PazarBir avuç sevgi

Bir avuç sevgi

12.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

O yıllarda Çandırda ilkokuldan sonra okuyabilen üçüncü kişiydim. Benden önce biri astsubay olmuş, bir diğeri Edirne Öğretmen Okulunu bitirip öğretmen olmuş. Ben de Talas Amerikan Kolejine gittim ve hukukçu, kooperatifçi oldum.

Bir avuç sevgi

İÇİMİZDEN BİRİ / M. HADİ İLBAŞ Güleç yüzlü, yaşam anlatısı renkli M. Hadi İlbaşın Prospero yayınlarından çıkan "Bir Avuç Sevgi" isimli ilk öykü kitabında kısa özgeçmişi şöyle özetleniyor: "1926 yılında Yozgatın Çandır Bucağında doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini ve Napoli Ekonomik Kalkınma Enstitüsünü bitirdi. Devlet ve özel sektörde çalıştı. Sendika genel başkanlığı yaptı. 1966 yılında seçildiği 3 bin ortaklı Çandır Kalkınma Kooperatifinin 30 yıl boyunca kesintisiz başkanlığını sürdürdü. Gaziantepteki tarım satış kooperatifleri birlikleri genel müdürlüğü, ayrıca Kayseri-Yozgat Köy-Koop. Merkez birliklerinde başkan yardımcılığı ve genel başkanlık görevlerinde bulundu. 1956 yılından başlayarak Ulus ve Pazar Postası, Elele gazetelerinde ve Taban dergisinde yöneticilik ve köşe yazarlığı yaptı. Evli üç çocuk babası olan İlbaş; İngilizce, Fransızca ve İtalyanca biliyor." Bu haftaki konuğumuz M.Hadi İlbaş ile kendisi de Talas Kolejinin son dönem mezunlarından ve tarih dostu olan Ali Aşkının İstanbuldaki evinde görüştük…Yozgat Çandırda ilkokulu bitirdim. Bizde harman olur. Yaz günü sıcak, düven sürüyoruz, ben düvenin üstündeyim. Birisi geldi koşarak, Baban seni belediyede bekliyor dedi. Gittim, toz içindeyim. Yalınayak... Babamın yanında yabancı sarışın bir adam var. Oturdum. Babam Oğlum, işte Mister Nelson dedi. Adam da Talas Amerikan Kolejinin Müdürüyüm. Bizim okulda okumak ister misin? diye sordu. Ben Severek okurum, tamam dedim. Babam da razı oldu." Hemen oracıkta kaydı yapılır Hadi İlbaşın, okul ücreti olarak kışlık erzak götürmesine karar verilir. 1937 yılında okula başlar. "Sonbahar geldi, okula gideceğiz. O zaman bir tek taşıt yok. Kayseriyle aramız on iki saat. O engebeli yoldan kağnı da, araba da gitmezdi. Sadece at ve eşek giderdi. Okula götüreceğimiz erzakların bir kısmını da yükledik hayvanlara. Ben de bu arada ilk defa köyden ayrılacam. Anacım sarıldı, ağladı, dua etti. Dedemin gittim elini öptüm, o da dua etti. Kayseriye doğru yola çıktık. Felahiye deriz oraya, Kızılırmakın yanına geldik. Tahta bi köprü var ordan geçicez, hayli yüksek, aşağıda Kızılırmak deli dolu akıyor, köprü delik deşik, eşekler düştü düşecek. Irmağı geçtik sonunda. Son olarak Devebağırtan yokuşu diye bi yokuş var, orayı da geçtik. Akşam oldu, Ağın diye bir yere geldik. Dediler ki burda yatıcaz. Ağın dediğimiz yerde de bütün evler, mağaranın içinde, hemen dağın yamacında böyle. Orada ovanın bir başına baktım; Baba dedim, orda yangın var... Babam güldü, Oğlum o yangın değil dedi, Elektrik ışıkları onlar. İşte ben ilk kez o zaman gördüm elektriği. Çünkü köyde çıra, gaz lambası kullanırdık. Onun dışında ışığı hiç görememiştik ki. Talasa geldim, tabii Talasda da kafamın içi aydınlandı." Talas Amerikan Kolejine başladığı ilk aylarda en çok annesini özler Hadi İlbaş. Hatta bir kez okuldan kaçıp karda kışta annesini görmeye Çandıra gider. Sonra alışır yatılı okula, ailesinden uzak olmaya... "Talas (Amerikan Koleji) bizim için gerçekten önemli bir