Pazar‘Aşık olur gibi birden oyuncu oldum, mutlu evliliğimiz de hâlâ sürüyor’

‘Aşık olur gibi birden oyuncu oldum, mutlu evliliğimiz de hâlâ sürüyor’

16.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinin kötü adamı Erdoğan rolüyle izlediğimiz Kaan Taşaner, şimdi de bir başka iddialı dizi “Kuzey Güney”de iyi polis rolüyle karşımıza çıkıyor

‘Aşık olur gibi birden oyuncu oldum, mutlu evliliğimiz de hâlâ sürüyor’

Kaan Taşaner’i, her ne kadar böyle anmak istemesem de, “tecavüzcü Erdoğan” rolüyle tanıdık. İri mavi gözleriyle fırlattığı habis bakışlar
ve Fatmagül’e yaptığı kötülüklerle izleyiciyi kızdırsa da bu arada ciddi bir takipçi kitlesi de edindi. Taşaner şimdi de Kuzey Güney dizisinin kadrosuna polis olarak dahil oldu. Taşaner’le mahallesi Cihangir’de buluşmak üzere bir kafeye gidiyorum. Merhabalaşmak üzere elimi uzattığımda fark ediyorum ki elini kırmış. Sağlam olan elini uzatıyor bana. Başlıyoruz sohbete... Söz yine aynı
dizide “Halide” rolüyle tanıdığımız, oyuncunun annesi Sacide Taşaner’e geliyor elbette. Meğer onlarınki alıştığımız oyuncu anne-oğul hikayesi değilmiş. Aslında bambaşka bir mesleği olan anne Taşaner, oğlu oyunculuğa başlayınca ona özenip bu mesleği seçmiş. Taşaner’le yeni rolünü, oyunculukla olan “mutlu evliliğini”, rol arkadaşı Kıvanç Tatlıtuğ’u, tişörtündeki tüylerden kendini ele veren kedisi Murphy’yi konuştuk.

Haberin Devamı

‘Aşık olur gibi birden oyuncu oldum, mutlu evliliğimiz de hâlâ sürüyor’

Kaan Taşaner, Aydil Durgun

* Devam eden bir işe sonradan dahil olmak nasıl?

Ben şu an hazır bir matematiğin içine giriyorum. Birinci sezonunu bitirmiş, müthiş başarılı bir iş. Kadrosuyla, yazarıyla, yönetmeniyle... Gerçi şimdi Hilal Saral oldu yönetmen, eminim o da bir önceki seneyi aratmayacaktır. Biz iki sene zaten kendisiyle çalışmıştık. Yabancılık hissedeceğim bir ekip değil. Dün ilk iş günümdü. Zaten daha önce de o setteymişim gibiydi, yaz tatiline çıkmışım da tekrar ekibimle buluşmuşum duygusuyla çalıştım.

* Türk izleyicisinin televizyonda gördüğü karakterleri gerçekle karıştırma durumu olur. Bir önceki rolünüzü düşünecek olursak şimdi bir polisi canlandıracak olmanız bu açıdan endişelendiriyor mu sizi? İnanmakta zorlanır mı seyirci sizce?

Ben inanırsam onlarda inanacaktır mutlaka. Ben yaptığım şeye inanır ve ikna olursam eğer onlar da ikna olur. Tabii ki bir süre yabancılık çekenler olacaktır ama uzun süreceğini sanmıyorum. Nasıl oyuncunun o yaratım sürecinde adapte olmak için zamana ihtiyacı varsa seyircinin de ona ikna olmak için zamana ihtiyacı oluyor.

* Gerçek hayattan gözlem yapma ihtiyacı duyan oyunculardan olmadığınızı okudum bir röportajınızda. Ne yaparsınız peki?

