Pazar“En kötüsü karımla konuşmalarımızı dinlemiş olmaları”

“En kötüsü karımla konuşmalarımızı dinlemiş olmaları”

21.09.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Erdal Beşikçioğlu, yeni dizisi, filmi ve oyunlarıyla yoğun bir sene geçiriyor. Bir yandan da uyuşturucu iddialarıyla uğraşıyor. Savcının kararına itiraz ettiği gün buluştuk ve hepsini konuştuk. Tapelerle karşısına çıkılan Beşikçioğlu: “En kötüsü karımla özlem konuşmalarımızı dinlemeleri. Ayıp, terbiyesizlik!”

“En kötüsü karımla konuşmalarımızı  dinlemiş olmaları”

Behzat Komiserim’den sonra ne yapacağı merak konusuydu. Köşesine çekilmiş filan değildi, DT’de oynadığı “Bir Delinin Hatıra Defteri”, Tatbikat Sahnesi’nde sahnelediği oyunlar derken, Erdal Beşikçioğlu asıl beslenip büyüdüğü yerde, sahnedeydi hep. “Mezarsız Ölüler” ile açtı perdeyi, “Marquis de Sade ‘Quills’” ile devam etti, şimdiyse “Woyzeck Masalı”nın heyecanı içinde...

Haberin Devamı

Ama bizde ekranda değilsen “Nerelerdesiniz?” sorusunun muhatabıydın hep, “Özledik abi”...

“Özlem” sona erdi, Erdal Beşikçioğlu “Reaksiyon” adlı yeni dizisiyle Star ekranlarında. Onun şöhretinde bir oyuncudan alışık olmadığımız şekilde “yan rol”de. Diziyi sırtlayan karakter, Beşikçioğlu’nun can verdiği emekli edilmiş eski MİT şefi Yavuz Aslan değil. Üstelik bu, Beşikçioğlu’nun diziyi kabul etme sebeplerinden biri. Enerjisini sahneye vermek istiyor çünkü daha çok. Bir de sinemaya... Bu yıl Çiğdem Vitrinel’in çektiği bir aşk filmiyle, “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” ile perdede izleyeceğiz onu. Dediğimiz gibi “Reaksiyon” ile ekranlarda... Ve bir süredir uyuşturucu haberleriyle de hiç tercih etmediği magazin sayfalarında...

Haberin Devamı

Erdal Beşikçioğlu ile dizi için haftanın birkaç günü geldiği İstanbul’da, kaptan köşküne benzeyen evinde buluştuk. Gündemimizde bu üç konu vardı. Buluştuğumuz gün henüz yayınlanmamış olan dizi, film ve üzerine ilk kez konuştuğu uyuşturucuyla ilgili iddialar...

Behzat’tan sonra ne yapacağın çok merak ediliyordu...

Evet ama bu benim üzerime dönen bir hikaye değil. Behzat’ta televizyondan çok yoruldum. Alıp sırtlayacağım değil ama yine sözünü söyleyebilen bir iş arıyordum. Bu da birkaç ideolojinin bir araya geldiği, bunları tartışarak gelişen bir dizi. Bir ideolojiyi pohpohlama durumuna geçerse zaten ben yoktum. Onu da söyledim açık açık. Yapımcılar da “Niyetimiz taraf tutmak değil” dediler, “Bugünkü konjonktürde Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinde bulunduğu durumu anlatmak istiyoruz biz”.

Ne kadar özgürce anlatılabilir bu?

Valla Behzat’a başladığımız zaman, RTÜK’ün bize bu kadar ceza keseceğini tahmin etmiyorduk. Bu işe de başladık, başımıza ne gelecek, ben de merak ediyorum. “Yeni Türkiye”yi anlatıyor çünkü. Yeni Türkiye diyoruz ama kimse bunun ne manaya geldiğini bilmiyor.

“Türkiye’de böyle bir iş yapılmadı”

Yaptığın işlerle ilgili hep “Şöyle şöyle sorular sorduracak” dersin. Bu ne gibi sorular sorduracak?

Ertesi gün işlenen konular üzerinde bir tartışma yaşanacak. Sosyal devletin bir temsilcisi var, derin devletin bir temsilcisi var, emperyal devletin bir temsilcisi var, bütün bunların kendi içindeki hedefi ne, bunu anlatmaya çalışıyor iş tarafsız bir şekilde. Ama şöyle söyleyeyim; Türkiye’de böyle bir iş yapılmadı.

