Pazar“Bir ailede bir kişi politika yapıyorsa diğeri yapmamalı”

“Bir ailede bir kişi politika yapıyorsa diğeri yapmamalı”

04.08.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Aylin Kotil’e artık “Yürüyen kadın” diyorlar. Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması konusunda duyarlılık oluşması için İstanbul’dan Ankara’ya yürüdü. Eski eşi Mustafa Sarıgül ile birlikteyken politika ile ilgili konularda pek aktif olmayan Kotil “Politikacı eşi olarak ön plana çıkmak istemedim. Bir ailenin içinde bir kişi politika yapıyorsa, diğeri yapmamalı. Ben verdiğim destekle çok faaldim. Ama eski eşimle hâlâ evli olsaydım yine de baraj için yürürdüm bu dönem” diyor

“Bir ailede bir kişi politika  yapıyorsa diğeri yapmamalı”

Yürüyen kadın, üç hafta kızgın asfalt üzerinde geçen yolculuktan sonra yuvasına, İstanbul’a döndü. Aylin Kotil, seçim barajının düşürülmesi istemiyle başladığı yürüyüşe bir anda karar vermiş, basına falan da duyurmamıştı. Sadece kendi hesabından attığı bir tweet’le milyonların ilgisini üzerine çekmeyi başardı. Türk siyasetinin yıllanmış sorunlarından birini gündeme taşıdı.
Ayakları hâlâ yara içinde ama kendini inanılmaz hafiflemiş hissediyor çünkü inandığı bir konuda harekete geçmiş olmanın iç huzuruyla tanışmış.
En iyi yaptığımız şey şikayet. Hayattan, işten, politikadan. Amma çok konuşuyoruz... Kotil, Gezi döneminde süper politize olmuş ortamlarda bakmış ki sadece ‘laf’ var, aksiyona geçmeye karar vermiş.
Politik farkındalık, ‘eski eş’ Mustafa Sarıgül dolayısıyla değil, zaten genlerinde var; siyasetçi bir aileden geliyor. Eski TBMM Başkanvekili ve İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil’in yeğeni. Çocukluğu CHP’nin ileri gelenlerinin evlerindeki sohbetlerine tanıklıkla geçmiş bu genç kadının, siyaset ve rant ilişkisi üzerine söyledikleri çok ilgi çekecek diye düşünüyorum. Kotil, 80’lerden sonra başlayan ahlaki çöküntünün, Gezi’de gençlerin kendini göstermesiyle dönüşüme uğrayacağına inanıyor. Zaman onu haklı çıkaracak mı bilinmez ama Kotil, duygu yatırımını zaten son 17 yıldır çocukların üzerine yapıyor. Zira iki anaokulu var, en büyük hayali ise bir ilköğretim okulu açmak.
Aylin Kotil’le, üstünden iki ay geçmesine rağmen artçıları her yerde hissedilen Gezi Parkı’nda buluştuk. Çimlerde yatanların, oyun alanında çocuklarını izleyen, gazete okuyanların arasında fotoğraflar çektik...
Ha bir de polisler vardı. Onlar da dinlenenleri izliyordu herhalde.
Sizleri politik görüşlerini ve özel yaşamından satır başlarını çekinmeden benimle paylaşan Aylin Kotil’le baş başa bırakıyorum.
İyi pazarlar.

Haberin Devamı

Yürüyüş bitti. İstediğini elde ettin mi?

Kamuoyunda seçim barajı konusunun tekrar konuşulmasını sağladım en azından. Ne olduğunu, barajın ne zaman konulduğunu bilmeyenler vardı, öğrendiler.
Çünkü askeri vesayet istemiyoruz diyen ama 12 Eylül döneminden kalan bir barajı kaldırmayan bir iktidar var. Meclisteki dört siyasi partinin sadece ikisinden, CHP ve BDP’den randevu alabildim. AK Parti ve MHP benimle görüşmedi. İnsanlar partilerin bu konudaki duruşunu da öğrenmiş oldu.

BDP, CHP görüşmeleri nasıldı?

Gayet iyiydi. BDP meclisin açılmasıyla birlikte tekrar kanun
teklifi vereceğini söyledi. CHP zaten bugüne kadar 9 tane teklif vermiş. “Hepten baraj kalksın”dan tutun “Yüzde 5’e insin”e kadar dokuz ayrı kanun teklifi vermiş. Hiçbiri kabul edilmemiş. Torba yasaları bir gecede çıkarabilen mecliste, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından böyle önemli bir konu maalesef gündeme gelmiyor.

