Göbeklitepe hakkında bilmeniz gerekenler
Gizemini hala koruyan ve ‘arkeolojk devrim’ olarak nitelendirilen Göbeklitepe hakkında neler biliyoruz? Ne kadarı doğru ne kadarı yanlış? Göbeklitepe hakkında bilmeniz gereken on şey nedir? Gelin, hep birlikte öğrenelim.
Kim buldu?
Göbeklitepe kadar Göbeklitepe’nin keşfi de oldukça ilginç. 1983 yılında tarlasını süren Mahmut Kılıç abimiz yerde oymalı bir taş buluyor. Bulduğu taşı doğrudan müzeye götürüyor ve bu oymalı taş müzede sergilenmeye başlıyor. Mahmut abimizdeki bilince helal olsun. O götürmeseydi belki de Göbeklitepe halen bulunamamış olurdu. Tabii bütün bunlardan önce de 1963 senesinde İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi ortak bir çalışma yürütmüş, bölgeyi incelemiş fakat çalışmaların üzerinde durulmamış. Sağlık olsun demek ki Mahmut abimize kısmetmiş. Çalışmalara da 1995 yılında başlanıyor.
Göbeklitepe, M.Ö. 10. bin yılın sonlarından, M.Ö. 9. bin yıllarına tarihlenen bir tarih öncesi alan arkadaşlar. 1500 yıl kadar süren bir dönemden kalma arkeolojik birikintiler içeren yapay bir höyük. Bu birikintiler arasında mimari yapılar, atıklar ve tortu birikintileri yer alıyor. Kazılarda büyük miktarlarda faunal ve botanik kalıntılar, çakmaktaşı ve öğütme taşı eserleri, ayrıca hayvan ve insan tasvirleri ile heykeller ortaya çıkarılmış.
Göbeklitepe’nin 'tapınak' olarak önerilen işlevinin son derece problemli olduğu yönünde görüşler mevcut. Tapınak fikri; tanrıların ve eğitimli bir ruhban sınıfının varlığını varsayıyor ve bu durum 'tapınak'ların (ilahi tapınım için bir yer olmasının yanı sıra) bir tür ekonomik güç kullandığı anlamına geliyor. Bu yorum, M.Ö. 10. ve 9. bin yıllarında yaşayan 'Taş Devri' toplulukları için tamamen gerçek dışı olduğu savunulmakla birlikte bu tür 'tapınak ekonomileri' en azından geç Kalkolitik / Bronz Çağı’na kadar ortaya çıkmadığı söyleniyor.
'T' şeklindeki dikili taşlar ne anlama geliyor?
'T' şeklindeki taşların insan tasvirinde olduğunu belirtiliyor. Bu tasvir, dikilitaştaki oymalara (alçak kabartmalarda; kolları, elleri, kemerleri ve örtüleriyle oldukça belirgin olduğu görülüyor. Eğer bu 'T' şeklindeki yapılar insan olarak düşünülürse anıtsal yapılarda karşımıza bir toplanma ya da buluşma anlamı ortaya çıkıyormuş. Yapının içerisinde de ayakta duran ve etrafında oturmuş sayısız kişi tasviri bulunmaktaymış.
Dikilitaşlarda tasvir edilmek istenen bazı hikâyeler de mevcut. Doğudaki (Dikilitaş 18 / P18) sağ kolunun altında bir tilki taşıdığı görülüyor. Bu hikâyenin ne olduğunu kesin olarak söylenemiyor. Bu hikâyelerin o zamanlar doğal ortamı avcı-toplayıcılarla paylaşmış hayvanların çoğuna sahip olduğu söylenebilen tek şey. Bunlardan birkaçı yılanlar, yaban domuzları, yaban sığırları. Bu hayvanların her birinin sözlü anlatı ve geleneklerinde kendine özgü bir yeri olduğu düşünülüyor. Belirli türler yaratılış mitlerinde öne çıkmış olabilir veya çok özel bireyler veya gruplar (ve onların özellikleri) ile ilişkilendirilmiş olabileceği yönünde bakış açıları mevcut. Özellikle güçlü yaban sığırları, sık görülen tasvirleri ve bazı dikilitaşlar üzerindeki kafatası ve boynuzlarının gösterdiği üzere Göbeklitepe’de özel bir rol oynamış olabileceği yönünde de görüşler var.
