30.08.2020 - 03:04 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya
Çağan Şekercioğlu, saymakla bitmeyen bir unvan listesine sahip. Türkiye’nin ilk tropikal biyologu, ekolog, doğa koruma bilimci, ornitolog, belgeselci, National Geographic fotoğrafçısı... Bunlar yetmiyormuş gibi, son olarak dünyanın en etkili bilim insanları listesinde yer aldı. Türkiye’den 196 ismin yer aldığı listede Şekercioğlu, biyolojide ilk sırada. Ekoloji ve ornitolojide ise Türkiye’den bu listeye giren tek bilim insanı. 4 kitabı, 140’ı aşkın bilimsel yayını ve 11 bin 400 bilimsel atıfı var. Bugüne dek her kıtada 90’a yakın ülkeye seyahat etti, dünyadaki kuş türlerinin yaklaşık yüzde 75’ine denk gelen 8 binin üzerinde kuş türünü doğada gördü ve çoğunu görüntüledi. Harvard ve Stanford mezunu, Utah ve Koç Üniversiteleri öğretim üyesi, aynı zamanda KuzeyDoğa Derneği Başkanı Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ile konuşacak çok şey var...
Siz kariyerini çocukluğunda keşfedenlerdensiniz. Böyle bir noktaya gelmenizde o dönemin etkisi neydi?
Ataköy’de doğup büyüdüm, çocukluğum oradaki sulak alanlarda geçti. O yüzden de hâlâ doğada sulak alanları korumak için mücadele ediyorum. Doğa koruma bilimci olmamda buraların yok edildiklerini görmemin etkisi de var. Doğaya ve hayvanlara karşı çocukluktan tutkum da var. Arkadaşlarım futbol oynarken ben kaplumbağa, kertenkele, böcek ve diğer hayvanları eve getirir, besleyip doğaya geri bırakırdım. Babam, kardeşim ve ben ilgimizi çeken neyse riskleri göze alıp istediğimizi yaptık. Yani ailecek bir risk alma ve girişimcilik ruhumuz var.
Bugün doğa koruma biliminden ne anlamalıyız?
1970’lerde ekolojiden doğan doğa koruma bilimi, canlı türlerinin, habitatların, ekosistemlerin ve de biyolojik süreçlerin yok olmasını önlemeyi amaçlıyor. Doğal alanlar ve burada yaşayan canlılarla ilgili ekolojik verileri toplayıp, tehdit faktörlerini belirleyip, korunmaları için bölge halkıyla çalışmaların yapıldığı, doğal bilimler, sosyal bilimler ve doğal kaynaklar yönetimini bir araya getiren interdisipliner bir bilim dalı. Türkiye’de bu alandaki çalışmalarımı, yaklaşık 20 yıldır Doğu Anadoluda, 2007’den beri de kurduğum KuzeyDoğa Derneği aracılığıyla yürütüyorum.
Sizin laboratuvarınız aslında doğa. Sahadaki çalışma koşullarını nasıl tarif edersiniz?
Hayatımın yarısından fazlası arazide geçiyor. Tatildeyken bile günde 12-16 saat arazideyim. Fotoğraf ve belgesel çekim ekipmanım 30-40 kiloyu buluyor ama bunları dünyanın her köşesine taşımaya alıştım. Koşullarsa ülkeye ve projeye göre değişiyor. En zorlu arazilerimden biri, Papua Yeni Gine’nin ortasındaki Wai Kelo bataklıklarıydı. Bataklığın ortasında cılız ağaç dallarından bir kulübede kaldım. Kulübeye girer girmez 2.5 metrelik bir yılanla karşılaştım. Hayatımda ilk kez aynı anda sülüklerin, kenelerin, akarların ve birkaç çeşit öldürücü sıtma taşıyan sivrisineklerin saldırısına uğradığım için, boğucu tropik sıcak ve neme rağmen sürekli kalın pantolon, kauçuk çizme ve kalın gömlek giymek zorundaydım. Bu parazitlerden korunmak için her sabah tüm kıyafetlerimi ve kauçuk çizmelerimin içini toz kükürtle kaplıyor, üzerime de çok güçlü böcek ilacı sıkıyordum. Yine de yüzlerce kez sokuldum. Ama muhteşem cennet kuşlarını, hindi büyüklüğündeki taçlı güvercinleri, cennet yalıçapkınlarını ve diğer ender türleri görmek için tüm bu zorlukları yaşamaya değdi.
