15.10.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
"Ben gevezeyimdir" deyince estağfurullah diyoruz ama haksız da değil. Arada soru sorabilecek saniyeler bulmak zor. Fakat zannetmeyin ki sıkıcı. Güzel güzel bakarak, espri dolu zaten meşhur bir sohbeti var. Teybi kapatıp kalkarken "Diyecek başka bir şeyiniz var mı?" diyorum, "Yok ama" diyor. "Bazen röportajlardan sanki yeni ortaya çıkmış gibi bir şeyleri alıp başlık yapıyorlar. Benim gizlim saklım yok ki. Gizliyse zaten ayıp demektir, yapamam. Ayrıca bazı şeyleri bizler çok önemsiyoruz. Amerika'da bir yemek masasında, laf geldi 'I'm gay' (Ben eşcinselim) dedim. 'So what?!' (E, yani?) dediler, o kadar utandım ki." Simitçiler, zabıtalar, hostesler, postacılar... "Etnik modacımız" Cemil İpekçi yakında neredeyse hepimizi giydirecek. "Şimdi de Beyoğlu ilçesi pazarcılarının önlüklerini ve çizmelerini hazırlayacağım" diyor. Yakında Cemil Home diye koltuğundan havlusuna, bardağına ev dekorasyon ürünleri satan bir markası olacak. Bir yandan "Super Lady" yarışmasında hanımefendi yetiştiriyor, jüri üyeliği yapıyor. "Daha yapacak çok şeyim var" diyor. Şimdi yine Beyoğlu ilçesinin pazarcıları var. 2 bin pazarcının önlüklerini, çizmelerini tasarlıyorum. Simitçiden postacıya, herkesi giydiriyorsunuz bu aralar. Sırada kimler var? Kullanılırlığı çok önemli. Pazarcı, simitçi... Onlara tasarım yaparken neye dikkat ediyorsunuz? Hayır, ikişer tane veriliyor. Tabii ki onların kültürleri o kıyafetlere bakmaya yetmiyor. Ağzı bir tarafa gidiyor, burnu bir tarafa gidiyor. Biz de hep ilgileniyoruz. Birer tane mi dağıtıyorsunuz? Çok tatlı dillerle kıyafetlerine nasıl bakmaları gerektiğini anlatıyoruz. Simitçilere bilhassa. Nasıl yıkanmalı, size üçer tişört verildi ama bir tişörtü iki gün giyebilirsiniz, her gün tıraş olmalısınız, pantolonlar makinede değil suya basıp yıkanmalı gibi... Ne yapıyorsunuz? Öyle bir eğitim de var ama o kadar alışmamışlar ki. Simitçilere ilk baktığınızda temiz ve pak olması gerekiyor. O yüzden zaten renkleri de kir göstermeyen bordolar, griler olarak kullandım. İnsanlar dediler ki "Simitçileri karaya büründürmüşsün". Ben istemez miyim beyaz pantolonlar, ayaklarında sabolar, üstlerine bordo-beyaz gömlek... Ama ne olacak o? Leş! Postacılar ise daha itinalı ve daha kontrol altındalar. Eğitim seviyeleri de daha yüksek. Nasıl giyeceklerini de öğretecek misiniz? Simitçilerin bir kasketi var, bere gibi, yan takılıyor. Adam onu nasıl öyle taksın? "Vallahi şu dönemimde bir kaset bile yapabilirim" Yine etnik bir tasarım. Dünyada şu anda evrensel iletişimle ilgili bir tek felsefe var, o da Mevlana felsefesi. Biraz Bektaşi sikkesi gibi, dönmeleri var formatında. Sanki dünyaların üzerinde durur gibi. En üstte de bir dünya içinde de küçücük bir Türkiye, kırmızı olarak duruyor. Artık böyle yeni şeyler yapmak istiyorum. Vallahi şu dönemimde iki şarkılık bir kaset bile yapabilirim. Çok da teklif almıştım zamanında. Bir gün bir filmde oynayabilirim. Ben yaşlandıkça babama benziyorum. Kasımdaki İstanbul Çağrı Merkezi Konferansı ve Fuarı ardından düzenlenecek ödül töreninde, iletişim konusunda verilecek ödüller sizin tasarımlarınız olacak. Nasıl bir ödül tasarladınız? Babam hastanedeydi. Benim de o zamanlar bir gece kulübüm vardı. O kulübe giderken frapan saçlar, büyük makyajlar yapıyorum. Eve geldim, duştan çıktım, haber geldi, babam ağırlaşmış. Islak saçlarımla yanına gittim. Babacım