PazarDNA’larında oyunculuk var

DNA’larında oyunculuk var

16.02.2025 - 02:01 | Son Güncellenme:

Sahnede ve ekranda izlemeyi çok sevdiğimiz isimlerin çocukları büyüdü şimdi kendilerini izlettiriyorlar. Aileden sahne tozu yutan isimlerle sahne yolculuklarını konuştuk

DNA’larında oyunculuk var

SEYHAN AKINCI - Baba Sahne’nin gişesindeyim. Önümde tiyatrocu Hülya Gülşen “Sen Ne Güzeldin Aşkımızın Şehri” oyununa bilet alıyor. Birazdan kızı Naz Çağla Irmak tek kişilik performansıyla sahnede büyüyor. Ses Tiyatrosu’nun etkileyici atmosferinde “Batı Ekspresi” oyununu izlerken hem yeteneği hem güzelliğiyle hemen dikkati çekiyor Derin Beşikçioğlu. “Amadeus”tan “Küheylan”a kapalı gişe oynayan pek çok önemli işin yapımcısı ise hem tanıdık hem yeni Sadri Alışık. Ve “Yeni Hayat”ta size tanıdık gelen bir yüz varsa haklısınız.

Haberin Devamı

O yüz Bennu Yıldırımlar ile Bülent Emin Yarar’ın kızları Ada Yarar. Ferhan Şensoy ve Derya Baykal’ın kızları Derya ve Ferhan’dan Şevval Sam’ın oğlu Taro Emir’e ve Arzum Onan ve Mehmet Astantuğ’un oğulları Can Aslantuğ’a sahneler ve ekranlar DNA’sında oyunculuk olanlarla dolu. Peki, genç oyuncular ebeveynlerini ilk olarak ne zaman sahnede izlediler? Oyuncu olmaya nasıl karar verdiler? Bir gün onlarla aynı sahneyi paylaşmak gibi hayalleri var mı? Ada Yarar, Derin Beşikçioğlu, Naz Çağla Irmak ve Sadri Alışık’la konuştuk.

Sadri Alışık: Salonda bilet keser, kantinde su satardım

- Ailemden birini ekranda ilk gördüğümde ne hissettiğimi tam hatırlamıyorum, çok küçüktüm. Ama şunu hatırlıyorum; garip bir his. Ailenizden olan insanları farklı bir karakterle, farklı bir hikâyeyle izliyorsunuz. İlk başta garip geliyor, yabancılaşıyorsunuz ama buna çok alıştığımı söyleyebilirim. Küçükken babamın bir filmi vardı, oradaki ölüm sahnesini izleyip günlerce ağladığımı hatırlıyorum. Hatta yine babam “Akıldan Kalbe” filminde demans hastası birini canlandırmıştı. Onu da izlerken çok zorlandım, çok ağladım. Ama onları izlemek, yer aldıkları projelerin başarılı olması beni çok gururlandırıyor. Sadri dedemi kaybettiğimizde 7 yaşındaydım. Onunla hatırladığım hatıralarım var ama onu daha çok ekranlardan gördüm. Aslında dedemi yani Sadri Alışık’ı, herkes Sadri Alışık’ı nasıl gördüyse o şekilde de gördüm. Çünkü ben de onun filmleriyle büyüdüm. Birileri bu ailenin bir mensubu olduğumu duyduğunda hep çok güzel şeyler söylediler ve çok özel hissettirdiler. Bu da şunu gösteriyor, hakikaten Sadri Alışık bütün evlere girmiş ve bu toplumun yüreğine işlemiş. Çolpan İlhan, Attilâ İlhan bu usta isimler gerçekten herkesin gönlüne taht kurmuş diye düşünüyorum. Bence en önemli miras bu. 