İnsan böyle bir durumda kendisinden yola çıkabilir ancak. Bence ilk sorulacak soru “Ben polis olsaydım, nasıl bir polis olurdum?”. Yani herhangi bir kalıplaşmış, klişeleşmiş polis yaratmaktan ziyade polis olsaydım nasıl davranacağımı bulmam gerekiyor benim. Eğer bununla ilgili doğru bir çalışma metodu izlersem hiçbir polise benzemeyecek bir polis çıkacaktır ortaya. Bu mesleği icra eden insanları gözlersem evet, onlardan mutlaka küçük tüyolar, teknik bilgiler alabilirim ama ruhsal yolculukta karşınızdaki kişiye kendinizi çok fazla teslim ederseniz, bir süre sonra
onu taklit eder halde bulabilirsiniz kendinizi. Bu da oyuncuyu doyurmayabilir. Seyirciyi kandırabilirsiniz
belki ama bence oyuncunun temel yolculuğu kendiyle alakalıdır, seyirciyi kandırmakla ilgili değil...

* Nasıl bir polis oldu peki sizden?

Bilmiyorum bakacağız. O da yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Eli, yüzü, tavrı, saçı, bakışı... Biraz bir şeyler hareket etmeye başladı, hafiften bir şey tekmeliyor ama daha yolculuğu sürüyor.

* Senaristler nasıl bir polis yazmış?

Biz de hep iki tane durum üzerinde çok duruluyor, bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. “Kötü müsün?, iyi misin?” İnsan ya da herhangi bir karakter bu iki durumdan ibaret değildir. Mesela Erdoğan’la ilgili de böyle oldu bu hep. ‘Kötü adam’ dendi ona. Evet, Erdoğan kötüydü ama onu bazen çok vicdanlı da gördük, çok acımasız da... İnsana ait bütün duyguları içinde barındıran bir şeydi o.

* Saf kötü değildi...

Kimse saf kötü ya da iyi değildir. Hepimiz içimizde birçok duyguyu barındırıyoruz. Bu doğrultuda bu polisin temel duygusu iyi... Çünkü bu adam adaletten, hukuktan yana. Suçluların cezalarını bu şekilde bulmasını isteyen biri olarak “iyi adam”. Ama insanlarla ilişki kurarken o da zaman zaman kötü olabilir, hırslarına yenik düşebilir. Ama klişe cevap vermek gerekirse o iyi bir polis.

“Kıvanç’la çalışmak istediğimi yakın bir zamanda dile getirmiştim, bu dizi güzel denk geldi”

* Bu polis karakteri diziye nasıl girecek? Neden devamlı bir polis karakterine ihtiyaç olacak?

Sadece şunu söyleyebilirim, Kuzey-Ferhat ilişkisinde her şey yeraltı ilişkileriyle yürürken artık bir de bir terazi olduğunu, hukukun olduğunu hatırlatan bir model olarak polis figürüne ihtiyaç var. Bu üçgen içindeki düğümleri çözmek için...

* “Kuzey Güney”in ilk sezonu çok beğenildi, konuşuldu. Özellikle Kıvanç Tatlıtuğ... Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Ben Kıvanç’la çok uzun yıllar öncesinden tanışmış ama iş hayatı nedeniyle çok da iç içe olamamış bir meslektaşı olarak inanılmaz başarılı buluyorum onu. İnanılmaz çalışkan bir kere... Bu iş başladığından beri birçok kez dile getirildi ne kadar başarılı olduğu zaten. Mesleki potansiyeli çok yüksek, yaşı ve çalışkanlığı itibariyle ömrü boyunca inanılmaz işlere imza atma potansiyeline sahip. Bu hem meslektaşı hem de izleyicisi olarak heyecan verici bir durum. İyidir Kıvanç ya...

* “Fatmagül’ün Suçu Ne?” bitince ben de “Kuzey Güney”e girsem diye düşünür müydünüz?

