19.04.2020 - 03:09 | Son Güncellenme:
BUKET AYDIN
Burak Akkul’u Teve 2’de yayınlanan “Çok Gezenti” programından tanıyoruz. Mart ayının başlarında koronavirüse yakalandığını öğrenince tüm sevenleri endişeli bir bekleyişe girdi. “Çok Gezenti” programını birlikte yaptığı hayat arkadaşı Seda Akkul da ne yazık ki onunla beraber koronovirüse yakalandı. Burak tam 3 hafta yoğun bakımda kaldı ama şimdi ikisi de evlerinde, iyiler ve çok daha iyi olmak için birlikteliklerinin gücünden besleniyorlar. Ben bu röportajı Burak’ın yoğun bakım sürecinde ne yaşandığını öğrenmek için yaptım. Ama ortaya çıkan hikaye adeta bilimkurgu filmi içinde yaşanan büyük bir aşkın hikayesi. Bu çiftin birbirine olan sevgisi ve umudu gözlerimi yaşarttı desem az kalır. Dürüst olacağım bol bol ağladım. Keşke herkes böyle sevse ve sevilse... İyi ve sağlıklı pazarlar.
-Biz koronaya yakalandığınızı hastaneden yayınladığınız videoyla öğrendik. O zamana kadar neler oldu?
Burak Akkul: Biz de çok kestiremiyoruz o dönemi. İlk ateşlenmem ve öksürmem Londra’da oldu. Her şey benim Londra üzerinden başka bir yere çekime gideriz diye Seda’nın yanına gelmemle başladı.
Seda Akkul: 3 Mart’ta yanıma geldi, 4 Mart’ta öksürük başladı. Kuluçka dönemi bu tarihlerden önce olmalı, o yüzden nereden almış olduğunu tam olarak kestiremiyoruz.
-Hastaneye hangi şikâyetlerle yattınız?
Seda A.: Burak’ın ateşi yükselince Londra’da bir sağlık kuruluşuna başvurduk. Türkiye’den geldiğimiz için Burak’ın risk altında olmadığını söylendi. Burak’ın tonsilit dediğimiz tek bademcik iltihabı var. Kısa süre önce İsviçre çekimlerimizde bu iltihabı yaşadığı için tedavi görüyordu zaten. Bu öksürük de yine aynı şekilde ateşli öksürük olduğu için tonsilitle alakalı olduğu düşünüldü. Ve antibiyotik tedavisine devam edildi. Ancak Avrupa sınırlarını kapatacağını duyurmaya başlayınca biz 10 Mart’ta Türkiye’ye döndük. Döner dönmez Liv Hospital’a başvurduk. Orada da tonsilit teşhisi kondu. Ancak 2 gün içerisinde Burak’ın ateşi 40 derecenin üzerine çıktı. Öksürükten nefes alamaz hale geldi. O nedenle tekrar aynı hastaneye gittik, onlar bizi Kartal Dr. Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yönlendirdiler. 41 dereceyi geçmişti ateşi hemen 13 Mart gece 01.00 sıralarında da karantinaya alındı.
-Seda hanım sizde de semptomlar var mıydı?
Seda A.: Çok az vardı. Bende de öksürük vardı, ateş 38 derece civarıydı çok yüksek değildi. Aynı özel hastane bana da grip ilaçları verdi. Sonra benim semptomlarım aşırı bir titremeyle devam etti, ateş olmaksızın. Burak karantinaya alındıktan sonra da hafif derecede baş ağrısı, mide bulantısı şikâyetlerim oldu. Ancak Burak uyutulduğunda özellikle Twitter’a düşen yalan bir haberle sinir sistemim çöktü. Bu da immun sistemini baskıladığı için bende semptomlar kusma, ishal, hafif derece ateş olarak tekrar görülmeye başladı. Burak 18 Mart’ta uyutuldu 19 Mart’ta ben de yine Kartal Dr. Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde karantinaya ve tedaviye alındım.
-Covid19’un ülkemize ilk geldiği zamanlarda hasta oldunuz hastaneye yattığınız zamanla çıktığınız zaman arasında bir fark gözlemleyebildiniz mi?
