30.04.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
ASU MARO - asu.maro@milliyet.com.tr
Sinemada, ekranda kötü dediğimiz adam ve kadınlar aslında hep de ilgimizi çekmiştir. Kızarız ama gözümüzü alamayız, bir şekilde sürprizli ve caziptirler. Şu sıralar ekranların en sevilen kötüsü, “Vatanım Sensin” dizisindeki Miralay Tevfik.
O Yeşilçam’ın kötülüğü suratından akan, karton karakterlerinden değil. Hem kötü hem sempatik. Bunu kendisini yaratanlar kadar müthiş eğlenerek canlandıran Onur Saylak’a da borçlu. Saylak’la nadir boş günlerinden birinde buluştuk, bol bol Tevfik’i çekiştirdik. Ama gündemimizde bir konu daha vardı: Yönetmen koltuğuna oturduğu, Ay Yapım - Bit Arts ortak yapımı olarak gerçekleştirdikleri ilk uzun metrajlı filmi “Daha”.
- Nedir Tevfik’i bu kadar cazip kılan?
Ben Tevfik’le ilk haşır neşir olduğum zaman neresinden yakalayacağımı çok düşündüm. Standart bir kötü adam olsun istemedim. Sette hem hocalarla çalışırken hem de senaryonun desteğiyle, Tevfik’le eğleniyorum ben. O kadar çok gülüyoruz ki, bazen çekim duruyor. Çünkü adamın söyledikleri ve yaptıkları çok garip, bunun da eğlence tarafını aldığım için, sanırım seyirci de ondan pek bir sevdi.
- Bir röportajda oynadığınız karakterler için “O abiyi anlamam lazım” demişsiniz. Tevfik’i nasıl anlıyorsunuz?
Bir kere bir role iyi ya da kötü diye bakmıyorum ben. Ne düşünüyor ve niye böyle davranıyor, bunu yakaladığım an oynaması çok keyifli oluyor. Tevfik tabii ki çok garip ve standart düşün sistemi olmayan bir adam. Bir kere bütün hayatı yalanlar üzerine kurulu ve yalanlarına bazen kendi de inanır hale geliyor. Yıllarca süren yalanlar bunlar; tek yapması gereken, yalanların kuyruklarını birbirine değdirmemek. Bunun için de çok çabalıyor. İşte o çabası zaten komik tarafını çıkarıyor.
“Herkesin bir defekti olur”
- Nasıl bir süreç geçirdiniz onun iç dünyasını anlamak için?
Neden bunu yaptığını çok düşündüm. Sonuçta ülkeyi kurtaran bir İzmir jandarma kumandanı ya da Selanik’te işgalcilerle çatışan şerefli bir komutan da olabilirdi. Ama Tevfik’in kazanabildiği yer cephe değil, kendi dünyasında hakim olduğu yer; şehirler, politika, insanları manipüle etme... Bunda başarılı. Cevdet’le temel ayrılığı bunun üzerine. Cevdet cephede başarılı, Tevfik içeride.
- Kötü adam oynamakla ilgili kaygınız olmadığını bir önceki dizinizde de görmüştük; “Hatırla Gönül”de.
Bu rolleri çalışması ve oynaması bir oyuncu için son derece keyifli. O yüzden de seviyorum. Mesela “Batman”de Joker’i isterim net söyleyeyim, Batman’i istemem.
- Hiçbir zaman “Bir jön oynasam” demediniz mi?
Hiç çünkü onların sorumlulukları ve süreleri, özellikle Türk dizilerinde, haddinden fazla. Diyorlar ya “Niye bu kadar uzun süre birbirlerine bakıyorlar?”, ne yapabiliriz? Bu sürelerde bir jöne ne yazılabilir? Bu kadar yazılır işte. Bunlar insanüstü yaratıklar değil. Her insanın bir defekti vardır, o da yanlış yapacak.
- Yönetmenliğe başladınız. Bu hep hayal ettiğiniz bir şey miydi?
Çok eskilerden beri kafamda dönen bir şeydi. Ve “Hatırla Gönül” bittikten sonra “Artık bir deneme yapalım” diye toplandık. “Orman” diye bir kısa film çektik beş günde. Sonra bu bizi aştı, dünyada epey festival dolaştı, onun itkisiyle Günday’ın “Daha”sını çektik uzun metraj olarak.
“Her rolün bir müziği var”
- Filmlerin ikisinde de oynamadınız. Kendiniz oynayacağınız bir film çekmeyi düşündünüz mü?
Hiç düşünmedim. Oyuncunun konsantrasyonuyla, onun bulunduğu durumla yönetmenin durumu çok başka. İkisini bir arada yapmak gibi bir iddiam yok, olmaz da büyük ihtimalle. Hani “Kendime bir film çekeyim”, hem yöneteyim hem oynayayım hem yazayım, ben çok inanmıyorum ona. Koltuğun ya o tarafında ya bu tarafında olmayı tercih ediyorum.
- Filmleri yaparken müziğini bulmanız gerektiğini söylemiştiniz. “Daha”nın müziği ne?
Rolde de öyle. O müziğin içindeki ritim bana filmin ritmini ve duygusunu veriyor. Sette de 24 saat müzik çalıyorum çünkü kafa çalıştırıyor, hayal gücümü besliyor. O yüzden de her filmin, her rolün bir müziği var.
“Sorumluluk duygusu arttı”
- Baba olmak neleri değiştirdi hayatınızda?
Bende en temel değişiklik, hayatsal bir disiplin getirdi, sorumluluk duygusu arttı. Hayatında ilk kez karşılıksız sevginin ne demek olduğunu öğreniyorsun, bir insanın büyürken nelerle karşılaştığını fark ediyorsun ve ona rehberlik etmen gerekiyor. Bir anekdot anlatayım; bir gün evde, bir anda birbirlerini ısırdılar. Dedim ki “Böyle bir şey yapamazsınız, hemen odanıza”. Suratlar asık, tam kapıya geldik, döndü, “Sen bu evde ne kadar çok kural koyuyorsun” dedi. Beş yaşında. “Evet” dedim, “Siz şiddeti nerede gördünüz bu evde? Şiddet bu evde olmayacak”. “Zorlanırsın” dedi ve kapıyı kapattı. O kadar kafamda döndü ki, “Ben çok mu kural koyuyorum?”, bir yetişkinden duymadığım cümle bu. İşte bu tip sorgulamalar hayatı tekrar algılamada yardımcı oluyor. Bir de erkek için söylüyorum, hayattaki bütün bulutlar dağılıyor. “Var oluş nedenim buymuş” diyorsun.
“40 günde 14 kilo verdim”