Haberin Devamı

Eylemin, seçim barajın konuşulmasını sağladı. Ya sonra?

Bu mesele yıllardır gündeme gelir, kamuoyu tepkisi siyasetçi üzerinde baskı oluşturabilecek olgunluğa erişinceye kadar unutulur.
Ben bunu diri tutacağım. Gerekiyorsa farklı eylemler de yapacağım. Zaten yürüyen adam vardı, Serdar (Güvenç). O şimdi Türkiye’deki dağlara çıkmayı hedefliyor. Ben de onunla birlikte çıkmayı düşünüyorum. Şimdi sadece izlemek istiyorum. Meclis bir açılsın. Bakalım ne yapacaklar.
Bu bir samimiyet sınavı aslında Zaten kendi gücüne inanan barajı kaldırır, hiçbir şeyden korkmaz.

Çok iyi bir eğitimin, bilgin ve siyasi duyarlılığın var. İlk evlilik hayatın boyunca sen çok daha faal olabilirdin. Neredeydi bu Aylin Kotil?

Ben politikacı eşi olarak ön plana çıkmak istemedim hiçbir zaman.
Bir ailenin içinde bir kişi politika yapıyorsa, diğeri yapmamalı. Ben verdiğim destekle çok faaldim. Bunu zaten ben biliyordum, yakın çevrem, eski eşim biliyordu. Ama insanların bilmesine gerek yoktu. Şimdi böyle bir durum olmadığı için ön plana çıktım. Ama eski eşimle hâlâ evli olsaydım yine de baraj için yürürdüm bu dönem.
Aynı hareketi yapardım.

Haberin Devamı

Türkiye’de baraj sorunu yıllardır var. Neden şimdi?

Çünkü AKP sürekli “İktidara geldiğinde kaldıracağız” dedi, kaldırmadı. Her hükümet geldiğinde “kaldıracağız, kaldıracağız...” Artık kalkmayacağına olan inancım o kadar oturdu ki. Sabrım taştı. Bugün CHP iktidarda olsaydı gene yürürdüm.

“Duyanlar ayaklarım için krem getirdi”

Zor oldu mu yürüyüş?

Çok meşakkatli bir iş. İşinizi gücünüzü bırakıyorsunuz üç hafta. İlk başta, “Oh mis gibi orman havası dağ havası alacağım” dedim. Hiç öyle olmadı, egzozun, tozun içinde kalıyorsunuz. E tabii yol kenarı, hoş olmayan bir yerden yürüyorsunuz. Korna sesleri.

En çok ne zorladı seni?

Sıcak ve asfaltta yürümek. Asfalt perişan ediyor. Ayağınızın altını öyle bir yakıyor ki. Fırın gibi yanıyor. Ayaklarım su topladı ilk 10 gün. Sonra alıştı sanırım. Toprak bulduğum yerde topraktan yürüyordum.

Ne gibi tedbirler aldın? Büyük ayakkabın var mıydı?

Tabii, tabii. Ayağımın büyüyeceğini söylemişlerdi. Büyük ayakkabı aldım.
37 iken 39 oldu. Tuz aldım. Akşamları tuzlu suya koyabilmek için ayağımı. Ödemi alsın diye. Hayatımda sürmediğim kremi sürdüm ayağıma üç hafta içinde. Duyan, krem getirdi.

Haberin Devamı

Tırnaklarını falan ne yaptın?

Onları zaten gitmeden çok kısa kestim. Beni idare etti üç hafta. El tırnağı kadar çabuk uzamıyor ayak tırnakları. Ama bazı günler gerçekten çok yoruldum. Terliyorsunuz, perişan haldesiniz. Duşa girecek halim olmuyordu, uyuyordum.

Nerelerde konakladın?

Genelde öğretmen evlerinde.
Bir de çok daha az uyudum bu yürüyüş esnasında. 7-8 saat uyurken, 4.5-5 saate indirdim uyku saatlerimi. Yatıyordum ama halim yoktu uyuyamıyordum... Ama İstanbul’a gelince değişti.

Ayaklar eski haline döndü mü?

Evet, yavaş yavaş. Bir numara büyük kaldı. Hâlâ kapalı ayakkabılarımı giyemiyorum ama açık ayakkabılarımı giyebiliyorum.