Burak A.: Ben entübe edilerek, uyutularak tedavi edildim. Hastaneye yattığımda hakikaten vaka çok azdı. Dünyada panik durumu yoktu. Ama 3 hafta sonra kalktığımda bambaşka bir dünya vardı. Gerçekten bilimkurgu filmi gibi. İnsanlar dışarı çıkmıyor, ekonomi durmuş, her şey kovid 19’la ilgili. Dünyada büyük fark vardı. Herhalde film seyrediyorum gerçek olamaz diye düşündüm. Bunu ancak bir film olarak, bir senaryo olarak yazabilirdim.
-Neden sizde bu virüs bu kadar ağır seyretti bir fikriniz var mı? Doktorlar bir şey söyledi mi?
Burak A.: Belki geç tedaviye başlandığı için. Benim normalde de her yıl 1 kere yaşadığım iltihaplı bademcik hastalığı sandık ve geç başvurduk sebebi bu olabilir.
-Tedavi süreci nasıldı? İyileşmeye ne zaman başladınız?
Seda A.: Burak tamamen entübe haldeydi, bilinci hiçbir şekilde yerinde değildi. 18 Mart’ta entübe edildi, uyanmak birkaç gün sürüyor. 4 Nisan’da uyandırılmaya başlandı. 19 gün kaldı entübe şekilde ancak iyileşmeyi daha çok 13. 14. günden sonra gördüğümüzü söyleyebilirim. Stabilden kan değerlerinin toparlandığı bir tabloya bugünlerde çıkabildi. Çok zor bir dönemdi tabii benim için, bekleyen için. İlk 10 günde aldığımızı bilgiler hep makineye bağlı, kritik ve riskli olduğuydu. Çok şükür sonrasında kan değerleri düzeldikçe akciğerde de düzelme görüldü.
-Burak beyin tedavisinde Çin ve diğer ülkelerden gelen ilaçlar ilk kez denenmiş. Bu nasıl oldu?
Seda A.: Burak Türkiye’de teşhis konulan ilk 10 ya da ilk 20 hastadan biri. Ve Çin’den ilaçlar zannederim ayın 24’ünde Burak yoğun bakımdayken Türkiye’ye geldi. Hemen ertesinde Çin’den gelen ilaç Burak’ta kullanıldı. Yine doktorlardan aldığım bilgiye göre bilim kurulunun Dünya Sağlık Örgütü’nden aldığı bilgiler ışığında edindiği ilaçların tamamını Burak’ta kullandıkları yönünde.
-Siz hastanede karantinaya alındınız eşiniz de evde değil mi? O süreçte neler hissettiniz?
Burak A.: Benim test sonucunu beklerken geçen bir 4-5 günüm var. Ama maalesef ben o süreci sonrasında da uyutulduğum için pek hatırlamıyorum.
Seda A.: Burak karantinaya alındığında, ben onu hastaneye teslim ettikten sonra evde karantinamı sürdürdüm. Zor bir süreçti; ne olduğunu bilememek, yanına gidememek. Facetime’la ya da telefonla görüşebildiğimiz kadar görüşebiliyorduk. Ancak Burak’ın sağlık durumu ciddileşmeye başladığı için telefonla da konuşamamaya başladık.
Seda Akkul: “Umudumu korumaya çalıştım ama çok korktum”
-Hastane tedaviniz sürerken hiç umudunuzu kaybettiğiniz oldu mu?
Seda A.: Burak uyutulduğu için bu kısma çok cevap veremiyor. Ben hiç umudumu kaybetmedim. Burak uyutulmadan 10 dakika önce telefonda konuştuk. “Uyanacağına dair bana söz verir misin?” dedim ve söz verdi. Uyanana kadar Burak “Bana söz verdi ve uyanacak” dedim ve bu umutla bekledim. Çok zordu ne kadar umut edersem edeyim. Korona sebebiyle ölenler sürekli haberlerde. Bazen 13 yaşında… Yaşa bile güvenilmeyeceğini anlatan haberler... Gitgide olayın ciddiyet kazanması ister istemez insanın umudunu zedeleniyor. Her ne kadar umudu korusak da içimde o sözü hep tutsam da yine de ne olduğu bilinmeyen bir hastalık! Normal bir hastalık olsa gidip hastanenin bahçesinde, yoğun bakım kapısında beklersiniz. Ama bunu yapamıyorsunuz. Hastanızı göremiyorsunuz, hastanızdan her gün haber almaya çalışıyorsunuz. Hiçbir şeye benzemeyen bir hastalık. Umudumu korumaya çalıştım ama çok korktum.
