13.02.2022 - 03:00 | Son Güncellenme:
CEYDA ULUKAYA - Gazete sayfalarından dergilere, TV programlarından mobil oyunlara bulmaca, yüz yılı aşkın bir süredir hayatımızda. Bulmaca çözmek yalnızca keyif veren bir zihinsel aktivite değil, özellikle stresli zamanlarda zihni rahatlatan bir tür meditasyon. Bu yüzden ilk bulmacanın 1. Dünya Savaşı arifesinde, Aralık 1913’te doğması asla tesadüf değil. Aslında her şey, 19. yüzyıl sonu itibarıyla New York’ta yayımlanan New York World gazetesinin editörü Arthur Wynne’ın, eğlence sayfaları için bir kelime arama tablosu tasarlamasıyla başladı. Buna verdiği “Kelime Çapraz Bulmacası” (Word-Cross Puzzle) adı, kısa sürede “Çapraz Kelime Bulmacası”na (Cross-Word Puzzle) dönüşecek ve bulmacaya hücum dönemi başlayacaktı. Bunda elbette okuyucuyu gitgide kasvetli hale gelen manşetlerden uzak tutmayı gerektiren ticari kaygılar da rol oynadı ve bulmaca herkesin imdadına yetişti.
Bulmacayı bugün en nostaljik formunda, kağıt-kalem kullanarak çözmek hâlâ önemli bir kesimin keyifle sürdürdüğü bir gelenek. Aynı zamanda bulmaca odaklı televizyon yarışmaları da büyük ilgi görüyor, gitgide büyüyen mobil oyun pazarında ise bulmaca ağırlığını koruyor. Son olarak New York Times gazetesi tarafından satın alınan “Wordle” oyunu, bunun en önemli örneği. Türkiye’nin önde gelen bulmaca editörlerinden Bertan Kodamanoğlu, bulmacaya kuşaklar boyu geniş kitlelerce gösterilen bu ilgiyi şöyle açıklıyor: “Bana göre bunun birinci sebebi oyunun kurallarının basit ve anlaşılır olması ve oyuna dahil olmanın çok kolay olması. İlk defa bulmaca çözmeye çalışan biri bile soruları cevaplamaya başladığında kendini birden oyunun içinde buluyor. İkinci sebebi bulmacayı tamamlayınca oluşan tatmin duygusu. Bu gerçekten bağımlılık yapan bir duygu. Yeni sözcükler öğrenmek ve genel kültürü geliştirmek de artı yönleri.”
Kodamanoğlu, tüm bulmaca türlerinin klasik bulmaca kabul ettiği kare bulmacadan doğduğu görüşünde, ancak çengel bulmacanın pratikliğiyle kare bulmacanın önüne geçmiş. Türkiye’de başta sudoku olmak üzere sayısal bulmacalara da ilginin yoğun olduğunu anlatıyor: “Hangi tür olursa olsun iyi bir bulmacanın birinci koşulu hatasız olması. Bulmaca hazırlamak ciddi emek ve dikkat isteyen, hata yapmaya açık bir süreç. Bulmacanın hatasız olduğunun kontrol edilmesi de neredeyse bulmacayı hazırlamak kadar zaman alıyor. Bulmacaya vakit ayıran bir bulmacaseverin başına gelebilecek en kötü şey bulmacada hata olması ve emeklerinin boşa gitmesi olur. Soruların kalitesi, sade ve anlaşılır olması da önemli.”
Kodamanoğlu’na göre dijitalleşmenin bulmacaya etkisi ise sınırlı: “Dijital bulmacaların en büyük dezavantajı, kağıt-kalem kullanmanın keyfini vermemesi. Ama artı yönleri de var. Bu sebeple ben iki türü birbirinin ikamesi olarak değil, farklı deneyimler olarak görüyorum. Şu an her iki türün artı yönlerini birleştirecek bir yazılım üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca “Sudoku Köyü” ve “Çengel Bulmaca: Eğlen ve Çöz” adında mobil oyunlarımız var.”
Alper Ateş “Ben Bilirim” programı sunucusu: Hırstan uzak paylaşma heyecanı
“Bulmacanın değerli büyüklerimizden bize kalan önemli bir kültürel miras olduğunu düşünüyorum. “Ben Bilirim” programında da neredeyse her gün yarışmacılarımızdan “Sizi ilk babaannem izlerken fark ettim, aile büyüklerimi ziyarete gittiğimde gördüm” gibi cümleleri sıkça duyuyorum. İnsanların bilgilerini sınaması, bilmediklerini öğrenmesi sayesinde bulmacaya olan ilginin hiç bitmeyeceğini düşünüyorum.
Programa başlarken içeriği bulmaca gibi işleyen bir bilgi yarışmasında 4 yarışmacı uyumlu, gerilimden uzak ve keyifli zaman geçirebilsin, izleyicilerimiz de bu ortama dahil olsun istedik. Ödülü sembolik bir hale getirip hırstan uzaklaşmayı amaçladık. 600 bölümle geldiğimiz noktaya baktığımızda, neredeyse tüm şehirlerimizden emek vererek gelen, stüdyomuzda tanışan ve aralarında güzel bağlar kurulan insanlar görüyoruz. Tıpkı bir bulmaca sayfasını paylaşır gibi harfleri paylaşıp, heyecanla sorunun cevabını arıyoruz. Ayrıca edindiğimiz bilgileri seyircilerimizle paylaşıyoruz.
Programın içerik kısmına çok emek veriyoruz. Soruların çeşitliliği, doğrulaması, dilinin uygunluğu gibi birçok ölçüt bulunduğu için sabahlara kadar devam eden kontrol süreçlerimiz oluyor. Tarih, coğrafya, spor, müzik, sinema, kelime anlamları, deyimler, atasözleri gibi hem dilimizin güzelliklerine hem de kültürel başlıklara her bölümde yer veriyoruz. Soru ekibi olarak sıkça ‘Bugün de bunu öğrendik’ diyoruz. Öğrendiklerimizi de paylaşmaktan mutlu oluyuruz.”