17.12.2023 - 02:00 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı - Pera Müzesi geçtiğimiz aylarda farklı disiplinlerden göçmen sanatçıları “Diyalog Projesi - İstanbul”da bir araya getirmiş ve farkındalık oluşturmaya çalışmıştı. Biz de meseleye 18 Aralık Uluslararası Göçmenlerin Hakları Günü vesilesiyle ülkemizde yaşayan göçmen sanatçıların perspektifinden baktık.
Yaşam maliyeti dünyanın her yerinden her meslek grubundan insanı zorluyor. Birleşik Krallık’taki yardım kuruluşu Acme tarafından yapılan bir anket ise bunun İngiliz sanatı üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. Ankete göre, Birleşik Krallık’taki üç sanatçıdan biri beş yıl içinde profesyonel olarak çalışmaya devam edebileceklerinden şüphe ediyor. Peki, bugünlerde dünya adeta bavulu elinde bir haldeyken daha iyi bir yaşam umuduyla farklı ülkere göç eden sanatçılar o ülkelerdeki sanat ağlarına nasıl dahil oluyorlar? 15 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü ve 18 Aralık Uluslararası Göçmenlerin Hakları Günü vesilesiyle ülkemizde yaşayan Suriyeli ressam Ali Omar, Demokratik Kongolu müzisyen Enzo İkah ve İranlı dansçı Sayeh Nick’le konuştuk.
Bize biraz kendinizden ve Türkiye’ye nasıl geldiğinizden bahseder misiniz?
Ali Omar: Küçük bir köyde büyüdüm ve sanat yolculuğuma genç yaşta, kendi kendimi yetiştirerek başladım. Memleketimde resmi sanat eğitimine sınırlı erişim göz önüne alındığında, çeşitli resim malzemelerini deneyerek kendimi yetiştirdiğim bir yolculuğa çıktım. Liseden sonra üniversitede sanat çalışmalarına devam ettim. Mezun olduktan sonra, izole edilmiş bir sanatsal keşif dönemine dalmak ve tarzımı geliştirmek için köyüme döndüm. 2015’te şehrin sanat ortamına dahil olmak arzusuyla İstanbul’a taşındım.
Enzo Ikah: Paris Sorbonne Panteon I’de psikoloji öğrencisiydim, yüksek lisansımdan sonra doktoram için işyerinde veya madende çalışmaya zorlanan çocukların psikolojisi hakkında yazmak istedim. Daha sonra KOLTAN adlı madeni keşfettim ve dünya rezervinin yüzde 80’inin sadece Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Doğusu’nda olduğunu öğrendim. Bilgi almak için oraya taşındım. İturi bölgesinde 3 hafta kaldım. Burada rehberlik eden 16 yaşındaki Paul’le tanıştım. Yolculuğumun sonunda ona tüm dünyaya orada ne gördüğümü anlatacağıma söz verdim. Kongo’nun başkenti Kinshasa’ya döndüğümde, sesimi yükseltmeye başladım ve tutuklandım. 10 yıl hapis cezasına çarptırıldım. Hapiste dokuz geçirdim. Hayatta kalmakla ölmek arasında bir seçim yapmak zorundayım, bu yüzden kaçtım. Kinshasa’dan Paris’e direkt uçuş bulamadım. İstanbul aktarmalı olan uçuşta, Shengen bölgesinde beklendiğimi öğrendim. Ve İstanbul’da kalmaya karar verdim. Paul’e verdiğim sözü tuttuğum için burada mülteciyim.
Sayeh Nick: İran’da mimarlık okudum. Orada sokak müziği yapıyordum. Daha çok çocuklarla ilgili projelerde yer alıyordum. O dönem henüz dansa başlamamıştım ama beden farkındalığı ve yoga gibi pratikler yapıyordum. Ardından kendime daha iyi bir hayat kurmak için Türkiye’ye geldim. Burada daha fazla STK’larla çalıştım. Hayatımı idame etmek için çalışmak zorunda olduğumdan sanatıma odaklanamıyorum.
Dünyanın her yerinde sanat ağlarına katılmak zordur. Bir sanatçı olarak siz neler deneyimlediniz?