Haberin Devamı

- Doğduğum andan itibaren tiyatro bir parçam oldu diyebilirim. Tiyatro ve kültür sanatının içine doğdum. Evimizde hep tiyatro, hep kültür sanat konuşulurdu. 1997’de babaannemin “Senin adına bir tiyatro kuruyoruz” deyişini hatırlıyorum. Tabii bu dedemin adına bir tiyatroydu. 1997’de babaannem ve babam Sadri Alışık Tiyatrosu’nu kurdu. Çocukluğumdan itibaren her gün tiyatromuza gittim, Atlas Pasajı’nda Küçük Sahne’deydi o zaman oynadığımız düzenli salonumuz. Babaannemin, babamın, kimin oyunu varsa o oyunlara giderdim. Salonda bilet keser, kantinde su satardım. Her hafta, her temsili tekrar tekrar izlerdim. Oyun bittikten sonra babaannemle, babamla diğer oyuncularla kritik yapardık. Yani tiyatronun A’dan Z’ye her kademesinde daha profesyonel hayata atılmadan bulunmuş oldum. Sahne heyecanını, tiyatronun o büyülü dediğimiz atmosferini çok yakından yaşadım. Daha sonra Koç Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler okudum. New York’ta müzikal yapımcılığı eğitimi aldım. Sinema TV yüksek lisansı yaptım Bahçeşehir Üniversitesi’nde. Şimdi de Sadri Alışık Tiyatrosu’nda, Sadri Alışık Kültür Merkezi’nde profesyonel olarak yapımcılık yapıyorum.

Haberin Devamı

- ”Bir Zamanlar Çukurova” dizisinde babamın gençliğini canlandırmıştım birkaç bölüm. Çok güzel bir hatıra ve deneyim oldu bizim için. Bundan sonra da böyle bir şey denk gelirse neden olmasın! Sahnede olmaya gelirsek, şu an tiyatrodaki yapımcılıktan çok keyif alıyorum. Aynı zamanda İstanbul ve Ankara’da Sadri Alışık Akademi ile oyunculuk eğitimleri vermeye devam ediyoruz. Her iki ilde ayrıca ücretsiz konservatuvarlarımız var. Oyunculuğa konsantre olmam için biraz bu tarafın yükünü azaltmam gerek. Çünkü oyunculuk zaman, dikkat ve konsantrasyon gerektiren bir şey. Yapım tarafını rahatlatabileceğimiz bir dönem gelirse oyunculuk neden olmasın!

Haberin Devamı

Ada Yarar: Büyüyünce sahnede olmak düşüncesi vardı

- Babamı, çok net olmasa da, ilk “Çayhane” oyununda izlediğimi hatırlıyorum. 4-5 yaşlarındaydım. AKM’de izlemiştim ve çok etkilenmiştim. Hâlâ oyunun açılış sahnesi aklımdadır. Babamın çok ağır bir makyajı ve kafasında peruk vardı. Babamı kuliste gördüğümde yabancılaştığımı hatırlıyorum çünkü sesi ne kadar aynı olsa da görünüm olarak hiç babama benzemeyen biri duruyordu karşımda. Annemin ilk net hatırladığım oyunu “Üç Kız Kardeş”. 6-7 yaşlarındaydım ve birçok kez provalarında bulundum. Kuliste oyuncularla oturmayı, birbirleriyle olan iletişimlerini dinlemeyi, makyajlarını yaparken onları izlemeyi çok seviyordum. Sanırım incelemeyi seven bir çocuktum. Oyunun sonunda üç kız kardeşin çocukluk fotoğraflarının gösterildiği bir slayt gösterisi vardı. Beni de en küçük kız kardeşi oynayan Yeliz Gerçek’in çocukluk fotoğrafı olarak oraya koymuşlardı. Her oyun sonunda benim fotoğrafımın çıkacağını öğrenince çok sevinmiştim.

Haberin Devamı

- Altı yaşında “Koroporte” adlı bir tiyatro grubunun parçası oldum. Tamamen çocuklardan ve gençlerden oluşan bir gruptu. Semaver Kumpanya’dan Serkan Keskin, Tansu Biçer ve Özlem Durmaz’ın baş karakterleri oynadıkları, Ayla Algan’ın hikâye anlatımıyla Modest Mussorgsky’nin “Bir Sergiden Tablolar” eserini çocuklar için oyunlaştırdığımız müzikli bir oyundu. Ayla Algan’la aynı sahnede oynadım diyebilmek benim için ayrı bir gurur. İlk oynadığımız günü hiç unutmam. İş Sanat’ta oynuyorduk ve sahneye çığlıklar atarak, inanılmaz neşeli bir şekilde girmemiz gerekiyordu. Sonra da yerlerimize geçip şarkı söylemeye başlıyorduk. Yerime geçtiğim anda bir saniye sahneye bakakalmıştım. Aklımda sadece “Büyüyünce sahnede olmak istiyorum” düşüncesi vardı. Sahneye ait hissettiğim ilk gün o gündü. Sonrasında hayatım boyunca tiyatrodan kopmadım. Liseye geldiğim zaman üniversitede ne okumak istediğimi ve nerede okumak istediğimi biliyordum. İngiltere’de oyunculuk okuyacaktım. Ve bu hayalimi gerçekleştirdim.