Hiç aklımdan geçmedi. Öyle bir duyguyla izlemiyordum ama hoş bir sürpriz oldu. Yakın bir zamanda dile getirmiştim aslında Kıvanç’la
çalışmak istediğimi. Keyifli olabileceğini hissederdim hep. Bu güzel denk geldi.

* Televizyona geçmeden önce tiyatro yapıyordunuz. Siz de er meydanı tiyatrodur diye düşünen oyunculardan mısınız?

Ben bir sektör değişikliği gibi düşünmüyorum bunu. Formülleri başka başka işler ama sonuçta ikisini de icra eden aynı oyuncu... Doğru matematiğin içinde olursa ikisinde de aynı verim alınır diye düşünüyorum. Tiyatronun kendine ait zorlukları olduğu, diziye göre
daha zorlu bir yer olduğu aşikar. Orada seyirciyi ikna etmek, heyecanlandırmak daha zordur. Evet ben
kendimi bildim bileli tiyatro yaptım. Özel tiyatro da yaptım, devlet tiyatrosunda da çalıştım.

* Tiyatroya devam edebiliyor musunuz bir yandan?

Fatmagül’e başladığımdan beri öyle bir imkanım olmadı. Malum bizim iş programlarımız çok karmaşık oluyor, çalışma saatlerimiz uzun.
Ben de tiyatroya haksızlık etmek istemiyorum. Belirli bir prova programı çıktığında ona bağlı kalamamak beni üzer. O yüzden tiyatroya zarar vermektense ondan uzak durmayı tercih ettim.

* Siz nasıl girdiniz bu işlere?

Birdenbire oldu... Aşk birdenbire... Ne olmak istediğini tam olarak kestirememiş bir gençtim. Ne yapmak istediğini bilmeyen bir ergendim ben de birçok kişi gibi. Sonra bir baktım ki bu ne olmak istediğime karar verememe durumu aslında oyuncu olmak istediğime delaletmiş.

* “Şimdi her şey olabiliyorum” diyorsunuz...

Evet, öyle bir şansım var. Ben doktor olmak istiyordum da oyuncu oldum ya da ne bileyim kendimi bildim bileli oyuncu olmak istiyordum gibi bir durum yok. Bu müzisyenlerde vardır ya “Elime annemin fırçasını aldım, mikrofon yaptım ve şimdi sahnelerdeyim” gibi bir durum,
o olmadı bende. Bir anda kendimi içinde buldum, aşk gibi birdenbire oldu ve öyle de kaldı. Evliliğimiz de devam ediyor hâlâ oyunculukla...

* Çok da mutlu bir evlilik galiba sizinkisi...

Çok mutlu bir evlilik...

* Sadece tiyatro yaptığınız yıllarda da mutlu bir evlilik miydi peki?

Çok! Biraz zor bir evlilikti ama. Arada kavgalar oluyordu. Ama şimdi çok şükür evliliğimiz de düzene girdi. Tabii evliliklerde ekonomi önemli haliyle (gülüyor).

Haberin Devamı

“Canlı iletişim kurmayı tercih ederim, o ‘like’lamalar samimi gelmiyor bana”

Haberin Devamı

* Buluşma yeri olarak Cihangir’i seçtiniz, siz de burada yaşamayı tercih eden oyunculardan mısınız? Magazin basını buralarda olur genelde. Ama sizi buralarda görmüyoruz pek geceleri...

Evet, evim burada ama çok fazla gece hayatı merakı olan bir adam değilim. Evcil bir adamım. Gece dışarıya çıksam da arkadaş grubumla bir restoranda ya da kafede sohbet etmeyi tercih ediyorum. Hayatımın çoğunu mesleğimle ilgili şeyler oyalıyor. Fırsat buldukça film seyrediyorum, iyi bir izleyici olmaya çalışıyorum. Oyun takip etmeye çalışıyorum, oyun okumaya çalışıyorum.

* Zaten renkli bir mesleğim var, hobi edinmeye gerek duymadım mı diyorsunuz?