okuldu. Öyle bi yerde kurmuşlar ki okulu, çevreyle ilişkimiz yoktu. Chateau de theif (Şato dif) derdik, bi hikaye vardı İngilizce. Akdenizde bir küçük ada. Hiç dışarı gidemezsin, içeri giremezsin; öyle bi yer anlatılırdı hikayede. Okula Şatodif dherdik ama sonra oranın ne kadar yararlı olduğunu gördük. İyi, dürüst ve kararlı insan olmayı, sadece kendini değil, toplumu düşünmeyi ben orada öğrendim." Hukukçu, yazar ve kooperatifçi... "Müdürümüz Mister (bay) Nelson 1926da görevlendirilmiş bu okulda. Hanımı, Misis (bayan) Nelson da öğretmendi. Mister Nelsonu çevrede emmi diye bilirlerdi. Çok iyilikseverdi. O zaman bütün öğretmenler misyoner ruhuyla yetişmişti. Daha sonra Atilla İlhan onların aleyhinde çok yazı yazdı, hatırlarsınız: İşte bu misyoner okulları geldi, önce dini değiştirmek istedi, öyle olmayınca, kendine tabi insanlar yetiştirdi. Bunlar hep mensup olduğu okulların, mensup olduğu ülkelerin ajanıdır. Onlar adına çalışır gibi yazılar yazdı. Gelmişler, işte... Fransız, Alman, İngiliz okulları var İstanbulda. Ancak Amerikalılar bakmışlar ki Müslüman ülkede, Müslümanları Hristiyan yapmak mümkün değil. Ne yapalım, buraları okullara çevirelim, kendi kültürümüzü verelim diye başlamışlar. Ama bize bir defacık olsun, dinle ilgili hiçbir şey söylemediler, ima bile etmediler. Ama bu insanlar bizi gerçekten hamur gibi yuğurdular. Türk hocalarımız da vardı. Atilla İlhanın yazdıklarının aksine tarih, coğrafya ve dil derslerine gelen Türk hocalarımız sayesinde gayette iyi öğrendik bu konuları. Sporun her alanında da biz vardık. Örneğin ben sürat koşusunda derece alırdım; ski (kayak), voleybol takımındaydım, basketbol, beyzbol ve dağa tırmanmayı biliyordum. Mesela diz boyu kar, kayak kayıyoruz, belden yukarısı çıplak. Hasta olma diye bi şey yoktu. Okulda kalorifer yoktu, soba vardı. Hatta yatakhanede pencerenin biri kapalı, biri açık yatardık. Sabah kalktığımızda başımıza kar yağdığını görürdük, üşümezdik. O dayanıklılığı da verdiler bize. Okulda öğleden sonra atölye saati olurdu. Atölyede torna, freze vardı. Bi İngiliz anahtarı yaptım, babama götürdümdü hediye olarak. Ne kadar sevinmişti! Marangozhane vardı. Kayaklarımızı kendimiz yapıyorduk. Okumuş bi insan, uygar bi insan, kendi evinin ihtiyaçlarını yapabilen bi insan olsun diye uğraştılar." Nelson emmi Hadi İlbaşın Talas Amerikan Koleji yılları İkinci Dünya Savaşının ülke genelini ekonomik açıdan olumsuz etkilediği döneme denk düşer. "Babamın beni böyle para, erzak verip de okutacak durumları kalmadı iyice. İngilizler o sırada Mersin-Adana, Mersin-Silifke ve Konyada yol yapıyorlardı. Ben iki yaz gittim, onlara tercümanlık yaptım. Çok güzel konuştuğumu görünce herkes beni sevdi, sahip çıktılar." Zaman zaman Çandıra giden Hadi İlbaşın babası da oğlunun Amerikan Kolejinde okumasıyla övünür: "Babam herkesin önünde, belediyede toplantıda falan, Gel bakiyim oğlum. İngilizce konuş da şunlar duysun. Görsünler neymiş, benim oğlum neler öğrenmiş der ve bunla iftahar ederdi. Neyse yol yapımı sırasında kaldığımız çiftliğe korkunç sivrisinekler gelirdi, kaldığımız çadırlarda, akşam olduğu zaman cibinliklerin altında yemek yerdik. Çünkü sıtma salgını vardı. Topladığım paralarla harçlığımı çıkarıyordum. Hem çalıştım hem okudum." 