Haberin Devamı

Ne açıdan?

Hem prodüksiyon, hem sözünü özgürce ifade etmesi açısından. Bakalım bu özgürlüğü ne kadar bırakacaklar...

Diziyi kimler izleyecek sence?

Siyasetle ilgilenen her vatandaş. Bulaşık yıkarken dinlenecek bir dizi değil.

Yavuz Aslan kimdir?

Emekliye sevkedilmiş eski bir MİT şefi. Ama devletin bütünlüğünü korumak için namusu üzerine yemin etmiş bir vatanperver aslında. Özetlersek, adam vatanın bölünmez bütünlüğünü savunuyor, karşısındaki güç ise Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilinde olan bütün topraklar bizimdir görüşünü savunuyor. Eski ve yeni Türkiye çatışması.


“Emniyetten arayıp sizi alacağız dendiğinde ‘setim var gelemem’ dedim”

Bir uyuşturucu meselesi var başında birkaç aydır... Tedavi görmene karar vermiş savcı, öyle mi?

Haberin Devamı

O, dünyanın en komik işi ya. Altı ay dinlemişler bizi, telefon konuşmalarımızı kendilerine göre yorumlamışlar. Bu yorumlama üzerine de bir cezalandırma sistemi geliştirilmiş. Ama hukukta şüphe sanık lehine yorumlanır. Bizi bu maddeyi kullanırken, üzerimizde taşırken, satın alırken görüntüleyememiş veya belgeleyememişler. Sadece konuşmalardan çıkan birtakım tapelerle, varsayımlar üzerine kurdukları senaryoyla bir cezalandırma sistemine girmişler.

Nasıl başladı bu iş?

“Müzeyyen”i çekiyoruz, Ankara emniyetinden telefon geldi, “Erdal bey, sizi buraya alacağız”. “Konu nedir?” “Uyuşturucu ticareti, satıcılık falan filan”. “Gelemem, setteyim” dedim, “Gelmeniz gerekiyor yoksa İstanbul’daki arkadaşlar sizi alacaklar” dedi. “İstanbul’daki arkadaşlar sizi alacaklar” demek, Gezi eylemlerine katılmış birtakım oyuncu arkadaşların alınması gibi korkunç bir fotoğrafla alınacaksınız demek. Ankara’daki arkadaşlar o konuda biraz daha tutarlı davrandılar. Biz de gittik gece 2’de. İfademizi verdik. Bize tapeleri okuttular, yani tapeler inanılır gibi değil.

Haberin Devamı

“Bunun altında başka bir durum var”

Neler var?

Asistanımla konuşuyorum, evde temizlik var, ona gideceğim, “Müsait misin oğlum?” diyorum, “Müsaitim abi”, “Tamam ben sana geliyorum”... Bir tanesi bu, merak eden mahkemeden alabilir. İşin tuhafı, emniyetteki arkadaşlar “Erdal Bey, bu kamu yararına bir konu değil, gizli tutmamız lazım” diye bir sorumluluk örneği gösterirken, ertesi gün bunu basında gördük. Biz bir diyet ödüyoruz. Ama hangi taraf ödetiyor bilemiyoruz. Yeni Türkiye şekil değiştirmiş durumda.

O sırada bir yazılı açıklama yaptın...

Evet, “Tutuklanmadım, gözaltına alınmadım, uyuşturucu kullanmıyorum” dedim. Ama şöyle bir gerçek var: Biz uluslararası platformlarda bulunan adamlarız. Cannes’a gidersiniz festivale, Berlin’e gidersiniz, ortamın içerisinde böyle bir durum varsa siz de bakarsınız. Müptelası değiliz. Ama siz sanki müptelaymışız gibi bir işlem yapıyorsanız buna karşı çıkacağız elbette.

Arkadaşlar 17.5 yılla yargılanıyorlar. Satıcılıktan, çete kurmaktan. Lütfen, ya yaptığımız mesleğin farkında değilsiniz siz ve bunun karşılığında devlete ödediğimiz verginin, ya da bunun altında başka bir durum var.

Ne olduğunu düşünüyorsun?

Belki Gezi, bilmiyorum.

“Kızım oyuncu olmaya niyetli, önünü alamıyoruz”

“Sinirlendi, seti bıraktı” diye haber çıktı. Var mı öyle bir şey?

