediğini yapıp onu topluma kabul ettiren, bu anlamda toplumda beğenilerin değişmesine neden olan bir sanatçı tipi var. Mor ve Ötesi bu kategoride yer alıyor.
Türkiye müzik endüstrisi çok önemli bir atak yaptı. Bütün bağnazlıklar bir kenara atıldı. Doğru dürüst müzisyenlerin hepsi etnik kökenli müzik ve Batı kökenli müzik ayrımından vazgeçtiler. Mor ve Ötesi de çok ilginç bir yerde duruyor. Türkçe sözlü Batı tarzı müzik yapıyorlar ama o müziğin tam bir Batı müziği olduğunu iddia etmek de doğru değil. Buraya çok has bir duyarlılığı olan bir müzik.
Hem şarkıların sözleri hem de müziğin tarzında başka bir koku var. Dolayısıyla Mor ve Ötesi Türk popüler kültürüne yeni bir adım attı. Biz de onları bu ülkenin popüler kültürünün tarihsel karakterlerinin arasına soktuk.
Klipte ne anlatılıyor?
Onlar diyorlar ki “Beni büyütün, ağlatmayın.” Yani “Aranıza kabul edin” gibi algıladım bunu. “Hem ben kendimden vazgeçmek istemiyorum. Deli diyorsunuz bize. Deliyiz ama sizin aranızda yerimiz.” Onları aralarına kabul edenlerin arasına girme macerasını anlatıyor klip.
Nasıl bir set var?Fantastik bir set. Büyük bir hangarın, garip bir mabedin içinde duran bir inşaat iskelesi var. Grup elemanları bu iskeleye çıkıyor. İskele onları yükseltiyor ve kimlerin arasında olduklarını görüyorlar. Şarkılarını söylüyorlar, önce hiç umursanmıyorlar. O mabette donakalmış, bekleyen eski popüler kültürün karakterleri onlarla hiç ilgilenmiyor önce. Ondan sonra onların müziğiyle yavaş yavaş ilgilenmeye başlıyorlar. En sonunda bizim grup onlardan olup o mabedin bir parçası olarak kalıyor.
Ünlü oyuncu Hande Erçel, kariyeri ve aşk hayatının yanı sıra yıllar içinde yaptırdığı estetik ameliyatlarla adından söz ettirmeye devam ediyor.