1941de Talas Amerikan Kolejinden mezun olur Hadi İlbaş. Eğitimine devam etmeye kararlıdır. Tarsus Amerikan Kolejine başvurur ama maddi nedenlerle devam edemez. Öncelikle para kazanmak zorundadır. "Kırıkkale Silah Fabrikasına gittim. Dedim ki biraz çalışıyım burda, biraz param olsun, ondan sonra okula gidiyim. Oraya gittim, imtihan ettiler, başarılısın dediler. Fabrikada tabanca ve piyade tüfeği yapılıyordu. Fabrikanın çeşitli yerlerinde çalıştım. Sonunda bitmiş tabanca ve tüfeklerin kontrolunü yaptım." Yaklaşık bir buçuk yıl silah fabrikasında çalışır Hadi İlbaş. "Kırıkkalede yaşam çok kötüydü. Bi altyapı yoktu. Büyükçe bir köy gibiydi. Kerpiç binalardan birinde, bir odada kalıyorduk. Küçük bi odada yedi- sekiz kişi kaldığımızı bilirim. Karyolalar birbirine bitişik, çıkamazdık böyle atlardık üstünden." Hem çalıştım hem okudum Sonra çalışıp kazandığı paralarla İstanbula gider."Bizim yöreden gitmiş Ermeniler, İstanbul Ortaköyde oturuyorlardı. Bana dediler ki git oraya, onların evinde kal, gündüzlü olarak Robert Koleje gir. Ben gerçekten gittim, Ortaköyde oturuyorlardı. Beni kendi çocukları saydılar. Orda kaldım. Hiç benden para almadılar. Oda verdiler ve ben orda bir üç yıl kaldım. Sınıfın en iyisiydim. (...) Yine Robert Kolejde gördüm, gayrimüslimlere falan, özellikle biraz fakir olanlara... Onlardan para almıyorlardı fakat kütüphanede, yemekhanede, yatakhanede iş veriyorlardı. Buna karşılık da parasız okuyorlardı. Epeyce de pahalıydı o zaman Robert Kolej. Şimdi ben tabii biraz param vardı, onunla birinci yılı şey ettim. İkinci yıl geldi, zorlandım. Babamın yardım etmesi lazım ama babam tek başınaydı. Kavaklarımız vardı, onları kesti, sattı benim için. Öyle destekledi." Sömestrde memleketine giden Hadi İlbaş 1944 yılında babasını kaybeder. "Sabah oldu, işte yıkayıp defnedecekler, ben de gittim, karnını tuttum, hâlâ sıcak. Ama ben inanıyorum ki babam ölmeden onu öyle gönderdik. Babam gidince; abim asker, küçük kardeşim daha on iki yaşında, hiç mümkün değil bana destek vermeleri." Başarılı bir öğrenci olan Hadi İlbaş okul idaresinin destek önerisine karşın, bir yıl sonra 1945 yılında bırakmak zorunda kalır okulu. 1948e kadar Çandırda ilkokul öğretmen vekilliği, ardından da Talas Zincidere Astsubay Okulunda İngilizce öğretmenliği yaparak kazanır hayatını. 1948 yılında yarım bıraktığı eğitimini tamamlar ve Kayseri Erkek Lisesinden mezun olur. "49da girdiğim olgunluk sınavlarını kazandım. Hemen Talasa gidip Mister Nelsona teşekkür ettim. Çıktım doğru Ankaraya geldim. Önce Ziraat Fakültesine başvurdum, ziraat mühendisi olayım diye. Çünkü köyden geldik ya. Param yoktu, amcamdan falan para alarak gittiydim Ankaraya, ondan sonra yatağımı götürdüm. Ulusta bir otele yerleştim, hiç unutmam..." n Öğrencilik ve öğretmenlik "Nüfus kayıtlarıma göre doğum tarihim 8 Nisan 1926, halbuki ben nisanda doğmadım. Annemin dediğine göre zemheride doğmuşum. Sonra zemherinin ne olduğunu öğrendim. Ocakla şubat arasına zemheri diyorlar. O zaman, o kadar çok kış olurmuş ki ilçe, Boğazlıyan ilçesi, aşağı yukarı yirmi beş kilometre, gitmek mümkün değil. O zaman vasıta da yok. Yollar açılsın, ilkbahar gelsin, öyle kaydedelim nüfusa demişler. Beni nisanda kaydetmişler öylece. Bizimkiler Alevi kökenli. Fakat buraya geldikten sonra, o şeylerini yitirmişler, öbür şeye dönmüşler. Araştırdığımız zaman öğrendik ki Alevi kökenli oldukları için düşmanlık başlar, bilmem ne ederler diye, dönmüşler. Bizim ailemiz, dedelerimden