“Benzincilerde araba yıkama hortumlarının altına giriyordum”

Serinlemek için ne yapıyordun?

Benzin istasyonlarında araba yıkama hortumlarının altına giriyordum, o kadar sıcaktı.

Haberin Devamı

Ne yedin?

Gözleme, mangal. Yollarda ne bulursam. Üç hafta filan hiç sebze yemedim. Sebzeyi inanılmaz çok özledim. Gözleme filan görmek istemiyorum artık.

Tuvalet sorun oldu mu?

Olmaz mı? Bazen civarda hiç tuvalet olmuyordu. Ben de gündüz saatlerinde sıvı tüketimini azalttım bir ara. Ama şunu söyleyeyim. Benzin istasyonlarının tuvaletleri sabahları çok temiz oluyor!

“Bir ailede bir kişi politika  yapıyorsa diğeri yapmamalı”

Aylin Kotil’e yolda eşlik edenler, sevgi gösterisinde bulunanlar da çok oldu.

“Şimdiki gençleri hiçbir şeyle korkutamazsınız”

Eski Başkanvekili ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Aytekin Kotil amcandı. Ailede politika ne kadar ön plandaydı? Çocuk Aylin için o yaşlarda politika neydi?

Sürekli politika konuşulurdu, hatta başka bir şey konuşulmazdı. Babamın ailesi zaten çok kalabalık bir aileydi. Beş kardeşlerdi. Politika, bir ailenin aslında uğruna ödün verdiği bir şeydi o zamanlar. 80 öncesi. Sadece benim ailem için böyle değil bu. Politika yapan bütün aileler için durum böyleydi.

Nasıl bir ödün?

Babam ve büyük amcam inşaatçılık yapıyordu. Mesela, amcam Belediye Başkanı seçildiğinde, babam ve büyük amcama inşaatı bıraktırdı. Sırf spekülasyon olmasın diye. Şimdi baktığımızda belediye başkanlarının çocukları, yakın arkadaşları, birinci dereceden akrabaları inşaatla uğraşıyor. Yani 80 öncesindeki ahlak anlayışıyla şu anki çok farklı. 80 öncesinde fikirler yarışırdı. İBB başkanıydı amcam ama CHP gençlik kollarından biri geldiğinde amcam kendine çekidüzen verirmiş. Çünkü gençler belediye başkanını eleştirebilirlermiş. Şu anda gençlik kollarının böyle bir şey yapma şansları yok. Belediye başkanlarının hepsi Allah gibi dolaşıyor.

Türkiye’nin fikri zenginliğine atılan baltalar, vurulan darbelerle 80 sonrası bambaşka bir politik iklimin şekillendiği aşikar. Zannediyorum bugünün Türkiye’sindeki politik şartlarda siyasi rant arayışını haklı ve meşru kılıyor ve bir şekilde itiraf etmesek de seçmen olarak ‘işini bilmeyen’ politikacıyı beceriksiz buluyoruz. Biraz da Özal Türkiyesi’nin etkileri...

Zaten ahlak çöküntüsü oldu bence 80’den sonra her anlamda. Ama ben Gezi’yle birlikte bunun bir dönüşüme girdiğini de görüyorum. Gençler her şeyin para demek olmadığını da gösterdiler. Mesela ben dün okudum, direnişe katılan çocuklara Kredi ve Yurtlar Kurumu’ndan kredi verilmeyecekmiş. Bir tane çocuğun tweet’ini gördüm. “Olsun cumartesi-
pazar çalışırım. Ayda 300 lira kazanırım, hiç de umrumda olmaz”. Yani şu anki gençler böyle. Onları hiçbir şeyle korkutamazsınız.

“Sen niye normal anneler gibi değisin?”

Bildiğim kadarıyla oğlun Ömer de toplumsal konularda hassas bir genç...

Tabii tabii. Gezi sürecinde sürekli oradaydı. Hatta TOMA’dan kaçarken ayağını ciddi bir şekilde burktu.

O, bu yürüyüş eylemini nasıl karşıladı?

“Sen niye normal anneler gibi değilsin?” dedi bana.

Üniversitede ne okuyor?

Kemerburgaz Üniversitesi’nde Mimarlık 2’nci sınıfta. Çocukluğundan beri en büyük hayali. Hep çizim yapardı. Hiç insan ya da doğa resmi çizmezdi; köprü, site, hep bu tarz çizerdi.