Bugüne dek ne tür risklerle karşı karşıya kaldınız?
Örneğin Alaska’da ayı kovalıyor, Tanzanya’da fil. Kosta Rika’da gece baykuş ararken beni hırsız sanan palalı halkın saldırısına uğruyorum. Ekvador’da dünyanın en yüksek aktif volkanının içine buz üzerinde kayarak düşmekten buz baltam sayesinde zor kurtulu-yorum... Bunlar doğa bilimci olmanın riskleri. Ama her zaman en korktuğum şey trafik ve insanlar. Ne yazık ki en büyük risklerden biri de, yıllarımı verdiğim ve araştırdığım alanların bir anda yok edilebiliyor olması.
Doğayı keşif peşinde bir bilim insanı olarak sizi en çok şaşırtan gözleminiz ne oldu?
Öyle çok şey var ki. Mesela 1996’da Uganda’da ormanda bir kütüğün üzerine oturmuş sesle kuş sayımı yaparken, birinin bana baktığını hissettim. Döndüğümde, bir erkek ve dişi şempanze 10 metre uzaktan bana bakıyordu. İrkildim. Bir erkek şempanze 3-4 insan gücündedir ve isterse kolaylıkla bir insanı öldürebilir. Göz göze geldik. Bakışlarının arkasındaki bilinci ve düşünceyi hissettim. Normalde şempanzeler gözünün içine bakmayı tehdit olarak algılar (“Ne bakıyorsun?” diyen birçok vatandaşımız gibi). Ama bu şempanzenin bana bir şey yapmayacağını hissettim. O da hissetti. Türler arası bir iletişim kurduk. DNA’mızın yüzde 99’unu paylaştığımız bu canlıyla bağımızı hissettim. Sanki 4 milyon yıl önce Afrika ormanlarında yaşayan insanın atası Australopithecus ile göz göze gelmiştim. Birkaç saniye sonra ikisi de sessizce ormanda kayboldu. Türkiye’de ise ilk kez uydu vericileriyle takip ettiğimiz Ardahan isimli bir küçük akbabanın 11 ayda 50 bin km’den fazla uçup kışı Somali-Etiyopya sınırında, El Shabab terörist grubunun yaşadığı çöllerde geçirmesi. Bir düzineden fazla ülkeden geçip yine Aras Nehri Kuş Cenneti’ne döndü.
90’a yakın ülkeye seyahat ettiniz. Buradaki koşullar açısından sizi şaşırtan ne oldu?
Kosta Rika ve birçok Latin Amerika ülkesindeki çevre bilinci. Orada da çevre sorunları var tabii ama genel olarak doğayı koruma ve ekoturizm konusunda Türkiye’nin çok daha ilerisindeler. Bu yüzden ekoturizmden de muazzam paralar kazanıyorlar, aynı zamanda muhteşem bir doğanın içinde yaşıyorlar. Kosta Rika’nın yüzde 28’i korunan alanların içinde mesela. Ülkemizde ise milli parklar yüzölçümümüzün yüzde 1’i. Farklı tanımlara göre korunan alanlar yüzde 9 civarında ama bunların çoğu somut olarak korunmuyor; çünkü çıkarılan kanunlarla, bu alanlarda HES ve diğer inşaatlar yapılmasına, maden aranmasına izin verilebiliyor. Dilediğimiz zaman yok edebileceksek, o zaman neresi korunuyor bu alanların?
Doğa koruma alanında gerçekleşmesini istediğiniz en büyük hayaliniz nedir?
En başta, canlı türlerinin soylarının insan kaynaklı olarak tükenmesini tamamen durdurmak. Dünya yüzölçümünün en az yarısının mutlak şekilde korunmasını sağlamak. İklim değişikliği ve küresel ısınmayı sonlandırmak ve kişisel tüketimin sürekli artmasının sona ermesi.
“Hastalıkların yüzde 61’i hayvan kökenli”
İçinden geçtiğimiz pandemi dönemi, dünyaya doğayı korumanın önemini gösterdi mi sizce?