dinlediğim, Çandıra sonradan gelmişler. Ali Başoğulları derlerdi. Bir yarısı yakınlarımızın da Sivas Güründeler. Bu iller arasında gider gelirdi bizimkiler. O hep bi arada çalışma, Cumhuriyetten sonra da devam etmiş. Cumhuriyet kurulduğu zaman da partinin yöneticileri hep bizden. Mesela babam, Cumhuriyet Halk Partisi kurulmuş, kurulduğu andan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi başkanıydı. Sonra, halkevleri kuruldu, babam halk odasının da başkanıydı. Annem uzun yıllar yaşadı. Son derece sevecendi. Hiç unutmadığım, ben Talasa okula giderken hep ağlardı. Benim de en çok özlediğim kişi hep annem oldu. Dersler bittikten sonra Talas-Kayabaşına gelirdim yalnız başıma. Bizim tarafa yüzümü dönerdim. Annemi hatırlardım ve ağlardım ben de." "Alevi kökenliyiz" "İlkokul beşinci sınıftayız. İki tane kız öğrenci var okulumuzda. Onlar en önde oturuyor, hemen onların arkasında da ben. Sınıfın en küçüklerindendim aşağı yukarı. Bi kapı açıldı bi gün, içeri orta yaşlı bi adam, genç bi adam girdi, tanımadığım. Yanında birileri, Çandırın belediye başkanı ve sonra babam. Gelen adam, önde kızların yanında durdu. Kalk bakiyim, adın ne? dedi. Şöyle dedi, Bize bi şiir okuyabilir misin? dedi. Ee, o zaman bikaç gün önce öğretmenimiz bize çok uzun bi şiir öğretmişti, neydi konusu şu anda hatırlamıyorum. Belki Kurtuluş Savaşıyla ilgili, çok uzun ama... Kızcağız ayağa kalktı, onu kesintisiz okudu, sonra sıra bana geldi. Dedi ki: Bu arkadaşınız güzel bi şiir okudu. Biliyorsun şiiri anlamak zor, bi de çok uzundu, ne dedi bu, bize anlatır mısın bu şiiri? Ben kalktım anlattım. Bu çocuk kimin? dedi. Babam, Benim dedi. Bu çocuğu mutlaka okut dedi, Söz ver, bu çocuğu okutacaksın. Sonra öğrendim ki, o kişi Adnan Menderesmiş. Orta, İç Anadolunun Cumhuriyet Halk Partisi müfettişi. Bu müfettişliği sırasında bizim oraya da uğramış. Benim okumama vesile oldu diye düşünüyorum." Menderes vesile oldu Devam edecek GELECEK HAFTA: M. Hadi İlbaş Ankarada geçen öğrencilik yıllarını ve kooperatifçilik deneyimini anlatıyor. TARİH VAKFI Faks : 0212 227 37 32 e-posta: tbct@tarihvakfi.org.tr Tarih Vakfı sözlü tarih arşivi oluşturmak için tanıklıklarınızı kaydediyor. 70 yaş üzeri 1000 kaynak kişiye ulaşmayı hedefliyor. Ünlülerle değil, içimizden birileriyle... Sizin önereceğiniz kişilerle, dedelerimiz, ninelerimizle... Köylerde, kasabalarda, fabrikalarda geçen hayatlar... Hasatlar, vardiyalar, düğünler, seçimler, yemekler, camiler, kadın matineleri... Tarihe Bin Canlı Tanık Projesi, sözlü tarih görüşmeleri ile, günlük yaşamın, toplumsal geçmişin belleklerde kalmış ayrıntılarını içeren yaşam öykülerini kaydetmeyi hedefliyor. Bugüne kadar projeye destek olan Türk Tabipler Birliğine, İnşaat Mühendisleri Odasına ve Kayseri Ticaret Odasına maddi desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Siz de projeye destek olun, tarihe katkı da bulunun: Telefon: 0212 327 86 58 Danışmanlar: Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu-Doç. Dr. Esra Danacıoğlu Proje koordinatörü: Gülay Kayacan Görüşmeyi yapan: Hakan Koçak n Görüşme kayıt süresi: 4 saat n Deşifre ve redaksiyon: Sevil Üzrek Görüntü kaydı: Tamer Üstel Yayına hazırlayan: Tuba Çameli Projeye katkılarınızı bekliyoruz: Faks: (0212) 227 37 32 e-posta: mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr www.tarihvakfi.org.tr Telefon: (0212) 327 86 58

Yazarlar