'Vicky Cristina Barcelona' filminin psikanalitik çözümlemesi
Ülkemizde 'Barselona Barselona' adıyla gösterime giren 'Vicky Cristina Barcelona' filmi 2000'li yıllara damga vuran yapımlardan biriydi. Gelin hep birlikte Woody Allen'ın 2008 yapımı filmine Molatik olalım...
Dünyaca ünlü ABD'li yönetmen Woody Allen'ın 2000'li yıllara damga vuran 'Vicky Cristina Barcelona' filmi, Vicky ve Cristina karakterlerinin turist olarak Barcelona'ya gitmeleriyle başlar. Orada katıldıkları davette İspanyol ressam Antonio'yu tanırlar. Antonio daha önce kendisi gibi ressam olan Elena ile evlilik yapmıştır. Ama şiddetli geçimsizlik nedeniyle biten evliliği herkes tarafından bilinmekte ve konuşulmaktadır. Antonio bu evlilikten sonra başka kadınlar tanımaya başlamıştır. Vicky ve Cristina yemek yerken Cristina, Antonio ile bakışmaktadır. Bu esnada Antonio yanlarına gelir ve onlara birlikte bir hafta sonu tatilini ve sonrasında sevişmeyi teklif eder. Vicky bu teklifi anında reddeder. Vicky, ahlaklı karakter yapısıyla Freud'un kişilik kuramındaki 'süper ego'ya işaret etmektedir. Cristina ise cinsel isteğini baskılamayışıyla ID'yi yansıtmaktadır. Bu katmanların birlikte yer almalarına rağmen farklı düzlemlerde oluşu gibi Vicky ve Cristina da aynı yerde olmalarına karşın farklı boyutları yaşamaktadır.
ID'yi baskılamaya çalışır
Vicky tıpkı ID gibi biyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için insanlığın en ilkel isteklerini içerisinde barındırmaktadır. Bu dürtüleri temel alan ID, anında tatmine ya da serbest kalmaya ihtiyaç duyar. Cristina'nın bu 'rahat' tavırları bununla ilişkilidir. Vicky ise süper ego gibi sosyal açıdan uyarılmış vicdanı içerir. Vicky'nin Cristina'ya verdiği fikirler bu durumu yansıtmaktadır. Manevi etik düşüncelerle ID'yi yani Cristina'yı baskılamaya çalışır. Fakat Cristina Vicky'i ikna eder ve Antonio ile hafta sonu tatiline giderler. Cristina ve Antonio birlikteyken Cristina rahatsızlanır ve hafta sonunu Vicky ile Antonio baş başa geçirir. Bu esnada Vicky ve Antonio birlikte olur. Vicky, nişanlı olması sebebiyle bunun suçluluk duygusunu yaşarken bir yandan da kafası karışmıştır. Burada Vicky'nin mantığı, Cristina'nın ise duyguları yansıttığını söyleyebiliriz ki bu noktada Vicky birçok konuda duygusal boyutunu baskılamaktadır. Bir süre sonra Cristina Antonio ile birlikte olur. Vicky bir sır gibi sakladığı Antonio'ya olan aşkını tamamen baskılamak zorunda kalır ve nişanlısıyla evlenir.
Persona kavramıyla açıklanabilir
Cristina ve Antonio birlikte yaşamaya başlar. O esnada Antonio'nun eski eşi Elena zor günler geçirir. Elena'nın intihar girişiminden dolayı Antonio onun yanında olma zorunluluğu hisseder ve Elena Antonio'nun evine yerleşir. Bu durumu olağan karşılıyormuş gibi gözükse de Cristina içten içe bundan rahatsızdır. Yalnızca o an tüm duygu ve düşüncelerini baskılar ve ortama uyum sağlamaya çalışır. Analitik psikoloji bağlamında bakacak olursak bu durum Jung'ın persona kavramıyla açıklanabilir. Persona; bireyin, toplumun beklentilerine yanıt olarak taktığı maskedir. Cristina'nın, Elena ve Antonio ile birlikte yaşarken halinden memnunmuş gibi gözükmesi, kendine düşen rolü oynaması personanın örneğidir. Cristina'nın gerçek kişiliği ile Antonio ve Elena'nın istediği kişiliğin ortak paydada buluşmasıyla oluşan yapay kişilik personadır. Jung'ın gölge olarak tanımladığı, personanın aksine kişinin bilinçaltında bastırdığı karanlık tarafını temsil eder. Cristina'nın tek başına kalıp bulunduğu durumdan rahatsızlık duyduğunu hissettiği ve kendini sorguladığı anlar gölgeye işaret etmektedir. Lacan, aşkın aslında sahip olunan şeye değil yoksun olunan şeye yönlendirildiğini söyler. Objeye ya da kişiye bu yoksunluğun yerini tuttuğu sürece değer verildiğini belirtir. Bu anlamda Antonio'nun Elena'dan sonra Vicky ve Cristina gibi başka kadınlara yönelmesinin sebebi bu noksanlığı gidermektir.