Göbeklitepe’nin, geç avcı-toplayıcı topluluklara ilişkin algımızı değiştirdiği söyleniyor. “Göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği" tezini de çürüttüğü yönünde görüşler var. Yerleşik hayata geçişin çiftçilik ve hayvancılığın ortaya çıkışıyla birlikte gerçekleştiği düşünülüyordu. Schmidt'e göre ise avcı ve toplayıcı toplulukların Göbeklitepe gibi dini merkezlerde sürekli olarak bir araya gelmelerinin sonucunda yerleşik hayata geçilmiştir.
Bir diğer önemli noktanın ise; Göbeklitepe’deki megalitik yapıların inşası sırasında ortaya çıkan yiyecek taleplerinin, yabani kaynakların evcilleştirilmesini teşvik etmiş olabileceği sık sık dile getiriliyor. Yani, yeni evcilleştirilmiş bitki ve hayvanlarla, işgücü için daha güvenilir bir gıda kaynağı sağlanabilirdi. Bu ifade doğrultusunda, dinin, tarımın icadı ve yerleşik yaşamı tetiklediği ve bunun Göbeklitepe’de gerçekleştiği iddia ediliyor. Yani tarım yerleşik hayatı getirmemiş, dini mabetlerin etrafında kalma arzusu sonucunda yerleşik hayat tarımı getirmiştir.
Tarih hakkında bildiklerimizi değiştirmesiyle birlikte, “Evet değiştiriyor ama biraz da abartılıyor” yönünde görüşler de mevcut. Neolitik yaşam biçimlerinin ortaya çıkışı, Göbeklitepe’den çok daha önce başlayarak birkaç bin yıla yayılan bir süreç olduğundan dolayı Yakın Doğu’da yaşayan ve Göbeklitepe’deki ilk anıtsal yapıların için dikilitaşların kireçtaşı platodan çıkarılmasından çok önce, yabani ot ve tahıl hasat eden yerleşik avcı-toplayıcı grupların var olduğu söyleniyor. Bugüne kadar Göbeklitepe’de evcil bitki veya hayvanlar için kesinlikle geçerli bir kanıt olmamasından dolayı; her şeyin hâlâ yabani olduğu saptanılmış. Bu bilgiler doğrultusunda da Göbeklitepe ne kadar etkileyici olursa olsun, sadece bir arkeolojik siteyi kayırmak için büyük resmin göz ardı edildiği yönünde de bazı fikirler var.
Bira için tarım mı yapılıyordu?
Bulgular taş devri insanlarının bira içtiğini de gösteriyor. Kazılarda şu ana kadar en büyüğü 160 litrelik kapasiteye sahip kireç taşına oyulmuş, altı bira varili bulunmuş. Klaus Schmidt, bulgular ışığında, insanoğlunun ekmek için değil, bira uğruna tarıma başladığına, bunun da ilk kez Urfa’da gerçekleştiğine kanaat getirmiş. Bakın ben size söylüyorum bu Göbeklitepe’de kim yaşadıysa bunlar ilk “Biz niye buradayız?” diye soran insanlar bence. Yoksa ne uğraşsınlar figürlerle tapınaklarla falan. E kafa kaldırmayınca da çareyi birada bulmuş da olabilirler bilemiyorum.
Arkeologlar tapınak kalıntılarındaki zeminlerinin özellikle sıvıyı geçirmeyecek şekilde yapıldığına dikkat çekiyor. Buradan, törenleri ne olduğu şu an kesinleşmese de bir sıvı (kan, su, alkol v.b.) eşliğinde gerçekleştirdikleri fikri oluşuyor. Su, alkol olayına tamam da, kan olması ihtimali biraz tüyleri ürpertmiyor değil. İzleyenler bilir, bu taş ve kan olayı bana Stephen King’in kitabından uyarlanan ‘In The Tall Grass’ (Uzun Çimenler) filmini hatırlattı. Evet, biraz korkunç…
Göbeklitepe gömüldü mü?
Dairesel yapının içerisindeki kireç taşı ve toprak yapısının homojen olması, Göbeklitepe tapınağı içerisindeki pek çok kalıntının tapınak kapatılmadan önce temizlenmesi ise alanın bilinçli bir şekilde gömüldüğünü, diğer bir deyişle kapatıldığını gösteriyor. Fakat ne yazık ki henüz “Göbeklitepe neden gömüldü?” sorusunun bir cevabı yok Göbeklitepe’deki birçok şey gibi…