Yok öyle bir şey. Biz tiyatrocuyuz. Akademik insanlar bu tür ucuz şeyleri yapmazlar, derdi varsa oturur konuşur. 150 kişiyi bırakıp gitmezler çünkü bilirler prodüksiyonun ne kadar zarar edeceğini. Öyle çocukça iş olmaz yani.

Şimdi diziden ötürü bir ayağın İstanbul’da... Nasıl burada hayat?

Boğaz güzel, seyrediyorum. Ama gece çıkamıyorum, tuhaf tuhaf insanlar tuhaf tuhaf fotoğraflar çekip altına da aslı astarı olmayan haberler yapıyorlar. O yüzden genelde burada, yazarak, düşünerek geçiriyorum zamanımı.

Çocukların nasıl?

İyi ya, Ömer şahane. Yeni yeni dili çözülmeye başladı, garip kelimeler türetmeye başladı, bunlarla çok eğleniyoruz biz.

Ablası memnun mu?

Memnun. Ablası oyuncu olmaya niyet etti, önünü alamıyoruz. Haklı tabii, ne olacak? Elmanın dibine armut düşmüyor ki. Annesini, babasını devamlı rol çalışırken görüyor, okulda tiyatro koluna giriyor, dans ediyor, piyano dersine gidiyor, en sonunda kız çileden çıktı, “Ben de bu sahnede oynamak istiyorum” dedi babasına.

Ayşe Arman’la röportajında “Oğlan siyasetçi olsa keşke” demiştin. Ciddi miydin?

Evet. Bu ülkede mücadele etmeden hiçbir şey elde edemiyorsunuz. En azından mücadele ruhunu ortaya çıkartmak için siyasetçi olması gerektiğine inanıyorum.

Başbakan olsa da demişsin...

Tabii... Reis-i Cumhur olsa keşke. Bizim kuşak siyasetten uzak tutulmaya çalışıldı ebeveynler tarafından. Ben öyle düşünmüyorum.

“Benim uyuşturucu kullanacak mecram yok”

Bekliyor muydun böyle bir olay, emniyetten çağırılabeceğini?

Bekliyorduk. Ben “Gezi’ye katılan arkadaşları almışlar. Anne beni de alırlar yakında” dedim. “Yapma oğlum” dedi, “Alacaklar, zaten şu dönem içeri girmeyen adama adam demiyorlar anne” dedim. O konuda rahatız yani biz. Benim tek endişem, hukukun ailenin bölünmez bütünlüğü üzerine bir hassasiyeti vardır, bu hassasiyet hiç bu eylemde gösterilmedi. Kızım, okula gidecek, asılsız haberler, üstüne üstlük iğrenç bir şekilde işlenen haberler onun arkadaş çevresiyle ilişkisini başka bir tarafa taşıyacak. Bir kere ben aileme, Devlet Tiyatrosu’na, beni seven vatandaşlara karşı sorumluluğu olan bir insanım. Kaldı ki uyuşturucu kullanacak yerim, mecram yok. Zaten kullansam “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni yedi yıl boyunca kapalı gişe oynayamam, film çekemem, Behzat Ç.’yi yapamam, oturur kukumav kuşu gibi düşünürüm.

“45 yaşında bir adamın ‘Hiç kullanmadım’ demesi yalan olur”

Bu meslekle uyuşturucu bir arada olamaz mı diyorsun?

Olabilir, beni ilgilendirmiyor. Ben sahne adamıyım, sahne performans isteyen bir yerdir. Televizyonda bir yıl işi olan insan ertesi yıl bunalıma düşebilir. Ama benim böyle bir durumum yok. Benim düşünmem gereken bir tiyatrom, çıkarmam gereken oyunlar, bakmam gereken bir ailem ve sorumlusu olduğum bir devlet memuriyetim var. Buna göre hareket etmişimdir bugüne kadar, bundan sonra da öyle olacak.

Uyuşturucu hiç kullanmadım demiyorsun ama değil mi?

45 yaşında bir adamın “Hiç kullanmadım” demesi yalan olur zaten. İster istemez bunun içerisinde bulunursun ama hiçbir zaman müptelalık boyutunda değildir ki, neye göre değerlendiriyorsunuz?

Tapelere bakmışlar ve senin uyuşturucu kullandığına karar vermişler, öyle mi?

Maalesef öyle karar vermişler.

Kanıt?

Kanıt yok.

“Müsaitsen sana geliyorum”dan mı çıkarmışlar?