bana bir baktı, "Niye makyaj yapmadın?" dedi. "Baba acele çağırdılar" dedim, "Sen ölmüyorsun ki ben ölüyorum" dedi.Zaten 15 dakika sonra son nefesini verdi. Babamın beyni de son nefesini verene kadar hâlâ yapılacaklar, yapılması gerekenlerle uğraşıyordu. Eğer ölürken aklım başımdaysa zannediyorum ki ben de orada hemşireyi giydireceğim. Tam ölürken hemşireye "Bu topuzu niye böyle yaptın?" diyebilirim. Nasıl? Her gün ölümü düşenerek yaşamıyorum ama ölene dek de en azından istediklerimin yüzde 80'inini yapmak istiyorum. Bu yüzden de artık istemediklerimi yapmıyorum. İlişkimde de artık bu böyle. Farkına vardım ki hepimiz birisiyle beraberken hayatımızı mahvediyoruz. Çünkü yalnız bırakırsam acaba bir şey yapar mı diye korkuyoruz. Ölümü düşündüğünüz oluyor mu? Evet, yaparsa yapsın. Yaptığı dakka düşünürüz. Aldatır mı diye yani? Sürekli o korkuyu çekmek yerine aldatsın bari. Kıskanç tarafım çok vardır. Aldatıldığım zaman bir bomba olmuşumdur. Ben korkarım sizi aldatmaya. Biraz sinirli, cazgır olabilirsiniz sanki. "Birlikte olduğum kadınlar beni değiştirmeye çalışmadı" Tabii canım eskiden ne takipler... Ama bu ilişkimde, dördüncü senemizde bir kere aldatıldım. O ihanetten sonra hayatım değişti. Şöyle dedim kendi kendime: "İstersen bombalar patlat -ki eski gücüm kalmadı- olacaksa oluyor. O yüzden oturup düşünmen gerekiyor, hayatındaki insan da senden daha önemli değil." Takip falan da edersiniz siz. Çook çok. Tabii onların ruhundan anlıyorum. Kadın arkadaşlarınız arasında size aşık olan da çokmuş. Hayır hayır, kadınlarla çok birlikteliğim oldu, hiçbiri beni değiştirmeye çalışmadı. Ama sizinle beraber olsalardı belki de sizi değiştirmeye çalışacaklardı. Evet. Hayatıma her giren kadın beni ben diye sevdi ve öyle kabul etti. Ayrıldığımızda da dostluğumuzun, o aşkın devam ettiğini gördüm. Birliktelik derken, bildiğimiz ilişkiden bahsediyoruz, değil mi? "15 yaşına dek 98 kilo, 1,60 boyunda, bacaklarının arası hep yara olan bir çocuktum" Ben 15 yaşına kadar 98 kilo, 1,60 boyunda, bacaklarının arası ve göğsünün altı şişmanlıktan hep yara olan bir çocuktum. Gözümün güzelliğinin, kirpiğimin uzunluğunun falan hiç farkında değildim. Ben insanların beğenebileceği şekildeki bedensel Cemil'i forma soktum. Eski Cemil inek gibi bakardı. Aynalarla arkadaşlık yaptım. Nasıl bakması gerektiğini, ona verilen iri gözlerini nasıl kullanması gerektiğini öğrettiğim, her konuda konuşabilen bir Cemil yarattım. Cemil hem feminen hem maskülen bir varlık. Onun için her iki cinste de etkili olmalıydı. "15 yaşından sonra ben bir Cemil İpekçi imajı yarattım 35 yıl da sürdü. Şimdi gerçek Cemil yaşasın istiyorum, onunla uğraşıyorum, huzur istiyorum" benzeri laflarınız var. Hakikaten ne değişti? "Sen niye yola çıktın?" diye sordum kendime. Türkiye'nin ilk tasarımcısı olarak kendimi kabul ettirdim. British Ana Britannica'ya geçtim. Aşklar yaşamak, beğenilmek istedim. Onları da yaşadım. Daha da Cumhurbaşkanı gelip kafama altın taç koymayacak. Artık ne için böyle davranıyorum? Fark ettim ki gündemde kalmak için. Bir baktım ki şöhret arsızı olmuşum. Bu beni çok yıktı. Ben bunun için yola çıkmadım. Şimdi de böyle aptal bir şey için yaşamak istemiyorum. Eski Cemil'e dönmeye nasıl karar verdiniz? Kadınları çok seviyorum. Onların o labirent beyinlerini, sohbetlerini. Kadınsız bir dünyada yaşayamazdım. Artık kadınların hakları için daha çok çalışabilirim. Ekonomik özgürlükleri