Doğal yaşamın ve doğal alanların korunması ile insan sağlığı arasında çok önemli bir ilişki var. Ne yazık ki bu salgına kadar çoğu insan bunun farkında değildi ve halen de çoğunluğun farkında olduğunu sanmıyorum. İnsanlık tarihinde kara veba, kuduz, grip, Ebola, AIDS, SARS, kuş gribi, 1918 gribi gibi yüzlerce hastalık ve parazit insanların yaban hayatı ve diğer hayvanları yemesinden dolayı insanlara geçmiş ve tarihimiz boyunca milyarlarca insanı öldürmüştür. Hayvan kökenli bu zoonotik hastalıklar, tüm insan hastalıklarının yüzde 61’ini ve de son 10 yılda keşfedilen hastalıkların yüzde 75’ini oluşturuyorlar. Kovid-19, AIDS ve Ebola gibi yeni ortaya çıkan öldürücü hastalıkları azaltmak için, dünya çapında yaban hayatı pazarlarının tamamen yasaklanması, yaban hayatı avı ve ticaretinin sona erdirilmesi gerekiyor. Ekosistem sağlığı ile insan sağlığı benzerler. Ekosistemler de ne kadar sağlıklılarsa hastalıklara karşı o kadar dirençlidirler. Yani doğayı ve yaban hayatını koruyarak insanlığı da koruyoruz.
KuzeyDoğa Derneği neler yapıyor?
Bugüne dek birçok ilki gerçekleştirdik. 2008’de önerdiğim Türkiye’nin ilk yaban hayatı koridoru, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve KuzeyDoğa Derneği iş birliğiyle 2012’de hayata geçirildi. Dünya çapında sulak alan Ramsar kategorisine ilk kez Doğu Anadolu’dan bir gölü, Kars Kuyucuk Gölü’nü soktuk ve bölgenin ilk Avrupa Seçkin Turizm Cenneti (EDEN) seçtirdik. Bölgede ekoturizm bu şekilde arttı. 2005’te Kars-Iğdır sınırındaki Aras Nehri Kuş Cenneti’ni keşfettim. Daha sonra öğrencilerim ve yüzlerce gönüllüyle Doğu Anadolu’da ilk kuş araştırma merkezini burada kurduk. 300 kuş türü tespit ettik ve 120 bin kuş halkaladık. Burası Orman Su İşleri Bakanlığı tarafından Doğu Anadolu’nun ilk tabiatı koruma alanı olmaya layık görüldü ancak hâlâ resmileşmedi. Sarıkamış bölgesinde ayı, kurt ve vaşak gibi büyük memeli hayvanlarla ilgili projemizde yüze yakın yırtıcı memeliye uydu vericisi takarak yaşam alanlarını ve hareketlerini belirledik.Türkiye’nin en büyük bozayı araştırma projesinde 51 bozayıyı uydu vericileriyle takip ettik ve dünyanın ilk göçmen bozayılarını keşfettik.
Çağan Şekercioğlu kimdir?
1998. Her kıtaya ayak basan en genç Türk oldu.
2008 ve 2013. İngiltere’nin en prestijli doğa koruma ödülü olan Whitley Gold ödülünü iki kere alan tek kişi oldu.
2009. Son 10 yılda dünyada en çok bilimsel atıf alan bilim insanlarında ilk yüzde 1’e girdi.
2010. Newsweek Türkiye “Türkiye’nin Geleceği için 100 Umut” listesinde yer aldı.
2011. National Geographic Kaşifi seçildi.
2011. “Kanatlı Gözcüler: Kuşlar ve İklim Değişikliği” kitabı Natural History Book Service tarafından ‘Yılın Kitabı’ seçildi.
2013. National Geographic ‘Risk Alan’ seçildi.
2014. Cumhurbaşkanı tarafından verilen TÜBİTAK Bilim Özel Ödülü’nü alan ilk biyolog ve en genç kişi oldu.
2015. Sabancı Vakfı Fark Yaratan ve Ashoka Vakfı Fellow seçildi.
2019: Dünyanın en etkili bilim insanları listesinde biyolojide Türkiye’de ilk sırada yer aldı. Ekoloji ve ornitolojide Türkiye’den bu listeye giren tek bilim insanı oldu. Biyoloji ve ornitolojide dünyada ilk yüzde 1’e girdi.