“Bir araziye bakarken gözlerinde dolar işareti çıkan siyasetçiden bıktım”

Gezi Parkı’ndan aldığın toprağı Kuğulu Park’a serptin mi?
Bana eşlik eden iki gönüllü genç vardı. Ecem ve Cem. Kuğulu’ya gittiğimde toprağı onlara verdim, onlar serpti. Çünkü onların hakkıydı. En az İstanbul kadar, hatta daha fazla gaz yedi Ankara. Böyle, sanki kardeş köprüsü gibi bir şey olsun istedim, Kuğulu ve Gezi’nin. Kardeş park olsun diye, kardeş şehirler gibi.

Senin seçim barajı düşürülsün diye çıktığın bir yürüyüştü bu. Eylemin amacı Gezi Parkı’ndaki ruh ile nerede örtüşüyor?

Türkiye’nin özel bir mozaği var; farklı dinden, mezhepten, kültürden insanlarıyla. Fakat bu insanların meclise yansıması yok. Sürekli itelenip öteleniyorlar. Bence Gezi’deki patlamanın sebebi de bu. Sadece tek tip insan yaratma arzusu. Tek lider. Tek düşünce arzusu. Ki bence bu diğer gruplar, demokrasinin kılcal damarları. Gezi Parkı’nda Türk bayrağıyla BDP bayrağını yan yana taşıyan iki gencin, türbanlı-başı açık iki kızın fotoğrafı hâlâ hafızalarımızda. Sonra, anti-kapitalist Müslümanlar namaz kılarken öbürlerinin onları koruyor olması. Demek ki olabiliyormuş. Parkta bu temsil olabiliyorsa, neden mecliste de olmasın? Yani baraj kalkarsa, yarın bir gün, örnek veriyorum Karslılar parti mi kurdu, girsinler meclise. LGBT girebiliyorsa girsin meclise. Ekstrem örnekler ama örnekler. Temsil ettikleri bir topluluk varsa girsinler.

Ya bu kadar farklı grup mecliste kaosa neden olursa?

Buna hiç katılmıyorum. Mesela uzun yıllar Almanya’da koalisyon olmuş ve gayet de güzel gidiyor.
Ve dünyadaki en güçlü ekonomilerden de bir tanesi.

Bizde koalisyonlarda uyum sorunu oluyor da. Belki de uzlaşma kültürünü eksikliğindendir.

Bizim uzlaşma kültürümüz yok. Ama Avrupa’ya baktığımda adamlar oturuyorlar bir ay çalışıyorlar, koalisyon protokolü hazırlıyorlar. Fakat bizde siyasi partiler, menfaatlerin bölüşüldüğü yerler olmaya başladı. Siyasetten menfaati kesmek de en az seçim barajı kadar önemli bir konu. Baraj kalkarsa
ben bu şeffaflığın geleceğine de inanıyorum. Meclise parayla giren milletvekili olmayacak çünkü onların önüne otomatik olarak ‘halk seddi’ gelecek. Daha çok genç, kadın olacak.

“İstanbul belediye başkanı genç olmalı”

Üyesi olduğun parti CHP politik sahnenin neresinde?

Tabii ki CHP’de bir değişim var ve bu sancılı oluyor. Daha ne kadar sürer bilemiyorum ama bir an önce CHP’nin de Gezi’deki gençleri anlayıp kavraması gerekiyor. Şu ana kadar ben hiçbir siyasi liderin tam anlamıyla gençleri anladığına inanmıyorum. Hiçbiri “Biz gençlerden bir şeyler aldık, şunu öğrendik” gibi şeyler söylemedi.
Ya öğrenmediler gerçekten ya da egolarına ağır geldi bunu söylemek.

Eski eşin, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül sence CHP’ye kabul edilir mi? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yarışına katılır mı?

Ben bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Eski hayatım, ikimizin de farklı hayatları var şu anda.
O yüzden o konuya pek girmek istemiyorum.

Peki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı nasıl biri olmalı en azından?

Bir kere genç olmalı, birikimi olan.

Genci tarif eder misin, bizim siyaset dünyasında 50 yaş da gençtir çünkü...

