Ünlüler kendilerine artık çekidüzen vermeli
Bir şekilde kendisini gündeme getirmeyi başaran Hülya Avşar ve programına konuk aldığı Mehmet Aslantuğ arasında geçen diyalog gündemi fena halde sallamış durumda...
Hülya Avşar’ın Mehmet Aslantuğ’u konuk ettiği programında sarf ettiği cümleler ve konuğu Mehmet Aslantuğ’un ise tam tersini söylediği, kadının kendi ekonomik özgürlüğünün de yine kadının kendisi tarafından sağlanması, kendi geleceğini kendisinin kurtarması gerektiğini şu sözlerle dile getirmesi konuşuluyor: “Kadın, evinde üretimden çekilip bütün ikbal istikbalini bir adamın vicdanına, aşkına, samimiyetine, günün sonunda bir gün aklının karışmasına, yanılgılarına bırakmamalı”.
Sadece bir çıkarım
Bu açıklamayı yapan Hülya Avşar, yıllarca çalışan, bir şekilde sporda, sinemada, şarkıcılık gibi pek çok yelpazede karşımıza çıkan başarılı bir kadın olarak, belki de bu çalışmanın yorgunluğunu gün sonunda başını omzuna yasladığında atacak, onu anlayışla karşılayıp tolere edecek bir erkeğin olması hayalini dile getirdi belki de, bunu tabii ki bilemeyiz, sadece bir çıkarım.
Ancak, genel olarak özellikle hemcinslerinin şimşeklerini üzerine ok gibi çekmesinin bir nedeni olarak, kendi ekonomik özgürlüğünü ve gücünü bir şekilde yıllarca elde etmiş ve etmeye devam eden başarılı bir kadının, hemcinslerinin sadece evdeki düzenden sorumlu olması ve evin direği olarak çekirdekten itibaren ne yazık ki bu düşünceyle yetiştirilen ve büyüyünce karısının kocası, çocuklarının babası olacak adama itaat etme fikrine bu kadar sıcak bakmasıydı. Bu noktada da kendi hayat gailesi ile çelişmesi çok da hoş olmadı tabii ki. Neticede bakıldığında, geçmişten de gelen imajıyla beraber, her zaman çalışan, tuttuğunu koparan ve ne istediğini bilen bir kadın portresi çiziyordu.
Haklılık payı yok muydu?
Peki Mehmet Aslantuğ’un cümlelerinde haklılık payı yok muydu? Elbette vardı. Ağzının içine baktıra baktıra konuşan, her bir kelimesini ve kelimeleri seçişini büyük bir hayranlıkla dinlerken, aslında bu mentalitede herkes olsa nasıl olurdu gibi bir hülyaya da kapılmadık dersek, yalan olur. Bu zarif beyefendinin sözlerinin haklılığına da ayrıca değineceğiz tabii ki.
Hiç şantiyeye gitti mi?
Şimdilerde ise, yepyeni bir gündem konusu olarak, yaptığı açıklamayla gündeme oturan ve 'gün geçmiyor ki yeni bir gariplik yaşanmasın' sözünü zihnimizde canlandıran Seda Sayan’a gözlerimizi, kulaklarımızı hayretler içerisinde çeviriyoruz. Yılların Seda Sayan’ı, kendisine laf getirtmeye, çata çat hakkını arayan, ayakta dimdik durduğunun demeçlerini veren o güçlü kadın da kendi imajıyla alakası olmayan bir açıklamada bulundu. Çocuk sahibi olmak, anne olmak, bir insanı baba olarak göstermek, bir yerden eşya alınır gibi yapılabilecek bir şey mi? O açıklamada örnek olarak verilen insanların tek düşüncesi “benim genlerim güzel, sırım gibiyim, biri benden çocuk yapsa!” mı? Seda Sayan hiç şantiyeye gitmiş midir? Şantiyede bir günlük çalışmalarına tanık olmuş mudur? Yağmurda çalışırken sırılsıklam olduklarını bilip de kendisini zar zor ısıtan bir ısıtıcının yanında ısınmaya çalıştıklarını bilmiş midir?