Ali O.: Küresel sanat ağlarına katılmak gerçekten de önemli zorlukları beraberinde getiriyor. Sanat dünyası, olağanüstü işler arayan seçici galericiler ve koleksiyonerlerle son derece rekabetçi. Kaliteli sanatın piyasada kendine yer bulacağına inanıyorum. Bu nedenle odak noktam, en yüksek kalitede sanat yaratmaya devam etmek. İstanbul’a geldiğimde, sanat malzemeleri ve uygun bir stüdyo alanı bulmak için Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki sanat öğrencilerinden rehberlik istedim. Şans eseri Balat’ta bir yer buldum ve orada resim yapmaya ve bağlantılar kurmaya başladım. Pasaportla ilgili kısıtlamalar sergilere katılım imkânımı etkilese de çalışmalarımı hem yurt içinde hem de yurt dışında başarıyla sergiledim.
Enzo I.: Türkiye’ye gelmeden önce dünyada 47 ülkeyi dolaştım, zaten tecrübem var ama haklısın kolay değil. Aynı zamanda beyaz şehirde siyahî olmak hayal bile edemeyeceğin kadar zor. İstanbul’daki ilk çıkışımı hatırlıyorum; sadece Bob Marley’in şarkısının cover’ını yapmayı reddettiğim için dört kez farklı gruplardan kovuldum. Çünkü, kendi bestelerimi yapmak istiyordum. Sonunda “Rainbow” adlı, Türkiye’de bir Afrikalı tarafından yapılan ilk yasal albümü çıkardım. Ardından, Türkçe şarkılar olan “Sana Ne, Bana Ne” ve “Hey Onbeşli”yi içeren “Hoşbulduk” albümünü çıkardım. Türkiye’nin 63’e yakın şehrinde konser verdim, kendi grubumla Sinop’a giden ilk Afrikalıyım. Ve bugün buradayım.
Sayeh N.: Sanatçı olarak kendimi bulamadım çünkü sürekli düşünmem gereken ve enerjimi koymam gereken başka konular var. Dans etmek bana psikolojik olarak çok iyi geliyor. Dansçı olarak bir ağa dahil olabildim ama bunların hiçbiri bir sisteme ya da galeriye bağlı ağlar ya da kişiler değildi. Mülteciler ve göçmen sanatçıların entegrasyonu ve sivil toplumun rolü üzerine bir yüksek lisans çalışmam var. Çalışma gözlemlediğim şey, bir çoğunun benim gibi sanatını devam ettirmekte çok zorlandığı. Hayatlarını devam ettirmek zorunluluğu zamanlarını ve enerjilerini alıyor. Ve sanatından para kazanan çok az. Onlar da zor koşullarda devam ediyorlar.
“Mülteci deneyimi sanatsal ifademi değiştirmedi”
Göçmen ya da mülteci olmanız sanatınıza nasıl yansıdı? Sanatınızı nasıl dönüştürdü?
Ali O.: Mülteci deneyimi sanatsal ifademi temelden değiştirmedi. Benim için sanat; dış koşulların ötesinde, kalıcı bir iç tutkudan kaynaklanıyor. Eğer bu dürtü azalırsa sanatım da azalacaktır. Mülteci statüsü, pasaport kısıtlamaları nedeniyle kaçırılan sergi fırsatları gibi lojistik zorluklara yol açsa da, sanatsal motivasyonumu temelden yeniden şekillendirmedi.
Enzo I.: Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden Türkiye’ye kaçtığımda sadece bilgimi ve sanatımı getirdim. İlk zamanlar kolay olmadı çünkü Türk dilini ve kültürünü bilmiyordum, öğrenmek yıllarımı aldı. Birisi kendi ülkesini terk ettiğinde her zaman yanında getirecek bir şeyinin olması, ev sahibi ülke olarak o kişiye bir şans verilmesi için fayda sağlayacağına inanıyorum. Amacım saygı görmek, sevilmek değil, ne kadar meteliksiz olursam olayım saygısızlıkla gelen teklifleri reddediyorum. Temel insanlığımıza döndüğümüzde bütün insanlar aynıdır. Benim müziğim, sesi olmayan insanların sesi. Dünyadaki tüm evsiz çocuklar için tavsiye verdiğim yeni albümüm “Evsiz” iki hafta içinde çıkıyor.
Sayeh N.: Bana bir sürü kapı açtı ama burada bir yer edinmem seneler aldı. Beş senedir buradayım ve belki son bir senedir daha çok varolabildim. Yabancı olmak, oraya alışmak ve bir topluluğun parçası olmak dünyanın her yerinde zaman alır. Benim için de aynısı oldu. Sanatımı, dansımı, hareketlerimi, fikirlerimi göç duygusu, ev ve aile özlemi gibi unsurlar üzerinden tasarlıyorum.