Ben 50’nin üzerine çıkmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü aktif olmalı. Gençlerle çalışabilecek şekilde egosunu terbiye etmiş olmalı. Gençlerden de fikir alabilmeli. Grup çalışmasına açık biri olmalı. Bilgi birikimi olmalı. Ve İstanbul’u sadece rant olarak görmemeli. Kendisinin değil de halkın mutluluğu için belediyecilik yapmalı. Bir sürü yerde gökdelenler var ama insanlar mutlu mu bunu sormak lazım. Ranta dayalı siyasetten ve siyasetçilerden bıktım. Yani, bir araziye bakarken gözlerinde dolar işareti olan siyasetçiler görmekten gerçekten bıktım. Ve bence insanlar bu siyasetçilere bir ders verecekler diye de düşünüyorum çünkü onlar da bıktı. Bazı siyasetçilerin Gezi’ye temkinli yaklaşmasını da ben buna bağlıyorum. Çünkü o kadar çok günahları var ki.

Burada taş Mustafa Sarıgül’e de gidiyor diye düşünüyorum.

Yoo.

Mustafa Sarıgül böyle olaylarda ön plana çıkmayı sever ama bu kez ‘görünmez’ olmayı seçti de, onun için söyledim.

Yani baktığınızda hangi belediye başkanı geldi. Ben görmedim yani.

“Çağlar altın kalpli, dürüst, çok iyi biri”

Eşin Çağlar’ın tepkisi ne oldu?

Hemen araştırmaya başladı, gıda takviyesi ne yapalım diye. O beni çok iyi tanıyor. Kafama bir şey koyarsam yapacağımı çok iyi biliyor artık. Annem de durdu, “Günde kaç kilometre yürüyeceksin?” diye sordu, “Aşağı yukarı 24” dedim, “Yaparsın” dedi. Bir arkadaşıma anlattım annemle eşimin tepkisini. O da baktı suratıma. “Aylin istersen bir daha düşün, onlar seni gözden çıkarmışlar” dedi (gülüyor).

Klasik anne ve eş tepkisi değil tabii...

Annem zaten hiçbir şeyime müdahalede bulunmamıştır. Kendi kararlarımı kendim almam için hep nötr olmuştur. Etkilememek için. Ne boşanırken bana niye boşandın diye sordu ne evlenirken. Hep yanımdaydı. Ama ben ne kadarını anlattıysam o kadarını bildi annem. Hiçbir zaman tırtıklamadı bir şeyi.

Alman olmasından olabilir mi?

Evet, belki de. Kızı da olsam benim hayatıma saygı duydu. Çok sık görüşüyoruz. Ben Gümüşsuyu’ndayım, annem Teşvikiye’de oturuyor. Sık sık Almanya’ya da gidiyor. Orada bir evi de var. O zaman da özlüyorum tabii.

Türkçe konuşuyor mu?

Konuşuyor tabii, hem de çok iyi.

Yeni eşinle annenin arası nasıl?

Çok iyiler, çok iyi anlaşıyorlar.

Eşin spor hocası. Birlikte spor yapıyor musunuz?

Öyle bir deneyimimiz oldu fakat bendeki potansiyeli bildiği için beni çok zorluyor. Ben de o kadar zorlanmak istemiyorum. Ve tabii ona nazım geçiyor. Koşu ve yürüyüş yapıyoruz tabii ki ama o diğer ağır çalışmaları onunla yapmıyorum.

Ne zaman ve nasıl tanıştınız?

4.5 yıl önceydi sanırım. Anaokullarım için bir proje dolayısıyla tanıştık. Bize danışmanlık yaptı. Sonra arkadaşlığımız birlikte spor yaparken gelişti.

Mutlu musun? Nasıl bir insan?

Mutlu ve huzurluyum. Çağlar, altın kalpli, dürüst ve çok iyi birisi.

“Ortaokulda sıramın altında aşk mektupları bulurdum”

Eşinle (Çağlar Yıldırımer) ekimde birinci yıl dönümünüzü kutlayacaksınız. Yeni hayatını tarif etmen gerekse, ne derdin?

Eşim üzerinden tarif etmeyeceğim, kendim üzerinden yapacağım. Çünkü kendimle ilgili çok ciddi çalıştım. Zaten bir yaşam koçum var. Onun da bana çok etkisi var.

Kim yaşam koçun?

Aykut Oğut. O hep “sen değişmek istedin” diyor, “Tamam ben de yardım ettim ama esas değişmek isteyen sendin”... Evet bendim ama biz iyi bir ekip olduk Aykut’la. Uyuştuk yani. Bana bir şeyler diyordu Aykut. Bazen çalışırken kafama balyoz gibi inen gerçeklerin farkına varıyordum. Ve onları gerçekten değiştirmek istedim. Egomun çok zorlandığı zamanlar oldu.