Onlara hiç yakışmıyor
Kendi adına yakışan şekilde açıklama yapmak, toplumu bilinçlendirmek, örnek olmak gerekirken, bizim sanatçılarımız, yıllardır ekranda olan belli bir imaj çizen sanatçılarımız, ne oluyor da birden bire böyle açıklama yaparken kendilerini buluveriyorlar? Her şeyden önce kadın olarak, sonrasında da sanatçı olarak ağzınızdan çıkan kelimelerin hiçbiri sizlere yakışmıyor.
Zaten bu kadar zorken...
Zaten 'kadın' olarak toplumda var olabilmek, kendi fikirlerini bir şekilde kabul ettirip gerek iş gerekse özel yaşamda bir mücadele vermek bu kadar zor iken, hemcinslerimizin de artık hayatımızı bir şekilde kolaylaştırıyor olması ve bu erkek egemen zihniyeti bu tür söylem ve düşüncelerle giderek daha da tutucu bir hale getirmemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Özellikle de erkekler de büyük ölçüde önem teşkil etmekle birlikte, kadın sanatçılardan sadece reklam kampanyalarında yer alarak değil, her zaman aynı görüşte ve tavırda olacak şekilde kendi hemcinslerinin arkasında durması gerektiğini ve artık kadının, kadına kötülük yapmaması gerektiği görüşüne sahip çıkarak söz ve söylemlerine dikkat etmeleri gerektiği görüşündeyim.
'Yarım anne' deniliyor
Evde oturan kadın, çalışan kadın, kız kardeş, çocuk gelin, arkadaş, sevgili ve anne… Kadını birçok sıfata bölebiliyoruz, toplumdakini yerini dudağımızın iki ucuyla pek de kolay belirleyebiliyoruz.
Nice zaman, ki örnekleri belki de halen yaşanıyor; kadının anneliği bile kız veya erkek evlat sahibi olmasına göre değerlendirildi. Toplumda bir şekilde derinlerden gelen, yüzyıllardır devam eden bu durum, “oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün” veya “oğlanı her karı doğurmaz, er karı doğurur” atasözlerinde daha evlat ayırımını, cinsiyete göre evlatların değerini ve anneliğe neye göre değer verileceği yeterince açık bir şekilde dile getiriliyor. Kaba tabiriyle kadının hası bile kız veya erkek evlat doğurmasına göre kategorize ediliyor. Bununla da yetinilmeyip yaptığı doğuma göre de annelik rütbesi teslim ediliyor. Normal doğum yaptıysa “tam anlamıyla anne” ama sezaryenle doğum yapmayı tercih ettiyse veya sağlık koşulları buna elverdiyse “yarım anne” ilan ediliveriyor. Kadına doğuştan bahşedilmiş bu mükafat da yaptığınız doğumdan, doğurduğunuz evladın cinsiyetine göre elinizde alınıverdi mi şimdi? Bir de bunun için üzerinizde kocaman bir baskı bir güzel oluştu mu? Haydi bakalım, bir de anneliği hak edip hak etmediğini ispatla…
Annelik gibi ucu bucağı olmayan bir duyguyu kursağınıza diziverdiler mi? Pek tabi. Sıra geldi çocukluğunuza… “Kız girdi on üçüne, ya erdedir ya yerde”… Oyuncak bebeğiyle oynarken, daha kendisinin bile yeterince farkında değilken, başına bir duvak, beline de kırmızı kurdela takılıverildi mi? Bir müddet geçtikten sonra, oyuncak bebeğin gerçeğini, kucağına alıverdi mi? Sırf koskoca bir ailenin namusu küçücük bir kız çocuğuna yüklendiği için, gitti mi çocukluk?