Bir tanesi o, bir tanesinde Fatih Artman’la konuşuyorum, “Oğlum nerdesin sen?”, “Eskişehir yolundayım”, “Çabuk gel oğlum, gideceğim ben eve”, “Abi tamam o zaman ara sokaklardan geliyorum”. Bu çocuğa o dönem birçok iş teklifi geldi, onlardan biriyle ilgili oturup konuşacaktık. Kaan Urgancıoğlu’yla konuştuğumuz bir tape var sonra. “İzmit’teyim ben oğlum, geliyorum sana”, “Gel abi”, “Ne var sende?”, “Jager var, Jack var”, “Başka bir şey yok mu oğlum?”, “İstersen gelirken bira al”, “Saat 10’u geçti şimdi beni uğraştırma”. Bu nedir? Birtakım gazeteler “Uyuşturucu müptelasıymış, içeri girecekmiş eğer tedavi olmazsa” gibi aslı astarı olmayan haberler yapıyorlar. Lütfen o tapelere bir baksınlar, neye istinaden bizi almışlar. Üzerimizde uyuşturucu yakalanmamış, herhangi bir görüntüye rastlanmamış, telefon görüşmelerinden bile altı ayda ancak bunları çıkartabilmişsin.

“Hukuk bize ergen bir çocuk gibi davrandı”

Peki varılan netice ne?

“Denetimli serbestlik” kararı verdiler. Savcı karar verdi, mahkeme değil. Neye istinaden? Bilmiyoruz. Bizi değersizleştirmek üzerine bir hareket biçimi bu.

Seni etkiledi mi bu durum?

Benim tek kızımla ilgili, okulla ilgili, aileyle ilgili canımı sıktı. Hukukun o konuda sorumsuz davrandığına inanıyorum. Kaldı ki kitleler tarafından sevilen bir karakterdi Behzat Ç. ya da Erdal Beşikçioğlu. Siz “Bu, kullanıyor” diyerek belki de uyuşturucu tüketimini fazlalaştıracaksınız. Beni örnek alanlar “Erdal abi de içiyormuş, biz de içelim bu b.ku” diyecek belki de. Hukukun bu kadar dikkatsiz davranması mümkün mü sence? Ergen bir çocuk gibi davrandı bize karşı. Oysa ki hukukun olgun bir baba gibi davranması gerekiyor.

Ne yapmayı düşünüyorsun?

Bugün itiraz dilekçemizi verdik, bekliyoruz. Ya kabul edecekler ya etmeyecekler, göreceğiz. Ondan sonra onlar magazin yoluyla benle haberleşmeyi tercih ettiler, biz de gazeteler yoluyla bilgilendirmeyi tercih edeceğiz. 15 günde bir mi, ayda bir mi neyse ben gidip kanımı vereceğim, idrarımı vereceğim, her tahlilin neticesini de halkla paylaşacağım. “Bu iş böyle değil” diyebilmek için sadece.

“Eşim benden daha anarşisttir zaten”

“Gezi’nin içinde bulunmasaydım da bunlarla uğraşmasaydım” diyor musun?

Bugün olsa yine oradayım. Hangi siyasi iktidar olursa olsun, bana ters gelen bir şey varsa oradayım. Belki Çarşı’daki çocuklar gibi hükümete karşı tek kişilik darbe yapmaktan beni de müebbete mahkum edebilirler.

Eşin Elvin ne diyor duruma?

Elvin benden daha anarşisttir zaten. İkimiz tencere kapağız, okulda bulmuşuz birbirimizi, eğer ideolojilerimiz bir olmasaydı nasıl bu kadar zaman beraber olacaktık ki?

Bu altı aylık sürede “Beni dinliyorlar mıdır?” diye aklından geçiyor muydu?

Tabii ki, kimin geçmiyor ki... En kötüsü de karımla yaptığım özlem konuşmalarını dinliyor olmaları. Korkunç yani. İki evli insanın birbirleriyle özel konuşmalarının,
aşk sözcüklerinin başkaları tarafından dinleniyor olması...

Bunca yıl sonra böyle konuşmalar yapıyorsunuz, ne hoş...

Ya özlüyorum tabii kadını, özlemez miyim? Niye yapmayalım?

Evlilik aşkı yıpratmadı mı?