Kendinle ilgili en zorlandığın ve iyi ki değiştirmişim dediğin şey ne?

“Bir ailede bir kişi politika  yapıyorsa diğeri yapmamalı”

Oğlumla olan ilişkim. Çünkü beni çok yoruyordu. Ben çok korumacı bir anneydim. Çocuğumu gerçekten bu kadar korumacılıkla sıktığımı fark ettim. Halbuki bir ebeveyn olarak çocuğunuza verebileceğiniz en iyi şey mutluluğunuzu görmesi. Sizin mutlu olduğunuzu görsün.

“Artık mutlu, tatmin olmuş bir Aylin var”

Ruh gelişmek istiyor. Gelişme zamanı geldi mi, önünde durak zor.

Ve şöyle bir şey var, sen değişmemeye direnirsen çok daha kuvvetli geliyor uyarılar. Hatta çok sevdiğim biri şey derdi, uyarı önce pıt pıt geliyor. Sonra küt küt, sonra bam bam. Hakikaten doğru.

Bu değişim süreci sende ne zaman başladı?

Aşağı yukarı dört sene önce filan. Sizinle aynı frekansta olmayanlar hayatınızdan çıkıyor ve sizinle aynı frekansta olanlar hayatınıza giriyor.

Bu kadar büyük depremler, değişiklikler bekliyor muydun?

Kimse beklemez herhalde ama sonucu çok iyi. Yani tatmin olmuş bir Aylin var artık. Mutlu. “Şunu da ister misin?” desen, yok.

Böyle bir kişisel gelişim sürecinden önceki Aylin’le şimdiki Aylin’in arasındaki temel fark ne?

Mesela atıyorum, şu anki evim tadilat istiyor. Bunu bir an önce yapmak isterdim eski hayatımda. Bu beni huzursuz edebilirdi. Ama şimdi huzursuz etmiyor. Nasılsa olacak. Olmasa da olur. Sadece bunun için değil, her şey için. Olursa şahane. Olmazsa da olmaz.

Çok güzel bir kadınsın. Bunun farkında olarak mı büyüdün?

Annem ve babam tarafından öyle büyütülmedim hiçbir zaman. İlkokulu bitirip ortaokula başladığımda her tenefüs, sıramın altında aşk mektubu bulmaya başladım. İlk o zaman farkına vardım. “N’oluyoruz” dedim

“Niye böyle oluyor?”

Bildim bileli seni saçların hep kısa. Uzun dönemi var mı?

Var var. Oğlumu doğurduğum zaman uzundu saçım. Doğurduktan sonra yavaş yavaş kısalmaya başladı. Yaklaşık bir 17-18 senedir saçım kısa.

“Beş tane yemek kursu bitirdim”

Bu yürüyüyüşünü saymazsak... Spor yapar mısın?

Her gün 5’ten sonra. Haftada üç gün kardiyo yapıyorum. İki-üç gün de kendi vücut ağırlığımla çalışıyorum.

Beslenmene dikkat eder misin?

Evet, beslenmeme çok dikkat ederim. Sebze yemeyi severim, balığı çok severim. Abur cubura bayılıyorum ama kendimi frenlemeye çalışıyorum.

En gizli kaçamağın hangisi?

Tatlıyı çok seviyorum; çikolata, dondurma öyle şeyler.

Yemek pişirir misin?

Ben beş tane yemek kursu bitirdim. İki sene ‘Sofra’ dergisinde yazılar yazdım. Yemek tarifleri verdim, masalar kurdum. Her türlü yemeği keyifle yaparım. Benim için bir ritüeldir yemek yapmak. Yani müziğimi koyarım, önlüğümü giyerim.

Ne diyorsun! En iddialı olduğun yemek hangisi?

Zeytinyağlı sarma dolma.
Çok iyiyimdir.

Eşin yemeğe düşkün mü?

O da çok güzel yemek yapıyor işin enteresan tarafı. Ben tarifler üzerinden giderim. O denemeler yapar. İnanılmaz soslar... Yurt dışına ne zaman gitsek baharatlar, değişik tatlar alır. Sonra onları soteler.

Birlikte en son mutfağa girip yaptığınız yemek hangisiydi?

Birlikte yemek yapmıyoruz.

Niçin?

Mutfakta bir kişi çalışmalı bence. Ya o ya ben. İkimiz aynı anda olmuyor.