14.10.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya - ceyda.ulukaya@milliyet.com.tr
Türkiye’de 0-18 yaş arası yaklaşık 352 bin otizmli çocuk var ve yalnızca 30 bini eğitime kavuşmuş durumda. Otizmli çocukların, akranlarıyla birlikte genel eğitime katılmasına izin veren kaynaştırma eğitimi uygulamaları ise 1997’den beri yürürlükte. Buna rağmen otizmli çocukların, kimi zaman velilerin kimi zaman öğretmenlerin “gönülsüzlüğü” nedeniyle kaynaştırma eğitiminden faydalanamadığı örnekler sıkça yaşanıyor. Yaklaşık iki hafta önce benzer bir vaka sosyal medyaya yansıdı. Bunun üzerine tam tersi bir örneği, bugün 13 yaşına gelen otizmli kızının sınıf öğretmeni Semiha Yardımcı’nın nasıl tek başına “bütün sınıfın, hatta okulun bakış açısını değiştirdiğini” paylaştı bir anne, Göksu Coşkunlar. Öğretmenin öğrencinin potansiyelini keşfetmesine öncülük etmesinin ve bunun sonuçlarının tüm okul için “hayat dersi” olduğunu gösterdi anlattıkları. Ankara’da Nebahat Keskin İlköğretim Okulu’nda buluştuğumuz Semiha Öğretmen de bunun canlı ispatıydı. Öğretmenine bir demet papatyayla gelen Zeynep ise fotoğraf çekimi sırasında biraz yabancılık çekse de öğretmeninin yanında ne kadar mutlu olduğu her halinden belliydi. Semiha Öğretmen bu tablonun oluşmasında okul idaresinin de desteğini anarak başladı söze, ardından hafif sitem etti: “Neden benimle röportaj yapıyorsunuz ki, ben olması gerekeni yaptım.”
- Yollarınız nasıl kesişti Göksu Hanım ve kızı Zeynep’le?
Zeynep birinci sınıfın ilk döneminde olumsuz bir dönem geçirmiş. O arkadaşımın tayini çıkınca müzik öğretmenimiz Saliha Tılıç gelip bana Zeynep’ten bahsetti, alır mısın diye sordu. Daha önce hiç otizmli öğrencim olmadı, ya iyilik yapayım derken kötülük yaparsam diye düşündüm. O sırada Göksu Hanım’ı gösterdi, gittim yanına; “Çocuğunuzu okutmak istiyorum ama ilk kez böyle bir öğrencim olacak, beklentileriniz ne düzeyde bilmiyorum, elimden geleni yapacağım” dedim. “Tamam” dedi. Zeynep geldi sınıfıma, bir daha da ayrılmadık, 3.5 yıl hiç sorun yaşamadık.
- İlk veli toplantısında velilerin tavrıyla karşılaşmışsınız...
Veliler empati yapmakta biraz zorlanabiliyor, özellikle de okula kayıt ettirdiği ilk çocuğuysa. Burada öğretmene gerçekten görev düşüyor. Doğrudur, ikinci dönemin ilk veli toplantısında bir veli söyledi; “Hocam zaten en kalabalık sınıftık, böyle bir öğrenci almalı mıydık” diye... Ben de bekliyordum böyle bir soruyu. Dedim ki: “Dördüncü sınıfın kapısından herkes iyi şekilde eğitilerek çıkacak, emin olun. Ama böyle bir çocuğu da bu kapıdan doğru eğitim alıp çıkarırsak asıl başarıyı yakalayacağız. Bir çocuğu daha kazanmış olmanın mutluluğuyla bu kapıdan çıksak sizce de en güzeli olmaz mı?” Ve kimseden ses çıkmadı.
“Çocukları de hazırlamalı"
- Veliler neden tepki gösteriyor?
Kendi çocuklarının alacağı eğitimdeki zamanın azalacağını düşünüyorlar. Biraz bencilce ama bunu velilere çok iyi anlatırsanız anlayabilirler. Ben Zeynep’i alacağımı Şubat tatilinde öğrenince tatilimi sadece ona ayırdım, internette otizmle ilgili bütün siteleri gezdim. Tüm haftalık etkinliklerimi dosyaladım. Yani Zeynep için ekstra bir zaman okul içinde harcamadım bile. Bu şekilde veliler de ikna oldu. Meğer Bireysel Eğitim Programı denen bu programı da tek başına öğretmen değil, bir kurul hazırlıyormuş. Tabii sadece velileri hazırlamak yetmiyor... .
- Çocukları nasıl hazırladınız?
Çocukları hazırlarken Zeynep’i sınıfta tutmadım, rehber öğretmenin yanındaydı. İlk gün şöyle bir konuşma yaptım: “Çocuklar bugün çok sağlıklıyız ama az sonra sokakta karşıdan karşıya geçerken engelli olabiliriz. Peki bu durumda size nasıl yaklaşılmasını istersiniz? Eğitim hakkınız elinizden alınsın ister misiniz? Hayır. Peki, size sevgiyle yaklaşılmasını istersiniz değil mi, acıyarak değil; dayanışma beklersiniz arkadaşlarınızdan. O zaman sınıfımıza bir arkadaşımız katılacak” dedim, “Bu arkadaşımızın size ihtiyacı var. Ona yardımcı olursanız, hayatınız boyunca bunu unutmayacaksınız.” O kadar sahiplendiler ki... Teneffüslerde kendi aralarında nöbetleşmeye başladılar Zeynep’le ilgilenmek için, gözüm hiç arkada kalmadı.