- Anne ve babamla sahneyi paylaşmak harika olur. Onlarla özel bir anımız da olmuş olur. Geçen sene babamla Ekrem Arslan’ın yönettiği “Kayıp Kamyon” adlı filmde baba-kızı oynama fırsatımız oldu. Çok özel bir deneyimdi ikimiz için de. Umarım annemle de bir gün sahnede ya da ekranda böyle bir deneyimim olur.

Naz Çağla Irmak: Hep annemle oyuna gitmek isterdim

- Annemi “ilk” izlediğim anı spesifik olarak hatırlamıyorum ama “Suç ve Ceza” oyununu onlarca defa izlediğimi çok net hatırlıyorum. Her izlediğimde büyülenirdim resmen. Sonya’yı oynuyordu annem, 5-6 yaşında falanım herhalde, oyunun sonlarına doğru ağladığı sahneler vardı Sonya’nın. O kadar üzülürdüm ki (çok iyi oynuyordu her seferinde inanıyordum ne yapayım) sormuştum bir gün oyunun terzisine, “Annem çok mu üzülüyor?” diye, “Yok Çağla’cığım olur mu öyle şey, soğan kesiyoruz biz kuliste üzülmüyor o aslında” dedi. Aklıma da yatmıştı bu arada, soğandan lensler hayal etmiştim çocuk aklımla. Sonra anladım tabi soğan kesmediklerini!

- Hep oyuncu olmak istedim. “Kendimi bildim bileli” derler ya gerçekten de öyle. Babam müzisyen, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında Trombon çalıyor. Anne ve babamın ortak çalıştığı iki gün olurdu perşembe ve cuma günleri. O yüzden ikisinden birinin beni de yanında götürmesi gerekirdi, ben hiç konsere gitmek istemezdim, klasik müzik uykumu getirirdi, uyumamayı bir başarı sayardım hatta. Hep annemle oyuna gitmek isterdim, sahnenin köşesinden oyunu izleyip o sahnede olduğumu hayal ederdim.

- Tüm çalışma disiplinimi annemden aldığım için “Romeo ve Juliet”te birlikte çalışırken hiç zorlanmadık. Zaten güçlü bir ilişkimiz olduğu için prova sürecinde de konuşmadan anlaştığımız noktaya hızlıca geldik. Annem çok çalışkandır, iyi ki ondan öyle görüp doğalının bu olması gerektiğini düşünmüşüm, büyüdükçe ve deneyimlendikçe daha iyi anlıyorum.

DNA’larında oyunculuk var

Derin Beşikçioğlu: Onlarla birlikte ya tiyatroda ya da setteydim

- Anne ve babamı sahnede ilk izlediğimde Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çalışıyorlardı. Ben çok küçüktüm. Kendimi bildim bileli hep onlarla birlikteydim tiyatroda. Hangi oyun olduğunu hatırlamıyorum ancak o sahne büyüsünün beni de içine aldığını hissetmiştim. Annemle babamın başka karakterlere can vermesi, dekoru, kostümü, ışığı bana bu mesleğin bambaşka bir dünya olduğunu kanıtladı. Ben başka bir meslek görmedim. Hep onlarla birlikte ya tiyatrodaydım ya da setteydim. Başka meslek seçmeyi hiç düşünmedim. Başka bir yolum varmış gibi de gelmedi hiç. Olsa da yapamazmışım zaten. Anaokulundan beri kararım aynı sanırım.

- Annemin yönetmenliğini yaptığı “Batı Ekspresi”nde sahne almak hem güvenli bir liman hem de işinize, kendinize ve annenize karşı çok büyük bir sorumluluk. Bundan birkaç yıl sonra bu zamanlara dönüp baktığımda müthiş bir anı olarak kalacak. Geçen sezon “Fahrenheit 451” adlı oyunumuzda üçümüz de aynı sahneyi paylaştık. Bu duyguyu tekrardan yaşamayı isterim.