Bence bizim milletimizin en önemli problemlerinden biri bu. İnsanların mutsuzluğunun, bir çıkış yolu bulamamasının en büyük sebebi bu. Bizim hobimiz yok. Mesleğim aynı zamanda hobim diyenleri de çok garip buluyorum. Hayır, oyunculuk senin mesleğin bir de hobi edinmen gerekiyor. Şunu da itiraf edebilirim ki bir hobi problemim var şu an. Adını koyabileceğim bir hobim yok. Hani yapmadığı halde resim yaptığını söylerler ya; işte resim yapıyorum, fotoğraf çekiyorum... Fotoğraf çekiyorum dediği de Instagram’dır muhtemelen, kedi-köpek çekiyordur.

* Siz yoksunuz sosyal medyada değil mi?

Hayır. Bir-iki tane çok ciddi takipçisi olan hesap var. Okuyuculara da bu bir referans olsun, bunların hiçbirinin benimle ilgisi yok. Ben canlı iletişim kurmayı tercih ediyorum. Muhafazakar davranıyorum biraz galiba bu konuda. O mesajlaşmalar, “like”lamalar çok samimi gelmiyor bana.

* Instagram kullanabilirsiniz, malzeme var elinizde. Anladığım kadarıyla kediniz var!

Kedim gerçekten ciddi bir malzeme olabilir ama o sevmiyor böyle şeyleri. Kamera fobisi var (gülüyor). Üç yaşında, adı Murphy, Eddie Murphy’nin Murhpy’si...

Haberin Devamı

‘Aşık olur gibi birden oyuncu oldum, mutlu evliliğimiz de hâlâ sürüyor’

Kaan Taşaner annesi Sacide Taşaner ile...

Haberin Devamı

“Annem bana özenip oyuncu oldu, çok tatlı bir aurası var”

* Anneniz de oyuncu. O da etkili olmuştur herhalde oyuncu olmanızda...

Diye düşünüyorsun ama tam tersi... Önce ben başladım. Antalya’da bir tiyatro topluluğu vardı. Ben
17 yaşındayken orada kurslara katılmaya başladım, o topluluğun parçası oldum. O da seyirciydi. Orası çeşitli yaş gruplarından insanların katıldığı bir kurstu. Beni izledi, oradaki oluşumu izledi. Bir süre benimle birlikte gelip derslere misafir oldu. Sonra bundan çok heyecan duydu. Bir sene kadar sonra o da katıldı ve bu topluluğun bir parçası oldu. Öncesinde Antalya’da bir kurumda çalışıyordu, sonra 40 yaşındayken o işi bıraktı. Şu anda gayet mutlu, oyunculuk yapmaya devam ediyor. Şimdi yeni bir işe başlayacaklar.

* Babanız ne düşünüyor ailenin iki üyesinin oyuncu olmasıyla ilgili?

Çok canı sıkılıyor evde yalnız kaldığı için. O Antalya’da yaşıyor; şimdi emekli oldu, kahve kültürü olan bir adam da değil. Evde zaman geçirmeye çalışıyor.

* Sizi suçluyor mu peki bu konuda? “Sen oyuncu oldun, annenin de aklını çeldin ne güzel oturuyorduk biz Antalya’da” diyor mu?

(Gülüyor) Yok, hiç öyle bir şey söylemedi. Bilmiyorum aralarında böyle bir konuşma olduysa da bana yansımadı.

* Annenizle birbirinizi eleştirir misiniz?

Ben onun bir izleyicisiyim. Ciddi anlamda hayranıyım, çok başarılı buluyorum. Şunu da hep kendime soruyorum; “Annem olmasından dolayı acaba objektif davranamıyor muyum?” Yok ya... Kadın iyi yani. En son Çağan Irmak’ın “Dedemin İnsanları”nda ön gösterim gibi bir şey oldu, oraya gittik. Orada da çok iyiydi, tatlı bir aurası var.