- Ama siz bu konuşmayı yapmasaydınız...
Yok, o çok önemli. Öğrenciyi ve veliyi hazırlamak gerekiyor. Şimdi birinci sınıfta iki kaynaştırmam var, bir disleksi bir de orta düzey engelli bir öğrenci. Uyum haftası biter bitmez velilerden dilekçe geldi, engelli öğrenciyi sınıftan alın diye. Toplantıda velilerle konuştum; “Haklısınız, ben de anneyim, çocuklarım için uğraşmak isterim ama başka çocuğun eğitimini engelleyerek değil. Bu sınıfa kayıt olmuş kim varsa bu kapıdan girer, şunu istemiyorum diyen veli varsa lütfen burayı terk etsin. Tek öğrenci de kalsa tek onu okutacağım” dedim. Henüz kimse istemiyorum demedi.
"İyi ki bunları yaşadım”
- Sizden en ideal olanı dinliyoruz ama öğretmenlerin engelli öğrenciyi istemediği de oluyor...
Öğretmen kapısına gelen her öğrenciyi almak zorundadır, hele engelinden dolayı alamam hiç diyemez, bu ebeveyni de yıkmaktır. Fakat biz bu konuda eğitim alarak öğretmen olmadık, kaynaştırma nedir bilmiyorduk bile. Şimdi bakıyoruz, hiperaktivite, dikkat eksikliği, otizm, aklınıza ne gelirse... Bu engelleri görünce öğretmen diyor ki, bilmediğim konuda ne yapabilirim? Evet, ara ara seminerler veriliyor ama bu da bizi uzman yapmıyor. Bu konu tamamen öğretmen gönüllüğüne bağlı diye düşünüyorum. İnternette her şeyi araştırıp bulabiliyorsunuz. İnanın bunları da kimse için yapmadım, kendim için yaptım, çünkü ancak bu şekilde kafamı yastığa rahat koydum. Eğer üzerinde durursanız eğitilemeyecek hiçbir engelli çocuk yoktur diye düşünüyorum.
- Özel öğrenci deneyimleri sizin için ne ifade ediyor?
İyi ki bunları yaşadım diyorum. Ben de bir anneyim, büyük zorluklarla babasız büyüttüm çocuklarımı, 22 yıl doğuda görev yaptım. Karşıma bu öğrenciler çıktığında inanın empati yapıyorum. Gönül rahatlığıyla yastığa başımı koyabilmektir bunun sonucu.
“Zeynep’ten özür dileyin öğretmenim”
- Zeynep sizin ilk otizmli kaynaştırma öğrencinizdi, ne tür zorluklar yaşandınız?
Sınıfın dışına çıkmak ya da başka bir öğretmenin derse girmesi durumunda Zeynep zorlanıyordu. Kendi dünyasında kalmak istiyordu çünkü. Bahçede bir köşeye siniyordu mesela, biz hadi Zeynep, önce iki adım götürüyorduk, sonra üç adım... Sinemaya ilk gittiğimizde en çok 10 dakika durdu ama asla “Zeynep sinemayı sevmiyor” deyip bırakmadık onu. Şimdi en sevdiği şey annesiyle sinemaya gitmek. Bir derste sorun yaşadık örneğin; Zeynep bazen derste ses çıkarıyordu, ilgi çekmek için tamamen... Öğretmen onu yanlış anlamış ve bağırmış. Bunun üzerine öğrencilerin hepsi birden kitapları kapatmış ve “Öğretmenim Zeynep’ten özür dileyin” demişler. Öğretmen de tepki vermiş, “Ne demek açın defterlerinizi” diye. “Açmıyoruz” demişler. Teneffüste yanıma geldiler, “Öğretmenim doğru mu yaptık?” diye, ben de “Haklı olduğunuza inanıyorsanız davranışınız doğrudur” dedim. Gittiler, öğretmen Zeynep’ten özür dilemiş, derse başlamışlar.
- Diğer öğrencilere etkisi ne oldu Zeynep’in varlığının?
Farklılıklara nasıl bakmaları gerektiğini öğrendiler. Veliler de zamanla bunu gördü; şimdi diyorlar ki, “O kadar iyi oldu ki hocam, çocuklar Zeynep’le okuyarak farklılıklara nasıl yaklaşacaklarını öğrendiler.” Hayat dersi bu. O sınıftan sadece Zeynep çıkmadı, o çocuklar da çıktı, Zeynep gibi bir arkadaşlarını aralarında kaynaştırarak birlikte nasıl hayatta durabileceklerini öğrendiler. Bunlar çok önemli. Bana göre mutlaka her sınıfta bir kaynaştırma olmak zorunda. Sadece kaynaştırma öğrencisine değil, diğer çocuklara da inanılmaz faydası var çünkü.