-Bu çok yalnız bir deneyim, insan böyle bir durumda ne düşünüyor?
Burak A.: Tedavi sürecinde eşinin bile yanına gidemiyorsun. Çok yalnızsın. Bilim kurgu filmi yazsam kendimi biraz duygusal bir yazar olarak da görürüm aynen böyle duygusal bir bilim kurgu yazardım. Dünyada böyle bir şeyin gerçek olabileceğine inanmazdım. Böyle bir şey ancak film olarak yazılabilir diye düşünüyorum.
-Karı koca olarak bu kadar zor zamanlar atlatmak size ne öğretti?
Burak A.: Eşim adına şöyle düşünüyorum ben orada uyuyormuşum o burada ölmüş. Bana bir şey olsa zaten bilemeyeceğim. Ama Seda burada kanlı canlı ve acılı bir şekilde o süreci atlatmış.
Seda A.: Biz genel itibariyle kavga eden, sürtüşen, zıtlaşan bir çift değildik zaten. Dolayısıyla hastalıktan sonra kıymetini anladım gibi bir durum yok. Zaten çok seviyordum Burak’ı hala çok seviyorum. Ben sadece aşığım zannediyordum ama Burak benim için ekmek gibi su gibi yaşamsal bir kaynakmış onu anladım. Ve onunla geçirdiğim 10 seneye şükrettim, bundan sonra da onunla olabilmek için hep dua ettim.
Burak Akkul: “Ben iyileştiysem kesinlikle umut var unutmayın”
-Şimdi neler yapıyorsunuz? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Burak A.: Yoğun bakımdan sonra hastanede normal katta midemin ve uyutulurken boruların geçtiği yerlerin tedavi olması beklendi. Hala zorluk çekiyorum. 3 hafta uyutulduğum için ayak, el, kol, uzuvlarda güç kaybı oluyor, onların tekrar motor hareketlerini hatırlamaları gerekiyor. Bunları düzenlemeye çalışıyoruz şu anda. Yoğun bakımdan çıkıp, koronayı atlatmış biri olarak kas gücümün yerine gelmesi için uğraşıyorum.
Seda A.: Evde Burak’ın gerek duyduğu hastanede öğrendiğim pansumanları yapıyorum, yürüme çalışmalarını yapıyoruz beraber. Yemek yapıyorum ona uygun çünkü katı gıdalarla beslenemiyor. Henüz uyku düzeni tam oturmadı, yoğun bakımdan uyanan hastalarda olabilen bir şeymiş, yeni doğmuş bir bebek gibi. Saat düzeni, gün kavramı çok fazla oturamayabiliyor. Bol bol sohbet ediyoruz. O kaçırdığı 20 günü ona anlatmaya çalışıyorum. Bu şekilde beraberce iyileşiyoruz.
-Yakınları koronavirüsle mücadele eden insanlara ne söylemek istersiniz?
Seda A.: Ben ne kadar becerebildim bilmiyorum. Burak uyutulduğu sürece her gün psikolojik destek aldım. Eğer alabiliyorlarsa psikolojik destek alsınlar. Benim danışmanım her gün telefondaydı yardımcı olmak için. Umutlarını kaybetmesinler, enerjilerini yüksek tutsunlar. O sırada pek anlam verememiştim; “Uyandığında sen bakacaksın güçlü olmak zorundasın” demişti bir arkadaşım. Ailem, abim, abimin eşi Hande ve kız kardeşim bana inanılmaz destek olmalarına rağmen insan kendini çok yalnız hissediyor. Özellikle de bekleyen benim gibi pozitifse, karantinadaysa ve yanına kimse gelemiyorsa… Biliyorum çok zor bir süreç, çok yalnızlık içeren bir süreç. Ama hastalarımız iyileştiğinde onlara bakmakla yükümlüyüz kendimizi iyi tutmak güçlü tutmak zorundayız ben bu yüzden ayakta kaldım, iyi ki kalmışım.
Burak A.: Bu hastalıkla mücadele edenlerin yakınlarına bunu söyleyebilecek yetkin ve tecrübeli insanlardan biriyim; umutlarını asla kaybetmesinler. Ben 3 hafta boyunca uyutulup, kalkıp şu anki halime geldiysem kesinlikle umut var unutmayın.
