'Hayatımı yazsam roman olurdu' diyenler hiç öykü okumadı mı?
Birçok insan hayatlarını yazmaya kalktıklarında roman olacağını iddia ediyor. Yaşadıkları, başlarına gelen o olayların ancak ve ancak bir roman olarak ele alınabileceğini vurguluyor. Ancak sanmıyorum düzenli olarak roman okuduklarını ya da kendilerini roman okuyucusu olarak tanımladıklarını. Kimse Yaşar Kemal ya da Orhan Pamuk vs değil. 'Hayatımı yazsam roman olurdu' diyenlerin de böyle bir iddia taşıdıklarını zaten düşünmüyorum. Ama neden ille de roman?
Şartlıyoruz kendimizi.
Mutlaka böyle olacak, şöyle olacak diye.
Rahat olmak lazım halbuki.
Gevşemek gerekiyor.
Bir öyküde de 'roman tadı'nı alabilmek, verebilmek mümkün.
Neden illa 200-300 sayfada özetleyebiliyoruz hayatımızı?
Daha kısası olmuyor mu?
Bu kadar mı acı, dram yaşadık?
E o kadar dram yaşadıysak niye ansiklopedi demiyoruz?
Madem satır satır anlatmaya kalkıyoruz, o zaman ansiklopedi çok daha nesnel, çok daha objektif bir seçim olmaz mı mesela?
Tamam diyeceksiniz ki ansiklopedi bilgi içerir, romanda kurgu vardır.
İşte tam da bu noktada romandaki kurgudan ötürü yaşadıklarınız bana o kadar da samimi gelmiyor.
Hayatınızı yazmaya kalkınca sanki fazla dramatize edeceğinizi düşündürtüyorsunuz.
Atacaksınız kafadan, sallayacaksınız.
Dolayısıyla roman olacak belki ama hayatınızı roman haline getirdikten sonra ben o romanı okur muyum?
Okur da inanır mıyım?
Samimiyet bunun neresinde?