Gerçek arzu asla tatmin edilemez
Freud'a göre aşk ve saldırganlık arasında bir bağlantı olduğu savunulurken bu iki dürtü yaşam ve ölüm dürtüsü olarak ilişkilendirilmiştir. Aşk yaşam dürtüsüyken, saldırganlık ölüm dürtüsüdür. Bu anlamıyla karakterlerden yola çıkarak, Elena karakterinin saldırgan tavırları ve birden fazla kez intihar etmeye kalkmış olması ölüm dürtüsüyle bağdaştırılabilir. Psikanalitik kuramda başka bir görüş olarak; aşk, bastırılmış yasaklı sevinin geri dönüşü olarak tanımlanırken bu tanım Vicky karakterine işaret etmektedir. Vicky, Antonio'ya olan aşkını baskılar, Antonio onun yasağıdır ama geri döner. Filmde olduğu gibi belirli kuramlar çerçevesinde de aşkın tanımı birbirinden farklıdır. Filmdeki karakterlerin aşka dair söylemleri, aşka bakış açıları farklı olduğu gibi psikanalistlerin de düşünceleri ve aşka bakış açıları değişiklik göstermektedir. Filmdeki kadınlar arzu nesnesi konumundadır. Lacan'a göre arzu, nesnesinin belirsizliği ve tatmin edilemez zorlayıcılığı ile tanımlanır. Talep ile ihtiyaçtan ibarettir. İhtiyaç, simgelerle ifade edilemez, talep ile simge arasında doldurulması imkânsız bir boşluk vardır. Arzu tam bu boşluğa yerleşir. Arzu, bu iki özelliği birden taşıdığı için, ona neden olan nesne ile onu tatmin edecek nesne her zaman farklıdır. Bu nedenle gerçek arzu asla tatmin edilemez. Antonio karakterinin yaşadığı ilişkilerin temeli işte buna dayanır. Antonio o tatmini sağlamak amacıyla yön değiştirir. Önce Vicky'e yönelir sonra Cristina'ya, en sonunda Elena ile barışır.
Arzuyu eksiklikle ilişkilendiren Lacan bu eksikliğin fallus yoksunluğu olduğunu söyler. Arzu bu anlamda eksikliklerin dışa vurumudur.
Erkeğin arzusu ön planda
Özne toplumsal düzendeki yerini öteki ile inşa eder. Özne, öteki ile bağlantılıdır. Mulvey, bu fallus eksikliğini kastrasyon olarak tabir eder. Fallus kadındaki güç ile birlikte sunulur ve böylece güç kazanır. Bu duruma göre, kadınların toplumdaki yeri edilgendir, çünkü kadınlar fallustan yoksundur. Kadın fallik imajla birlikte var oluşunu sürdürür. Bu anlamda kadın anlamın taşıyıcısı konumundadır. Filmden örnekle Antonio etken, filmdeki kadın karakterler ise edilgen olarak konumlandırılmıştır. Filmde erkeğin arzusu ön plandadır. Kadın bu arzunun bir nesnesi olarak yer almaktadır. Filmde Mulvey'in skopofili kavramı yani bakma eyleminin bir zevk alma aracı olarak kullanılması söz konusudur. Cinsellik ve öpüşme sahnelerindeki röntgenci kamera hareketleri bu hazzı arttırmaktadır. Mulvey bağlamında açıklamak gerekirse filmde aktif erkek, pasif kadın kavramları bulunmaktadır. Yani filmdeki kadın karakterlerin en önemli rolü ana karakter olan Antonio'nun (erkek bakışının) objesi olmaktır. Hikâyede erkek tarafından izlenme sürecinde izleyici tarafından objeleştirilir. Buna göre erkek kahraman ideal olanı temsil eder. Film açısından kadın karakterlerin aşk, cinsellik gibi kavramları sorgulanır nitelikte yansıtılmışken, erkek karaktere sorgulayıcı bir yaklaşımda bulunulmamıştır.
Karakterlere öznellik şansı tanıyor
Filmde Elena'nın konuştuğu dili Cristina anlamamaktadır. Antonio da sürekli Elena'ya İspanyolca konuşmamasını söyler. Bu anlamda Lacan bağlamında dil, yapılandırılmıştır. Sembolik sistemdeki anlamlandırma dil ile yapılır. Anlam dünyası dil dünyasıdır. Elena, Cristina'nın anlayamayacağı bir dilde konuşurken aslında bilinçdışı düzeyde onu anlam dünyasında reddeder. Daha sonra Cristina'ya ısınmaya ve yakınlaşmaya başlayan Elena onun dilinde konuşmaya başlar. Bu metaforik bir anlam içerir. Filmin başlarında -Vicky ile arkadaşlığında- Freud'un kişilik kuramından ID'yi temsil eden Christina, Elena ve Antonio ile olan ilişkisinde sağladığı dengeyle egoyu işaret etmektedir. Antonio ve Elena arasında adeta bir denge sağlayıcı, orta yol bulucu niteliktedir. Elena saldırgan yapısıyla ID'yi temsil ederken Antonio, Elena eve geldiğinden beri ahlaki kurallara dikkat etmeye başlamış ve Elena'nın tavırlarını baskılaması için uğraşmıştır. Bu anlamıyla Antonio da süper egoyu temsil etmektedir. Filmde ele alınan karakterlerin aşka farklı bakışı ve farklı yorumlayışı bu anlamıyla kaotik bir yapıyı temsil eder. Tıpkı post-modernizm gibi farklılıkların bir aradalığını yansıtan bu film karakterlere öznellik şansını tanımıştır.