Seda Akkul: “Hepsinin kalbine iyilik diliyorum, kızmıyorum”
-Seda hanım bir ara ne yazık ki sosyal medyada çok tatsız şeyler yazıldı ve siz bu nedenle fazlasıyla yıprandınız.
Seda A.: Sosyal medyada aslında birçok şey üzdü. Son golü maalesef çok kötü attılar. Başlarda en çok üzen koronayı Türkiye’ye biz getirmişiz gibi yorumlar yazılmasıydı. Hâlbuki ilk vaka değiliz, bununla beraber sadece işimizi yapmaya çalışıyorduk, yasaklanmış bir durum yoktu. Bu yorumlara üzülürken Burak’ın uyutulduğu gün çok daha feci bir şey oldu ve akşam saatlerinde çok kesin bir dille Burak’ın hayatını kaybettiğine dair bir tweet atıldı.
-Çok acımasızca…
O günden sonra sosyal medyaya bir daha bakmadım ancak o gece çok zor geçti. Burak’ın doktorundan bunun gerçek olmadığını öğrenmiş olsam da bir panik atak eşliğinde sabaha kadar kusma ve benzer reaksiyonlar gösterdim. Sabah hastaneye kaldırıldım ve doktorum sinir sistemimin zayıflamasıyla covidin tekrar kendisini güncellediğini, aslında ayakta atlatabilecekken yatarak atlatmam gerektiğini söyledi. O zaman çok kızmıştım insanların bu kadar kötü olabilmesine ama şimdi her şeyi atlattıktan sonra bu zorlukları atlattıktan sonra hepsinin kalbine iyilik diliyorum, kızmıyorum.
Seda Akkul: “Neden Burak uyutuldu da ben değil diye isyan ettim”
-Eşinizin korona sebebiyle yoğun bakımda olması siz de koronavirüsle mücadele ederken sizi nasıl etkiledi?
Seda A.: Bir an geldi ve isyan ettim! Neden Burak uyutularak tedavi gördü, neden bu kadar ağır atlattı diye. Ben yanındaydım, ateşini düşürmeye çalıştım. Elini tuttum, ilacını verdim hep yan yanaydık neden bana bu kadar fazla etki yapmadı, neden ben uyutulmadım diye çok düşündüm. Sanki Burak’a haksızlıkmış gibi geldi ve ona çok isyan ettim.
-Anladığım kadarıyla Seda Hanım eşinizin üzerine titriyorsunuz.
Bu sadece benim Burak’a olan ilgim sevgim değil; biz hayatı gerçekten ortak yaşıyoruz. Burak’ın 10 yıldır çok iyi bir eş olması, çok iyi bir sevgili olmasının borcudur belki benim üzerine titremem.
-Doktorların durumu da çok zor. Onlarla ilgili ne söylemek istersiniz?
Burak A.: Özellikle söylüyorum doktor hemşire diye ayırmıyorum hepsi bir. Orada olunca görüyorsunuz geçirdiğiniz bir gün zaten dünyanın dersini, dünyanın mesajını, dünyanın tecrübesini veriyor. O hemşirelerin, doktorların koruyucu kıyafetlerini giyip, dakikası dakikasına gelip sizinle ilgilenmesi muazzam. Kartal Dr. Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin tüm ekibine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Müthiş bir organizasyon kurmuşlar. Ve koronayla harika bir şekilde savaşıyorlar.
Seda A.: Birçoğu her an pozitif olabilecekleri için çocuklarıyla, aileleriyle görüşemiyorlar. O kıyafetlerin içerisinde hareket etmek çok zor. Ama yine de of demeden çalıştıklarına şahit oldum. Özellikle bize yemek getiren bir ablanın her sabah şefkatle, sesiyle bizi okşarcasına yemek dağıtmasını hiçbir zaman unutamayacağım. Dr. Hakan Doğan, Dr. Nurhan Sare Keskin, Opr. Doktor Mehmet Altıntaş, Prof. Dr. Recep Demirhan ve onların nezdinde tüm sağlık çalışanlarına, doktorundan hemşiresine kat çalışanlarına çok çok teşekkür ediyoruz.