Pazar12 Eylül’ün içinde bir küçük Eylül

12 Eylül’ün içinde bir küçük Eylül

04.09.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Irmak Zileli “Eşik” adlı romanında 12 Eylül darbesinin içinde büyüyen ve onun etkilerini bir çocuk olarak yaşayan Eylül’ü anlatıyor

12 Eylül’ün içinde bir küçük Eylül

Bundan 12 yıl önce İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi’ndeki ünlü Hergele Meydanı’nda veya orta bahçede sohbet eden iki kadının yıllar sonra bu söyleşide yan yana olacağını söyleseler inanmazdım. Hayat nelere kadir!
O iki kadından biri, Irmak Zileli’nin Eşik isimli, Remzi Kitabevi’nden çıkan romanını bir çırpıda okudum.
80’li yıllarda büyümüş biz çocukları, ana-babalarımızı, bize anlatılan hikayelerin bir ileri aşamasını düşündüm. Kitap, bir çocuğunun var olma mücadelesini ve her koşulda mücadeleyi elden bırakmayan bireyi anlamak için sorular sorduruyor.
12 Eylül’de çocuk olmak üzerine bir roman yazan Irmak Zileli’nin, Türkiye’deki sol hareketin iki tanınmış ismini barındıran bir aileden geldiğini de hatırlatayım. Babası Gün Zileli, dayısı Doğu Perinçek...


Senin kendi hayatında babanve dayın üçgeninde de bu tür siyasi ayrışmalar yaşandığını biliyorum. Bunu Türk sol tarihine bakan herkes bilir ve eminim romanı okuyan herkes bu soruyu soracaktır. Bu roman ne kadar Irmak Zileli’nin hayatı, ne kadar kitaptaki karakter Eylül’ün?
Bu roman, isterse tümüyle otobiyografik olsun, Eylül’ün hayatı. Ben otobiyografik malzemeyi kullandığımı reddetmiyorum. Ama o malzemeden bir roman yarattım. Dolayısıyla artık hikâyenin Irmak Zileli’yle bir ilgisi yok. Neredeyse yazar olarak bile yok. Roman, artık okurun.

Benim bilmediğim, okumadığım istisnalar olabilir ancak 80 kuşağı o dönemde büyüyenler tarafından yazılmadı pek. 80’e bakmanı, onun içinde büyüyen bir kız çocuğunu anlatmayı tercih etmenin nedeni nedir?
“Eşik”in temalarından birinin 80 sonrasının ideolojik, siyasal ve toplumsal atmosferinin, 12 Eylül’de çocuk olanların üzerindeki etkisi olduğunu söyleyebiliriz gerçekten de. Aslında 80’li yılları anlamamızın en iyi yollarından birinin de o çocukları anlamak olduğunu düşünüyorum. Ama bu romanı bir kuşak romanı olarak nitelemenin de doğru olacağını sanmıyorum. Bence hiçbir roman ve hiçbir kahraman bir kuşağın ya da dönemin temsili olarak algılanmamalı. Benim yaptığım o kuşağın içinden bir bireyin hikâyesini anlatmaktı. Bu hikâye döneme, kuşağa ya da bir ülkeye o çerçeveden ışık tutabilir ancak.

“80 kuşağı için yapılan genellemeye katılmam”

80 kuşağı genelde ezilmiş, sinmiş, bir işe yaramayan ve neredeyse düşünemeyen bir kuşak olarak resmediliyor. Romanında ise sinmekten çok, hem kişisel hem düşünsel olarak bir var olma mücadelesi veren bir kız çocuğu görüyoruz. Eylül bu kuşağın bir istisnası mı?

Siz ne kadar bir kuşağı genellemelerle tarif ederseniz edin, bu gerçeği yansıtır diye bir şey yok. O yüzden
80 kuşağı için yapılan o tanımlamalara, hele bir romancı olarak katılmam mümkün değil. Hani ta ortaokuldan itibaren öğrendiğimiz bir şey var: Toplum bireylerden oluşur. Bireyin kendine özgü özelliklerini yok saymaktır bana göre, onu kuşaklara göre kategorize etmek...
O yüzden Eylül bir istisna değil; senin benim gibi
kendine has özellikleri olan, kendine ait bir yaşamı olan, seçimler yapan bir birey.

Romanda mekan olarak hiçbir yere işaret etmiyorsun. Romanın nerede geçtiğini söylemiyorsun aslında. Bu da aklıma evrensel bir mekan getiriyor.
Evet 12 Eylül’den, 80 sonrası siyasi çatışmaların içinde bir çocuğun yaşadıklarından yola çıktım ama bu aynı zamanda evrensel bir mesele. Dünyanın bir başka ülkesinde de okunsa, oradaki insan için romanın meselesi anlamlı bana göre. Mekân az çok belli aslında ama tabii haklısın, vurgulu değil. Aslında daha da belirsiz olan zaman. Benim anlattığım hikâyenin hangi dönemlerde geçtiğini okuyan herkes anlıyor. Türkiye’deki okur anlıyor. Ama bence “Eşik”in meselesi o dönemle sınırlı değil. Bu nedenle onu oraya hapsetmemek, hikâyenin o sınırları aşmasına yardımcı olmak için hiç tarih belirtmedim.


“O insanlar bu mücadeleye girerken hapishaneyi de işkenceyi de göze almış”


Benim çok zevkle okuduğum bir hapishane sahnesi var. Eylül’ün annesi hapse giriyor ve bir anda bir şenlikle karşılaşıyor. Oysa ben çok karamsar ve yılgın bir tablo beklemiştim açıkçası... Öte yandan romanda en zorlu anlarda bile şaka yapabilen bir baba var. 80 romanlarında pek alışık olmadığımız örnekler... Bu sahneleri yaratırken, hakim
80 anlatısına ters düşer miyim acaba diye düşündün mü?

Böyle bir şey düşünmedim. Bu sahneleri hayatı olduğu gibi yansıtmak adına kurguladım. Hiç girmedim ama hapishaneyi öyle hayal ettim. İnsan bence en zor anların içinden bile küçük mutluluklar çıkarabilen bir varlık. Düşünsenize, çok kötü bir anınızda bir arkadaşınız gelir size öyle bir şaka yapar ki gülüverirsiniz, belki az önce ağlıyordunuz. Bence hayat tam da böyle bir şey. Bir de şu var: Evet, hapse giren o insanlar işkence de görmüşler baskı da, hapishanede olmaktan mutlu olmaları imkansız. Öte yandan, mücadele etmeye karar verirken bunları da göze almışlar. Bu göze alışla başlamış onlar için özgürleşme. O yüzden hapishane sahnelerini kurgularken, özgürlüğü ellerinden alınmış mazlumlar olarak değil de, özgür bireyler olarak düşündüm her birini.