Aşk nedir onu da bilmiyorum. Aşk yıllar sonra şekil değiştiriyor, başka bir hal alıyor. Elvin benim için elim ayağım, kolum bacağım, her şeyim. Onunla yaptığım telefon konuşmalarını da oturup dinlemiş insanlar, ayıp. Terbiyesizlik! Hatta belki o konuşmalarla dalga geçmiş bile olabilirler, daha da büyük ayıp.

“Hayatım boyunca bir otokontrolüm oldu”

İlk yaptığın açıklamada “Uyuşturucu kullanımına karşıyım” gibi ifadelerin de var...

Evet, hele bonzaiye. Yemin ediyorum kamu spotundan daha değerli şu anda benim söyleyeceğim: Bonzai kullanmayın arkadaşlar. Uyuşturucu kullanmayın. Sentetik malzemelerden uzak durun. Daha ne diyeyim yani?

“Aileme, çevreme ve topluma kötü örnek teşkil edecek hiçbir davranışım olmamıştır” da demişsin. Böyle bir kaygın mı var?

Bizi böyle eğittiler. Bizim Devlet Tiyatrosu’yla yaptığımız sözleşmenin içerisinde bu var zaten. Biz konservatuvar mezunu çocuklar bu adap içinde yetişmişizdir. Hiçbir zaman bir barın üzerinde bir kadınla vur patlasın çal oynasın kendini dağıtan bir adam olmadım. Hayatım boyunca bir otokontrolüm oldu.

Halbuki tam tersi düşünülür...

Öyle bir şey yok. O karakter, Behzat Ç. o.

Bir serseri tarafın yok mudur?

Kravat takmasını sevmiyorum, ceket giymesini sevmiyorum.

Aykırı bir adam değil misin?

Aykırı bir adamım. Sahne üzerinde, edeceğim laflarda aykırı bir adamım, doğruyu arayan bir adamım, devamlı soru soran bir adamım.

“Bir kadında aradığım özellik mutlak sadakat”

Behzat o kadar yakışmıştı ki sana, “Eyvah sonra ne yapacağım” diye düşündün mü hiç?

Yo, hiç düşünmedim. Bir tane aşk filmi çektim, “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku”.

Evet nihayet...

Ama o işten tatmin olmadım açıkçası. Aşk filmi sonuçta... Ben bir hikaye anlatmak istiyorum, bir tarih anlatmak istiyorum. İnsanı bir koltuğa bağlıyorsam, çıktığında tartışacak bir mevzu olmalı.

Aşk tartışılamaz mı?

Tartışılmaz, aşk işte... Ya içinde varsındır, ya yoksundur. “Ben nasıl âşık olmalıyım acaba?” diye takılmazsın ki, soru sormazsın, bir anda olursun. Tabii ki o işi yaparken de çok keyif aldım. Hikaye çok güzel, çok tatlı, çok nahif anlatılmış. Ama ne bileyim, ötekisinden daha fazla keyif alıyorum manasında söylüyorum.

Sezin Akbaşoğulları’yla oynadınız...

Sezin inanılmaz bir partner. O öyle, Canan (Ergüder) öyle... Sezin’le yeterince çalışamamıştık “Behzat Ç.”de. Şimdi birbirimizin tadını çıkarttık bu konuda.

Film “Bir erkeğin bir kadında aradığı özellikler nelerdir?” sorusunu sowwrduruyormuş...

Ha, işte bunu anlatacağız.

Nelerdir senin için?

Erdal Beşikçioğlu olarak bir kadında aradığım tek özellik, mutlak sadakat. N

“Kızım bana ‘Gezi’ye gitme’ demişti”

Kızın farkında mı durumun?

Olmaz olur mu? Derin’in sıra arkadaşı Yağmur Balbay’dı (Mustafa Balbay’ın kızı). Babasız büyümüş bir kız çocuğuyla aynı sırayı paylaşmış birisi. O yüzden onun tek derdi acaba içeriye girer miyim korkusu. O kadar densiz insanlar var ki çevresinde, Yağmur’a bile yapmadıklarını bırakmadılar, okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Demişti de Derin Gezi zamanı “Gitme baba” diye, “Gitmek zorundayım kızım” demiştim.

Sokakta nasıl tepkilerle karşılaşıyorsun?

Çok tuhaf, bunu büyük bir ihtimalle bizi değersizleştirmek için yaptılar ama çok aksi oldu. “Biz farkındayız Erdal Bey neyin ne olduğunu, siz dert etmeyin” diyorlar.