için çalışabilirim. Tabii yine elbise yapacağım. Bu elimde olmayan bir şey, duramam. Şimdi ne yapacaksınız? "Hâlâ arkamdan dürtüşüp alay edenleri görüyorum" Beni tanıdığınız kadar tanıyorsunuz. Türkiye'de kolay bir hayatım olmadı. Hem tercihlerimden dolayı hem yaptığım işten dolayı. Hâlâ zorluklar yaşıyorum. Tabii ki sevenlerim çok, iyi bir yerlere geldim ama ben de kör değilim, hâlâ yolda giderken arkamdan dürtüşüp alay edenleri görmüyor değilim. Tercihlerimden dolayı hâlâ müstehzi bakışlar olmuyor mu? Ama ben şanslı bir ailede doğdum. İnsanın kendi gibi olması üzerine konuştuk sizinle ama bu kolay bir mevzu değil. Aynen. Ben muazzam bir babanın ve annenin evladıyım. Kültürlü, ölene kadar araştıran, hem doktor hem edebiyat fakültesi mezunu bir babanın evladıyım. Hayatında doğadan başka ölçüleri olmayan... Onların sayesinde de ben hep yolumda kafam dik yürüdüm. Babanız ona eşcinsel olduğunuzu söylediğinizde "Beni yatakta değil, yaşamda ne yaptığın ilgilendiriyor" demiş. "Erdoğan'ın tarzını seviyorum. Kravatı, saçı, başı, ağzı, burnu mis gibi" Tayyip bey her zaman çok şık. Birincisi Kasımpaşalı olduğu, ikincisi Karadenizli olduğu için kendisine sempati duyuyorum. Adamın tarzını seviyorum. Gözümü gönlümü dolduruyor. Başbakan başbakan çıkıyor. Olduğu gibi, tam bu memleketin insanı gibi. Fikirlerini seversin sevmezsin, o ayrı. Bir de bakımlı bir adam. Kravatı, saçı, başı, ağzı, burnu mis gibi. Bence giyimine de çok meraklı. Bir kostümünü bir daha giymiyor gibi. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in katıldığı iftarda konuklar arasında siz de vardınız. Kıyafetlere baktınız mı? Recep Tayyip Erdoğan'ın kıyafetini nasıl buldunuz? "Vücudumun her bölgesinin kremi ayrıdır. Bıyıklarımı her gece yağlarım, tararım" Ne istersen yaparım. Dolmamdan baklavama, her şeyi yiyebilirsin. Yemeğe çok meraklısınız. Hangi yemeğinizi yiyelim? Hamur da açarım dolma da sararım, Çin yemeklerini, Vietnam'ı çok iyi bilirim. Müthiş makarnalar yaparım. Çok sağlıklı yaparım yemekleri de. Hamur da açıyorsunuz... Çook. Manikürüm 9 yaşımdan beri yapılıyor. Günde iki kere yüzümü temizlerim, göz altlarıma bakım yaparım. Ayrıyetten yatmadan önce de kremlerimi sürerim. Vücudumun her bölgesinin kremi ayrıdır. Haftada bir gün mutlaka el, dirsek, diz kapağı, ayak peelingimi yaparım. Ayaklarımı her gün ponzalarım. Çantama şu anda bakarsanız kremlerimi görürsünüz. Bıyıklarımı devamlı yağlarım, her gece yatmadan önce tararım. Kaşlarımın uzamış kısımları kesilir, kulak tüylerim alınır. Bakımlı mısınız? Şu yüzüğüm 30 yıldır parmağımdadır. Zaten takılarım olmadan dışarı çıkmam. Çantamda birkaç tane daha vardır, gün içinde değiştirmek istersem diye. Çantamdaki ilaçlarım olmazsa olmazdır. Bir küçük eczaneyle dolaşırım. Şimdi sizin regl sancınız olsaydı hemen ilaç verebilirdim, birine lazım olur diye taşırım. Yani çantam olmazsa olmaz. Olmazsa olmazlarınız? Bizde herkes sarışın, röfleli. 16 yaşındaki kızlar... Ya da herkeste zikzak kaşlar. Botokslu gibi herkes. Ama dünyada şu anda röfleli saç modası, zikzak kaş modası yok. Patlamış mısır gibi dudaklar, Marsilya kavunu gibi göğüsler... Kız 11.00'de denize inecek Bodrum'da, sabah fön çektiriyor, sonra kafa dışarıda yüzüyor. Çok gülüyoruz onlara. Bugün bir sürü kadınla transseksüeli ayırmak mümkün değil. Çünkü onlar da yapay, bunlar da yapay. "Bir sürü kadınla transseksüeli birbirinden ayırmak mümkün değil"