14.06.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fırat Karadeniz-firat.karadeniz@milliyet.com.tr
Temelleri 2012’de atılan, Gezi direnişi sırasında büyük ilgi çeken ve takipçilerini artıran yurttaş gazeteciliğinin Türkiye’deki öncülerinden 140journos önümüzdeki günlerde her sosyal medya platformundan karşınıza çıkabilir. Artık sadece Twitter’da değil, Ekşi Sözlük, Periscope, Snapchat, WhatsApp, Facebook ve Instagram’dalar.
140journos’un kurucularından Engin Önder’e, geçtiğimiz günlerde Time dergisinde yayımlanan “Gelecek neslin liderleri” başlıklı makalede “Türkiye’deki gazeteciliği değiştiren adam” diye yer verildi. 140journos’un 20’li yaşlarındaki kurucularıyla neleri başardıklarını konuştuk...
-140journos’un nasıl ortaya çıktığını anlatır mısınız?
Engin Önder: 2012’nin ocak ayında kuruldu. Roboski’den sonra “Gerçekten bizim medyaya ihtiyacımız var mı?” diye düşünmeye başladık. “Bir şey yapamaz mıyız?” diye sorduk kendimize. Daha sonra plan yapmadan bir hesap açıp sokağa çıktık.
- Engin Bey, Time gelecek neslin liderlerinden biri olarak adlandırdı sizi...
Engin Ö.:Sadece bana özel değil. Ben ekibim adına söyleşi vermiştim. Fakat takdir edilmek güzel. İnsanlar e-posta gönderiyor, tweet atıyor. Özellikle bizimle aynı medya kaderini paylaşan Ortadoğu’dan gelen mesajlar önemli: Benzer bir çabanın içine gireceklerini söyleyenler oldu.
-140journos için dönüm noktası neydi; ne zaman geniş kitlelere ulaştı?
Engin Ö.: Gezi’de ulaştı. O güne kadar anlaşılmadı.
-140journos’un ortaya çıkmasının üzerinden 2.5 sene geçmiş. Neler değişti?
Cem Aydoğdu: Gezi’ye kadar biz de ne yaptığımız bilemedik. Bu işi akademik seviyede araştıranlar “Siz yurttaş gazeteciliği yapıyorsunuz” dedi. Biz sonra yurttaş gazeteciliğini Google’ladık. Yaşıtlarımıza “Cebinde telefonun var. Yoldan geçerken bir haber görürsen haberini yap, gönder” diyorduk. “Siz neden yapmıyorsunuz? Siz haberci değil misiniz?” yanıtını aldık. Projenin temelini bile anlatamamıştık. Gezi’den sonra yurttaş gazeteciliği yapanların sayısı da arttı. Hatta gazeteciler bizi kendilerine rakip görmesinler diye “vatandaş haberciliği” kelimesini uydurduk.
-Yurttaş gazeteciliğinin ana akım medyaya kıyasla artıları ve eksileri nelerdir?
Engin Ö.: “Nasıl güveneceğiz?” diye soranlar vardı ama bu insanlar Gezi’yle birlikte azaldı.
Cem A.: Şimdi de koşulsuz güveniyorlar.
Engin Ö.: Standartlara uymayan insanlar tarafından suistimal de ediliyor. Bu da bir dezenformasyon yaratıyor. Biz doğrulama teknikleri geliştirdik. Deli gibi bilgi aktığı için de sokaktan masaya geçtik ve bu bilgileri modere etmeye başladık. Doğrulama teknikleri geliştirdik.
“İnsanların bize güvenmesi üzerimizde baskı yarattı”
-Nedir bu doğrulama teknikleri?
Safa Soydan: İnsanlar Gezi’de o çok güvendikleri medyadan haber alamamaya başladı. Can havliyle bilgi ihtiyaçlarını karşılayacak farklı bir mecra aradılar. 140journos’a güvenilmesi üzerimizde bir baskı oluşturdu. Aramızda çok kavga ettik ve sonunda bu işin doğrulama yapılmadan olmayacağına karar verdik.
Cem A.: İçinde video, fotoğraf, ses kaydı, kaynak olmayan tweet’leri paylaşmadık mesela. Metni de buna göre düzenledik. Bilgileri farklı kaynaklardan doğruladık. Doğrulayamadığımız zamanlarda haberi geçen insana mesaj atarak, arayarak teyit aldık. Hiç olmadı olayın yaşandığı yeri Google’dan arayıp o sokak ya da caddedeki dükkanları aradık teyit için.
-Gezi günlerinde ya da daha sonra tehdit veya taciz edildiğiniz oldu mu?
Cem A.: Olmadı. Bir “çünkü” var ama.
Bu da alametifarikamız.
Engin Ö.: Özgün bir dilimiz ve kaçındığımız kelimelerle dolu bir sözlüğümüz var. İlke düzeyinde savunuyoruz bunu. Türkçe hatta Türkiye’nin siyasi atmosferi, kültürü yaftalamalara çok müsait.
Cem A.: Mesela solcuysanız “halk” dersiniz, sağcıysanız “millet”. Çok çabuk yaftalayan bir toplumdayız. Bunu herkes yapıyor. Yaftasız dil kullanmaya çalışıyoruz, “Gruplar protesto ediyor” diyoruz. Tarafsızlığı da farklı yorumladık. Herkese aynı mesafede olursak oradan haber alamayız. Bu nedenle biz tarafsız değil, çok taraflıyız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızamayacağı tek medya biziz bu nedenle. Bizi takip etsin isteriz.
-Time dergisindeki makaleden yola çıkarak sorayım: Ana akım medyayı değiştirebileceğinize inanıyor musunuz?
Cem A.: Hayır. Neden değişsinler ki? Değişmesini beklemiyorum.
Safa S.: Ben hâlâ umut besliyorum.
“Kendimizi farklı mecralara adapte ettik”
-Gezi zamanında elimizde sadece Twitter vardı, Ustream vardı. Şimdi Snapchat de var, Periscope da... Neleri değiştiriyor yeni teknolojiler?
Engin Ö.: 140journos bunu fark edip farklı formatlara da kendini adapte etti.
Cem A.: Instagram iyi fotoğrafa bakılan, iyi fotoğrafın takdir edildiği bir platform örneğin. “Biz haberi oraya nasıl taşırız?” diye düşündük. Fotoğrafları alıp güzelleştirdik, sanat haline getirdik. Onlardan posterler yarattık. Duvarınıza asmak istersiniz görünce.
-140journos başka hangi mecralarda yer alacak, nerede karşımıza çıkacak?
Engin Ö.: Ekşi Sözlük, Periscope, Snapchat, WhatsApp, Instagram, Vine, Facebook, Bobiler, Soundcloud...
Cem A.: Yakın zamanda Tinder’dan da haberler geçmeye başlayacağız. Tinder’da yapmak istediğimiz şu: Fake olduğu belli olmayacak tatlı bir kız, yakışıklı bir erkek hesabı olacak. O hesapların fotoğraflarında gizli; ya kızın/çocuğun arkasındaki tabloda ya da önündeki bilgisayar ekranında bir haber metni göreceksiniz.
Engin Ö.: Her koldan saldıracağız.