Bekarken ayrı evliyken ayrı
Erkeği yücelten, kadına nerede durması gerektiğini ya da ataerkil bir toplumda nerede olduğunu belirten bir başka atasözü ise; “Erkeksiz avrat, yularsız at”… Evlenmek ayrı bir dert evlenmemek ayrı bir dert… İş ve/veya özel hayatınızda ya da arkadaş ortamınızda zaman zaman bu durum yüzünden seksist kelimeler duyan ve arkasından bu şekilde hakaret vari konuşmalar yapılan kişilere şahit olmuşsunuzdur veya birebir maruz da kalmışsınızdır. Bekarsanız ayrı; evliyseniz ayrı laf yersiniz en ufak bir durumda. Medeni durumunuz yüzünden de lafı yediniz mi bir güzel? Afiyet olsun.
Neden oldu?
Artık kadına yönelik gerek psikolojik, gerek fiziksel şiddetin işlendiği, kadının hayatta kalabilmek için zaten senaryo gereği de olsa, cebelleştiği dizileri izlemiyor muyuz? En çok ses getirenlerinden biri şiddet sahneleriyle Sen Anlat Karadeniz değil miydi? Onun öncesinde Kadın dizisi gelmedi mi? Şimdi de Adı: Zehra… Bu dizileri takip edenler veya en azından birini izleyenler ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Adı: Zehra adlı dizide, sırf ailesinin istemediği bir adamla evlenmek istemeyip düğünden kaçtığı için kendi ailesi ve evleneceği adam tarafından intihar etmeye sürüklendiği sahneye şöyle bir bakalım. Neden intihar etmeye sürüklendi? Çünkü, -erkek bireylerin görüşüne göre- ailesinin namusuna laf getirdi.
İşte o zaman değişir
Kadın, hakaret edilmesi, cefa çekmesi, tecavüz edilmesi, hizmet etmesi, itaatkar olması, namusunun korunması için dünyaya gelen, getirilen bir varlık değildir. Kendi ailesinin namusunu koruyan bıçkın delikanlı ağabeyler ve başkalarının hayatında bambaşka sıfatlara sahip olan erkekler, kendi ailesi dışında olan her kadına farklı gözle bakmaktan vazgeçtiğinde, onları da tıpkı kendi annelerine, bacılarına saygı gösterdiğinde pek çok şey değişmeye başlayacaktır.
Namus, sadece kadınlar için oluşturulan bir kavrammış gibi sunulmamalı. Namussa mevzu bahis, kadın kendi namusunu kendisi için zaten korur. Sizi reddettiğinde ona tecavüz etmezseniz, vahşice öldürmezseniz, yolda içki içmekten bayılınca yardım eder gibi kucağınıza alıp kaçırıp tecavüz etmezseniz, sizden boşandıktan sonra veya boşanmak istedi diye çocuklarının önünde, sokakta, otobüs duraklarında öldürmezseniz, kadın zaten kendi namusunu her zaman önce kendisi sonra da ailesi için zaten korur.
Küçük düşürecek açıklamalar
Önemli olan kadın dışında toplumda var olan herkesin her konuda kendi namusunu koruyabilmesidir. Şarkı sözlerinde de bahsedildiği gibi “namusu bacak arasında ararım”, “dişi sinek bile görsem laf atarım” zihniyetinde olan ve maalesef her akşam haberlerinde ister istemez rastladığımız toplumda hortlayan kişilere de yaptığınız bu açıklamalarla kendi hemcinslerinizi küçük düşürecek açıklamalar, kötülükler yapmazsanız da çok seviniriz.
Büyük talihsizlik
Özellikle kadınların bir meslek edinmesi, kendi ayaklarının üzerinde durabilmesinin her zamankinden daha da önemli olduğu bu zaman diliminde, artık “kadın evinde otursun, erkeğin kanatlarının altında olsun” gibi sözlerin sarf edilmesi büyük talihsizlik. Umuyoruz ki, kadınlar artık birbirlerine daha çok destek versin, birbirini daha çok korusun, ataerkil dünyanın hemcinslerini kategorize etmesine izin vermesin.
İşte bu yüzdendir ki, Mehmet Aslantuğ’un kendisi gibi beyefendi, saygılı ve oturaklı sözleri bu kadar değer gördü. Kendisi gibi aydın, vizyon sahibi sanatçıların toplumumuzda daha çok var olması dileğiyle...